14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 ARALIK 2013 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Garip Soruşturma BİR haftadır hukuk tarihimizin en tuhaf olaylarından birini yaşamaktayız: Birbiriyle ilgili görünen, ama her biri ceza hukunun farklı bölümlerine konabilir nitelikte bazı suçlardan bahsedilmekte. Yolsuzluklar, rüşvetler ve bunların birtakım uzantıları. Doğal olarak, kimi ihbarla duyululan, kimi görünen bu suçlar için soruşturmalar açılıyor ve ister istemez ülkenin çeşitli köşelerinde, kentlerinde telaşlı koşuşmalar var. İster istemez devletiniz adına gurur duyuyorsunuz, “Devlet dediğin işte böyle olmalı, suçların peşine işte böyle düşülür” diyorsunuz. Nitekim, çok kısa bir süre sonra söz konusu suçlara ilişkin olarak medyada birtakım haberler yayımlanmakta, şuraya saklanmış, şuna buna konmuş büyük miktarda paralar, döviz desteleri. Devletinize güvenerek, “nasıl olsa bir süre sonra soruşturmalar her şeyi ortaya çıkarır, suçlular yakalanır” diyerek devletinizle yine gurur duyuyorsunuz. ma o ne? Yurdun başka köşelerinden haberler gelmeye başlıyor. Yine bunlara benzer suçlamalar. Fakat “failler farklıdır” demeye kalmıyor ve anlıyorsunuz ki, daha önce suçlanmışlara yakın çevreler aynı haberleri değişik başlıklar altında devreye sokma telaşındadırlar. Şaşkınlık bununla da bitmiyor ve sonradan öğreniyorsunuz ki, kendi suçluluklarını örtbas etmek için suçlama avına çıkanlar kendi çabalarıyla mesafe kaydettiklerini ve yeni yolsuzluk ve rüşvet olayını ele geçirmek üzere olduklarını sanarak sevinirken bir de görüyorlar ki yakaladıkları yeni yolsuzluk ve rüşvet haberi kendilerinin işledikleri yolsuzluklarla rüşvetlerden başkası değildir. ir de şu gariplik: İktidar çevreleriyle “cemaat” denen oluşumlar arasında yaşanan bu furyanın çoğu zaman “onlar” ve “bunlar” biçiminde etiketlendirilen rakiplerinden bazısının öbürlerine “kardeşlerimiz” demeyi ve benzer muhabbetli sözleri ihmal etmeyişleridir. Bir bakıma, böyle bir tablo suçluluklarla aynı ve tek bir hastalığın belirtisiyle karşılaştığımızın doğrulanışı değil midir? Aslında, çürümüş ve kokuşmaya yaklaşmış bozuk bir düzen bölünmüş ve birbiriyle kavgaya kapışmış görünse de bunun nedenleri ve sonuçları arasında pek büyük bir fark olmadığını görmemiz ve büyük özverilerle kurulmuş bir cumhuriyeti köklü bir toparlanmayla böyle bir zilletten kurtarmamız gerekmiyor mu? Onlar Türkiye’de Yaşadıkları 2013’ten Sonrası İçin Öldüler… “2 Prof. Dr. TÜRKKAYA ATAÖV Türkiye’nin her bir yöresinden gelen kadına şiddet ve cinayet haberlerinin artışının sorumluları, failler yanında, bu fiillerin artışına yol açan uygulamalara ses çıkarmayanlardır. T A B Prof. Dr. TÜLAY ÖZÜERMAN ürkiye yolsuzluk fıkraları paylaşıp kadınla ilgili yazıları görmezden skandalları gelenlere: ile sarsılıp devletin içine Bugün burada toplanma sızan cemaat sebebimiz hunharca yapılanması, yolsuzlukla işlenen bir cinayetin mücadele ediyor görüntüsü kurbanı olan Serpil ile sisteme hâkim olmaya Erfındık Hocamıza ve çalışmakla kalmayıp, diğer korunma isteyip devletin asli unsuruymuş korunamadığı için yaşam gibi meşrulaştırılmaya hakkı elinden alınan çalışılırken, biz kadınların kadınlarımıza yenilerinin gündeminde yine kadın eklenmesini önlemektir. cinayetleri vardı. Dokuz Yakın korunma talebi Eylül Üniversitesi Öğretim değerlendirilmiş olsaydı, Görevlisi Serpil Erfındık hocamız ve korunma eşi tarafından bıçaklanarak isteyen diğerleri aramızda öldürüldü. Türkiye, olacaklardı. cinayetlerin eğitimin Devletin tüm zirve yaptığı yerlere birimlerinin üzerine düşen kadar uzanışı ile sarsıldı. görevi yerine getirip Konunun ihmalinin vahim yurttaşlarına sahip çıkması sonuçları konusunda bir gereklilik değil, duyarlılığı olanlar, bu zorunluluktur. kez tepkiliydiler ve bu “Kadın hakları” tepki İzmir’de öğretim insan haklarından ayrı üyeleri ve öğrencileri değildir; fakat giderek ile üniversiteler ve artan kadına yönelik kadın kuruluşları cinsiyet kıyımı ile artık tarafından aşağıdaki önceliklidir. İnsan hakları bildiri ve pankartlarla devletin koruma alanına dile getirildi. Yine giren haklardır. Bu alanla kadınlar çoğunluktaydı… ilgili, devlet düzenleme Sorunu yaratanlar değil, yapma yetkisine sahip yaşayanlar sahipleniyordu değildir. İnsanın insanca her zamanki gibi. yaşaması için gerekli Türkiye kadınerkek önlemleri almaktır devletin eşitliğinde 134 ülke görevi ve bunların başında içinde 126. sırada, yani “yaşam hakkı” gelir. sonlarda. Kişi başına Kadının konumunun düşen polis sayısında erkeğe göre tanımlandığı, ise dünyada Rusya’dan “eş değil, eşit değil” sonra ikinci ülke… Ve denilerek ikinci cinsiyete kadınlar korunma isteyip indirgendiği ve “özne”, korunamıyor… Üzerinde “birey”, “insan” yerine çok düşünülmesi gereken konulmadığını anlatmak iki rakam… Hepimizi için “aile”, “mahrem”, gözetleyen bir sistemde, “namus” kavramları ile “beni gözetin” diyenlere ötekileştirildiği bir ülkede, sahip çıkılamıyor. Yaman şiddetin ve cinayetlerin bir çelişki. katlanması bir kader değil, Alanda üniversite uygulanan cinsiyet ayrımcı öğrencilerinin tüm politikaların kaçınılmaz katılımcılar adına okuduğu sonucudur. bildiriyi paylaşırken Son on yılda katlanarak özellikle kadın konusunu artan cinayetler, siyasal hafife alanlara ithaf iktidarın kadına bakış açısı ediyorum. Özellikle de, ve kadın politikalarından saçma sapan karikatürleri, ayrı düşünülemez. Giderek koyulaşan muhafazakârotoriter yönetim, kadın üzerinden yürütülen politikalarla görünür olmuş, “kadın özgürlüğü” adı altında kadın kazanımlarının içi boşaltılmıştır. Bedeni üzerinde kendisinin dışında devletin yetkililerine varıncaya kadar herkesin söz sahibi olması nedeniyle kadınların özgürlük ve yaşam hakkı tehdit altındadır. Türkiye’de çok uzun süredir ihmal edilen “insan”ı, insanca değerleri geri çağırmak zorundayız. İnsan aklını ve bilimi önceleyen, kadınla erkek arasındaki eşitsizlikleri giderecek önlemleri alan politikaları yaşama geçirmek için toplumsal duyarlılıklar siyasal kararlılığa dönüşmelidir. İnsan onurunun yaralanması, hırpalanması hepimizi etkiliyor, ancak toplumun en zayıf halkası olan kadın çok daha ağır bedeller ödüyor. Bu bedel Serpil Hocamızla üniversitelere kadar uzanmıştır. Bu vahim olay bize şunu da anlatmaktadır: Tüm kurumların, kadına şiddet ve kadın cinayetleri sorununa daha ciddi eğilmesi konusunda üniversiteler bilgi birikimleri ve eğitim potansiyelleri ile öncülük etmelidirler. Kadınla ilgili veriler göstermektedir ki, kadın hakları alanı boşaltıldıkça, kadın mağduriyetleri artmaktadır. Siyasal alanda zaten yok denecek kadar az olan kadını, sosyal, ekonomik, kültürel… alanlarda da giderek azaltan ve çok çocuk doğurmakla yükümlendirerek ev içine iten çarpık kadın politikalarına son verilip, kadınerkek eşitsizliklerinin giderilmesi için göstermelik değil, samimi çabalara girişilmesini acilen talep ediyoruz. Bizler bundan böyle korunma isteyip korunamayanların ardından toplanarak yakınmayı istemiyoruz. Serpil Hocamızı ve diğer tüm cinayet kurbanı kadınlarımızı unutmayacak, unutturmayacağız. Başka Serpil’ler ölmesin istiyorsak, kadınla erkeği eşit görmeyen her türlü ayrımcılığa karşı olmalı ve birlikte hareket etmeliyiz. Yaşarken kaderleri ile tek başınaydılar. Şimdi yalnız değiller, bizler varız. Ölümden sonra değil, yaşarken kadınlarımıza sahip çıkacak bir iradeyi devlet ortaya koyamıyorsa toplum olarak başarmalı, devlete görevlerini anımsatmalıyız. Serpil Hoca ve her yıl binleri bulan sayılara ulaşan diğer cinayet kurbanı kadınlarımız için artık bir şey yapamayız, onları geri döndüremeyiz. Binlerce kez yaşanan bu acıya da kader diyemeyiz. Onlar Türkiye’de yaşadıkları için öldüler. Türkiye, kadın konusunu artık daha fazla öteleyemez. Türkiye’nin her bir yöresinden gelen kadına şiddet ve cinayet haberlerinin artışının sorumluları, failler yanında, bu fiillerin artışına yol açan uygulamalara ses çıkarmayanlardır. Biz ses çıkarmak isteyen herkes adına, “Artık yeter!.. Kadının üzerinden, bedeninden elinizi çekiniz…” diye sesleniyoruz. Kadının onurunu ve yaşamını koruyamayan, kadına “kadın” diyemeyen ve bedeni üzerinden tanımlayarak özgürlüklerini kısıtlayan tüm çağdışı düşüncelere “Hayır!..” diyoruz. “Cinsiyet kırımının seyircisi olmayacağız!..” 013’ten sonrası” yalnız 2014 değil, önemli olan daha da sonrası. Bir de şu var: Toplumsal bilimlerde matematiksel önbili yok, sayılar kullanılsa bile. Daha çok olasılıklar ya da seçenekler öne çıkar. Hele, 2025 gibi yıllar sonrasıysa. Gene de ulusal ve uluslararası bakışla siyasal, ekinsel, ekonomik ve askersel yönlerden değerlendirmeler yapılabilir. “Siyasal” yönden: Dünya halklarının sivil buyurganlara katlanmayı daha uzun yıllar sürdürmeleri uzak bir olasılık. Önce, Beyaz Saray’da oturan kişi, yirminci yüzyılın başından bu yana, tekelci sermayeyle onun dünya çapındaki vurucu gücü silahlı kuvvetlerin emirerliği görevini bir süre daha sürdürür. Ne var ki, günümüzde tek bir devletin süper güç dayatması ileride değişecek dengelerle aşınacaktır. ABD’nin yerini Çin alabilir ama bu devletin uzun geçmişinde sınırları, Amerika’dan farklı olarak, aşağı yukarı hep aynıydı. Dünya halkları ABD’den sonra hiçbir devletin dünya egemenliğini kurmaması için gereken duyarlılığı göstermek zorundadır. Benzer biçimde, aynı güç merkezinin oyuncağı olan, gene dayatmacı bir “Dünya Hükümeti” de oluşmamalı. ABD sultasındaki BM Güvenlik Kurulu da tarihe karışınca, Truman’dan Obama’ya tüm ABD başkanları da geçmişin büyük buyurganlarıyla aynı kefeye konacaktır. Onların Irak’ta bir tür “Genel Vali”si Bremer ve Afganistan’daki gaddar General Pireaus gibi hizmetlileri Hitler’in kullarıyla aynı sınıflamada yer alacaktır. “Ulusdevlet” düzeni varlığını koruyacak ama gerçek ya da yanıltıcı “demokratik u Daha eşitçi bir düzen leşme” sloganına da arayışı kaçınılmazdır. yalı “yerel haklar” kavramı başkentler Sıradan insan her yerde deki yönetimin yetuyanıyor ve yaşam kilerini zorlayacak için gerekli hakkını ama bu gelişme, Latin Amerika’da sık istiyor. Büyük sermaye görüldüğü gibi, yö düzeninin herkes için resel buyurganları fırsat eşitliği yaratmadığı, da daha güçlü yapıp öne çıkaracak, nüfusun çok ufak bir bir süre “özgürlük azınlığı yararına tekelci açılımı!” adına kü bir yapıya dönüştüğü çük “Mussoliniler” yılları yaşanacaktır. yeterince kanıtlanmıştır. “Ekonomik” yönden: Daha eşitçi bir düzen arayışı kaçınılmazdır. Sıradan insan her yerde uyanıyor ve yaşam için gerekli hakkını istiyor. Büyük sermaye düzeninin herkes için fırsat eşitliği yaratmadığı, nüfusun çok ufak bir azınlığı yararına tekelci bir yapıya dönüştüğü yeterince kanıtlanmıştır. Bu gerçeği ilerleyen yıllarda sokaktaki insan, kadınıerkeği ve genciyaşlısıyla görecektir. Su, toprak, iş ve aş azaldıkça, insanlarla doğanın ürünlerine odaklanmış yeni bir ekonomik yaşam anlayışının ağır basacağı söylenebilir. Tekelci sermayenin yurttaş baskısına büyük direncin kendini en uzun ve en acımasız biçimde ABD’de göstereceği eklenebilir. “Ekinsel” yönden: Türlü uygarlıkların bir harmanının egemen olması hoşgörülü bir geleceğin gereğidir. Böyle bir harmanda Yahudilerin Tanrı tarafından “seçilmiş” tek halk, “evangelist” benzeri Hıristiyan inançlarını paylaşanların küreye yayılmamasının gene bir Tanrı tasarısı ve onlara benzer biçimde belirli bir Müslüman cemaatinin dünya egemenliğinin önüne geçilmez bir doğaüstü buyruğu olduğu düşüncelerine yer olmamalıdır. İsrail’in kurulmasının İncil’de “ima” edildiği, kıyamet günündeki “son savaş”ı yeryüzüne ikinci kez gelecek olan İsa’nın komutanlığındaki Hıristiyan ordusunun kazanacağı ve kadınların başlarını türbanla kapayarak özgürlüklerini kazandıkları gibi saçma düşünce kırıntılarının ortak dünya uygarlığında kalıcı yeri yoktur. Onların yerine, böyle bir harman her uygarlığın en olumlu yanlarını almak zorundadır. Bir uygarlık kalıtı dinin yanında bilim kapılarını açan ilk anahtar olarak laiklik ve ekonomik liberalizmin yanında Marx kökenli yaklaşımlar, daha geniş yelpazede Hıristiyanlık, İslam, Budizm ve Çin gibi büyük uygarlıklar bu harmana kendi kabul edilebilir varlıklarını katacaklardır. Öyle ki, belki Polinezya gibi küçük uygarlıkların da bu oluşumda payı olacaktır. Batı’nın siyasal özgürlükler geleneğinden yasalar önünde eşitlik, insan hakları ve demokrasi bütününü oluşturan öteki özellikler; gene Batı’nın sosyalist deneyimlerinden kişinin temel gereksinimlerinin önceliği ve olanakların eşitçi dağılımı; İslamdan “biz” kültürü, bölüşme ve dayanışma; Budizmden ne az ama ne de fazla anlayışla ruhsal temizlenme alışkanlığı; Çin’den komünizm öncesi ve sonrası öğretilerden yararlıların karması ve Hint’ten siyasetin dışında kalıp yurt savunmasına eğilen silahlı kuvvetlerin tavrı ve 1634 dilin konuşulduğu bu geniş ve kalabalık ülkede toplumlararası uyum örnekleri alınabilir. “Askerlik” yönünden: Çatışmalarda silahlı müdahalenin yerini anlaşmazlıkları çözümleme ve geçmişte kemikleşmiş görüşleri yumuşatarak karşılıklı anlayışları bağdaştırma almak zorundadır. Geçmiş ve yakın yıllarda kendiyle ilgili gördüğü dünya sorunlarını daha çok müdahale ve işgal gibi zora başvurarak çözmeye çalışma alışkanlığında olan devlet ABD’ydi. Tek süper güç buyurganlığına son verildiğinde, tercihlerin yalnız en güçlü devlete göre yapılması geçmiş bir uygulama olarak kalacaktır. Bunlar 2013 sonrasının hem umutları, hem de olasılıkları olarak düşünülebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle