20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 2013 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Türkiye Nereye Gidiyor? Birleşme – Bütünleşme SÖYLEMLERDE olduğu gibi sütunlarımızda veya köşelerimizde de bezdirircesine sık söz edilen farklı iki kavramın adıdır bu sözcükler. Çoğu zaman, kavramların anlamları üzerinde yeterince düşünülmediği için politikalar da birbirine karıştırılır. olitika, iktidar yarışı ya da savaşıdır. Laf olsun diye değil, iktidara gelip bir ülkeyi belirli amaçlara uygun biçimde doğru yönetebilmek amacıyla yapılmalıdır.. Politikanın özü halktan destek alıp iktidara gelebilmek olduğuna göre, eldeki siyasal gücü artırmak ya da yepyeni güç toplamak amacıyla akla gelen çarelerden biri partiler veya genel anlamda partili partisiz başka siyasal güçleri birleştirmektir. Yalnız, birleşmenin taraflardan birini, hatta iki tarafı birden zayıflatıcı olmaması beklenir. Birleşme, yan yana gelen tarafların aynı cephe içinde kendi kişiliğiyle yer almaları biçimindeyse gerekli eşgüdüm mekanizması kurulmuş mudur? Yoksa, zayıf bir zamkla birbirine yapıştırılmak mı tercih edilmiştir? Elbette en sağlıklı olanı, birleşmenin bütünleşmeye dönüşüp daha yeni, daha güçlü bir siyasal ağırlık yaratmak biçiminde olanıdır. İç siyaset alanında olanlarla devletler arası alanda yaşananlar arasındaki benzerlikler saymakla bitmez. Özellikle on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllar boyunca savaşlar, arazi değişiklikleri, kopuşlar, dağılışlar ve benzeri olaylar dolayısıyla batan, parçalanan, bölünen, birbirine yapışan veya yapıştırılan devletler tarihinde yaşananlardan çıkarılabilecek sonuçlar, partiler alanında da çok yararlı olabilir: AvusturyaMacaristan, EflakBoğdan veya Çekoslovakya biçiminde birbiriyle yan yana getirilmiş değişik nitelikli etnik ya da ulusal unsurlarla oluşturulan ortaklıklardan hangilerinin kalıcı olduğu veya tarih sayfalarında kaybolduğunu incelemek son derece öğretici olacaktır. Fakat, bu çeşit örneklerin ya da derslerin yararlılık derecesi, ulusallıkla ulusalcılık arasındaki fark, benzer türden kavram farkları dolayısıyla gösterilecek olağanüstü titizliğin derecesine göre ister istemez değişik olacaktır... “N P KEMALIN TURKIYESImilliyet2:Layout 1 10/27/13 11:56 PM Page 1 ereye gidiyoruz?” Son zamanlarda ülkemizdeki bazı olaylardan kaygı duyan insanların Türkiye’nin geleceği konusunda birbirlerine en çok sordukları soru bu. Aslında sorunun cevabı, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasada belirtilen değişmez nitelik ve özellikleriyle, Türk toplumunu Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarma hedefine göre verilebilmelidir (m. 14, 174). Ancak Türkiye’yi bu hedeften saptırmak, farklı yönlere çekmek isteyenler, Türkiye için farklı bir gelecek düşünenler de hiç eksik olmamıştır. Değişik dönemlerde artan veya azalan etkileriyle gerici, yıkıcı veya bölücü/ayrılıkçı hareketler, ülkemiz için ciddi sorunlar yaratmıştır. Bu hareketleri yürütenlerin kendi amaçlarına göre başlangıçtaki soruya verecekleri cevapların farklı olacağı açıktır: Cumhuriyet ve devrimler öncesine geri götürülmüş, var olan devlet kurumları çökertilmiş/yıkılmış, bölünmüş/parçalanmış; böylece anayasal nitelik ve özelliklerinin bir bölümünü veya tamamını kaybetmiş bir Türkiye! Dolayısıyla bu hareketlerle mücadele, Türkiye Devleti’nin değişmez nitelik ve özellikleriyle Din ve dünya işleri arasındaki çizgiyi dikkatle korumak zorundayız. Türkiye, devlet ve toplum düzenini başta laiklik ilkesi ve ülke bütünlüğü olmak üzere Cumhuriyet ve devletin değişmez nitelik ve özellikleri temelinde kurduğu ve bu temeli tüm olumsuz etkilere karşı koruduğu ölçüde geleceğini sağlam bir güvenceye bağlamış olacaktır. Prof. Dr. HİKMET SAMİ TÜRK aşörtüsü yasağından başörtüsü özgürlüğüne Yükseköğretim kurumlarında başörtüsü ya da türban yasağı, Türkiye’de çok tartışılmış; bu yasağı kaldırmaya, başka bir deyişle başörtüsü/türban serbestliği tanımaya yönelik yasal düzenlemeler; hatta anayasa değişikliği, Anayasa Mahkemesi’nce Cumhuriyetin değişmez niteliklerinden laiklik ilkesine aykırı görülerek iptal edilmiştir. Başörtüsünün bir dinisiyasi simge olarak kullanılması, laiklik ilkesi ile bağdaşmadığı halde, konunun siyasi istismarı, bunu yapan siyasi partilerin Anayasa Mahkemesi’nce kapatılmasında ya da bir yıllık devlet yardımı miktarının yarısından yoksun bırakılmasında başlıca etken olmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, başörtüsü yasağında veya bu yasağı kaldırmaya yönelik çalışmaları da içeren laikliğe aykırı faaliyetlerin odağı olma nedeniyle Refah Partisi’nin kapatılmasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bir yön görmemiştir. Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı gibi, böyle bir içtihat birikimini göz ardı ederek kamu kurum ve kuruluşlarında başörtüsü taşınmasına olanak veren yönetmelik değişikliği, açıkça laiklik ilkesine aykırıdır. Kaldı ki anayasaya göre “Memurlar ve diğer kamu görevlileri, anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler” (m. 129/1). Yapılan değişiklik, bu yönüyle de anayasaya aykırıdır. Böyle olduğu halde yönetmelik değişikliğinin yürürlüğe girmesiyle kimi kadın memurlar, görevlerine başörtülü gelmeye, örneğin kimi kadın öğretmenler derslere başörtülü girmeye başladılar. Kamu kurum ve kuruluşlarında başörtüsü ve onu tamamlayan giysileri ile bölünmüş bir Türkiye tablosu, toplumda laikantilaik ekseninde bir kutuplaşmanın habercisi olarak ortaya çıktı. Öyle anlaşılıyor ki, şimdi sıra TBMM İçtüzüğü’nde yapılacak bir değişiklik veya hac dönüşü başlatılacak fiili bir uygulama ile kadın milletvekillerinin Meclis çalışmalarına başörtülü olarak katılmaları yolunun açılmasına gelmiştir. Fakat böyle bir uygulamanın, anayasa gereğince göreve başlarken “demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı” kalınacağını da vurgulayan milletvekili andı (m. 81) ile nasıl bağdaştırılacağı bilinmemektedir. Bu ve benzeri uygulamalar, özgürlük adına yapılan zorlama ve dayatmalardır. Bu gidişle başörtüsü özgürlüğünün kısa zamanda başörtüsü zorlamasına dönüşmesi kaçınılmazdır. Avrupa Birliği üyeliğine aday Türkiye’nin Birlik üyesi ülkelerle hangi ortak değerleri paylaştığı, olumsuz tutum bahaneleri arasında bu gerekçe ile de sorgulanacaktır. B varlığını sürdürebilmesi için vazgeçilmez bir koşuldur. aiklik ilkesine ters düşen uygulamalar En az bu hareketler kadar tehlikeli bir durum, siyasi iktidarın izlediği politikalardan da kaynaklanabilir. Zaten son zamanlarda birçok insanı ciddi biçimde kaygılandıran olaylar da bu alanda yoğunlaşmaktadır. Siyasi iktidarın özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin değişmez niteliklerinden laiklik ilkesi açısından başlangıçtaki sorunun sorulmasına yol açan kaygı verici uygulamalarından iki örnek: 1) İlk ve ortaokullar ile liseler için 4+4+4 yıl uygulamasını getiren ve 8 yıllık kesintisiz ilköğretimi kaldıran 30/3/2012 tarih ve 6267 sayılı kanunla 14/6/1973 tarih ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 25. maddesinin 1. fıkrası şöyle düzenlenmiştir: “İlköğretim kurumları, dört L 134 YAZARLI ÇOK ÖZEL BİR KOLEKSİYON ESER A.M.Schneider, Afet İnan, Ahmed Haşim, Ahmet Refik, Albert Eckstein, Albert Gabriel, Ali Hüseyin İşbay, Ali Satan, Altan Öymen, Arif Dino, Arif Müfit Mansel, Arthur Wandaphel, Asım Süreyya, Ayşe Hür, Aziz Oğan, Baki Süha Ediboğlu, Bilsay Kuruç, Bossert, Bozkurt Güvenç, Burhan Belge, Bülent Özükan, Cahit Kayra, Cahit Öncü, Can Dündar, Cengiz Aslantepe, Devambez, Donald E. Webster, E. Mamboury, Engin Özendes, Ercüment Ekrem Talu, Erdoğan Teziç, Ernst Egli, Ersnt Reuter, Eugene Pitard, F. S. Bodenheimer, Falih Rıfkı Atay, Falke, Faruk Pekin, Fikret Adil, Gazanfer Kunt, General Kâzım Dirik, Gökhan Akçura, Gunnar Jarring, Gülten Kazgan, H. N. Orhun, H. F. Kvergic, Hakkı Uyar, Hakkı Uzunçarşılı, Halil Bedii Yönetken, Halil Edhem, Hamdi Genç, Hamit Zübeyr Koşay, Hans Henning von der Osten, Hasan Halet Işıkpınar, Hasan Refiğ Ertuğ, Hasan Âli Yücel, Heinz Mundenke, Hikmet Geray, Hikmet Turhan Dağlıoğlu, Hubert Kleinsorge, İ. Safa, İbrahim Peçevi, İhsan Cemal Karaburçak, İhsan Sungu, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, İsmail Hakkı Oygar, İsmet İnönü, John G. Hun, Kâzım Zafir, Kemal Bayrakçı, Kudret Emiroğlu, Kurt Bittel, Lady M. N. Kelly, Lektor Herbert Riedel, Lütfü Tınç, Mehmet Özdoğan, Mesut Cemil, Mihri Pektaş, Murat Belge, Murat Katoğlu, Muzaffer Göker, Mümtaz Faik Fenik, N. İyriboz, Necdet Sakaoğlu, Necib Fazıl Kısakürek, Nevin Ünal Özkorkut, Namık Orkun, Nedim Veysel İlkin, Nobert V. Bischoff, Nurettin Artam, Nurşen Gürboğa, Nusret Köymen, Nüzhet Baba, O. Gerngross, Orhan Koloğlu, Osman Bahadır, Othmar Pferschy, P. ViettiVioli, P. W. Ireland, Regi Langkurtz, Remzi Oğuz Arık, Reşat Ş. Sirer, Reşit Galip, Robert SaintAix, Ruşen Eşref Ünaydın, Sabahattin Âli, Sabri Esat Siyavuşgil, Sadreddin Enver, Sadri Etem, Sait Faik, Sami Boyar, Sedad Hakkı Eldem, Selahattin Batu, Selim E. Sarper, Serdar Şahinkaya, Şevket Süreyya, Tahsin Öz, Tanıl Bora, Thomas Whittemore, Uğur Tanyeli, Vecih Bereketoğlu, Vedat Nedim Tör, Von Engelmann, Von Wadler, Walter L. Wrigt, William SalomonCalvi, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yahya Kemal Bayatlı, Zafer Toprak KEMALIN BUGÜNÜN BİLGİLERİYLE , TURKIYESI Erken Cumhuriyet Döneminin ‘Kadroları’ neleri amaçladı, neler oldu, nasıl anlatıldı? Can Dündar’ın Yükselen Bir Deniz belgesel DVD’si, Genç Cumhuriyet’in Türkiye’si Kronoloji Kitabı ve La Turquie Kemâliste; Kemal’in Türkiye’si tanıtım fasikülü, , herkese ücretsiz! Gönderim bedeli olan ¨ 6.90, kitap, DVD ve fasikülünüzün teslimi sırasında Aras Kargo görevlisine kapıda ödenecektir. HEDİYE HEDİYE HEDİYE Yükselen Bir Deniz Hürriyetin Kâbesi DVD’si Atatürk'ün zihninde Cumhuriyet projesinin doğuş hikayesinin anlatıldığı, mutlaka seyredilmesi gereken benzersiz bir belgesel. Can Dündar Kemal’in Türkiyesi Tanıtım Özel Sayısı Bugünün Bilgileri ile Genç Cumhuriyet’in Türkiye’si Kronoloji Can Dündar’ın sunumuyla yeni baskı, 1923 – 1948 yılları arasında yakın dönem Türkiye’sinin günümüz uzmanlarınca Türkiye’de gerçekleşen olayları çarpıcı fotoğraflar ile sayfalarında değerlendirildiği yıllar süren çalışmalar barındıran bir başucu kitabı sonucunda hazırlanmış bir koleksiyon eser “Artık bugün demokrasi düşüncesi daima yükselen bir denizi andırmaktadır. 20. Yüzyıl birçok zorba hükümetlerin bu denizde boğulduğunu göstermiştir.” bu benzersiz eserler evinize gelsin KÜ LTÜ R Ü RÜ NLER İ DA NIŞ M A H A TTI Hemen arayın 0212 4401434 Hediyeleriniz bir tıkla adresinizde www.kemalinturkiyesi.com yıl süreli ve zorunlu ilkokullar ile dört yıl süreli, zorunlu ve farklı programlar arasında tercihe imkân veren ortaokullar ile imamhatip ortaokullarından oluşur. Ortaokullar ile imamhatip ortaokullarında lise eğitimini destekleyecek şekilde öğrencilerin yetenek, gelişim ve tercihlerine göre seçimlik dersler oluşturulur. Ortaokul ve liselerde, Kuranıkerim ve Hz. Peygamberimizin hayatı, isteğe bağlı seçmeli ders olarak okutulur. Bu okullarda okutulacak diğer seçmeli dersler ile imamhatip ortaokulları ve diğer ortaokullar için oluşturulacak program seçenekleri Bakanlıkça belirlenir.” (m. 9) Görüldüğü gibi, bu düzenleme ile yeniden açılan imamhatip ortaokulları, bir meslek ortaokulu olmanın ötesinde genel ortaokul niteliği kazanırken; genel ortaokul ve liseler, “seçmeli ders” yoluyla da olsa imamhatipleştirilmektedir. Basında Milli Eğitim Bakanlığı verilerine dayandırılan bir habere göre, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara geldiği 2002 yılında Türkiye’de 450 imamhatip lisesi ve 71 bin 100 öğrenci varken; 2013 yılında toplam imamhatip ortaokul ve lisesi sayısı 2.074’e, toplam öğrenci sayısı 450.969’a yükselmiştir. Bu rakamlar, Türkiye’nin imamhatip gereksinmesini aşmakta; imamhatip ortaokul ve liseleri, genel ortaokul ve liselerin yerini almaktadır. İnanca dayalı bir bilgi sistemi ile dini yükümlülüklerimizi daha iyi yerine getirsek de, uygarlık yarışında çağın gerisinde kalmamak için gençlerimizi, onları araştırıcı, sorgulayıcı, eleştirici akla ve deneye dayalı bilgi ve teknolojiler kazandıran bir eğitim sistemi ile yetiştirmek zorundayız. O nedenle imamhatip ortaokul ve liseleri, aydın din insanı yetiştiren, ilahiyat fakültelerine öğrenci hazırlayan asli görev alanlarında kalmalıdır. Genel ortaokul ve liselerde ise anayasa gereğince “zorunlu dersler arasında” yer alan “din kültürü ve ahlak eğitimi” ile yetinilmelidir. (m. 24/IV) 2) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 30 Eylül 2013 günü düzenlediği basın toplantısıyla açtığı Demokratikleşme Paketi’nin bir parçası olarak Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmeliğin 5. maddesinde değişiklik yaparak, “kadın çalışanların giyimleri üzerindeki ayrımcı ihlaller” olarak nitelediği “kamu kurumlarında başörtüsü yasağını” kaldıracaklarını, resmi elbise giymek zorunda olan TSK ve Emniyet mensupları ile yargıda hâkim ve savcıları bunun dışında tutacaklarını açıkladı. Yönetmelik değişikliği fazla gecikmedi, 5. maddenin I. fıkrası (a) bendinin “Kadınlar” sözcüğünden sonra gelen 1. cümlesi, Bakanlar Kurulu’nca yürürlükten kaldırıldı; böylece başörtüsüyle sınırlı kalmayan bir değişiklik gerçekleştirildi. Sözü edilen yönetmelik, 1. maddesinde belirtildiği gibi, “kamu personelinin Atatürk devrim ve ilkelerine uygun, uygar, aşırılığa kaçmayacak şekilde sade bir kılık ve kıyafette olmalarını, kılık ve kıyafette birlik ve bütünlük içinde bulunmalarını sağlamayı amaçlamaktadır”. Bu, onların yerine getirdikleri görevlerde, yaptıkları işlemlerde somutlaşan devletin saygınlığı bakımından da gereklidir. Yönetmelik değişikliği ise bunu sağlamaya yönelik hükümlerin bir bölümünü kaldırmak suretiyle kadınlarda yalnız başörtüsü değil, çarşaf ve burka gibi kılık ve kıyafetlerin önündeki engelleri de ortadan kaldırmakta; kadın kamu personelinin taşıdıkları sıfatlara uygun sade, uygar, temiz ve düzgün giyinmelerini kendi anlayış ve sağduyularına bırakmaktadır. Asıl farklılaşma ve ayrımcılık, yönetmelik değişikliği ile serbest bırakılan uygulamalarla bundan sonra başlayacaktır. Sonuç Bir gazete makalesi sınırları içinde verilen yukarıdaki örnekler, Türkiye’nin hangi yöne çekilmek istendiğini, hangi yöne doğru kaymaya başladığını göstermektedir. Bu, laiklik ilkesinden uzaklaşan, şeriata dayalı bir devlet ve toplum düzenine giden bir yoldur. Laiklik, yalnız din ve vicdan özgürlüğü, devletin bütün inanç gruplarına eşit mesafede olması anlamına gelmez. Laiklik, aynı zamanda devlet ve toplum düzeninin Tanrı buyruğu niteliğindeki tartışılmaz kurallara değil, ülkenin gereksinmelerine ve çağın koşullarına göre insanlar tarafından konulan ve zaman içinde değişen koşullara göre yine insanlar tarafından değiştirilebilen kurallara dayanması demektir. Din ve dünya işleri arasındaki çizgiyi dikkatle korumak zorundayız. Türkiye, devlet ve toplum düzenini başta laiklik ilkesi ve ülke bütünlüğü olmak üzere Cumhuriyet ve devletin değişmez nitelik ve özellikleri temelinde kurduğu ve bu temeli tüm olumsuz etkilere karşı koruduğu ölçüde geleceğini sağlam bir güvenceye bağlamış olacaktır. Ancak bu, yalnız anayasa ve yasalarla değil, aynı zamanda tüm yurttaşların kafalarında ve gönüllerinde benimsemeleriyle gerçekleşebilecek bir olgudur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle