17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 KASIM 2013 PAZAR [email protected] 16 u Deniz Kavukçuoğlu, fuarın bir serbest kürsü olduğunu söyledi. Doğan Hızlan, bu fuarın Çin kültürünü tanımak için iyi bir fırsat olduğunu belirtti. Taner Timur, insan hakları gibi derinlikli tartışmalar yapılması gerektiğini vurguladı. Çin Basın Yayın Bakan Yardımcısı Wu Shulin de, kitapların halkları, halkların da ülkeleri yakınlaştırdığını ifade etti. KÜLTÜR Vurun Şafak Pavey’e! AKP’nin ve yandaşlarının öfkesi, kini bitmek bilmiyor! İki gündür Şafak Pavey’e yöneltilen saldırılar, iğrenç yalanlar, kışkırtmalar ve linç girişimi insan olanı, insanlığından utandıracak nitelikte! Şafak Pavey’in Meclis konuşmasının her satırı sahiciydi, gerçekti ve doğruydu. Doğrulara dayanamayanlar, öyleyse vurun kadına! Hem de belden aşağı! En ufak bir eleştiriye, bir sorgulamaya tahammülleri olmayanlar, gerçekten “adaletle, öç almak arasındaki farkı” bilmiyorlar! Çoktan öğrenmeleri gerekirdi ama öğrenemiyorlar ve şimdi de o konuşmadaki doğruların intikamını almak istiyorlar! “Başörtüsüne özgürlük” diyenler, hemcinslerinin ifade özgürlüğüne karşı çıkarken şiddeti linç boyutuna taşıyorlar. Şu son on yıldır, milleti mağdur edenler; kendi “kronik mağduriyetlerinin” öcünü, intikamını ala ala bir türlü bitiremediler! Onların yandaş gazetecilerine de bir çift sözüm var: Bugün sımsıkı sarıldığınız iktidara, yarın öbür gün en ufak bir eleştiri getirdiğinizde, işinizden olduğunuzda, haksızlığa uğradığınızda, sizin de haklarınızı savunacak olan, sorgulayacak olan Şafak Pavey gibi cesur ve yiğit insanlardır. Fotoğraflar: Serkan Yıldız 32. İstanbul Kitap Fuarı düşünce ve ifade özgürlüğünü vurgulayan konuşmalarla açıldı ‘Yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın’ ASLI ULUŞAHİN Cumhuriyet Kitapları standında gazetemiz yazıişleri müdürlerinden Aykut Küyükkaya, gazetemiz yazarlarından Emre Kongar ile birlikte hazırladıkları “Gezi Direnişi” isimli kitabını imzaladı. 32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı, dün törenle açıldı. TÜYAP Fuarcılık Grubu Kültür Fuarları Genel Koordinatörü Deniz Kavukçuoğlu onur konuğu ülke Çin ile fuarda kültür birlikteliği yaratılacağını vurguladı. Kavukçuoğlu ayrıca fuarın her inanca, her düşünceye, her ideolojiye açık bir serbest kürsü olduğunu söyledi. Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celâl, Türkiye’nin dünyanın 13. büyük yayıncılık sektörüne sahip olduğunu, sektörün her yıl gelişme gösterdiğini söyledi. Buna karşın, Mao Zedung’un “Yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın” sözünü anımsatarak, ifade özgürlüğünün olmadığı yerde yayınlama özgürlüğünden, dolayısıyla da yayıncılık sektöründen de söz edilemeyeceğini belirtti. Ardından söz alan Doğan Hızlan, Çin ile Türkiye’nin kültürel benzerlikler taşıdığını, Çin kültürünü tanımak, benzerlikleri görmek için fuarın iyi bir fırsat olduğunu söyledi. Hızlan, fuarların kültürel anlamda durduğumuz yeri tespit etmek, durum değerlendirmesi yapmak için de imkân sunduğunu belirtti. Kitap fuarının onur yazarı Prof. Dr. Taner Timur, ülke gündemini yaşam tarzına ilişkin gündelik tartışmaların işgal ettiğini, oysa insan hakları, kapitalizmin sorunları gibi derinlikli tartışmaların yapılması gerektiğini, bu tür etkinlikle rin böylesi sonuçlarını görmek istediğini söyledi. İstanbul Sanat Fuarı’nın onur sanatçısı Mustafa Ata da sanatçının içinde yaşadığı ortamda, dünya görüşünü dikkate alarak sanat ürettiğini, bunların birbirinden ayrılamayacağını ifade etti. Çin Halk Cumhuriyeti Basın, Yayın, Radyo, Film ve Televizyon Genel İdaresi Bakan Yardımcısı Wu Shulin ise Türkiye ile Çin arasında çok eskiye daya TYB BAŞKANI METİN CELÂL’İN AÇILIŞ KONUŞMASINDAN Tüm renkleriyle Türkiye Türkiye’nin uluslararası kitap fuarlarındaki sloganı “Bütün Renkleriyle Türkiye”dir. Bu slogan Türkiye’deki yayıncılık sektörünün ne kadar renkli ve çeşitli olduğunun bir göstergesidir. Birazdan açılışı yapılacak olan İstanbul Kitap Fuarı’nın salonlarında da bu renkliliği ve çeşitliliği görebilirsiniz. Çok renkliliğin, çeşitliliğin teminatının Düşünce ve İfade Özgürlüğü olduğunu bildiğimiz için barışçı bir şekilde gösteri ve yürüyüş yapmaları engellenenlerin ifade özgürlüğünü savunduk. (...) Sizden farklı düşünenin de düşüncelerini ifade etmesini hoşgörü ile karşıladığınızda demokratlığınızdan söz edebiliriz. Altını çiziyorum “barışçı” olduğu müddetçe düşüncelerini ifade etmek isteyenleri hangi görüşte olursa olsunlar savunmaya devam edeceğiz. Çünkü düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı yerde yayınlama özgürlüğünden söz edilemez. (...) Tüm engellemelere rağmen Türkiye’nin tüm renklerini, kimliklerini, inançlarını, eğilimlerini yayınlarına yansıtan yayıncı arkadaşlarıma, bu kitapların okurlara ulaşmasını sağlayan kitapçı dostlarımıza teşekkür ediyorum. Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mao Zedung’un “Yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın” sözü Türkiye yayıncılık hayatında da kitap fuarlarımızın oluşumu sırasında da hep aklımızda olan, hayata geçirmemiz gerektiğine inandığımız bir sözdür. (...) 2014’de de Türkiye Pekin Kitap Fuarı’nda onur konuğu olarak bu dostluğu ve sektörel işbirliğini geliştirme yolunda büyük bir adım daha atmış olacaktır. Çinli yayıncılarla, yazarlarla, şairlerle önemli işbirlikleri gerçekleştireceğimiz ve iki toplumun halklarının kültürlerini tanıması, yakınlaşması yolunda büyük bir mesafe kat edeceğimiz inancıyla Çinli dostlarımızı selamlıyorum. nan bir dostluğun ve kültür ilişkisinin olduğunu, İpek Yolu ile buluşan kültürlerin “Yeni İpek Yolu” ile bu fuarda yeniden bir araya geldiğini belirtti. Fuara 40’dan fazla yayıncı, 5 binden fazla kitap ve 15 çağdaş yayıncı ile katıldıklarını söyleyen Wu Shulin, kitapların halkları, hakların da ülkeleri birbirine yakınlaştırdığını belirtti. Fuarın ilk gününde Çin Ulusal Standı’nda bir dizi etkinlik gerçekleştirildi. Ayrıca Kalamış Salonu’nda ÇinTürkiye Forumu düzenlendi. Burada iki ülke arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi için atılabilecek adımlar tartışıldı. Foruma Çin Halk Cumhuriyeti Basın, Yayın, Radyo, Film ve Televizyon Kurumu Uluslararası Kültürel Etkileşim ve İşbirliği Departmanı Genel Müdürü Zhang Fuhai, Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül ve Çin Halk Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu Zhang Qingyang da katıldı. Öte yandan, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül kitap fuarına gelerek, yaşamöyküsünü anlatan “Mustafa Sarıgül – Ne Bir Eksik Ne Bir Fazla” isimli kitabını imzaladı. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın ilk gününde, Cumhuriyet Kitapları standında gazetemiz yazıişleri müdürlerinden Aykut Küçükkaya, gazetemiz yazarlarından Emre Kongar ile birlikte hazırladıkları “Gezi Direnişi” isimli kitabını imzaladı. Ardından gazetemiz yazarı Ataol Behramoğlu Cumhuriyet Kitapları standında okurlarıyla buluştu. Fazıl Say ve Chopin Sevgili okurlar, bugün bu köşeyi sadece “Fazıl Say Chopin çalıyor” resitaline ayırmak isterdim. Olmuyor. Hayat izin vermiyor! Önceki akşam, iki ilk yaşadım. Fazıl Say’dan ilk kez Chopin dinledim... Zorlu Gösteri Merkezi’ne ilk kez gittim... Sondan başlıyorum: 2300 kişilik büyük salon tek sözcükle muhteşem! Yalın, rahat, büyük, şık ve uyumlu. En ama en önemlisi akustik şahane. Tek dileğim klasik müzik konserlere burada daha çok yer verilmesi. Buranın adı gülünç bir biçimde, “Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi” diye konmuş. (Center, “merkez”in İngilizcesi, “performans” zaten bir sanat ... Tekrarlar komedisi!) Keşke bu yanlıştan dönülse de “Zorlu Sanat Merkezi” dense... Öyle ya da böyle büyük bir gereksinime yanıt vereceği ortada. Biletleri çoktan tükenmişti. Fazıl Say her zamanki “bulutların üzerinde”ki haliyle piyanonun başına geçtiğinde soluklar tutuldu. Önce kendi bestesi “Nietzsche ve Wagner”, müthiş inişleri çıkışları olan dramatik bir eser; ardından Wagner (Liszt düzenlemesiyle) “İsolde’nin Aşk İntihari” ile büyük bestecinin 200. yıldönümüne bir saygı duruşu ve ardından Chopin 2 No’lu Piyano Sonatı ve Noktürnler... “Romantiklerin en romantiği” diye bilinen Chopin’i Fazıl Say’dan dinlemek farklıydı. Şimdiye dek dinlediğim tüm Chopin yorumlarından farklıydı. Nasıl mı? Daha meleksiydi, daha şeytansıydı. Chopin’in ezgilerinde insanın ruhuna işleyen bir hüzün, bir acı, bir sevinç vardır. Bu kez hüzün bin kat derinlere kök salıyor, sevinç bin kat gökyüzüne uzanıyordu. Abartılar, coşkular, susuşlar daha derine, daha derine iniyordu. Piyanonun başında Fazıl Say, sanki üçüncü bir boyuta geçmiş gibiydi... Zaten kendisi de diyor ya: “Polonyalının sol eli ‘Azrail’, sağ eli ‘melek’tir... Aynı anda ölüm ve yaşamak ile yüz yüzedir, o yüzden bu müzik; derindir.. Polonyalıyı iyi çalmaya çalışmamalı. Sadece hissetmeye çalışmalı.” İşte o hissedişin her anı ruhumuza işledi. Katı kuralcılar bu yorumdan hoşlanır mı bilemiyorum ama salon nefesini tutmuş dinliyordu. Finalde Chopin’in “Ninni”sinin son notasıyla ise millet ayağa fırlamış alkışlıyordu. Kerem Turhan ‘Oğul’ (We Play) Yüzyüzeyken Konuşuruz Kerem Turhan bugüne değin çok ‘Evdekilere Selam’ (Fono Müzik) projede yer almış, ancak vitrine fazlaca İlginç bir topluluk ismi Yüzyüzeyken Konuşuruz. 2011 yılında gitar çalıp şarkı söyleyen Kaan Boşnak tarafından Vimeo üzerinden başlatılan bir canlı kayıt projesi. Kısa sürede çok ilgi görüyorlar, ardından bir kısaçalar çıkıyor: “Birkaç Yıl Sonra Utanılacak Şarkılar” adında. Şimdi kurucuyla birlikte gitarcı Engin Sevik, davulcu Oğuz Kont, basçı Burak Güngörmüş’ten oluşan bir ekip, hem de albümlü. “Evdekilere Selam” albümü tuhaf isimli tuhaf şarkılardan oluşuyor. “Ateş Edecek misin?” diye soran zayıf kişilikli genç, “Takımdan Ayrı Düz Koşu” yapan çocuk, evinde deplasmanda yaşayan adam; aslında hepsi aynı kişi. Evinde gitarıyla inzivaya çekilmiş müzmin yalnız erkeğin şarkıları bunlar; biraz korkak, biraz üzgün... Naif, sade, sakin, içe dönük şarkıların kendi kendine tedavi amaçlı yazılmış gibi halleri var. Yer yer komik; bazen kara mizah, bazen şizofren kertesinde detaycı. Buradan Cenk Taner’in çizgisine ayak bastıkları söylenebilir. Lokal gençler, bizim oğlanlar, Kadıköylü Beşiktaşlılar... Semtten tanıdığımız insanlar da var; Bakkal Osman Abi gibi. Surf gitarlar eşliğinde tınlayan bir iç mekân müziği. Ticari beklenti sıfır; sanki evde biz bize çalıyorlar. Alternatifse alın size alternatif… çıkmamış ya da çıkmayı tercih etmemiş bir müzisyen. Piyano ve keyboard çalıyor, şarkı söylüyor. Hepsinden önemlisi kendi özgün bestelerini seslendiriyor. İlk solo albümü “Oğul”, memlekette sürü sepet örneği bulunan şeylerden değil. Aslında muadili yok desek yeri. Çalışından ve söylemesinden anlaşılıyor ki, aslında Turhan (rock ve dans müziği gibi) farklı dallara hâkim ve müzikal birikimi yelpazeli biri, ama gönlünde yatan şey tek. O bir tarzın insanı. Bilinen, iyi bilinen ve bizde de çokça dinlenen uluslararası bir tarzın mensubu. Özgün bestelerini bu inandığı ve kendini adadığı tarzın, soul etkili popcaz müziğinin kalıplarına ustalıkla yedirerek yapmasını bilen iyi bir müzisyen. Tipik geç saatlerin müziği onunki. Tutkulu, romantik ve aşk dolu parçalar kendisine, düzenlemeler (aynı zamanda gitarları çalan) Yavuz Akyazıcı’ya ait. Yanındaki değerli müzisyenler ise saksofoncu Yahya Dai, basçı Baran Say ve davulcu Derin Bayhan. Fikir versin; Batı’daki karşılığı Al Jarreau’den Michael Franks’a, Bob James’den, Fourplay’den Yellowjackets’e kadar uzanan bir resme işaret ediyor. Hatta bir dönem Stevie Wonder ve George Benson. ([email protected]) Kültür ServisiYazar Vedat Türkali’nin eşi, tiyatro ve sinema oyuncusu Deniz Türkali ile sinema yönetmeni ve şair Barış Pirhasan’ın annesi, eski Türkiye Komünist Partisi üyelerinden Merih Pirhasan, dün Teşvikiye Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Cenaze törenine, Mihri Belli’nin eşi Sevim Belli de katıldı. Sevim Belli, yaptığı konuşmada, 195152 Türkiye Komünist Partisi tevkifatı sırasında Merih Pirhasan’la aynı kaderi paylaştıklarını vurguladı. Merih Pirhasan sonsuzluğa uğurlandı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle