17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 KASIM 2013 CUMA 12 GÜNCEL n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK YERYÜZÜNÜN çeşitli köşelerine serpilmiş olan Kıbrıs Türkleri önümüzdeki hafta adada bir araya gelip ortak sorunlarını konuşacak. Serpiliş, gezinti için değil, küstahlıktan ve zulümden uzaklaşmak içindi. Ağır gündemli kongre, yıllarca sürmüş bir uzaklaşmadan sonra, çok şükür, eskinin sıkıntılarına ve ezilişlerine değil, kendilerince yönetilen egemen, özgür bir devlete, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nedir. Bunun değerini bilmek gerek. ele Doğu Akdeniz’in kazandığı siyasal ve ekonomik önemden sonra bu değer daha da artmıştır. Böyle bir önem KKTC ile Türkiye’ye ciddi eşgüdüme ve işbirliğine dayalı bir ortak sorumluluk yüklüyor. Her şeyden önce güvenlik ve savunma mekanizmasının son zamanlarda yaşanan yargı süreçleri dolayısıyla yaşanan hırpalanışın olumsuz etkileri başta yeni kurulmuş devletin statüsüne de berrak ve kesin bir nitelik getirmeyi kaçınılmaz kılmaktadır. Hâlâ bir “Kıbrıs sorunu” mu var? Dil alışkanlığı, olayların akışıyla ortaya çıkmış iki ayrı devletin yan yana gelerek birlikte kararlaştırabilecekleri bir komşuluk ilişkisinin kâğıda dökülmesinden başka sorun kalmadığını görmekten hep mi alıkoymalıdır? Yoksa, ortalıkta bir “sorun” sözünün dolaştırılıp durması işsiz kalmış dünya diplomatlarına meşgale bulmak için mi sürdürülmektedir? u belirsizliği gidermek için, daha fazla vakit kaybetmeden, Türk tarafı Kuzey Lefkoşa ve Ankara olarak ortak bir çalışmayla adadaki iki devletin iyi komşuluk ve belirli işlevlerde işbirliği ilkelerini ortaya koyan bir dosya hazırlayarak bu bitmezliği sona erdirecek noktanın artık konmasını önermelidir. Diyarbakır’a karışırım” dedikten bir hayli zaman sonra, RTE’nin çağrısı üzerine komşu bir devletin başkanı gibi karşılanacağı Diyarbakır’a geliyor. Ankara’ya biraz daha para, biraz daha silah diye yalvar yakar olan… zamanın başbakanının bize adeta bahşiş niyetine, “Çok ısrarcı oldu, verdik” dediği başı sarmalı yüzü dost maskeli, 50 bin doları kapıp aşiretine dönen Barzani bu! Hükümetlerin 1900’ün son yıllarında devlet politikası gereği Kürtler arasındaki ayrışmayı körükleyecek kişi diye seçtiği ve bu amaçla kullanıldığının kulaklara fısıldandığı Barzani, gel zaman git zaman, AKP döneminde Türkiye’yi kendi amaçlarını gerçekleştirmek için kullanan adam oldu. Oysa yakın tarihlerde AKP önderlerinin biri değil, tut Çankaya’dan in taa Başbakanlık koridorlarına kadar devlet büyüğü diye akla kim geliyorsa hepsinin demeçleri adeta Barzani’nin yüzüne tükürüyordu. HHH Ama geçmişte söylediklerim geçmişte kaldı, bugünlere bakalım kuralını hem iç siyasette hem diplomaside kullanıyor RTE. Olağanüstü değer verdiği izleniminin üzerini örtmek için Barzani’nin gelişiyle çözüm sürecinin daha bir anlam kazanacağını söylüyor. Medyamıza gelince... RTE’nin Barzani ile kucaklaşmasıyla… Bağdat ile buzların erimesine yol açan adımlarla Türkiye’nin Ortadoğu politikasının yeni bir ivme kazandığını manşetleriyle, haberleriyle, TV’lerdeki yalaka yorumcularıyla ilan ediyor. Dış politikayı seçimler arifesinde kullanmayı içeren bu girişimleri komşularla sıfır sorun politikasının yeni bir ivmesi diye yutturmaya çalışacaklar. Irak’taki özel Kürt yönetimi benzerlerini Suriye’de PKK’nin devamı PYD’nin de benimsediğini ilan etmesini… Dışişleri Bakanı Davutoğlu zaten daha önce “bizi ilgilendirmiyor” diye karşıladı ve… …. hükümet, Güneydoğu’da kaçakçılara karşı devletin yapmakta olduğu telden duvarı yıkmaya çalışan BDP’nin asıl amacının, Türkiye’nin güneyindeki Kürtlerle, Suriye’nin kuzeyindeki Kürtler arasında sınırı kaldırmak olduğunu kamuoyundan özenle saklıyor. Fakat bölgedeki son gelişmeler; İran’a da olası özerk Kürt bölgesinin katılımıyla TürkiyeIrakSuriye ve İran’dan oluşacak bir Kürt federasyonu hedefine doğru yol alındığı izlenimi güçlendiriyor. HHH Bu, Türkiyemizin dış yüzü. İçeride; demokratik bir ülkede yaşanmış olsa tartışmanın bir tarafının istifasıyla sonuçlanacak bir olay yaşanıyor. Başbakan Yardımcısı Arınç; hükümet başkanını ağır biçimde suçlayan ve açıklama bekleyen konuşmalar yapıyor. Başbakan’da ise Arınç’ın haklı eleştirilerine kaynaklık eden bencil davranışını, söylemlerini en azından tevil edecek bir kıpırdanma görülmüyor. Aralarında AKP tarihine geçen böyle bir tartışma, zıtlaşma yaşanmamış gibi, vurdumduymazlığın dik âlâsı bir hareketle, aynı uçakta gidecekleri Diyarbakır’daki Barzani şenliğine Arınç’ı davet ediyor. Kapalı kapılar arkasında neler olup bitiyor; bir Allah bir de RTE ile Arınç bilecek ama Başbakan, biz kardeşiz, dava arkadaşıyız gibi duygusal seslenişlerle, ayyuka çıkan parti içi sorunu buzdolabına kaldırıyor. HHH İktidar çevrelerinde bu olasılık konuşulurken ana muhalefette de İstanbul Belediye Başkanlığı dar gelen, aslında Ankara’ya gelerek Türkiye’yi ele geçirmeyi yani iktidar olmayı temel amaç edindiğini açıkça söyleyen Mustafa Sarıgül hareketini genel merkezdekiler adeta görmezden geliyor. Din devletine dönüşümün kanıtı kimi önemli sorunlarda iktidarın uygulamalarına karşı gerektiği kadar muhalefet etmemekle eleştirilen partiye üye yapılan Mustafa Sarıgül’ün her konuşması ya bismillah ya da rabbimin yardımıyla diye başlıyor. CHP’ye bir yanıyla AKP’ye özenen muhafazakâr bir parti, bir yanıyla partinin tarihsel olgusunu yansıtacak sosyal demokrat parti görünümü vereceğini duyuruyor. Bu arada dikkat çekici haberler gazetelerde. Amerika pek çok zaman kullandığı uygulamalara başvurdu: Sarıgül, seçim öncesi söz olur diye gitmekten vazgeçtiği ABD’den İstanbul’a gelen eski diplomat ve düşünce kuruluşu Middle East Centre’nin yöneticisi Richard Murphy’le yemekte buluştu. Sarıgül’ü sorgulayan Amerikalı ile yemekte bir de tanık, görüşmeyi genel merkez adına izleyen biri daha vardı: Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu! Tabii kimi çevreler: Bilinen kimi örnekleri anımsadılar. Örneğin genel başkan olmadığı halde ABD’ye giden ve arada kimlerle içeriği bilinmeyen görüşmeler yapan RTE’yi... O çevreler şimdi bir düşünce kuruluşunun yöneticisinin ta Amerika’dan kalkıp sırf Sarıgül’le yemek yiyip sohbet etmek için İstanbul’a gelişindeki gizli anlamı çözmeye çalışıyorlar. Acaba ne ölçüde CHP’ye hayırlara vesile olacak diye! Doğu Akdeniz’e... kesinlikle giderilmeli ve Akdeniz’deki Türk deniz gücü vazgeçilmez ağırlığını sürdürebilmelidir. En azından bölgedeki deniz dibi enerji kaynaklarının güvenlikli araştırılması ve tacizden korunması için ihtiyaç var. Deniz hukuku alanında da araştırma sahalarının paylaşımında son derece dikkatli davranmak gerekiyor. ütün bunların sağlam bir zemine oturtulması, en Doğan Koloğlu Onu ilk kez futbol sahasında gördüğümde ilkokul öğrencisiydim. Demek ki altmış yıldan fazla oluyor. O zamanlar nereden bilecektim ki yıllar sonra, Doğan Koloğlu Akşam gazetesinde ilk genel yayın müdürüm olacaktı. Tuhaf bir gazeteydi o yıllarda Akşam; Çetin Altan, İlhami Soysal gibi yazarları dolayısıyla solda, patronu Malik Yolaç dolayısıyla sağdaydı. Doğan Koloğlu, Doğan Özgüden gibi efsanevi bir yayın müdüründen sonra, o makama gelmişti. Akşamın temelindeki garip çelişkide dengeyi tutturmaya çalışır, patronun eleştirilerine, öfkesine göğüs gererdi. Siyasi yazılar yazmazdı ama birçok yazı onun sayesinde yayımlanmıştı. Solcu yazarları koruma, dengeyi tutturma çabası bir yere kadar devam gitti ama sonunda Doğan Ağabey’i yerinden etti. Akşam’dan ayrılmak zorunda kalmasının üstünden birkaç yıl geçecek, sorumlu yazı işleri müdürü olarak, Çetin Altan’ın bir yazısından dolayı bir yıl Sağmalcılar Hapishanesi C16 Kaçakçılar Koğuşu’nda kalacaktı. Aynı koğuşta ben ondan birkaç yıl sonra, başka bir darbe döneminde kalacaktım. Demek ki beraber ağır cezada yargılandığım Doğan Ağabey ile hem dava arkadaşlığı hem de ayrı zamanlarda koğuş yoldaşlığımız olmuştu. HHH Efsaneleşmiş ünlü “Arap Kaymakam” Sadullah Koloğlu’nun oğluydu. Nâzım’ın, “Savaştan önce Kartal’da bahçıvandı, savaştan sonra Kartal’da bahçıvan” dediği Kartallı Kâzım türünden bir adamdı, Sadullah Koloğlu ve iki oğlu Doğan ile Orhan’a (Doğan ile Orhan, 1946 yılında mezun oldukları Galatasaray’da yaş farklarına rağmen aynı sınıfta okurlar ve “biraderler” olarak anılırlardı.) temiz bir addan ve efsanevi bir ünden başka bir şey bırakmamıştı. Doğan Koloğlu da kardeşi Orhan gibi bu adı şerefle taşımış, aldığı gibi götürmüştür. 12 Mart döneminde, hapse mahkum olmasının nedeni yalnız Çetin Altan’ın yazısı değildi, aynı zamanda imzasız bir başyazı yüzünden de yatmaktaydı. İmzasız başyazıyı ise daha sonra Doğan Ağabey’i gazeteden uzaklaştıran Malik Yolaç yazmıştı. Ama Doğan Koloğlu bunu ifşa etmedi, “Yazan benim” diyerek Yolaç’ı hapisten kurtardı. 1969 yılı sonlarında bir yazımdan dolayı ağır cezada birlikte yargılanırken yiğit tavrına tanık olmuştum. O gazeteciliğe futboldan geliyordu, Ama hiçbir zaman “ne sağcıyım ne solcu futbolcuyum futbolcu!” demedi. Hem futbolcu hem de solcuydu Doğan Koloğlu. HHH Unutulmaz futbolcular arasında yer almadı. Ama unutulmaz yorumculardan biriydi. Bir zamanlar bir Galatasaray Fenerbahçe maçının öncesinde şöyle bir tahminde bulunmuştu: Bu maç 1 0 Fener’in galibiyetiyle biter, golü de eşape bir topla Abdullah atar. Aynen öyle olmuştu. Doğan Koloğlu sanki tahmin yazmamış, maçın falına bakmıştı. Şaşkınlığımı dile getirdiğimde ise “şaşacak bir şey yok, oyunu okuyunca görüyorsun” demişti. Daha sonra da Milliyet gazetesinde birlikte çalıştık. Daha Akşam yıllarından başlayarak, ne zaman fırsat bulsam maçlarda yanına oturmaya gayret ederdim. Onunla yan yana otururken futbolu seyretmeyi ve yorumlamayı öğrendim. Milliyet’ten sonra, bir kez daha çalışma mekânlarımız ayrıldı ama yollarımız değil. Son yıllarda ben maçları televizyondan izler oldum. O da yazmıyordu artık. Hastalandığını öğrendim ama ziyaret istemiyordu. Doğan Koloğlu hem futbolcu, idareci, teknik adam ve bilhassa da yorumcu olarak hizmet vermiş bir futbol adamı, Spor Yazarları Derneği’nin kurucularından seçkin bir spor insanı ve sağlam bir basın emekçisi olarak yaşadı. Kardeşi ünlü tarihçi Orhan Koloğlu gibi o da “Arap Kaymakam” Sadullah Koloğlu’ndan aldığı ismi lekelemeden sürdürdü. Bir fani daha başka ne yapabilir ki?.. H B B Başbakanlık’ta akaryakıt skandalı FIRAT KOZOK ANKARA Başbakanlık’ta akıllara durgunluk veren bir akaryakıt skandalı yaşandı. Kurumdaki görev araçlarından bazılarının depoları şoförleri tarafından boşaltıldı. Skandal, Müsteşar Efkan Ala’nın talimatıyla yapılan inceleme sonucunda ortaya çıktı. Olaya karışan şoförler kurumdan uzaklaştırıldı. Başbakanlık’ta personele sunulan ulaşım hizmeti çerçevesinde 2010’da toplam 761 bin 473 litre benzin ve motorin kullanıldı. Bu rakam 2011’de 842 bin 309 litreye çıkarken 2012’de de 796 bin 306 litre olarak gerçekleşti. Her yıl düzenli olarak kiralanan otomobillerin akaryakıt giderleri Başbakanlık bütçesinin en önemli kalemlerinden biri haline geldi. Araç ve personel sayısının fazlalığı ile görev çeşitliliği akaryakıt giderlerinin denetimini zorlaştırdı. Yoğun tüketim müsteşar Efkan Ala’nın da dikkatini çekti. Cumhuriyet’in edindiği bilgilere göre, müsteşarın talimatıyla olayla ilgili geniş kapsamlı inceleme başlatıldı. Kurumun araçları, görev çizelgeleri ve akaryakıt sarfiyatları yakından izlenmeye başlandı. Kısa sürede akıllara durgunluk verecek bir skandalın izlerine ulaşıldı. Bazı şoförlerin kullandıkları araçların yakıt depolarını gizlice boşalttıkları ortaya çıktı. Görevler arasındaki zaman boşluklarında benzini boşaltan şoförlerin, kurum kasasından sık sık yakıt aldıkları ortaya çıktı. Çok gizli yürütülen soruşturma sonunda sözleşmeli olarak görev yapan 5 şoför Başbakanlık’tan atıldı. Kurumda görevli araçların bazılarının depoları boşaltıldı ‘Yetkiniz kimden?’ Keçiören’de iki kardeşin içki içtikleri gerekçesiyle dövülmesine ilişkin davada, yargıç Necati Uysal, ‘A Takımı’ üyesi olduğu iddia edilen iki belediye görevlisine sordu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Keçiören’de evlerinin önünde içki içen iki kardeşin “A Takımı” üyeleri tarafından dövülmesine ilişkin açılan davanın görülmesine başlandı. Yargıç Necati Uysal, olayla ilgili çelişkili ifadeler veren “A Takımı” üyesi iki sanığa “Alkol alanları denetleme yetkisini kimden alıyorsunuz” diye sordu. Daha önce polis ifadesinde alkol denetimi yaptıklarını itiraf eden iki sanık, mahkemede ise parkta “ahlak dışı durumlar” olduğunda bunu polise söylediklerini iddia etti. Mahkeme, belediyeden alkol alanlara müdahale edilmesine ilişkin bilgi istedi. Keçiören’de 29 Mart 2013 günü yaşanan olayda evlerinin önünde içki içen Yılmaz ve Özkan Kayoz kardeşler, belediye görevlisi olan ve “A Takımı” üyesi olduğu iddia edilen Tahir Uludağ ve Ercan Uzun’un arasında bulunduğu yaklaşık 12 kişinin saldırısına uğramıştı. İki kardeşin yaptığı suç duyurusu üzerine açılan iddianamede, Uludağ ve Uzun’un yanı sıra Kayoz kardeşler hakkında da kasten yaralama suçundan ceza istenmişti. Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde dün başlayan davada taraflar hazır bulundu. Olayın sorumlularının yanı sarı mağdur kardeşler de sanıklara saldırdıkları gerekçesiyle sanık sandalyesine oturdu. Sanıklar Uzun ve Uludağ parklarda alkol denetimi yapmadıkları savunmasını yaptı. Yargıç Uysal, “Bu olayda neden polise haber vermediniz” diye sordu. Olayın mağduru olan müşteki sanık Özkan Kayoz, Gün Sazak Caddesi’ndeki apartmanlarının bahçesinde, kardeşi Yılmaz ile alkol aldıkları sırada kendisini “A Takımı” olarak tanıtan bir grubun saldırısına uğradıklarını anlattı. Mahkeme, Keçiören Belediye Başkanlığı’na Uludağ ve Uzun’un görevleri ile yetkilerinin sorulmasını kararlaştırdı. Fotoğraf: HAZAL OCAK İÜ’de mobbing protestosu Araştırma görevlileri, öğrenciler, Eğitimİş, Eğitim Sen ve Atatürkçü Düşünce Külübü üyeleri ile yurttaşlar, üniversitelerdeki araştırma görevlilerine yönelik keyfi işten atmaları ve mobbing uygulamalarını İstanbul Üniversitesi (İÜ) önünde protesto etti. İÜ Rektörlüğü binası önünde dün öğlen toplanan grup “Ayrımcılığın, tasfiyeye, mobbinge asistan kıyımına son” yazılı pankartı taşıyarak üniversite içinden İstanbul Üniversitesi Esnaf Hastanesi önüne kadar yürüdü. Açıklamayı okuyan Levent Dölek, inkılap tarihi enstitüsü araştırma görevlisi Mehmet Perinçek ve hukuk fakültesi araştırma görevlisi Mehmet Cemil Ozansü’nün keyfi uygulamalarla okuldan uzaklaştırılmak istendiğini söyledi. Dölek, “Yıllarca 50d’yi akademik yeterlilikte bir kriter olarak anlattılar bizlere. Bugün yaşananlar 50d’nin ipliğini pazara çıkarmıştır” dedi. Araştırma görevlisi Cemil Ozansü de 10 yıldır bilimsel ahlaktan taviz vermediğini belirterek “Biat kültürüne karşı durdum” diye konuştu. Mehmet Perinçek de üniversitelerde önceliğin bilim olması gerektiğini belirtti. 1. kck davası sanığı aydın: AVUKATLAR HEYETİN TARAFSIZLIĞINDAN ŞÜPHELİ Şaldaki renklerden yargılanıyorum İstanbul Haber Servisi PKK’nin üst yapılanması KCK’de faaliyet gösterdikleri iddiasıyla çoğu BDP’li 91’i tutuklu 205 kişinin yargılandığı İstanbul 1. KCK davasına devam edildi. Tutuklu sanık eski Esenler İlçe Eşbaşkanı Şehmus Aydın, annesi ve teyzesinin sarı, yeşil, kırmızı şallarla olan fotoğraflarının delil olarak kullanıldığını belirterek “Bazı siyahi futbolcular bileklerinde sarı, kırmızı, yeşil renklerle sahaya çıkıyor, onlar alkışlanıyor. Benim payıma düşen de bu renklerden yargılanmak” diye konuştu. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Silivri’de görülen davanın dünkü 55. duruşmasına eski BDP Merkez Yürütme Kurulu üyesi Mustafa Avcı ve Cihan Deniz Zarakolu’nun da aralarında bulunduğu 80 tutuklu sanık katıldı. Savunmasını Kürtçe yapan tutuklu sanık Eski BDP Esenler İlçe Başkanı Mehmet Tayyip Arslan, 15 yıldır aynı adreste yaşadığını ve siyaset yaptığını anlatırken dergi kapağındaki fotoğrafların suç delili sayıldığını oysa aynı fotoğrafların Hasan Cemal’in bir kitabında bulunduğunu söyledi. Arslan “Bu da İstanbul Emniyeti’nin senaryo hazırladığını ortaya koyuyor” dedi. Eski BDP Güngören İlçe Başkanı tutuklu sanık Talip Mikailoğulları da yurtdışındaki babasının haberler yüzünden kalp krizi geçirip öldüğünü anlattı. Dava bugüne ertelendi. Poyrazköy davasında bilirkişi endişesi CANAN COŞKUN Poyrazköy davasında suçlamalara dayanak oluşturan 5 No.’lu harddisk konusunda rapor hazırlayan bilirkişilerin, daha önce Kafes Eylem Planı ve Balyoz davası kapsamındaki raporları hazırlayan heyet olması, sanık ve avukatlarının tepkilerine neden oldu. Avukat Hüseyin Ersöz, “Bilirkişilerin, davanın tarafları üzerinde tarafsızlık ve uzmanlık kriterleri çerçevesinde güven uyandıran özelliklere sahip bulunması gerekmektedir. Oysa ki bilirkişiler Osman Pamuk ve Erdem Alparslan’ın inceleme yapmış oldukları konularda hazırladıkları raporlarda yer alan tespitleri, bu kriterleri sağladıkları hususlarında şüphe uyandırmaktadır” dedi. “Kafes Eylem Planı”, “Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği” ve “Amirallere suikast” gibi dosyaların birleştiği, 5’i tutuklu 85 sanıklı Poyrazköy davasına dün İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Avukatların tepkisine neden olan bilirkişi raporunda, harddisk üzerinde kurulu işletim sisteminin ne olduğu, ne zaman yüklendiği, sistem kullanıcıları, sistem üzerinde kurulu programlar ve en son çalıştırılan programların tespit edildiği kaydedilerek, en son açılan ve değiştirilen dokümanlarla bu işletim sisteminin internete bağlı olup olmadığının da incelendiği belirtildi. Mahkeme duruşmayı avukatları dinlemek üzere bugüne erteledi. Çiçek’ten Coş tepkisi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Adana Valisi Hüseyin Avni Coş’un bir yurttaşa “gavat” demesiyle ilgili olarak bu açıklamanın hiçbir şekilde tasvip edilemeyeceğini söyledi. Çiçek, valilerin sıradan kişi olmadığını, devleti ve hükümeti temsil ettiklerini belirterek “Bunlar olmadığı takdirde bunca sıkıntının içerisinde bir de vali sıkıntısı yaşarız. Buna hiçbir valinin hakkı yoktur” dedi. TBMM Başkanı Çiçek, Samanyolu TV’de gündemdeki konulara ilişkin soruları yanıtladı. Çiçek, Adana Valisi Coş’la ilgili olarak “Devleti sempatik hale getirecek bürokratların başında valiler gelir. Buna uygun davranmaları, bu nitelikleri taşımaları lazım. Bunlar olmadığı takdirde bunca sıkıntının içerisinde bir de vali sıkıntısı yaşarız. Buna hiçbir valinin hakkı yoktur” dedi. SEçİmLER ‘İHALE’ DIŞINDA ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Genel Kurulu’nda, seçim malzemelerinin Kamu İhale Yasası dışına çıkarılarak “doğrudan temin” yoluyla alımını öngören yasa önerisi görüşüldü. Yasa önerisine göre, Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi, anayasa değişikliklerien ilişkin yasaların halkoyuna sunulması, milletvekili genel ve ara seçimleri, yerel yönetimler ile mahalle muhtarlıkları ve ihtiyar heyetleri genel ve ara seçimi dönemlerinde YSK’nın seçim malzemelerinin alımı ile yurtdışı seçim harcamaları Kamu İhale Yasası dışında tutulacak. Malzemelerin alımı ihale yerine “doğrudan temin” yöntemiyle yapılacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle