13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 ARALIK 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR Yitirişimizin 11. yılında, Melih Cevdet Anday’ın Sabahattin Kudret Aksal’a yazdığı hiç yayımlanmamış bir mektup 17 Paris’in café’leri Sabahattin Kudret Aksal’dan 20 yıl kadar sonra, 13 Eylül 2013 gecesi eşi Münire Aksal’ı da yitirdik. Görmeye giderdim ara sıra; günlük hayat, sanat–edebiyat, ozanlaryazarlar üzerine güzel, uzun sohbetler tuttururduk. Bazen sadece o anlatır, ben keyifle dinlerdim. Bir gün Melih Cevdet Anday’dı konumuz. Bu mektubun varlığını o sırada öğrendim. Ne ki kolay bir yerde değildi, ama Münire Aksal, bulacağına söz verdi. Nitekim bir sonraki uğramamda mektup Sabahattin Kudret Aksal’ın masasının üzerinde hazırdı. Okudum ve öyle sevdim ki Melih Cevdet Anday’ı sevenlerin de okumaya hakkı olduğunu söyledim. Kırmadı Münire Hanım, bununla birlikte ancak ölümünden sonra yayımlamamı rica etti. Verdiğim sözü elbet hüzünle de yerine getiriyor; kendisini, Sabahattin Kudret Aksal’ı ve Melih Cevdet Anday’ı sevgiyle, saygıyla anıyorum. Zarf yitik, mektupta da sadece gün ve ay kayıtlı: 4 Ağustos. Melih Cevdet Anday’ın, Paris Büyükelçiliğimizin Kültür İşleri Sorumluluğunu üstlendiği 1970’li yılların birinde Paris’ten yolladığı ortada, ama hangi yıl? Pek de bir önemi yok aslında bu konunun. Üstadın yıllar sonra sohbet–deneme arası bir mektubunu okumak az keyif midir? ADİL İZCİ Hukuk Müsameresi İşlevi, gerçeğin sanatsal düzlemde tekrar yaratılması olan tiyatro sanatı üzerinde baskı kurarak onun alanını daraltmaya çalışan ve bu arada kendi adalet saraylarında sahnelediği insanlık dışı ve uyduruk müsamerelerine geniş alanlar açan bir iktidar faciasıyla karşı karşıyayız. Gerçeğin peşindeki tiyatroya ahlaki zaaflar bahanesiyle çelme takarken, adaletin peşinde olması gereken hukuk alanında rezil müsamereler sergiliyor. Bugün Hrant Dink’in duruşması var. Ailesi ve arkadaşları bir müsamereye dönen bu davaya artık katılmayacaklarını açıklamışlardı. Aslında müsamereye dönen sadece Hrant’ın davası değil, bütün ülke şu anda külliyen korkunç bir müsamere alanı gibi. Avukatların yerlerde sürüklendiği adalet saraylarımız var bizim. Müsamerelerin en şatafatlı alanları. Polis memurları karakollarda gözaltına alınan kadınları çıplak arama yaparak taciz ediyor ve ama Adalet Bakanı “Biz onları utandırmadan çıplak arıyoruz” diye demeç veriyor. Dün Ethem Sarısülük’ü kurşunlayıp öldüren polis memuru Şahbaz’ın duruşması vardı. Ethem’in ailesi salonda çocukları için adalet isterken savcı kürsüde horul horul uyudu. Mahkemeye tebdili kıyafet gelen sanık, “Ama onlar da bana taş attılar” diye kendini savundu. Öyle rezil bir müsamere. Yıllardır siyasi cinayetlerin mahkemeleri hep öyle. Faili meçhul ya da faili meşhur, fark etmiyor. Ne huzurla ölüleri gömebiliyoruz ne de suçlular başlarını eğiyorlar. Adalet maktullerin mezarına uğramıyor, katillerin sarayında yaşıyor. Tüm davalarda hukuk kuşu öldürenlerin omzuna konup ölülerin etlerini didikliyor. O yüzden Hrant her duruşmada bir kez daha sırtından vuruluyor. O yüzden Ethem her seferinde bir kez daha yere yıkılıyor. “Buradayız Ahparig!” desek de, her yere “Sarısülük ölümsüzdür” yazsak da gerçek şu; biz burada ya da orada değiliz. Ve kimse de ölümsüz değil. Korkunç bir müsamerenin içinde koca bir ülke dolusu insan, sırtımızda gömemediğimiz ölülerimizle topyekun kaybolduk. Destek vereceği tiyatro oyunlarında genel ahlaka uygunluk arayan devlet, mahkemelerde görülen müsamerelerde sanıklara destek vererek göğsünü gere gere bizzat genel bir ahlaksızlık sergiliyor. Bırakın genel ahlakı, genel bir akıl peşine bile düşülmüyor. Duruşmalara damgayı adalet değil, adaletsizlik vuruyor. O mahkemelerde vurulan damgaları hiç hafife almayın. İzleri nesiller boyu alınlarımızdan çıkmayacak. O müsamerelerin kapanmayan perdeleri yüzünden uykularımız daha çok kaçacak. Arsız müsamere tavşanlarının ölçüsüz üremelerine alışacağız. Adalet saraylarında kim bilir daha ne kıyımlar yaşayacağız. İktidarın aklı ancak sanatın gerçeklerle yüzleştirici imgesini sansürlemeye yetiyor. Ama o rezil hukuk müsamerelerinde bizi adaletin gerçeği gizleme hüneriyle yüzleştirdiğini fark etmiyor. ler, tezgâhtaki kadın ya da adamla dostluk kurmuşlardır. El sıkışır, hatta öpüşürler karşılaştıklarında. Ayak içkiciliği günün hiçbir saatinde eksik olmaz. Ama bundan Paris’te herkesin boyuna içki içtiği anlamı çıkarılmamalı. Café’lere sabahleyin bir müşteri akını oluyor. Bunlar genellikle gece çalışan kimseler, evlerine gitmeden içkilerini ve kahvelerini içiyorlar. Ama işlerine gitmeden buralara uğrayıp kafayı tütsüleyenler de var elbet. Café’ler öğleye doğru tenhalaşıyor. Öğle zamanı bir kalabalık oluyor ki, sorma. Önden mutlaka bir aperitif içiyorlar. Bizim rakıya benzeyen (su koyunca beyazlanan) üç içki var; ricar, pastir, pesno. Ama çoğunluk bira ya da şarap içiyor. İçkinin yanında “meze” verme âdeti yok. Ama tezgâhta mutlaka katı yumurta bilirsin, onu ayıklar meze yaparsın. Bu café’lerde uzayan içki sofraları görmek olanaksızdır. Ne öğle, ne akşam. Café (meyhane), uğranılacak bir yerdir de ondan. Herkesin evi var barkı var. Ya işine gider adam, ya sevgilisine. Böylece café, kafa parlatılacak bir yerdir daha çok. (...) Café’ler (meyhaneler), semtin seviyesine göre değişiklikler gösteriyor. Zengin mahallelerinde öyle café’ler görüyorum ki, girmesem bile durup bakıyorum. Ama Paris’in kenar köşesinde, işçilerin, halkın gittiği café’lerde de elbet başka bir tat var. Belki de en halis Fransızca oralarda konuşuluyor. Sabahattin, buraya gelseniz de, birlikte bir café’de içsek! Ben ve Yaşar, Münire’yi ve seni özlemle öper; iyilik haberlerinizi bekleriz. Bana yeni şiirlerini yollarsan çok memnun olurum. Melih Cevdet Anday 700 330 TL arasında değişen biletler, 5 Aralık’ta satışa sunuluyor Kafa parlatılacak yer Aziz Kardeşim Sabahattin, Mektubunda, şimdiye kadar hiçbir yabancı ülkeye gitmediğini, bu bakımdan benim Paris’teki yaşamım üstüne hiçbir tasavvurun bulunmadığını yazıyordun. Özellikle bunun üstünde durarak, bugün sana Paris’in bence en ilginç, en önemli yanlarından birini, kahvelerini anlatmaya çalışacağım. Bunda senin kahvelere olan sevgin de rol oynuyor elbet. Paris’in kahvelerine dışarıdan bakarak başlayalım. Filim çevirir gibi. Bu kahvelerin başlıca özelliği, kaldırıma doğru çıkıntı yapmalarıdır. Demek Belediye buna müsaade ediyor. Söz konusu çıkıntı ahşap ve camekândır genellikle, ama sadece renkli bir tentene ile kaldırıma uzamış kahveler de var. Sonuç olarak, Parisliler, sokağa açık, onun yanı başında bir yerde otururlar kahveye gittiklerinde, isteyen içeriyi yeğleyebilir elbet. Paris’te bunlardan on bin kadar olduğu söyleniyor. Kısacası Paris’te kahveden geçilmez. Tam sana göre bir yer. Bunların adı: Café – Bar – Restaurant’tır. Bu ad tentenenin üç yanına yazılmıştır. Gerçi “Kahve” adı ile “kahve içilecek bir yer”in bulucusu Türk lerdir, bunu Avrupalılar Türklerden almışlar. Fakat Paris’teki “Café”yi, bizim kahvelerimizden ayıran özellik, café’lerin içki ve yemek de vermeleridir. Diyebiliriz ki, bu yerlerden birine girdin mi, orada saatlerini hatta gününü geçirebilirsin. Bir café önündeki masalardan birine otursan, elbet yoldan gelen geçeni seyrederek eğlenebilirsin; ama burada hiç kimse café’ye bunun için gitmez, belki de başkalarına bakacak vakti yoktur da ondan. (Genellikle, Paris’te kimse kimseye bakmıyor.) Müşteri yalnızsa ya içkisini içerek bir kitap okur, ya da şarabı ile yemeğini yer. Bu bakımdan café’nin dışını içine yeğlemek diye bir eğilim yoktur. Ancak içerdeki comptoir’da (tezgâhta) içkilerini ayakta içenler vardır ki, bunlar da ya birbirleriyle, ya da içki veren kadın ya da adamla konuşurlar. Fransızlar için “geveze” sıfatını, sanıyorum, rahatlıkla kullanabiliriz. (Belki “konuşkan” demek daha yerinde olur.) İçki verenlerle müşteriler arasında bir konuşmadır sürer gider. Devamlı müşteri Tezgâhta içenler Justin Timberlake ilk kez geliyor Albümleri tüm dünyada satış rekorları çıkan Amerikalı ünlü pop şarkıcısı Justin Timberlake, son albümünün dünya turnesi kapsamında 26 Mayıs 2014’te İstanbul’da konser verecek. İTÜ Stadyumu’ndaki konserin biletleri 700 TL ile 330 TL arasında değişirken, biletler 5 Aralık Perşembe günü saat 11.00’de Biletix üzerinden satışa sunulacak. “20/20 Experience – 2 of 2” adını taşıyan Timberlake’in üçüncü ve son stüdyo albümü, 4 milyonluk satış rakamına ulaştı, dijital ortamda ise 7 milyondan fazla satıldı. 2006’dan bu yana çıkardığı bu ilk albüm ile ünlü sanatçı, en son Amerika Müzik Ödülleri gecesinden “favori pop/ erkek rock sanatçısı” dahil 3 ödülle dönmüştü. Cam sanatından örnekler Kültür Servisi İş Sanat İzmir Galerisi, 5. Uluslararası EgeArt Sanat Günleri kapsamında cam sanatının seçkin örneklerini 615 Aralık 2013 tarihleri arasında İzmirli sanatseverlerle buluşturuyor. İzmir’in önemli sanat merkezleri arasında yer alan İş Sanat İzmir Galerisi, sanatı her yönüyle İzmirlilerle buluşturmayı amaçlayan ve bu yıl beşincisi düzenlenen Uluslararası EgeArt Sanat Günleri’nde cam sanatının farklı örneklerinin yer alacağı bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Sergide, tümü profesyonel cam sanatçılarından oluşan 18 farklı sanatçının hazırladığı, soğuk ve sıcak cam şekillendirme, cam resim ve cam mask uygulamaları gibi farklı cam şekillendirme teknikleri uygulanan 36 cam eser yer alacak. Aralarında akademisyenlerin de bulunduğu karma sergide Altan Sungar, Asanni (Gülin Algül), Aylin Özcan, Barbaros Giray, Barış Aksakal, Ekrem Özen, Enver Güner, Gamze Araz Eskinazi, Mehmet Aydın, Mehmet Güçlü Polat, Mustafa Ağatekin, Müge Göğüş, Sema Okan Topaç, Şekip Oğuz, Tülin Yiğit Akgül, Ufuk Akbey, Yasemin Aslan Bakiri ve Yasemin Sayınsoy’a ait cam ile ebru sanatının birlikteliğinden yaratılan objeler, cam kesme heykeller ve cam rölyefler gibi birçok farklı üslupta eser yer alacak. İş Sanat İzmir Galerisi, pazar ve pazartesi günleri dışında her gün 10.0019.00 saatleri arasında zi Mustafa Ağatekin yaret edilebiliyor. ‘Nereye’ İŞ SANAT İZMİR GALERİSİ, EGEART’A EV SAHİPLİĞİ YAPIYOR n Kültür Servisi “Pi’nin Yaşamı”( Life Of Pi) adlı romanıyla dünya çapında üne kavuşan Kanadalı yazar Yann Martel, 45 Aralık’ta, Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenecek Müşteri Çağında Pazarlama Zirvesi 2013’e katılacak. Martel, 4 Aralık Çarşamba günü, Türk okurlarıyla Avea standında buluşacak ve kitabını imzalayacak. ‘Pi’nin Yaşamı’nın yazarı Türkiye’de Ankara DT’den Anadolu turnesi Kültür Servisi Ankara Devlet Tiyatrosu, yılın son ayında 6 oyunla Türkiye turnesine çıkıyor. Hüseyin Alp Tahmaz’ın yazdığı “Nereye” oyunu 45 Aralık’ta Kahramanmaraş’ta, 67 Aralık’ta Gaziantep’te; Ergün Uçucu’nun yazıp yönettiği “En Son O Gitti” 45 Aralık’ta Elazığ, 67 Aralık’ta Malatya, 1314 Aralık’ta Denizli’de; Sinan Pekinton’un yönetmenliği “Aklımdaki Kadınlar” 67 Aralık’ta Çorum, 9 Aralık’ta Çankırı, 11 Aralık’ta Kastamonu’da olacak. Recep Bilginer’in yazdığı “Sarı Naciye” 67 Aralık’ta Denizli’de sergilenirken, Yurdaer Okur’un yönetmenliği “Euridice’nin Elleri” 12, 1314 Aralık Eskişehir’de; Necip Fazıl Kısakürek’in yazdığı, Özer Tunca’nın yönetmenliğini yaptığı “Para” 26 Aralık’ta Adıyaman, 28 Aralık ise Urfa’da sergilenecek. n Kültür Servisi 1 Aralık 2013 Pazar günü Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ile “elektronik kitap (ekitap) ve benzeri yayınların elektronik ortamda satışı”nda uygulanacak KDV oranı yüzde 18’den yüzde 8’e düşürüldü. Karar, 2 Aralık 2013 tarihinden itibaren yürürlüğe girdi ve ekitap satışlarına, basılı kitaplarda olduğu gibi yüzde 8 KDV uygulanacak. ekitap’ta KDV oranı yüzde 8
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle