25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 ARALIK 2013 CUMA kultur@cumhuriyet.com.tr 20 Fransız sinemasının kışkırtıcı yönetmeni François Ozon’un ‘Genç ve Güzel’i gösterimde KÜLTÜR SinemA Filmlerinin DeSTeklenmeSi yöneTmeliği ‘Otosansüre yol açabilir’ u ‘Genç ve Güzel’, bir genç kızın dört mevsimde geçen bir cinsellik ve büyüme öyküsünü beyazperdeye taşıyor. Oyunculukları, görüntüleri ve müzikleriyle de seyre değer bir film. tanın Joseph Kessel romanından uyarladığı “Gündüz Güzeli” (1967) klasiğini çağrıştırıyor meraklısına. 2000’lerin başından beri, İstanbul Festivali sayesinde “Sitcom”, “Kızgın Taşlardaki Su Damlaları”, “Kumun Altında”, “Havuz” gibi çıkış yaptığı ilk dönem filmleriyle tanıdığımız, sonradan “8 Kadın”, “Angel”, “Ricky”, “Potiche” gibi vasat işleriyle yerinde sayan ama en son “Başka Bir Hayat” adıyla İstanbul festivalinde seyrettiğimiz, sonradan “Evde” adıyla gösterime de girmiş, orta sınıftan entelektüel kesimi hicvederek Hitchcock’umsu bir gerilim sosuna buladığı “Dans la Maison”unu alkışladığımız Ozon, ikiyüzlü burjuva ahlakını orasından burasından didikleyip eleştiren ya da çalkantılı ergenliğe, taşkın gençliğe kamera tutan, kışkırtıcı bir yönetmen öteden beri. Bu kez büyümekte ve kimlik arayışındaki çağdaş bir kızın genelde hormonlarca çekip sürüklenen ergenlik dönemine bakıyor hazret, 4 mevsim boyunca ve her mevsime de, yeniyetmeliğin hayal kırıklıklarını, yanılgılarını ifade eden, romantik ve melankolik şarkılarıyla, vaktiyle bizim kuşağı da epeyce etkilemiş, Françoise Hardy’nin o unutulmaz sesi eşlik ediyor. Günün birinde kalbinden sorunlu, yaşlı müşterisi Georges’un (Johan Leysen çok çok iyi) orgazm sırasında apansız ölüvermesiyle fahişelik sırrı ortaya çıkan Isabelle rolündeki “yeni keşif” Marine Vacth’ın, hafif çilli, gizemli ve melankolik yüz ifadesiyle baştan sona pırıl pırıl parladığı, çağdaş bir genç kızın fahişe olarak büyümesini eksen alan ve postmodern bir “Gündüz Güzeli” çeşitlemesi niteliğindeki “Genç ve Güzel”, üslubu ve temaları bakımından yönetmenin eski filmleriyle de bağlantılar kuruyor. Ozon’un yazdığı beylik senaryosundan düz gelişen, ama sürükleyiciliğini yitirmeyen anlatımına, Pascal Marti’nin röntgenci kamerasından Philippe Rombi imzalı müziklerine, ustalıklı mizansenlerinden doyurucu oyunculuklarına ve ölçülü biçili kadrajlarına varana dek seyirciyi başından sonuna perdeye bağlayan “Genç ve Güzel”, sinemada ergenlik (ve fahişelik) üstüne çekilmiş filmler zincirine eklenen, görmeye değer, yeni bir halka. Kültür Servisi Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği (SEYAP), Sinema Filmlerinin Desteklenmesi Hakkında Yönetmelik’teki değişikliklerle ilgili olarak bir kınama açıklaması yaptı. Açıklamada, Bakanlık destekli sinema filmlerinin yapımının birçok özel yükümlülükler getirilerek zorlaştırıldığı vurgulanıyor. Açıklamada şu ifadelere yer veriliyor: “Desteklenecek projelerin içeriğine ilişkin Bakanlığın müdahale alanı genişletilmiştir. Destek alan filmlerin eser işletme belgesi alırken ‘18 yaş ve üzeri’ sınıflandırması almaları durumunda desteğin tamamını geri ödemeleri şartı getirilmiştir. Mevcut sınıflandırma yönetmeliğinde ‘kamu düzeni’ ve ‘genel ahlaka’ aykırılık gibi sübjektif yorumlanabilecek düzenlemeler olması yeni değişen yönetmelik göz önüne alındığında pratikte yapımcılar açısından olumsuz sonuçlar doğurabilecektir. Bu durum, otosansür uygulamalarına, çekilmiş filmlerin kurgularının değiştirilmesine ve daha proje aşamasında başvuruların içeriklerinin değiştirilmesine yol açabilir. Bu yönetmelik değişikliğini, sektörün mevcut ihtiyaçlarının karşılanmasından çok Bakanlığın uygulamada yaşadığı çeşitli sıkıntıları gidermeye yönelik bir düzenleme olarak algılamaktayız.” Dört mevsimlik cinsellik Sylvie adındaki sevecen, doktor bir anne (Geraldine Pailhas), Patrick adındaki mesafeli bir üvey baba (Frederic Pierrot) ve tüyleri yeni bitmiş, meraklı bir erkek kardeşten (Fantin Ravat) oluşan orta sınıf burjuva ailesinin, güneyde geçirilen yaz tatili sırasında 17. yaşına giren güzel ve çekici kızı Isabelle’in (Marine Vacht, 17’den büyük gösterse de çok başarılı) bekâretini bile isteye kaybetmesiyle başlayıp körpe bedenini Paris’in otel odalarında 300 Avro karşılığında, internetten ayarladığı ve hiç tanımadığı yaşlı erkeklere satmasıyla devam ediyor, Filmekimi’nden piyasaya düşen, François Ozon imzalı “Jeune et JolieGenç ve Güzel”. Günümüz Fransız sinemasının önemli ve üretken yönetmenlerinden, 1967 doğumlu Ozon’un bu 15. filmi, modern yaşamın değer yargılarını gitgide eskittiği günümüzde, internet aracılığıyla kendini pazarlayan Parisli bir zamane genç kızının polisiye bir şekilde sonlanan fahişelik serüvenini perdeye taşıyor ve gizli gizli sürdürdüğü bu hayat kadınlığının büyütüp olgunlaştırdığı Isabelle’in ölen yaşlı müşterisinin karısıyla (yılların oyuncusu, yönetmenin gözdesi ve 40 yıldır seyretmekten bıkmadığımız Charlotte Rampling) da tanıştığı, dokunaklı bir finale bağlanıyor. Yaşamını hem 4. Henri lisesi edebiyat öğrencisi, hem de seks işçiliğini gizli gizli, gözü kara bir fahişe olarak sürdüren Isabelle’in seks randevuları üzerinden gelişerek ergenlik, cinsellik, aile, büyüme vb. gibi temaları başarılı bir görsellikle harmanlayan “Genç ve Güzel”, Isabelle’in 4 mevsimlik, azgın ve dingin seyreden cinsel uyanış ve aranış sürecini konu ediniyor özetle. Aslında 20’li yaşlarında gösteren 17’lik seksi Isabelle, doktor annesinin, yakın arkadaşı Veronique’in (Natacha Richard) zenci kocasıyla (Djedja Apali) ilişkisini de keşfedecek kadar uyanık aynı zamanda. Güzelliği ve yeteneğiyle Fransız sinemasının gerçekten gelecek vaat eden genç yıldızlarından Marine Vacth’ın bir cinsel obje olarak arzulanan, göz alıcı bir Isabelle portresi çizdiği “Genç ve Güzel”, vaktiyle en çekici dönemindeki Catherine Deneuve’ün oynadığı, Luis Buñuel us Kadir Has Üniversitesi’nde AnkArA DT’nin ‘Son ÇıkAn ışığı SönDürSün’ oyunu, oyuncu gelmeyince oynAnAmADı Perde kapattıran oyuncuya soruşturma SELDA GÜNEYSU Şarlo 124 yaşında u Sinemanın gelmiş geçmiş en büyük dâhisi Charlie Chaplin, insanların yüreklerine seslendi, hep erke meydan okudu, dehasıyla kendi zamanının sevinçlerini, acılarını yetkinlikle anlattı. ASLI SELÇUK Charles Spencer Chaplin 1889’da Güney Londra’nın Charles Dickens’ın romanlarının baş konusu olan yoksul kenar mahallelerinin birinde kabare şarkıcısı bir çiftin çocuğu olarak dünyaya geldi. 25 Aralık 1977’de İsviçre’deki konforlu malikânesinde yaşamını yitirdi. Şarlo’nun kişiliği çok zengin ve çok değişik unsurların bileşimidir. Annesiyle babası bir yaşındayken ayrılınca annesiyle kalan Charlie her gece sahnenin arkasında uyur, annesini beklerdi. 5 yaşındayken acı bir deneyim yaşadı: Sahneye çıkıp sesi çatallaşan annesine yardım etti. Bu hüzünlü olaydan sonra annesinin sahne yaşamı sona erdi. Babalarını da yitiren Charlie’yle üvey kardeşi Sydney, Londra sokaklarında dans edip para toplayarak annelerine baktılar. Anneleri akli dengesini tümüyle yitirince iki kardeş öksüzler yurduna gönderildi. Annesinin tanıdıklarının desteğiyle değişik oyunlarda çocuk rollerine çıktı. 1913’te Charlie, Fred Karno topluluğuyla ABD’ye gidince ilk filmi “Making a Living” (1914) ve “Kid Auto Races in Venice”te bol pantolonlu, melon şapkalı, büyük ayakkabılı, bastonlu Şarlo tiplemesini yarattı. Kısa filmlerini kendisi yazıp yönetti. Yıldızı giderek parlıyordu. Filmleri kısa, komik ve yalındı. “Şarlo Göçmen” (1917), “Şarlo Yumurcak” (1921) gibi sessiz sinemanın ölümsüz klasiklerini gerçekleştirdi. Göçmen’de komediyle hüznü, Amerika’yı tedirgin eden bir konuyu, yoksul insanların Avrupa’dan göçünü insancıl bir bakışla yansıttı. 1. Dünya Savaşı’nda filmleri tüm dünyayı dolaştı. “The Soldier” (Tüfekler Omuza/1918) bir savaş parodisiydi. 1919’da kurduğu United Artists için çektiği “Altına Hücum”da 1846’da kardan ötürü dağda yoksun kalan göçmenlerin açlıktan ayakkabılarını, hayvanlarını, ölen arkadaşlarını yemelerini anlattı. Çocukluğunda amansız bir yoksulluk yaşayan Şar lo, açlığı vurucu bir komedi öğesi olarak kullandı. Şair Elie Faure “Şarlo insanları açlık konusunda bile güldürebilen tek adamdır” demişti. Aykırı düşünceleri pantomimle aktarma yeteneği vardı. Yarattığı makyajı, giysisi onu soyut ve evrensel bir figür yaptı. Bedeni herkesin tanıdığı bir form oldu. 28 yaşında bir milyoner, dünyanın en ünlü adamı oldu. 1918’de ABD savaşa girince halka özgürlük tahvili sattı, bu bir yıldızın gücünün ilk kanıtıydı. Büyük ününe karşın hümanist yaklaşımını korudu. 30’larda Amerika’yı kıstıran ekonomik bunalım, işsizlik, yoksulluk, Yahudi düşmanlığı gibi sorunları deşti. “Modern Zamanlar”da (1936) kapitalizmin ezici baskısını, insanın robotlaştırılmasını eleştirdi. Film Marksist kavrama dayanıyor, insanın kendine ve emeğine yabancılaşmasını tartışıyordu. 40’larda Hitler’i, Mussolini’yi, Yahudileri taşlamak yürek isteyen bir işti. “Şarlo Diktatör”ün yapımcılığını üstlendi. Hitler dünyayı kasıp kavururken o da filmini çekti. Nazilerin şiddetini, gaddarlığını olduğunca sergiledi. Büyük Diktatör’le sessiz dönemden sesli döneme geçiş yaptı. “Bay Verdoux”da (1947) kapitalizmi, burjuva toplumunu eleştirdi. Şarlo görüntüsünden çıktı, kadın kasabı Landru’dan esinlenerek yeni bir tip çizdi. 50’lerin başında Amerika ilk yıllarında idealize ettiği Şarlo’ya sırtını döndü, onu komünistlikle suçladı. Annesi ve tüm kadınlara adadığı “Sahne Işıkları”nın (1952) ilk gösterimini Londra’da yapan Şarlo, ABD’ye dönmek için göçmen vizesi alması gerektiğini öğrenince İsviçre’ye yerleşti. Şarlo insanların yüreklerine seslendi, hep erke meydan okudu, dehasıyla kendi zamanının sevinçlerini, acılarını yetkinlikle anlattı. Büyük bir görsellik, zamanlama ustasıydı. Öylesine ustalaşmıştı ki her yaptığı doğal görünür, filmlerine koşulsuz gidilirdi. Sinemanın gelmiş geçmiş en büyük dâhisiydi. ANKARA Ankara Dev let Tiyatrosu’nun (Ankara DT) yeni oyunu “Son Çıkan Işığı Söndürsün”ün prömiyeri, oyunda görevli oyuncu Ö.K’nin temsile katılmaması nedeniyle iptal edildi. Prömiyer için günler öncesinden bilet alan izleyiciler, temsilin iptalini Akün Sahnesi’ne geldiklerinde öğrenirken, Ö.K’nin “Ailevi bir dava nedeniyle arandığı, bu nedenle apar topar karakola götürüldüğü, oyuncunun da bu nedenle prömiyere gelemediği” belirtildi. DT Genel Müdürlüğü ise oyuna gelmeyen oyuncu için soruşturma başlattı. Ankara DT’nin yeni yapımı olan, Yıldırım Keskin’in yazdığı, Tansu Aytar’ın yönettiği “Son Çıkan Işığı Söndürsün” adlı oyunun prömiyerinin 24 Aralık’ta, Akün Sahnesi’nde gerçekleştirileceği duyurulmuştu. Oyunun biletleri de günler öncesinden satışa çıkarıldı. Ancak prömiyer oyunda görevli Ö.K’nin temsile katılmaması ne deniyle iptal edildi. İzleyiciler ise bu durumdan prömiyer günü Akün Sahnesi’ne gittiklerinde haberdar oldu. Ö.K’nin prömiyer günü “ailevi bir dava nedeniyle arandığı, bu nedenle apar topar karakola götürüldüğü” belirtildi. Geceyi karakolda geçiren oyuncunun, bu nedenle prömiyer günü oyuna gelemediği açıklandı. DT Genel Müdürlüğü de oyuncu hakkında soruşturma başlattı. 5441 sayılı Devlet Tiyatroları Yasası’na göre perde kapatmanın cezası “meslekten men edilmeye” kadar uzanıyor. Ancak kurumun disiplin kurulu, oyunda görevli Ö.K’nin “mücbir sebepten ötürü” oyuna gelemediğine hükmederse, oyuncu “maaş kesme, kınama” gibi cezalarla cezalandırılacak. Konuya ilişkin DT Genel Müdürlüğü yetkilileri de “Perde kapattırmanın cezası ağırdır. Ne olursa olsun perdeler kapanmaz. O nedenle söz konusu oyuncu için soruşturma başlatıldı” açıklamasında bulundu. Film festivalleri tartışılacak Kültür Servisi Kadir Has Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü tarafından bugün “Film Festivali Sempozyumu” düzenleniyor. Yerli ve uluslararası sinemacılar, film eleştirmenleri, festival organizatörleri ve akademisyenlerin katılımı ile gerçekleşecek sempozyumda, sinema alanında son on yılda ülke çapında film festivallerinde meydana gelen gelişmeler değerlendirilecek. Saat 10.30’da başlayacak sempozyum 17.00’ye kadar devam edecek. 1. panelde “Türkiye’de Film Festivalleri ve Film Kültürü”; Ahmet Boyacıoğlu, Engin Ertan, Dina Lordanova, Lalehan Öcal ve Azize Tan konuşmacı olarak yer alacak. “Festival Programlama” başlığıyla yapılacak 2. panelin konuşmacıları Serra Ciliv, Emel Çelebi, Alisa Lebow, Emine Yıldırım. “Film Festivalleri, Cinsiyet ve Cinsel Kimlikler” başlıklı son panele ise Zeynep Dadak, Özlem Kınal, Skadi Loist, Bilge Taş katılıyor. Sempozyuma katılım ücretsiz, sempozyum dili İngilizce. Kültür Servisi SALT’ın sergileri hakkında ayrıntılı bilgiler içeren SALT Yorumlama tarafından Türk İşaret Dili’nde video rehberler hazırlandı. SALT Yorumlama ayrıca, SALT Araştırma ve Programlar ekibi ile işaret dili tercümanlarının rehberliğinde sergi turları başlatıyor. Bu kapsamda, sanatçı Gülsün Karamustafa’nın sergisi “Vadedilmiş Bir Sergi”nin işaret dilindeki ilk rehberli turu, 4 Ocak’ta gerçekleştirilecek. Kültür Servisi Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca danışmanlığında, Yrd. Doç. Dr. Adnan Çoban sanat yönetmenliğinde ve Sinan Sipahi koordinatörlüğünde düzenlenen “Hacı Arif Bey” konseri 29 Aralık saat 15.30’da Pera Müzesi Oditoryumu’nda gerçekleştirilecek. SAlT’ta işaret dili tercümanlarıyla sergi turları ‘Hacı Arif Bey’ konseri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle