13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 ARALIK 2013 SALI 6 HABERLER Sarısülük davasında savcı ve zaman zaman da yargıçlar uyudu. Mahkeme heyeti davadan çekildi Adalet uykuya daldı SEGBİS BAŞLADIĞI GİBİ ÇÖKTÜ ALİCAN ULUDAĞ/ SİNAN TARTANOĞLU Sarısülük: Korksunlar bizden Sarısülük’ün kardeşi Mustafa Sarısülük, “Mahkeme heyeti, bugün bir kez daha, mahkemelerin bağımsız olmadığını kanıtladı. Korksunlar bizden, sokaklarda özgürlük şiarlarıyla olmaya devam edeceğiz” dedi. CHP’li Tanal ise “Gizli tanık uygulamasını gizli sanık uygulamasına çeviremezsiniz” dedi. Polis CHP’li Tanal’ı tartakladı CHP’li Tanal ile çevik kuvvet polisleri arasında arbede yaşandı. Tanal, olayla ilgili olarak, “Polise ‘Vatandaşa niye bu kadar kaba davranıyorsun’ diye sordum beni arkadan çekerek itekleyerek tartakladılar. Polisin milletvekiline yaptığı hadise bu ise vatandaşa neler yapılıyor, onu siz hesaplayın” dedi. Ordunun Vesayeti Zaten Bitmişti! Balyoz ve Ergenekon davalarının sonuçları itibarıyla, gizli veya açık, bir memnuniyet var bazı solcu, liberal vb. çevrelerde. Bu davaların hukuki, yasal, iddianamelerin ciddi veya uyduruk, yargılanan insanların haklı veya haksız olması önemli değil, sonuç önemli.. Yazılarında ve televizyon konuşmalarında bunu da şunlara benzer cümlelerle sık sık dile getiriyorlar: Bu davalarla askeri vesayeti bitiren... Şimdi birbirine giren AKP ve cemaat, askeri vesayeti bitirme başarısından sonra... Nihayet askeri vesayetten kurtulan... Diyorsun ki: Yahu açtıkları Ergenekon, Balyoz, Odatv davalarında suç oluşturacak tek bir delil yok... İnsanların normal ilişki ve faaliyetleri bir örgüt olarak ele alınmış.. Sahte senaryolar yazılmış.. Bütün yasalar çiğnenmiş.. Balyoz’da 2000 delil çürütüldü ve kimse hakkında bir iddia kalmamasına rağmen içerideler ve insanların ve ailelerinin hayatlarını kararttılar.. Neymiş? Ordunun vesayetini bitirdiler ya, sen ona bak! Bu, siyasi bir amaca ulaşmak için, insanları kesip doğramanın ne kadar meşru olduğunu vaaz eden ahlaksızca, edepsizce bir düşünce... Mesela uç noktadan bir örnek: Saddam’ı düşüreceksiniz iktidardan, ama bir milyon Iraklıyı öldüreceksiniz.. Bunu yapanlar, başka olay ve kişilerde hukuk, adalet, özgürlük, insan hakları konularında çooooook uzman, çoooook hassas mı hassas, terazide altın tartar gibi davranan kişiler... Büyük haksızlığa ve kişisel her türlü saldırıya uğramış, hayatları kararmış insanlar ve aileleri umurlarında değil... Çünkü onlar “subay”... “Darbeci, vesayetçi ordunun” elemanları... Hepsi muhtemel darbeci o halde, çek kuyruklarını gitsin.. İkiyüzlü ahlaksız “aydın” tipi... HHH Derdim aslında başka.. Onların bu davalarla askeri vesayet bitti düşüncesini tartışacağım. Sorum şu: Öyle mi gerçekten? Yoksa, bu davalardan önce askeri vesayet zaten bitmemiş miydi? Türkiye’de askeri darbeler olayı, ülkenin en azından bugünkü siyasi ve ekonomik ilişkileri çerçevesi içinde, bitmiştir. 1997’de bitti! Askerler darbe yap(a)madı, ama bir iktidar değişikliği zorladılar... Askerin siyasete müdahalesinden yana değilim. Ama askerin darbe ve müdahalelerinin süreçlerine bakmayı tercih ederim. Neden darbe oluyor, acaba siyasilerin bu darbe ortamı hazırlamalarında payı nedir? Yoksa siyasiler darbeyi mi zorluyor... Siyasilerin varsa yarattığı kaos ortamı, anayasa çiğnemeleri, büyük haksızlık ve hukuksuzluklar.. Askeri müdahale veya darbeleri bunlardan bağımsız ele alamazsınız.. “Ama seçim var, millet değiştirsin hoşlanmıyorsa..” demek de bir haklı gerekçe olamaz. Seçildi diye, iktidarda olanlar her türü ahlaksızlığı, yasadışılığı, hukuk çiğnemelerini yaptıkları zaman, zaten başkalarına da benzer hukuksuzluklar için yol açıyorlar demektir... Bu süreç etkileşerek tepkileşerek yürür... Bağımsız bir gözlemci statüsünden bunu görürsünüz.. HHH Darbeler meşruiyet ve destekçi arar. Türkiye’de böyle oldu. Yoksa, Türkiye’de bir darbe bugünkü dünyada ayakta kalamaz. Burası Mısır değil.. 20032004’te subaylar arasında huzursuzluk olduğunu, o dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök de diyor. Balbay’ın Genç Subaylar Huzursuz haberi de bunu söylüyordu. Komutanlar arasında ne yapacağız diye konuşulsa bile, hayata geçirebilecekleri hiç ciddi bir girişim ol(a) madı. Neden? Çünkü böyle bir girişimin dünyada sıfır destekçisi olabilirdi! 2003’ten itibaren başlayan süreç, aslında ordunun huzursuzluklarının, eski tepki ve alışkanlıklarının “ehlileştirilmesi” sürecidir. Tepe noktası 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi hemen öncesidir. Büyükanıt’ın “Tek başıma yaptım, yazdım” dediği “muhtıra” olarak nitelendirilen “girişimi”dir.. Ama bir şey olmamıştır. Bu girişim, belki de “bir şeyler yapalım” düşüncesinin son iflası ve düdüklü tenceredeki basıncın boşaltılmasıdır.. Müdahaleden çok, müdahale düşüncesini bitiren son nokta.. HHH Sonra, Ergenekon ve Balyoz senaryoları devreye sokuldu. Ne zaman? Orduda müdahale olasılıklarının tamamen sıfırı tükettiği anda! Nedeni, bu yazının konusu değil.. Bunun utanç verici tarihi şüphesiz ki yazılacaktır! Ordunun başından sonraki en büyük çıkış, İlker Başbuğ zamanında yapıldı. Ne yaptı Başbuğ? Sağa sola gömülen, serpiştirilen lav silahları borusunu ele alıp, basın toplantısı yaptı! Bu boruyla mı, diye sordu.. Başbuğ bunu hangi dönemde yaptı? Orduya, Genelkurmay ve altına, sahtekâr ve hukuk dışı saldırıların ayyuka çıktığı zaman.. Tamamen bir savunma refleksi.. Bu savunmayı yapmasaydı, denemez, yapmaya zorlandı! O günkü koşullarda susmak onlar için büyük bir eziyetti. Orduyu tırnaktan tepeye tutukladılar.. Balyoz soytarılığının ve Ergenekon Terör Örgütü sahtekârlığının yüz derece sıcaklığa ulaştığı süreçte bile, ordu hiçbir şey yap(a) madı! Şunu diyorum: Ordunun vesayeti zaten çoktan bitmişti.. Ergenekon ve Balyoz operasyonları ile bitmedi! Biraz beyninizi çalıştırın! Savunma TeleYargı’dan şikâyetçi MURAT İNCEOĞLU Ethem Sarısülük davasında sanık polis Ahmet Şahbaz’ın duruşmaya getirilmesi yerine telekonferans sistemi ile dinlenmesi, SEGBİS sistemini bir kez daha tartışmaya açtı. Hukukçulara göre telekonferans sistemi sadece sanığın duruşmaya gelmesinin mümkün olmadığı durumlarda kullanılmalı. Tutuklular ve avukatlar, son dönemde tutukluluk yoklama duruşmaları için dahi kullanılmasının mağduriyete yol açtığını öne sürüyor. Uzun tutukluluk süreleri ve adil yargılanma hakkı ihlali Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde en çok başını ağrıtan şikâyetler arasında yer alıyor. Tazminat davalarının önüne geçmek için uygulamaya konulan “Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi”, yönetmelikte belirtilen kullanım amacının dışına çıkınca tartışma yarattı. 20 Eylül 2011’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile AİHM tarafından verilecek yeni cezaların önüne geçilmesi hedeflendi. Bakanlık tarafından çok sayıda cezaevine kurulan telekonferans sistemi ile birlikte tutukluların aylık yoklamaları, 3G bağlantıları ile yapılmaya başladı. Ancak fiziki olarak yapılmayan duruşmalar tutukluların şikâyetine neden oldu. Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde kalan Sergen Solak gazetemize gönderdiği mektupta şikâyetini, “Tutukluların ekrana bakarak yüzünü dahi görmekte zorlandıkları heyete hitaben savunma yapmaları beklenmektedir, avukatlar da (hem salonda hem tutuklunun yanında olmaları imkânsız olduğundan) fiilen bu süreçten dışlanmışlardır” sözleri ile dile getirdi. Avukat Evrim Deniz Karatana ise AİHM kararları nedeniyle yapılan düzenlemenin sorunu ortadan kaldırmaya yönelik değil, şikâyetlerin önünü kesmeye yönelik olduğunu söyledi. Karatana uygulama ile ilgili durumu, “Çoğu zaman duruşmadan haberimiz bile olmuyor. Mahkeme ‘sanık buradayken avukata ne gerek var. Avukat olacaksa sanığa gerek yok’ diye yaklaşıyor. Kimi zaman müvekkillerimiz nereye götürüleceklerini bilmeden telekonferans odasına götürülüyor. Geçenlerde Kandıra F Tipi Cezaevi’nde, telekonferansa katılmak istemeyen müvekkillerimiz cezaevi görevliler tarafından dövüldü. Bizim müvekkillerimiz bu uygulamayı kabul etmiyor ve duruşmaya çıkarılmak istiyor. Birçok tutuklu da aynı düşüncede” diyerek özetledi. Sarısülük’ü öldürdüğü gerekçesiyle yargılanan polis memuru Şahbaz’ın duruşmaya getirilmek yerine telekonferans yöntemi ile dinlenmesi, müdahil avukatların itiriazına neden oldu. Ancak ilk mahkeme heyeti, itirazı kabul etmeyerek duruşmaya getirilmesi mümkün olan polis memurunun SEGBİS aracılığı ile dinlenmesini kararlaştırdı. Duruşmada yaşananlar sistemdeki eksiklikleri de gözler önüne serdi. ANKARA Kızılay’daki Gezi Parkı eylemi sırasında Ethem Sarısülük’ü tek kurşunla vurarak öldürmekten yargılandığı davaya Şanlıurfa’dan telekonferans yoluyla bağlanan polis memuru Ahmet Şahbaz, savunmasında “Linç edileceğimden korktuğum için havaya ateş ettim. Maktulun ölümünde hiçbir kusur ve hatam yoktur. Ethem’in ölümüne sebebiyet verenler bana ateş atanlardır” dedi. Sanık polis, telekonferans yoluyla bağlandığı duruşmada heyetin karşısına yine peruk, takma bıyık, kaş ve gözlükle geçti. Sanığa çapraz sorgusu sırasında tek bir soru yöneltmeyen mahkeme heyeti, duruşmalarda yaşananların “mahkemenin tarafsızlığına gölgeye düşürecek nitelikte olduğu” gerekçesiyle davadan çekilme kararı aldı. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Sarısülük davası nedeniyle olağanüstü güvenlik önlemleri alındı. Mahkeme salonu ve önündeki güvenliği, “robocop” giyimli jandarmalar sağladı, çok sayıda sivil polis de duruşmayı takip etti. Duruşmada, anne Sayfı Sarısülük, kardeşler Mustafa, Cem, İkrar Sarısülük hazır bulunurken, aileyi yaklaşık 150 avukat savundu. Duruşmayı Gezi eyleminde hayatını kaybeden Abdullah Cömert’in ağabeyi Zafer Cömert, CHP milletvekilleri Hüseyin Aygün, Mahmut Tanal ve İlhan Cihaner, HDP Eşbaşkanı Ertuğrul Kürkçü de izledi. Dava sürerken adliyenin önü de sivil toplum kuruluşlarının ve siyasi partilerin protesto gösterilerine sahne oldu. Polis adliye çevresinde ve önünde geniş güvenlik önlemleri aldı. Çevresindeki sokakların trafiğe kapatıldığı Adliye Sarayı’nın girişlerine de polis barikatı kuruldu. Adliyenin içinde ise yaklaşık 50 kişilik bir jandarma ekibi nöbet tuttu. (NECATİ SAVAŞ) Adalete polis engeli Sabit adresi yokmuş Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nden telekonferans yoluyla mahkemeye bağlan Şahbaz, ev adresinin sorulması üzerine “Şu an sabit bir evim yok” dedi. Bir avukat bu sözlere “Sabit ikametgâhı da yok. Tutuklayın o zaman” tepkisini gösterdi. Mahkeme Avukat Murat Yılmaz, salonda silahlı olduklarını belirtitği sivil polislerin çıkarılmasını istedi. Avukat Kazım Bayraktar, sanığın peruk ve takma bıyıklarının çıkarılmasını istedi. Mahkeme ise her iki talebi de reddetti. Sanık Şahbaz, “Ayrıntılı yazılı ifademi mahkemeye ver mek istiyorum. Yazılı savunmamın dışında konuşmak istemiyorum” dedi. Yazılı savunmasını okumaya başlayan Şahbaz “Maktulun ölümünde benim hiçbir kusurum ve hatam yoktur. Maktulun ölümüne sebebiyet verenler bana taş atanlardır” diye konuştu. Şahbaz’ın eylemcileri suçlayan bu sözlerine anne Sarısülük, “O ellerin kırılsın. Senin hiç mi ailen yok” dedi. kameradan sanığa gösterip altındaki imzanın kendisine ait olup olmadığının sorulmasını istedi. Görevli belgeyi kameraya yaklaştırdı, ancak altındaki imzayı sanık polis göremedi. Yılmaz, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle AİHM’ye gideceklerini söyledi. zaman imzaladınız? Evrağı kim getirdi” sorularına Şahbaz, “Bilgim yok, hatırlamıyorum” karşılığını verdi. Sarısülük’ün vurulması olayını hatırladığını söyleyen Şahbaz, “Ancak bu tutanakla ilgili diğer soruları da hatırlamıyorum” dedi. Duruşma boyunca cumhuriyet savcısının uyuduğu görüldü. Başını dirseğine dayayarak gözlerini kapatan savcının, bir ara kolunun aşağı düşmesi nedeniyle başı heyet kürsünün üzerine geldi. Hâkimlerin de zaman zaman uyuduğu görüldü. Mahkeme verilen aranın ardından sürpriz bir karar aldı. Mahkeme Başkanı Afak İlleez, yaşananların ve kullanılan sözlerin “mahkemenin tarafsızlığına gölge düşürecek nitelikte olduğu” gerekçesiyle çekilme kararı aldığını söyledi. Mahkemenin bu kararı alkış ve ıslıklarla karşılandı. Adaletin uyuduğu an baştan biliyormuş Avukat Yılmaz, olay yeri tutanağının altında Emniyet müdürlerinden amirlere, komiserlere ve sanık Şahbaz’a kadar birçok polisin imzası olduğunu, Sarısülük’ün 1 Haziran günü Şahbaz tarafından vurulduğunun yazıldığını belirterek “Oysa savcı, günlerce Ethem’i kimin vurduğunu araştırdı ama bulamadı. Şahbaz, ancak 24 Haziran’da gözaltına alındı. Oysa baştan beri Ethem’i bu polisin vurduğu belliydi” dedi. “Bu tutanağı, nerede ne Katili Emniyet yargılama böyle olur Avukat Yılmaz, adam öldürme gibi ağır cezalık bir suçta sanığın ifadesinin SEGBİS sistemiyle alınmasını eleştirdi. Yılmaz, “Mahkeme açıp sanığa bir soru sormuyor bu olay nasıl oldu diye” ifadesini kullandı. Yılmaz, elindeki Sarısülük’ün vurulmasına ilişkin 2 Haziran tarihli Emniyet’in olay yeri tutanağını mahkeme başkanına vererek, bu belgeyi Kameradan Tutuklu vekiller için kritik hafta Balbay ve Haberal’ın Anayasa Mahkemesi’ne adil yargılanmadıkları ve haksız yere tutuklandıkları gerekçesiyle yaptıkları başvuruda bu hafta karar bekleniyor İLHAN TAŞCI ANKARA Gazetemiz yazarı, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ile Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın “adil yargılanma haklarının ihlal edildiği” ve uzun tutukluluk nedeniyle yaptıkları bireysel başvuruda, Anayasa Mahkemesi’nin bu hafta karar vermesi bekleniyor. Heyetin özellikle uzun tutuklulukla ilgili oluşturacağı görüş, benzer durumdaki pek çok kişiyi etkileyecek. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, tutuklu vekillerin tahliye edilmesi gerektiği açıklamasını yapmıştı. Bu görüşmelere katılmayacak olan Kılıç’ın sözleri, bu noktada “kişisel de ğerlendirme” özelliği taşıyor. 4.5 yıllık tutukluluğunun ardından Haberal tahliye edilirken, Balbay ise yaklaşık 5 yıldır tutuklu bulunuyor. Anayasa Mahkemesi’nin her iki dosya için de görüş istediği Adalet Bakanlığı’nın, “Her somut olay kendine özgü koşulları ‘belirli bir süre’ kavramı açısından önemli bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır.... Alması muhtemel cezaların ağırlığı” değerlendirmesiyle uzun tutukluluğu yerindeymiş gibi yorumlaması dikkat çekmişti. Bireysel başvuru süreçlerinin tamamlanmasının ardından raportörlerce hazırlanan rapor üyelere dağıtıldı. Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Serruh Kaleli’nin başkanlık edeceği heyet tarafından, bu hafta başvuruların karara bağlanması bekleniyor. Anayasa Mahkemesi, örgütlü suçlar için 10 yıllık tutukluluk düzenlemesini iptal ederek, bu süreyi bir anlamda tutukluluk için “aşırı” bulurken yeniden düzenlemesi için de Meclis’e 1 yıllık süre tanımıştı. Ancak bu sürenin ne kadar olacağına ilişkin bir değerlendirme yapmamıştı. Dolayısıyla heyetin görüşmeleri sırasında da yaklaşık 5 yıldır cezaevinde olan Balbay açısından bu sürenin “makul olup olmadığına” ilişkin oluşturacağı görüş, benzer dosyalara da ışık tutacak. Adliye sarayında lazerle eylem Gezi tutsakları yalnız değil! Uluslararası Af Örgütü, Çağlayan’daki adliye binasına lazer projektörlü eylem yaparak Gezi Direnişi sırasında polis müdahalesinde gözünü kaybeden Hakan Yaman’ı (37) yaralayan polislerin bulunması ve yargı önüne çıkarılmasını istedi. Binaya lazerle “Hakan Yaman’a ne oldu”, “Bağımsız ve tarafsız soruşturma talep ediyoruz” yazıları yansıtıldı. Yaman, 3 Haziran’da, polislerce eylemci sanılarak feci şekilde dövülmüş, ateşin üzerine atılmıştı. Yaman’ın burnu, elmacık kemiği ve çenesi kırılmış, bir gözünü tamamen kaybetmiş, diğer gözünde de yüzde 80 görme kaybı ortaya çıkmıştı. Gezi Parkı protestolarının İzmir bölümüne katılan ve ardından tutuklanan gençler bugün yeniden hâkim karşısına çıkacaklar. 51 kişiden, süreç içerisinde 23’ü serbest bırakılırken halen 28 genç tutuklu bulunuyor. Gençlerin tutukluluk hallerinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu bildiren DİSK, KESK, TMMOB bugün görülecek yargılamada, gençlerin yanında yer alacaklarını bildirdiler. DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı, protestolarda kendilerinin de olduğunu söyleyerek “Ancak seçilen bazı gençler tutuklandı. Bu işin içinde biz de vardık ve bu gençleri sahipleniyoruz” dedi. (OZAN YAYMAN)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle