23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 EKİM 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Seçilmiş İnsanlar Prof. Dr. Oktar Türel, geçen hafta Güray Öz’ün “Okur Temsilcisi” köşesinde Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı bir konuşmaya dikkat çekti. Türel’e göre “Biz öyle bir davanın mensuplarıyız ki, bu dava adeta iğne ile kuyu kazılarak bugünlere ulaşmıştır” diye başlayan o konuşma ile Erdoğan, Kuran’a atıfta bulunmuş ve dolayısıyla “egosu, kendisini Hz. Muhammet’le aynı bağlama yerleştirecek kadar gelişmiş” hale gelmişti. Oktar Türel’in saptamasına bir ek yapmak yerinde olur: Aslında ta başından beri, “Usta Teyyüp”e farklı bir rol verildiği biliniyor. Örneğin, AKP 2002 seçimlerini kazandıktan sonra, Turgut Özal’ın eski MSP’li kardeşi Korkut Özal bir televizyon kanalında Recep Tayyip Erdoğan’ı “seçilmiş insan” olarak tanımlamıştı. Buradaki “seçilmiş”likten kasıt, sandıktan çıkmış olmak değildi hiç kuşkusuz. Tümüyle “mistik” bir tanımdı. Dinsel yoruma göre peygamberler “seçilmiş insanlar”dı. Melekler arasından değil, yol göstericilik, rehberlik, örneklik yapsınlar diye insanlar arasından “seçilmiş”lerdi... Boşuna söylemiyoruz, halife sultanlığa doğru doludizgin gittiğimizi. Tam yetkili Çankaya hedefi de gerçekleşti mi, sultanlığın adı konulmuş olacak... Ana muhalefet liderimiz Kemal Kılıçdaroğlu da biliyorsunuz “Seyyid olarak nitelendirilen aile soyunun, Hz. Muhammet’in kızı Hz. Fatma’dan olan torunu Hz. Hüseyin’e dayandığını” açıklamış ARADA BİR METE YARAR Çözümsüzlük Süreci Masalların başlangıç cümlesini hatırlar mısınız? Şöyle başlardı: “Az gittim uz gittim, dere tepe düz gittim. Bir de baktım ki bir arpa boyu yol gitmemişim.” Çocukken bana bu tekerleme o kadar saçma gelirdi ki. Nasıl yani bir insan bu kadar yol gider ve döndüğünde sadece bir arpa boyu yol katetmiş olur derdim. Yaş kemale erince bu sözün masallardaki en anlamlı söz olduğu anladım. Ayrıca bizim ülkemizde bu senaryo sık sık gerçekleştiğinden önümde belgeleri de var. Düşünsenize devletin düzenlemesi gereken birçok konuda yıllar geçmiş olmasına rağmen kaç arpa boyu yol gittiniz? Çözüldü denilerek anlatılan sorunların birkaç yıl sonra önünüze daha büyüyerek geldiğine şahit olmadınız mı? İster günlük hayatınızın düzenlenmesiyle ilgili olsun ister adalet sistemiyle ya da sağlıkla ilgili, nereye ulaşabildiniz? Dönemsel kriz yönetimiyle ilgili pansuman tedavilerle sorunlarınıza şifa bulabildiniz mi? Bu sorulara cevabınız “Evet benim sorunum yok” diyorsanız bu yazıyı okumayı bırakabilirsiniz. Ama hayır, “Sorunum var” diyorsanız biraz sabredin. Sorun çözme bir yetenek değildir, bir düşünme sistemidir. Bu nedenle de farklı bir yetiştirme tarzına ihtiyaç duyar. Tarihi iyi bilmeye, sosyolojiyi anlamaya ve felsefik bir düşünme disiplinine ihtiyaç duyar. Bunları çocukluğunuzdan itibaren öğrenmeniz gerekir ki, benim bildiğim kadarıyla Türk eğitim sisteminde en öğretilmeyen üç konudur. Peki, bunlar olmadan uzun vadeli çözümler nasıl üreteceksiniz? İtiraz etmeden mükemmeli ve tartışmadan doğruyu nasıl bulacaksınız? Yılan bulmacalarda olduğu gibi, sonuna kadar gittiğinizde çıkmaz yol olduğunu mu anlayacaksınız? İkinci bir olmazsa olmazınız daha var: Gerçek anlamda sivil toplum örgütleri. “Türkiye’de bol miktarda var dediğinizi” duyar gibiyim. Maalesef onlar çıkar gruplarını destekleyen toplumsal örgütlenmeler ya da Batı’daki tabiriyle baskı gruplarıdır. Temsil ettikleri gruba göre sendika, meslek odaları, siyasal partiler veya taraftar grupları olarak karşımıza çıkabiliyorlar. Sorun çözerken de kendi temsiliyetine göre karar veriyorlar. Hangisi bulunduğu erkin kontrolünü ele geçirirse onun sorunu çözülüyor. Sorun çözerken yeni bir sorun yaratıyor. Sonuçta kendi kuyruğunu kovalayan kedi misali kendi kaosumuzda dönüp duruyoruz. Birisi kapıdan girerken diğerini kapının önüne koyuyoruz. Ve hepsinin püf noktası: Sorun çözme yeteneğine sahip olmak için önce fikirlerin özgür olması gerekir. Devletin yapması gereken tek şey budur. Fikirlerin önünde engel oluşturabilecek bütün yasakları kaldırmaktır. Tarih bunu yapan devletlerin yükselişleri, buna direnen ülkelerin ise acı dolu hikâyeleriyle doludur. Düşünce özgürlüğünü tam olarak yerleştirecek bir altyapı olmadan yapacağınız bütün gelişmeler aslında çıkar grupları için yaptığınız geçici düzenlemeler olarak kalır. “Söz meclisten dışarı” diyerek kısa bir fıkrayla bitireyim. Akıl hastanesinde isyan çıkmış. Hastaların tek isteği varmış. Deli olmadıklarının kendilerine söylenmesini istiyorlarmış. Sorunu nasıl çözeceklerini bir türlü bulamamışlar. Sonunda bir kişi ben çözerim diyerek ortaya atılmış ve sorunu gerçekten çözmüş. Herkes hayretler içinde nasıl yaptığını sormuş. “Dışarı çıktım. Kapıda akıl hastanesi yazan tabelayı alıp duvarın öbür tarafına astım” demiş. “Şimdi buradan baktığında dışarıdakiler akıl hastanesinde gibi gözüküyor.” Biz de güzel ülkemizde tabelanın yerini değiştirmekten vazgeçip herkesi mutlu edecek çözümler bulabildiğimizde bu tılsımlı toprakları bizlere bırakanlara gerçekten layık olacağız. TRT’zedelerin Yararına Karar Amasyalı hemşerilerini bir yerlere atama ile ünlü TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, kurumdaki özellikle sendikalı birçok çalışanın maaşını dondurmuş, kadrolarını indirmiş, onları emekliliğe zorlamıştı. Şahinzede olan çalışanların yürüttüğü hukuk savaşımı sürüyor. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun son kararı, İbrahim Şahin’i çok üzeceğe benzer. Kurul verdiği bir karar ile TRT’nin yıllardır görev yapan uzman kadrosunun kızağa çekilmesini sağlayan yasa ve beraberindeki yönetmeliklerle ilgili iptal davasını geri çeviren Danıştay 5. Dairesi kararını bozdu: “Dava konusu edilen işlemlerle TRT Kurumu’nun işleyişinde Genel Müdür’e çok fazla yetki verildiği, bu yetkilerin 3984 sayılı yasanın geçici 8. maddesi uyarınca Radyo Televizyon Üst Kurulu’na verilmesine rağmen, dava konusu işlemlerle TRT Genel Müdürlüğü’ne verildiği; dava konusu işlemlerin bu yönüyle hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek dava açılmıştır. Davacıların TRT Genel Müdürlüğü’nde çalıştıkları dikkate alındığında, dava konusu işlemlerin TRT Kurumu’nun işleyişi hakkında birçok konuda TRT Genel Müdürü’ne yetki verilmesi yönüyle davacıların menfaatini ihlal ettiğinin kabulü gerekmektedir. Bu durumda, davacılar tarafından menfaatlerini ihlal eden dava konusu işlemlerin iptali istemiyle açılan davada, 2577 sayılı kanunun 3. maddesinde yer alan dilekçe ret nedenleri bulunmadığından, süresinde yenilenen dilekçede aynı yanlışlıkların tekrarlandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.” Kul Hakkı Ankara’da çok konuşulan bir duyum: ABD’ye sığınmış emekli vaiz, kendisini ziyaret eden bir kabine üyesinin, kendisinden iktidar ile daha yüksek düzeyde temas istemesi üzerine “Kul hakkı yemişler buradan içeri giremez” demiş. AKP ile cemaat arasındaki kıyamet ondan sonra kopmuş... Ad Değişikliği Sorusu Doğu ve Güneydoğu’daki il ve ilçelere eski adlarını verecek olan Usta Teyyüp’e soru: Kendi ili Rize’deki ilçeler için de aynı uygulamaya gidebilecek mi? Pazar’ı Atina, Çayeli’ni Mapavri, Fındıklı’yı Viçe, İkizdere’yi Kurayı Sab’a, İyidere’yi Aspet ve kendi ilçesi olan Güneysu’yu Potomya yapacak mı? Hacı Değini, İbrahim Eroğlu’ndan: “Nevşehir Üniversitesi’nin adı Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak değiştirilmiş. Bektaş’ın üzerine ben, Veli’nin üzerine de siz çizgi çekin. Hacı’nız hayırlı olsun!” bulunuyor. Onu da sadrazam yaparız, artık. Hazır; elbirliği ile kadınlar örtünmüş, mahalle mektepleri ve medreseler açılmış, ulus devletin yerine Osmanlı millet modeli oturtulmuşken ne gerek ikinci Cumhuriyete... Yarın 29 Ekim. Cumhuriyetin yıkıldığını, 2. Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulduğunu ilan etsinler, bitsin gitsin! AKP’nin diktiği bir tek fidan var, o da Hakan Fidan... Diğerlerini yol diye, meydan diye, AVM diye kökünden kesip atıyorlar zaten. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın dediği gibi, kimse “Fidan’ı sökmez, söktürmez” ama... Fidan Çünkü, en güvendiği isim olarak belki de usta Teyyüp’ün boşaltacağı Başbakanlık’a oturtulacak! Tarihte örneği de var üstelik: Hitler’in “Sadık Heinrich” diye tanımladığı Heinrich Himmler, Nazilerin güvenlik örgütü SS’in başındaydı. Dönemin Alman gizli servisi olan Gestapo’yu kurdurdu, Alman polisini SS’leştirdi. Daha sonra da İçişleri Bakanlığı’na atandı, Almanya Hükümet Temsilcisi oldu. Hakan Fidan da bu örnekte olduğu gibi, sadık ve giderek yükseliyor... GÖRÜŞ TANER BAYTOK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Lozan Barış Antlaşması’nın Yüzüncü Yılına Doğru Geçen hafta Ankara’da İnönü Vakfı’nın kısıtlı olanaklarının çok ötesinde başarılı etkinliklerinden ikisine tanıklık ettik. “Doksanıncı Yılında Lozan Barış Antlaşması Konferansı’’nda seçkin konuşmacıların yaptığı sunuşlar yanında Cumhurbaşkanı’nın gönderdiği olumlu ve yapıcı görüşlere yer verilen mesajı dinledik. Cumhurbaşkanı mesajında kalıcı barışı sağlamanın savaş kazanmaktan daha zor olduğunu, barışın mümkün olanın üzerine inşa edilmesi lüzumunu belirttikten sonra, tarihe siyasetten ve ideolojiden uzak yaklaşılmasının önemini vurgulamaktaydı. İkinci etkinlik Çankaya Belediyesi salonlarında devam etmekte olan “Lozan’dan Cumhuriyet’e İsmet İnönü” sergisiydi ve bu sergiyi gezmek beni çok eğittiği gibi duygulandırdı da. Sergide geçirdiğim iki saate yakın zaman zarfında İsmet Paşa’nın Kurtuluş Savaşımızdaki başarılı kumandanlıkları, içte ve dışarıdaki güçlüklere rağmen dirayet, sabır ve ısrarı ile gerçekleştirdiği mucize kalıcı barış, Türkiye’yi bütün baskılara rağmen İkinci Dünya Savaşı’na sokmamakta gösterdiği basiret ve ülkemizin demokratikleşmesinde attığı çok önemli adımın ne büyük hizmetler olduğunu düşündüm. Mustafa Kemal Atatürk’ün Lozan’ın yıldönümü vesilesi ile İnönü’ye gönderdiği mesaj ve onun yanıtının kendi el yazıları ile orijinalini görmek ve birbirine kardeş kadar yakın bu iki devlet adamının karşılıklı sevgi ve saygı dolu ifadelerini okumak beni çok duygulandırdı. Ermeni ve Yahudi cemaatlerinin İsmet Paşa’ya kutlama mesajları, İnönü’nün Kahire görüşmeleri sırasında 1943 senesinde ABD Devlet Başkanı Roosevelt ve İngiliz Başbakanı Churchill arasında vakur ve rahat bir şekilde otururken çekilmiş fotografı kadar İnönü ailesinin bütün fertlerinin mütevazı, pırıl pırıl modern bir Türk ailesi görünümünü özlem ve biraz da içim burkularak seyrettim. Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni ve modern bir devlet olarak kurtuluşunun nüfus cüzdanı mahiyetindeki Lozan Barış Antlaşması, Birinci Dünya Savaşı’nı bitiren antlaşmalar arasında günümüze kadar gelebilen tek örnektir. Kadeş Antlaşması’ndan sonra da dünyada en uzun seneler yaşama başarısını göstermiş ikinci belgedir. Lozan Barış Antlaşması’nın bu kadar uzun süre ayakta kalmasının nedeni bütün tarafları tatmin edecek ve çağ atlamalar karşısında dahi günün ihtiyaçlarına yanıt verebilecek hükümler içermesidir. Lozan Barış Antlaşması’nın 75’inci yıldönümünü içten ve dıştan kaynaklanan bütün engelleri aşarak 1998 yılında antlaşmanın imzalandığı İsviçrenin Lozan kentindeki Palais du Rumine’de kutlamayı başarmış bir büyükelçi olarak Lozan’ın yüzüncü yılının da ona yakışır şekilde kutlanmasını beklemekteyim. Bu kutlama programının düzenlenmesini UNESCO veya başkaca bir Birleşmiş Milletler kuruluşu üstlenerek olaya uluslararası bir nitelik kazandırabilir.. Elbette bu kuruluşlarda bununla ilgili kararların alınmasında Türk hükümetinin konuyu programına alıp üzerine ısrarla gitmesi gerekecektir. Önümüzde mevcut on sene böyle bir uluslararası proje için uzun bir süre değildir. Lozan Antlaşması’nın yüzüncü yılının kutlandığını görmek Türk milleti için sadece bir merasim veya protokol meselesi değildir. Aksine Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasını ilgilendiren yaşamsal bir ihtiyaçtır. İnönü Vakfı’nın Lozan’ın önemini gençlerimize anlatmak yolunda ülke sathına yayılan takdire şayan çabaları vardır. İnönü Vakfı Lozan’ı ileriye taşıma konusunda önemli bir lokomotiftir. Bu gayretlere hükümetin, üniversitelerin ve özel sektörün de yardımcı olması ile güç görünen ülkeye yarar sağlayacak hedeflere ulaşmak mümkün olacaktır. HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Bolu ilindeki 1 Yedigöller’i oluş2 turan gölcüklerden biri. 2/ “Hiç 3 şaşmayan gibi 4 işler durur kader” 5 (Y. K. Beyatlı)... Paralı oyunlarda 6 kâr ve zarar ol 7 madığını belirt8 mekte kullanılan sözcük. 3/ Balık 9 yumurtasıyla ya1 2 3 4 5 6 7 8 9 pılan bir tür meze... Küçük mağara. 4/ İtici 1 K A P S A İ S İ N neden, güdü... Kars’ın 2 O N A T DO R E doğusundaki ünlü eski 3 Ç I L A N L O Ş çağ kenti. 5/ Çam ağa 4 A T OM N E cının çiğnenip emilen 5 A K S İ A S İ T iç kabuğu. 6/ Gerçek... K U L U Bir şeyin fiyatını ar 6 L U S K A L A tırma. 7/ Utanç duy 7 A N D ma... Türk müziğin 8 İ D E A O R O S de uşşak dörtlüsüyle 9 M U M Ç İ Ç E Ğ İ sona eren birçok makamın adında yer alan sözcük. 8/ Yelkenli bir tekne... Halk dilinde babanın kız kardeşine verilen ad. 9/ Cana yakın, sevimli. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Över gibi görünüp yerme, yeriyormuş gibi görünüp övme sanatı. 2/ Hz. Muhammed’i övmek ve ondan şefaat dilemek amacıyla yazılan kaside... Yunan mitolojisinde aşk tanrısı. 3/ İslam ülkelerinde kadın köleye verilen ad... Bir cetvel türü. 4/ Yunan abecesinde bir harf... Tehlike işareti. 5/ Ticaret eşyası... Sığırlarda görülen bulaşıcı bir hastalık. 6/ Öleceği kesinlikle bilinen bir hastanın, acısını dindirmek için doktor tarafından öldürülmesi. 7/ Bir nota... Yoksullara yiyecek dağıtan hayır kurumu. 8/ Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı... Tatlı, tuzlu, ekşi ve acı tatlar dışında kalan beşinci tat. 9/ Sekiz kiloluk tahıl ölçeği... On iki hayvanlı eski Türk takviminde timsah yılına verilen ad. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle