23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 EKİM 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 17 İlk gençlik düşlerimin İzmir Devlet Tiyatrosu’nda “Son Çığlık” adlı oyunu çalışırken, koreografide yardımcılığımı üstlenen ve dansları çalıştıran sevgili dostum Meltem Yorulmaz’a bir gün bir ismi tanıyıp tanımadığını sordum. “Tanımaz olur muyum? O hepimizin çalıştırıcısı, öğretmenidir” diye cevap verdi. Ve iki gün sonra bizi buluşturdu: Sevgili Tülin Oğurman ile Konak Sahnesi’nin bahçesinde birbirimize sarıldık. Kolay değil, tam 43 yıl geçmişti aradan... Emeklilik öncesi Tülin Oğurman için bugün İzmir Devlet Opera ve Balesi’nde bir veda töreni düzenlenecek O köylü bir kız, ben de onun sırdaşıydım. O gösteriye hazırlanırken duyduğum heyecanı, Tülin ile birlikte dans edeceğim için nasıl bir coşku yaşadığımı bugün gibi hatırlıyorum. Sonra yollarımız ayrıldı; Tülin, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ne girdi. Ben tiyatroya yöneldim. Sonra cezaevi, tekrar tiyatro, sürgün, yurtdışı... Neredeyse bir ömür geçti gitti. İzmir Devlet Tiyatrosu Konak Sahnesi’nin bahçesinde Tülin ile birbirimize sarıldığımızda, bütün bu kareler bir şerit gibi aktı geçti gözlerimin önünden. erişilmez balerini Daha önce de yazmıştım. Benim sanat hayatım 5 yaşında bale ile başladı. İlk hocam sevgili Yıldız Alpar’dı. 6 yaşındayken o sırada Beşiktaş’ta bulunan konservatuvarın giriş imtihanını kazanmıştım. Evin Ilgar, Madam Olga, Rezzan Abidinoğlu ve ne yazık ki artık hayatta olmayan Gönül Yaltırık’tan ders aldım. Tülin Oğurman benim 3 sınıf üstümdü. Okulun, harika bir tekniğe sahip, en parlak öğrencilerinden biriydi. Hepimiz bara tutunduğumuzda ayağımızı “Tülin Oğurman gibi” açmaya, puanta onun gibi kalkmaya çalışırdık. Tülin sonra Ankara’ya gitti; Ankara Konservatuvarı’nda okudu; sanırım 1965’te tekrar İstanbul’a, konservatuvarın yüksek bölümüne girdi. O dönemde konservatuvar Beyazıt’a taşınmıştı artık. Ben de 1969’da mezun olmuştum. Hiç unutmam, o son yıllarda bir hayalim gerçekleşmiş, o sırada çok tutulan Çeşmebaşı tarzında bir Türk balesinde Tülin Oğurman’la birlikte dans etmiştim. Konservatuvar yılları Sonra birlikte Çeşme’ye, “Zorba” balesini izlemeye gittik. Mikis Theodorakis’in müziği, Lorca Massine’in koreografisiyle sahnelenen “Zorba”yı Polonyalı koreograf Anna Krzyskow sahneye koymuş, çalıştırıcılığı da Tülin Oğurman üstlenmişti. Bu mükemmel eserde yer alan, sanki ‘Zorba’ balesi ğımı da yukarı açmıştım. Anlaşılan bacak açış açım hocamız Makadonski’ye yeterli gelmemiş ki, birden sert bir hareketle yukarı kaldırıverdi bacağımı, lifim attı... Tülin’e bunu anlattığımda gülüştük, sonra, “Sert adamdı ama, ondan çok şey öğrendim” dedi. Madam Ninette de Valois’nın da çok değer verdiği balerinlerden biri olan Tülin Oğurman’ın eğitiminde Rus ve Alman ekolleri iç içe geçmiş, o da bunları kariyerine en parlak biçimde yansıtmayı bilmişti. “Faust”, “Petruşka”, “Raymonda”, “Kuğu Gölü” gibi birçok eserde başrol ve solist olarak oynamış, Oytun Turfanda, Sait Sökmen gibi çok değerli yaratıcılarla birlikte çalışmış, başkoreograf olmuş, yıllardır da İzmir Devlet Opera ve Balesi’nde “başöğretmen” olarak sayısız öğrenci yetiştirmiş, “Şehrazat”, “Coppelia”, “Faust”, “Giselle” gibi birçok bale sahnelemişti. H Bugün (pazartesi) Tülin Oğurman için İzmir Devlet Opera ve Balesi’nde bir tören düzenleniyor. Emeklilik öncesi veda töreni... İçimi burkan bir haber bu. Bilgi ve deneyimlerini genç Tülin Oğurman “Raymonda”da. kuşaklara en yetkin bir biçimde aktarabilecekleri yaşlarda, böyle ender yetişen sanatçılabir Béjart balesinden çıkıp gelmiş genç rın mevzuat gereği emekli edilmelerini dansçıları, özellikle de Kıvanç Ekin’i pek anlayamıyorum. izlerken, “Tülin’in elinin değdiği nasıl Ama İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin belli oluyor” diye düşünmüş, bale eğitiTülin Oğurman’ın değerli hizmetlerinmimde onunla hemen hemen aynı kuşaden yararlanmaya devam edeceğini umuğı paylaşmış olmanın gururunu yaşamışyorum. tım bir kez daha. Gönül dolusu sevgiler sana Tülin, ilk Sert bir eğitimdi bizimki. Hiç unutgençlik düşlerimin erişilmez balerini... mam, bir seferinde bara tutunmuş, bacaşılması, ekitap için gerekli düzenlemeler konusundaki öneriler konuşulacak. Ayrıca, herkese açık olarak “Uluslararası İş Modelleri Forumu” da düzenlenecek. IFRRO Başkanı Rainer Just ve Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Abdurrahman Arıcı’nın açılışını yapacağı kongrede, teknoloji şirketlerinin kültür endüstrisine verdiği zararları anlatan “Free Ride” adlı kitabıyla tanınan Robert Levine de bir konuşma yapacak. Kafkaslar ve Ortadoğu’daki telif hakları sorunlarının da tartışılacağı kongrede Çin’den, Kafkas ve Arap ülkelerinden katılımcılar da yer alacak. Dindar mı, Kindar mı? Soruyorum, çünkü hâlâ anlayabilmiş değilim Sizin söylem biçiminizle anlayabilen olduğunu da sanmıyorum. Ya da korkuyorum. Kendilerini sizin söyleminizin büyüsüne kaptırarak “yanlış” anlayanların sonunda oluşturabilecekleri “kindarlar” ordusundan korkuyorum. Çünkü her şey bugünkü gibi sürdürüldüğü takdirde, yol başka bir yere varmayacak. İnsanlık tarihinde varabildiği hiç görülmemiş. Çünkü neden, biliyor musunuz? Toplumlarda genç kuşaklara yönelik olarak “dindar gençlik yetiştirmek” diye insanca bir hedef olamaz da, onun için. Yönettiğiniz devletin resmi eğitim politikasında din ve inanç özgürlüğüne yer verebilirsiniz. Buna akıl sahibi kimsenin itirazı olmayacaktır. Çünkü neye inanacağını seçmek de en temel özgürlüklerden biridir. Hele dinsel inanç gibi, kişi ile tanrısı arasındaki en mahrem ilişkiyi dile getiren bir inanç söz konusu ise! Herkesi inancında özgür bırakmak ve onun bu özgürlüğünü, konusu bizimkinden ne kadar farklı olursa olsun, bizim de paylaştığımız bir inancı korurcasına korumak. Hayatında bunu en temel ahlak ilkesi edinmiş bir insan, ancak “uygar insan” diye nitelendirilebilir. O halde tekrar ediyorum: Resmi eğitim politikasında, geleceğin yetişkinleri olacak genç kuşaklara böyle bir özgürlük düşüncesine de yer veren devletler, ancak “uygar” diye nitelendirilebilir. Ama “dindar gençlik yetiştiren devletler” diye nitelendirilemez. Çünkü “dindar gençlik yetiştirmek”, ancak genç kuşakları eğitimlerinde zorla bir dine inandırma çabası ile eşanlamlı olabilir. “Dindar gençlik yetiştirmek”, ne olursa ve ne pahasına olursa olsun gençleri bir dine inanmaya zorlamaktır. Böyle toplumlarda inanç özgürlüğünün yanında inanmama özgürlüğünün de var olabilmesi ve inananlar toplumunda kendine insanca bir yer bulabilmesi söz konusu değildir. Öte yandan yönettiğiniz toplum, büyük çoğunluğu inananlardan oluşma bir toplum ise eğer, o toplumu kendi siyasi hedefleriniz doğrultusunda terbiye etmeniz de çok kolaylaşır. Çünkü din alanında koyu bağnazlığın yoğunluğuna vardırılmış bir inanç, yalnızca dinle sınırlı kalmaz. Başka deyişle inancın bağnazlığı bulaşıcıdır. Böyle toplumlarda yaşayanlar, kendilerini bir kez inanmanın esrikliğine ve ödünsüzlüğüne kaptırdıktan sonra, artık her alanda ve her konuda kendi inançlarını egemen kılmayı kutsal bir hedef, bir misyon olarak benimseyeceklerdir. Çünkü onlar, eleştirel düşünmenin yanından bile geçmediği bir potada yoğrulmuşlardır. Ve bu nedenle, sonunda, hangi alanda olursa olsun, kendilerininkinden farklı inançlara sahip olanları anlamaya çalışmak yerine, onlara kin bağlayacaklardır. Bu noktada sakın “Biz, işi asla o noktaya kadar vardırmayız; kin tutmaya varma eğilimini sergilediği anda inancı da frenleriz...” gibi bir savunma yapmaya kalkmayın. Çünkü insanlık tarihi boyunca bunu başaranlara hiç rastlanmadı. Başkalarına inançlarından ötürü kin tutmayı başlangıçta yeterince ciddiye almayanlar, sonunda hep kendi yarattıkları kin denizlerinde boğulup gittiler! Hem de çoğu kez ne olduğunu bile anlayamadan! ı r a l k a h f i l e T İstanbul’da konuşulacak Kültür Servisi Uluslararası Çoğaltım Hakları Kuruluşları Federasyonu’nun (IFRRO) bu yılki dünya kongresi, 2931 Ekim tarihleri arasında İstanbul’da yapılacak. Grand Cevahir Otel ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek kongrede, ayrıca “Telif Hakları, Kültürel Çeşitlilik ve Toplu Hak Yönetimi” başlıklı bir konferans da düzenlenecek. Etkinliğe dünyanın dört bir yanından telif hakları alanında çalışan kurum ve kuruluşlardan 200’ün üzerinde delege, temsilci ve uzman katılacak. Kongrede dünyadaki telif süreçlerindeki deneyimlerin paylaşılması, elektronik ortamdaki telif haklarının tartı ETKİNLİK 31 EKİM’DE BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ’NDE Çinli yazarlarla buluşma Kültür Servisi 210 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek 32. TÜYAP Kitap Fuarı yaklaşırken, fuarın konuk ülkesi Çin’den yazarların katıldığı etkinlikler başlıyor. 31 Ekim Perşembe günü Boğaziçi Üniversitesi Kırmızı Salon’daki buluşmada Jaklin Sancak, Latife Tekin, Murat Gülsoy ve Murathan Mungan, Çin’in edebiyatının günümüzdeki önemli temsilcileriyle bir araya gelecek. 14.0017.00 saatleri arasındaki programda, ilk olarak Murathan Mungan, Çinli şair Xi Chuan ile “şairlerin deneyimi” üzerine konuşacak. Panelin moderatörlüğünü Murat Gülsoy yapacak. Xi Chuan, aynı zamanda Çin edebiyatı üzerine dersler veren bir akademisyen. Sanatçının şiir, eleştiri ve makalelerden oluşan birçok eseri ve uluslararası ödülleri bulunuyor. Murat Gülsoy ise Zhang Wei ve Lao Ma ile “yazar olmak” üzerine sohbet edecek. Bu panelin moderatörlüğünü Selçuk Esenbel üstleniyor. Shangdong Yazarlar Derneği Başkanı olan Zhang Wei, ülkenin en yaratıcı yazarlarından biri olarak kabul ediliyor. Çin Yazarlar Derneği üyesi Lao Ma’nın ise birçok romanı bulunuyor. Bu panellerin ardından Latife Tekin ve Jaklin Sancak, Akbar Majyt ve Ciren Luobu ile bir araya gelecek. “Hatırlamak” çerçevesindeki konuşmanın moderatörü Arzu Öztürkmen olacak. Akbar Majyt ve Ciren Luobu, daha çok bilimkurgu türünde eserler veren, Çin edebiyatının iki önemli ismi. Lou Reed yaşamını yitirdi Kültür Servisi ABD’li efsane müzisyen Lou Reed 71 yaşında dün hayatını kaybetti. Gitarist, vokalist, söz yazarı ve besteci Reed, 1960’ların önemli grubu Velvet Underground ile olan ve solo çalışmalarıyla biliniyordu. Reed, sanatçı Andy Warhol ile ortak çalışmalara da imza atmıştı. 2011’de Metallica ile “Lulu” isimli bir albüm çıkaran Reed, rock müzik tarihinde önemli bir yere sahip bir müzik adamıydı. Reed, “Perfect Day” ve “Walk on the Wild Side” isimli şarkılarıyla da tanınıyordu. VEFAT Merhum Suphi Kurt’un eşi sevgili annemiz Sebahat Kurt’u yitirdik. Cenazesi 28 Ekim Pazartesi (bugün) ikindi namazından sonra Selimiye Camisi’nden kaldırılacaktır. Acımızı sevenlerimizle paylaşıyoruz. Mehmet Kurt Kudret Erkin
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle