18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 ARALIK 2013 ÇARŞAMBA 8 n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK GÜNCEL Türkiye, ‘Hayata Dönüş’ ve Tekçi davalarından mahkum oldu Çıktı çıkacak. Ekranlarda türlü yorumlar. Pek çoğu hukuk devleti falan filan. Kutladım içimden Cüneyt Özdemir’i; tahliye olayını alıp çıkardı siyaset, hukuk bataklığından. Öteki beriki TV’lerin akıl edemediği, bilinen ezberlenmiş tartışmaları bıraktı bir yana. İnsani duygularını ekrana taşıdı. Fevzi baba, Melek ana ile uzunca konuştu... Ana baba, yıllarca Silivri yollarını aşındırmış. Nasıl da güzel anlatıyorlar bir ana babanın mahpusluktan kurtulmuş oğullarıyla ilgili duygularını… Sincan Cezaevi’nin önü kalabalık. Bu gece ne siyaset, ne hukuk. Sadece özgürlük!.. Beş yıla yakındır bekliyorun Balbay’ın dışarıya çıkışını. HHH Aynı günün gecesi. Sokak sessiz. Kar yok, ama hava soğuk mu soğuk... Saat 21.00’lere doğru muydu ya da daha erken veya geç. Utku aradı ve Balbay’ın sesini duydum telefonda. “ Balbay… Balbay özgürlüğe hoş geldin” dedim. Seslerimiz kucaklaştı... Sincan kapısında duramadım. “Yazdımdı sana, sağlık nedenlerini” dedim kısaca. Gece evinde. Çocuklarıyla… Kuşku yok; sıcacık, tarifsiz duygular içinde... HHH 10 Aralık sabah. Utku aradı. Balbay’ın büroya geleceğini söyledi. “İsterseniz abi, gelin” dedi. Bir mart günüydü... Alıp götürdülerdi Balbay’ı. Arkasından çaresiz baktı idim. Balbay, o gün güncel yaşamını nerede bıraktı ise dün de oradan devam etti. Çocuklarını okula götürdü. Büroya geldi. Büronun önünde ta İzmir’den kopup gelmiş gençler. “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” marşını hep bir ağızdan söylüyor. Balkondan seslendim, hadi gel yukarı der gibi bir işaretle. Geldi. Kucaklaştık. Sonra… Gitmeden önceleri her gün saat 11.30’larda odasındaki sohbete başlarken oturduğum koltuğu işaret etti. Eskisi gibi söyleştik, ama bu kez güncel siyaset ve olaylar üzerinde değil... Tutuklandığından sonraki ilk 20 günde Silivri’ye gittim. Soğuk, sessiz koridorlardan geçtim. Cam arasındaki Balbay’la telefonla konuştuk. Elbette tutukluluğun etkisi altındaydı ilk günler. Neden buradayım der gibi bakıyordu bana. “Bak” dedim, “bugünler geçer. Sağlığına bak. Buradan günü gelince kahraman olarak çıkacaksın!”. O günlerde ne kadar yalnızdı, gelen giden hemen yok gibi. Dik durdu içeride. Dört duvar arasından öylesine bir kavga verdi ki... Şimdi çevresi öylesine kalabalık! HHH Büroda basına konuşuyor, kalemi bırakmam diyordu. İşittim. Ne Balbay kalemi ne de kalem Balbay’ı bırakmaz zaten dedim içimden. Hava kurşun gibi ağır değildi dün. Soğuk ama özgür! İnsan Hakları Günü’nde MURAT İNCEOĞLU n Baştarafı 1. Sayfada GÜNDEM MUSTAFA BALBAY AİHM’den çifte ceza Türkiye, İnsan Hakları Günü’nde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde iki ayrı mahkumiyet daha aldı. Mahkeme, “Hayata Dönüş Operasyonu” ve Nezir Tekçi’nin gözaltında öldürülmesi ile ilgili davalarda “yaşama hakkı” ihlali olduğuna karar verdi. 19 Aralık 2000’de 20 cezaevinde eşzamanlı yapılan operasyon nedeniyle AİHM’de açılan davalarda Türkiye, bir kez daha mahkum oldu. Operasyon sırasında Çanakkale Cezaevi’nde olan 20 kadının açtığı davada kararını açıklayan mahkeme, yaşam hakkı ihlali olduğu ve işkence yasağıyla ilgili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmediği gerekçesiyle davacılardan 6 kadına toplam 36 bin 200 Avro tazminat ödenmesine karar verdi. Başvuruculardan Meral Kıdır 8 bin Avro, Leyla Alp, Süreyya Bulut, Elif Yaş, Filiz Uyan ve Gülay İncesu da 5’er bin Avro manevi tazminat almaya hak kazandı. Türkiye altı başvurucuya, mahkeme masrafları için de toplam 3 bin 200 Avro tazminat ödeyecek. AİHM’de yürütülen bir başka davada ise Türkiye, 1995 yılında Hakkâri Yüksekova’da çoban Nezir Tekçi’nin öldürülmesi nedeniyle mahkum oldu. AİHM Tekçi’nin öldürülmesi nedeniy Gözaltında kayıp davası le, “yaşama hakkının ihlal edildiği” gerekçesiyle Tekçi’nin ailesine toplam 66 bin 150 Avro ödenmesine karar verdi. 2010’da Yunus Şahin’in askerlik yaptığı dönemde Tekçi’nin öldürülmesine tanıklık ettiğini söylemesi ile 18 yılın ardından dava yeniden görülmeye başlandı. Askerler, komutanları tarafından “Kürt olanlar ateş etsin” diyerek ateş emri verildiğini ve Yarbay Kemal Alkan’ın Tekçi’nin kafasına iki el ateş ettiğini anlatmıştı. Askerlerden Veysi Kaya, cesedin bomba ile patlatıldığını ve ateş etmeyenlerin de sorgulandığını anlattı. Emekli Albay Ali Osman Akın ile Alkan, “Canavarca bir his sevki ile veya işkence ile kasten öldürmekten” yargılanıyor. İSTANBUL KCK ANA DAVASI ‘Sürgünle aileler cezalandırılıyor’ İstanbul Haber Servisi İstanbul KCK ana davasında tutuklu 83 sanık, Silivri Cezaevi’nde hakları ihlal edildiği, başka illerden sevk edilen tutuklulara hücre cezası verildiği, hastaların kelepçeli muayene edildiği gibi gerekçelerle duruşmaya çıkmadı. Mahkemenin zorla getirme kararı üzerine öğleden sonra duruşmaya getirilen sanıklar adına konuşan tutuklu sanık eski BDP Merkez Yürütme Kurulu üyesi Mustafa Avcı, “Bu durumların giderilmesi için mahkemeye, cezaevine dilekçe yazdık. Ancak bu sorunlarımız giderilmedi” dedi. PKK’nin üst yapılanması KCK’de faaliyet gösterdikleri gerekçesiyle BDP il ve ilçe yöneticisi 83’ü tutuklu 204 kişinin yargılandığı KCK davasında dün sabah tutuklu sanıkların gelmemesi üzerine duruşma yapılamadı. Tüm sanıkların avukatı Ruşen Mahmutoğlu, “Açlık grevleriyle ilgili sanıklar hakkında 40 yılı aşkın disiplin cezaları var. Kameralar 24 saat izliyor. Farklı cezaevlerine sevk edilmeleri söz konusu. İdarenin sorunları çözmeye yanaşmamasından dolayı, duruşmaya katılmayacaklarına dair cezaevine dilekçe verdiler” dedi. Mahkemenin kararı üzerine 83 tutuklu sanığın getirilmesiyle davanın 62. duruşması yapılabildi. Avukatları aracılığıyla açıklama yapan sanıklar, tutuklu ve hükümlülerin Güneydoğu’dan Marmara’daki cezaevlerine sürgün edildiğini, ailelerinin cezalandırıldığını, hasta tutukluların tedavilerinin engellendiğini ifade etti. ‘Yargılanacaklar’ DİYARBAKIR (Cumhuriyet) İnsan hakları savunucuları, 28 Aralık 2011’de sınırdan geçerken bombalanarak öldürülen 34 kişiyi, 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde Şırnak’ın Uludere ilçesi Gülyazı köyünde (Roboski) düzenlenen etkinlikle andı. Etkinliğe Diyarbakır, Batman, Şırnak, Siirt, Mardin baroları, İHD, TİHV, MazlumDer Diyarbakır şubeleri, MEYADER, bazı STK temsilcileri, BDP’li yöneticiler ile insan hakları savunucuları katıldı. Şırnak Baro Başkanı Nuşirevan Elçi, “İki yıl önce 34 canımız katledildi. Bugüne kadar katiller ortaya çıkartılmamış ve katliamın aydınlatılması noktasında en ufak bir adım atılmamıştır. Bize göre AKP bu katilleri koruyor” dedi. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi de “Roboski’de insan haklarının en büyük ihlali yaşandı. Yaşam hakkının ağır ihlalini oluşturan bu katliamın etkili, hızlı ve adil bir şekilde soruşturulması devletin en başta gelen sorumluluğudur” diye konuştu. İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, bölgede hak ihlallerinin sürdüğünü ifade ederek “Bizler, bu katliamın faillerinin yargı önüne çıkarılması için elimizden gelen her türlü çabayı göstereceğiz” dedi. CEVAP VE DÜZELTME METNİ 01.09.2013 tarihinde Cüneyt ARCAYÜREK tarafından Cumhuriyet Gazetesindeki Köşesinde “Ne Zaman ‘Tatmin’ Olur?” başlıklı köşe yazısı içeriğinde, müvekkilime karşı saygı ve edep sınırlarını aşan cümlelerle vücut mahremiyetine saldırılmış, ağır bir hakarette bulunulmuştur. Yazar köşesinde düşünce açıklamak yerine sayın müvekkilimize karşı edep ve terbiye sınırlarını aşan cümlelerle hakaret etmiştir. Kamuoyu tarafından zihin dünyası iyi bilinen ve her fırsatı sayın başbakan ve çevresine saldırma fırsatına çeviren yazar, hakaret içeren yazısında basın meslek ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde müvekkilim hanımefendiyi hedef almış, eleştiri sınırlarını aşarak hakaret etmiştir. Söz konusu ifadeler müvekkilimi inciten ve toplum önünde müvekkilimi küçük düşürmeye çalışan ifadelerdir. Günlük yayın yapan bir gazetede avam bir ağızla kaleme alınan bu ifadeler kesinlikle düşünce açıklama özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. Bir kişiye karşı duyulan öfke ve nefretin dışavurumunda kullanılan bu bayağı kelimeler tam manasıyla hakarettir. Netice olarak bu hakaretlerin gazeteniz vasıtasıyla kamuoyuna duyurulması hukuka aykırıdır. Bu köşe yazısı 5187 sayılı Basın Kanunu, basın meslek ve ilkelerine aykırıdır. Adalet ve tarafsızlığa saygılı olma, kişi ya da kuruluşları aşağılayıcı yalan haber yapma veya iftira niteliği taşıyan yayın yapmama, özel amaçlara hizmet eden ve haksız rekabete yol açan yayın yasağı ilkelerine uygun değildir. Söz konusu hakaret içeren bu köşe yazısı, ilgili tüm yasal haklarımızı hızlı, eksiksiz ve etkin bir şekilde kullanacağımızı da dikkatlerinize sunarız. Kamuoyuna saygıyla arz olunur. Emine Erdoğan Vekili Av. Ahmet Özel 28 Şubat davasında Koşal: İddianame küçük dilimi yutturacaktı ‘Cebir ve şiddet suçu yok’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 28 Şubat davasında savunmasını yapan emekli Albay Cengiz Koşal, “7 Nisan 1997’deki toplantıya Yücel Özsır’ın emriyle katıldım. Kaç kişinin katıldığını hatırlamıyorum. Toplantıda, BÇG kuruldu ve ismi ‘Batı’ olarak benimsendi, o kadar. Kayıt tutuldu mu bilmiyorum. Hükümete yönelik sözler olmadı” dedi. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan 28 Şubat davasının 46. duruşması dün görüldü. Mahkeme Başkanı Tayyar Köksal, müşteki avukatlarının “reddi hâkim” talebinin reddine yönelik itirazını değerlendiren Bursa 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, “itirazı usulden reddettiğini” bildirdi. Emekli Albay Koşal savunmasında, Genelkurmay Karargâhı’nda 7 Nisan 1997’de yapılan “İrtica Konusunda Alınacak Tedbirler” başlıklı toplantıya katıldığını belirterek kamu görevlilerinin amirinden aldığı emri yerine getirmek zorunda olduğunu ifade etti. Koşal, darbe suçunun, cebir ve şiddet içerdiğini, kendisinin, böyle bir suça iştirak etmediğini söyledi. “İddianameyi okuyunca adeta küçük dilimi yutacaktım” diyen Koşal, iddianamede yorum yapıldığını, sanıkların lehine hiçbir belgeye yer verilmediğini öne sürdü. BÇG’nin, 7 Nisan 1997’den önce kurulduğu iddialarını yalanlayan Koşal, bunun, kendilerini 28 Şubat mağduru olarak göstermek isteyenlerin uydurması olduğunu söyledi. BÇG’nin hiyerarşi dışında bir yapı olmadığını öne süren Koşal, “Genelkurmay’da ihtiyaç duyuldukça bu tür çalışma grupları kurulur” diye konuştu. Muvazzaf İstanbul Haber Servisi vlilerinin öre K g İTA ÜB subaylar ile T min etme ve “yasaklanan bilgileri te bilgileri tekin iliş ine liğ ven gü devletin ıyla 1 yıldan 11 min etme” suçlamalar tutuksuz yaryıla dek hapis istemiyle sluk davasınasu i C ker As gılandığı 2. at etti. İstanera y b ba da 5 muvazzaf su emesi’nde dün bul 10. Ağır Ceza Mahk ı karara bağvay da da ma görülen duruş sanıklar Yahya layan mahkeme heyeti, ş ve Halil Can da tun Al tem üs Sezer, R n bilgileri teAkince’nin, “yasaklana man ve Rahra min etmek”, Yıldırım Ka lanan bilgisak mazan Boz’un ise “ya enliğine ilişüv leri temin ve devletin g ten kast ve ek” tm n e mi i te ler lgi kin bi ı gerekçesiyle kusurlarının bulunmadığr verdi. ara beraatlarına k 5 yıldır ilk kez zaman dilimi olarak “dün”den söz ediyorum. Hapiste yazılarımı yazarken en az 45 gün önceden kaleme almak durumunda olduğum için, söz edebildiğim en kısa zaman dilimi “hafta” oluyordu. Özgürlükte yıllardır gazeteci olarak girdiğim Meclis’e dün ilk kez milletvekili sıfatıyla adım atarken her şeye rağmen içimde olağanüstü bir coşku ve heyecan vardı. Hapiste izleyebildiğim 23 televizyon kanalından biri saat 15.00 ila 19.00 arasında Meclis yayını da yapan TRT kanalıydı. Meclis çalışmalarını günlük ziyaretçi trafiği içinde fırsat buldukça izliyordum. Ancak içine girip çalışmalara ortak olmak bir başka duygu. Sincan 1. No’lu Cezaevi’nin dış kapısından çıktıktan 17 saat sonra Meclis kapısından içeri girdim. Başta da vurguladığım gibi her şeye rağmen içimde pozitif duygular vardı. Sorunlar ne kadar büyük olursa olsun asıl olan; o sorunun büyüklüğü değil, onun üzerine gitme ve çözme gücüdür. Yazı aramızda, içimde böyle bir gücü çoğaltabileceğime ve Meclis çatısı altında pek çok kişiyle paylaşabileceğime inanıyorum. HHH Tutuklanmadan önceki gazetecilik yaşamımda toplumla iç içe olmayı hem görev hem eğitim saydım, hem de çok sevdim. Ayda ortalama 10 konferansa katılıyordum. Bunlardan en az ikisi Ankara dışında oluyordu. Günlük gazetecilik temposu içinde pek çok yazımı da yoldan yazdırıyordum. Şimdi bu satırları da 5 yıldır ilk kez elle değil, sözle yazıyorum. Arkadaşlar bir bilgisayar bulalım dediler, önce anlamamışım, “Ne o?” dedim. Meğer yeni icat edilmiş, yepyeni bir iletişim aracıymış! Panel ve konferanslarda salondakilerle düşüncelerimi duygularımı paylaştıktan sonra sorular bölümünde zaman zaman şöyle bir öneriyle karşılaşırdım: “Neden siyasete girmiyorsunuz?” Ben de bu ülkenin gazetecilere de ihtiyacı olduğunu söylerdim. Yaşam çizgisi beni siyasal mücadelenin tam ortasına çekti. Son 2 yıldır zaman zaman vurguladığım düşüncemi Meclis’teki ilk günümde bir kez daha paylaşmak istiyorum: Siyaseti sevdim... Siyaseti çok iyi yapmak gerektiğine inanıyorum. Daha ilk günden duygum o ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile toplum birleştirilebilirse çözülmeyecek sorun kalmaz. Gazetecilikteki toplumla bütünleşme duygum siyasette artarak devam etti ve dün hissettim ki, bu artış sürecek. Dün CHP grup yönetiminden arkadaşlar “Bütçe üzerine bir konuşma yap” deyince sanki yıllardır bu tür işlevlerin içindeymişim gibi ilk tepkim şu oldu: “Tamam, saat kaçta, ne kadar konuşacağım?” Sonra içimden kendime doğru haykırırken “Arkadaşım Balbay” dedim: “İyi hazırlan, Meclis kürsüsü bu ülkenin en önemli kürsüsüdür. Hakkını vermen hem sorumluluğun hem görevindir.” HHH Bütün bunlardan öte birinci sorumluluğum Türkiye’de artık can güvenliğinden bile önemli bir sorun haline gelen hukuk güvenliğiyle ilgili mücadeleye katılmak ve bunu sonuç verici bir biçimde yükseltmek olacak. Hapiste hak hukuk bekleyenlere ve onların yakınlarına seslenmek isterim ki; onların Meclis’teki temsilcileri olmaya çalışacağım. Damdan düşenin halini damdan düşen anlar. Anadolu diliyle söylemek gerekirse, damdakinin halini damdan çıkan anlar. Sait Faik’in en çok kullanılan sözlerinden biri şudur: “Bir insanı sevmekle başlar her şey.” Bu sözü Meclis çalışmalarına uyarlamam gerekirse şöyle diyorum: “Her sorunun çözümü, bir kişinin onu bıkmadan usanmadan gündemde tutmasıyla başlar.” Meclis’ten merhaba... 5 subaya beraat 1 YILDIR TUTUKLU ÖĞRETMEN Demir’e yine tahliye çıkmadı İstanbul Haber Servisi Eğitim Sen’li öğretmen Yusuf Demir’in TKPML/TİKKO operasyonu kapsamında 16 Ekim 2012’den bu yana “terör örgütü üyeliği” ve “patlayıcı bulundurmak” suçlarından tutuklu yargılandığı davada, mahkeme heyeti, sanık ve avukatlara ek savunmaları hazırlamaları için süre verilmesine karar verdi. İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmada Avukat Güray Dağ, “Arama tutanaklarında komşuların refakat ettiği belirtilen kişilerin aramaların usulünün uygun yapılıp yapılmadığının tespiti bakımından duruşmada tanık olarak dinlenmelerini talep ediyoruz” dedi. Mahkeme heyeti, talebi reddetti. Heyet, sanıklar hakkında kuvvetli suç şüphesinin devam etmekte olduğundan tutukluluk hallerinin devamına karar vererek duruşmayı erteledi. Eğitim Sen’den yapılan açıklamada Demir’in yaşadığı durumun tek nedeninin muhalif kimliği olduğu ifade edildi. Başbakan’a suç duyurusu İstanbul Haber Servisi Taraf gazetesi ve gazetenin yazarı Mehmet Baransu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs”, “iftira” ve “hakaret” iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Recep Tayyip Erdoğan’ın Taraf gazetesinin kişilik haklarına ağır şekilde saldırıda bulunduğu iddiasıyla 50 bin TL’lik manevi tazminat davası da açıldı. Taraf gazetesi ve Baransu’nun avukatı Veysel Ok başsavcılığa sunduğu dilekçede, Erdoğan’ın Tekirdağ’da Taraf gazetesinin “Gülen’i bitirme kararı 2004’te MGK’de alındı” haberiyle ilgili müvekkillerini vatana ihanetle suçladığı, iftira ve hakaretlerde bulunduğunu iddia etti. Erdoğan’ın, “Şimdi bakıyorum da bazı medya grupları el ele vermiş. Bunlar düne kadar yan yana gelmezlerdi. Devletin mahremini ifşa etmenin adı özgürlük değil düpedüz vatana ihanettir” sözlerine yer verilen dilekçede, Başbakan Erdoğan’ın Taraf gazetesi ve Baransu ile ilgili isnatlarının, temel hak ve özgürlüklere, maddi, manevi varlığa açık, ağır, haksız ve hukuka aykırı saldırı anlamına geldiği kaydedildi. Engin Alan da Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu İSTANBUL (AA) “Balyoz Planı” davası kapsamında aldığı 18 yıl hapis cezası onanan MHP Milletvekili Engin Alan, “tutuklu yargılanmasının yasama görevini yerine getirmesini engellediği” gerekçesiyle “adil yargılanma hakkının ihlalinin tespiti” için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Alan’ın avukatı Yakup Akyüz tarafından Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na sunulmak üzere İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na sunulan dilekçede, dava süreci anlatıldı. “Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespiti” için bireysel başvuru yapıldığı anımsatılan dilekçede, başvuru hakkında henüz karar verilmediği belirtildi. Dilekçede, CHP milletvekili Mustafa Balbay hakkında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara atıfta bulunularak şöyle denildi: “Yüce Mahkemenizce müvekkilimin adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespitini talep etmekteyiz.” DİYARBAKIR’DAKİ OLAYLAR 14 kişi serbest DİYARBAKIR (AA) Diyarbakır’da BDP’nin Yüksekova ilçesinde 2 kişinin yaşamını yitirdiği olayları protesto etmek amacıyla düzenlediği basın açıklamasından sonra çıkan olaylarda gözaltına alınan 14 kişi serbest bırakıldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle