19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 15 EKİM 2013 SALI 14 KÜLTÜR İstanbul Bienali son haftaya giriyor Kültür Servisi Kurban Bayramı boyunca sanatseverlerin ziyaretine açık olacak olan 13. İstanbul Bienali 20 Ekim Pazar gününe kadar ücretsiz olarak ziyaret edilebilecek. 14 Eylül’de “Anne, ben barbar mıyım?” başlığıyla Fulya Erdemci küratörlüğünde kapılarını açan bienal, Tophane’deki Antrepo No. 3, Karaköy’deki Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, İstiklal Caddesi üzerindeki ARTER ve SALT Beyoğlu’nda yer alıyor. İMÇ’nin, bayram süresince, kapalı olması nedeniyle 5533’teki sergi 12 Ekim tarihinde sona erdi. Bienalin son hafta sonunda Galata Rum İlköğretim Okulu’ndaki İnci Eviner’in “Ortak etkinlikler ise şöyle: 18 Ekim Eylem Aygıtı: Bir saat 19.30’da Fransız yazar, Etüd” projesi. şair, oyun yazarı ve siyasi eylemci Jean Genet’nin 1950’de yönettiği, bir Fransız hapishanesinde iki mahkumun hikâyesini konu eden “Aşk Bir Şarkı” adlı filminin gösterimi gerçekleşecek. 19 20 Ekim’de 14.00 18.30 saatleri arasında ise İnci Eviner’in bienal süresince performatif sunumların yer aldığı “Ortak Eylem Aygıtı: Bir Etüd” projesi kapsamında sunumlar gerçekleşecek. 20 Ekim saat 19.00’da ise Yaprak Sandalcı tarafından tamamı profesyonel müzik eğitimi almış çocuk, genç ve yetişkinlerden oluşan gösteri topluluğu KOROçapulPORTE özel bir performans gerçekleştirecek. 13. İSTANBUL BİENALİ YAPITLAR ARASINDA BİR GEZİNTİ Antrepo’da repoya bırakılan dünya EVRİM ALTUĞ Ayşe Erkmen’in ‘Kütkütküt’ adlı çalışması. BİFO VE İDSO’DAN İKİ DOYURUCU KONSER Mülksüzleştirmenin haritaları NAZLI PEKTAŞ ‘Mülksüzleştirme Ağları Projesi’, Galata Rum İlköğretim Okulu’nda sergiliyor EGEMEN BERKÖZ Üç konçerto dört solist Evrensel çoksesli müzik biçimleri arasında, orkestrayla solist çalgıyı birlikte dinleme olanağı verdikleri için, konçertolara ayrı bir sevgim var. Senfonilerde orkestra üyelerinin karşılıklı konuşmasına, onca değişik çalgının birlikteliğinin yarattığı uyuma konçertolarda bir de solistin orkestrayla konuşmasıtartışması, uyumu eklenince orkestralar iyi, solistler de ustaysa sonuç tam anlamıyla büyüleyici oluyor. Geçen haftanın son iki iş günü izlediğim iki konser bu nedenle gerçek bir şölen oldu benim için: İki konserde üç konçerto dinledim. 10 Ekim Perşembe akşamı Lütfi Kırdar’da Borusan Filarmoni eşliğinde GüherSüher Pekinel ikilisinden Mendelssohn’un İki Piyano İçin Mi Majör Konçertosu’nu; 11 Ekim Cuma akşamı ise Aya İrini’de İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası (İDSO) eşliğinde Gülsin Onay’dan Saygun’un 1. Piyano Konçertosu’nu, ardından da genç Polonyalı Agata Szymczewska’dan yurttaşı Wieniawski’nin 2. Keman Konçertosu’nu... Pekineller’in Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın u Senfonilerde orkestra (BİFO) mevsimin ilk konserindeki, Mendelssohn’un üyelerinin karşılıklı hiç de 15 yaş yapıtı gibi durkonuşmasına, onca değişik mayan konçertosunu yorumçalgının birlikteliğinin layışları elbette ustacaydı. İDSO’nun “Türkiye Polonyarattığı uyuma konçertolarda ya Dostluk Antlaşması’nın bir de solistin orkestrayla 90. Yıldönümü Konseri”nde konuşmasıtartışması, uyumu ilk kez dinlediğim 28 yaşındaki Szymczewska da eklenince orkestralar iyi, Wieniawski’nin başyapıtında solistler de ustaysa sonuç tam çok iyiydi. Ama üç konçerto anlamıyla büyüleyici oluyor. arasında beni en çok etkileyen Saygun’un gerçek bir 20. yüzyıl başyapıtı olan 1. Piyano Konçertosu ile yorumcusu Gülsin Onay oldu. Büyük bestecinin 2. Piyano Konçertosu’nu adadığı öğrencisi Onay konçerto boyunca sanki başka bir dünyadaydı: Sanki Saygun karşısındaydı ve onunla konuşuyordu; o çaldıkça aferin, işte böyle diyordu gibi geldi bana. Bugüne dek kim bilir kaç kez çaldığı, yoğunçalarını yaptığı konçerto bittiğinde Onay da yorgunluktan bitkin ama mutluydu. Mevsimi açış konserine Mozart’ın Saraydan Kız Kaçırma Uvertürü ile başlayan Sascha Goetzel yönetimindeki BİFO’nun Pekineller’e eşlik ettiği Mendelssohn konçertodan sonra seslendirdiği Brahms’ın 2. Senfonisi de olağanüstüydü. İDSO, Türk ve Polonya ulusal marşlarıyla başlayan konserde, Saygun ve Wieniawski konçertolarının yanında, birer de iki ülkenin halk müziklerinden esinlenmiş yapıt sundu: Lutoslawski’nin Küçük Süit’i ile Erkin’in Köçekçe’si. Özetle, alkışlarıylateşekkür parçalarıyla, iki doyurucu konser izledik geçen hafta. Alkışlar demişken, konseri izleyen okurlarımıza bir sorum var. Borusan konserinde bütün bölüm aralarında azımsanmayacak bir alkış oldu. İDSO konserinde ise iki elin birbirine ürkek bir çarpışı bile duyulmadı. Bu ayrımın nedenini ben çözemedim. Çözen varsa lütfen bana da söylesin. Bir soru da konseri düzenleyenlere: Türkiye Polonya Dostluk Konserleri Polonya’da da yapılıyor mu? ne hidroelektrik santral (HES) yapıldığında o bölgede yaşayan halkın suyu devlet ve özel sermaye ortaklığıyla zorla elinden alı6 Haziran 2013’te Gezi Parkı’nda konuyla ilgilenen kişilerin bir araya gelmesiyle baş nıyor, yani mülksüzleştiriliyor. Ayrıca bu tesislerin işletmeleri 49 yıllığılayan “Mülksüzleştirme Ağları Projesi”, bu na özel şirketlere verildiğinde bu hâlâ kayılki bienalde yer alan bir haritalama ve yamunun ve dolayısıyla halkın tesisi midir?” yımlama projesi. Proje, kesin ve doğru bilgiler eşliğinde, zaBu proje, “1 Mülksüzleştirme Projeleri ten var olan somut gerçekleri kâğıda/bilgisa2 Mülksüzleştiren 3Ortaklıklar ve Mülkyara dökerek veriyor. Bu konular hakkında süzleştirilen Azınlıklar” başlıkları ile üç onca tartışma, yüzlerce makale, bazen aynı büyük haritadan oluşuyor. farkındalığı yaratmayabilir, ama tek bir hariHaritaların ilki, kentsel dönüşüm projeta kaynak belirtilerek derlenen veriler eşliğinlerinin sahibi şirketlerin diğer yatırımlarıde, kuşkuya yer bırakmadan, tüm ortaklıkları na odaklanıyor ve bunları okurken devlet ve seyrimize sunuyor. özel şirketler arasında halkı mülksüzleştiren Projenin altyapısını Burak ortaklıkları noktalıyor. Arıkan geliştirmiş. Sanatçı daha İkinci harita, dev projeleri u Altyapısını önce de benzer bir haritalamagerçekleştiren özel şirketlerin Burak Arıkan’ın yı İstanbul Tasarım Bienali’nde (altyapı, inşaat, mimarlık, enersergilemişti. “İslam Cumhuriji, emlak, turizm, kültür endüstgeliştirdiği proje, yet Neoliberalizm” isimli prorisi) yöneticilerinin başka hangi halkı ve azınlıkları jesi; İstanbul’a yayılmış olan cakurumların yönetiminde oldumülksüzleştiren milerin, Cumhuriyet anıtlarının/ ğunu araştırıyor. Kamu eliyle dağıtılan mega projelerin yükortaklıkları sorguluyor. müzelerin ve alışveriş merkezlerinin etki alanlarına göre birlenicileri arasında ne gibi bağTek bir harita, veriler birlerine bağlandığı üç ağ harilantılar bulunuyor sorusunun eşliğinde, ortaklıkları tasından oluşuyordu. Haritalar, cevabını işaretliyor. Türkiye’de hâkim olan üç ana Üçüncü harita ise “Azınlıklaseyrimize sunuyor. rın mülksüzleştirilme süreçleri sonucunda yok olan nedir” sorusunu soruyor. Gayrimüslim vakıfların Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren devlet politikaları neticesinde yaşadıkları mülksüzleştirmenin görselliğini sunuyor. Proje adı ve içeriği itibarıyla, 13. İstanbul Bienali’nde, kamusal alanlardaki tahribata ve dönüşümlere dair söylenmiş cesurca savrulan sözlerden biri. Bu proje, aynı zamanda bir çağrı. Zaten halkın olanın başına gelenin farkına varmak ve olan bitenin ardını iyi okumak açısından son derece önemli. ideolojinin İslam, Cumhuriyet, NeoliberaKentsel dönüşümdeki, sermayeiktidar ilişlizm temsili olan mimari yapıların ilişkilenkilerini nokta nokta tespit edip bunu dev bir dirilmesiyle oluşan ağ örüntülerinin karşılaşharitaya dönüştüren proje, sadece ortaya çıtırmalı bir gösterimini sunuyorlardı. kan ağı görünür kılmıyor. Pekâlâ kolektif biProje, Galata Rum İlköğretim Okulu’nda linçle oluşturduğu ve yayımladığı bu ağ hakkında sivil bir direniş ve hesap sorma hakkı en üst katta yer alıyor. Çalışma Yaşar Adageliştiriyor. nalı, Burak Arıkan, Özgül Şen, Zeyno ÜsProje internet sitesinde “Mülksüzleştirtün, Özlem Zıngıl ve anonim katılımcılar me” ne demek diye soruyor ve cevaplıyor: tarafından gerçekleştiriliyor. Haritaları Rum “Mülksüzleştirme, bizlere yani kamuyaokulunda görmek bienal süresince mümkün. ait olan kamusal alanlarımızı, bizlerin kaProje internette http://mulksuzlestirme. rarı sorulmadan kaybetmemiz demek. Biorg/ adresinden de takip edilebiliyor. Eğer ze ait olan arazilerin, binaların, meydanla siz de projeye kaynak vereceğiniz verirın, su kaynaklarının, sahillerin yine ‘bizler olduğunu düşünüyorsanız siteye girerek ler için’ inşa ve/veya dönüşüm sürecine taeposta atabilirsiniz. bi tutulduğu söyleniyor, ‘kamu yararı’ndan Ayrıca internet sitesinde projeye dair, akbahsediliyor. la gelebilecek her soru büyük bir şeffafPeki, gerçekten böyle mi? Örneğin, kulıkla yanıtlanmış. İşte sorulardan birkaçı: zey ormanlarının arazisinde havaalanı, Metroyol inşaatının mülksüzleştirme haköprü yapıldığında yeni bir ‘mülk’e mi saritasında işi ne? Bunun mülksüzleştirmeyhip olacağız, yoksa ormanın katledilmesiy le ne alakası var? Bienale neden katıldınız? le mülksüzleşecek miyiz? Halihazırda kulSponsorları arasında eleştirdiğiniz işleri lanımda olan akarsular ve dereler üstüyapanlar yok mu? Bir bienalden ne beklenmeli? ‘Anne, ben barbar mıyım?’ diye bir nevi özeleştiride bulunan ve bunu ücretsiz geçişle kamusallaştıran 13. İstanbul Bienali, bu soru ile hiç beklemediği kadar muhatap oldu da denebilir. Bir bienal, eğer ki, ele aldığı kavramsal çerçeveyle örtüşür vaziyetteki sanat tarihsel, toplumsal ve özgürlükçü ifade biçimlerine kendi bünyesinde önkoşulsuz halde yer verebildiği ölçüde başarılı sayılmalı ise bu yılki bienalin en başarılı işlerinden birini Ayşe Erkmen’in Antrepo No. 3 – İstanbul Modern otoparkına yerleştirdiği dev iş vincine asılı büyük yeşil gülleden menkul performatif işi ‘Kütkütküt’ oluşturdu, diyebiliriz. Keza bu iş, bölgedeki turistik ve seçkinleştirici korporatif rant tehdidinin kültür ve sanat mekânlarının ta dibine dayandığının en bariz delili. Yine, Antrepo No. 3’teki işler arasında 2010 tarihli “Başka bir internet mümkün” adlı, http://http. dot.net/. ./ imzalı çalışma da, sanal bile olsa, bu mekânın kapalılığını tüm devrimci niyetiyle yırtan ve sorgulayan önemli bir pencere gibi. Aynı çığlık duygusuna sahip öteki ekran bazlı işlerden olan Cinthia Marchelle ve Fiato Mata Machado imzalı “Yüzyıl” videosu ise yine kendi kendinin alt metnini aşan ve isyankâr Gezi duruşuna yakın canlı bir tarihsel soyutlama performansı. Trafik polissiz ve ışıksız bir başıboş kavşağı andıran Antrepo No. 3’te buluşan öteki öncelikli işlerden bazıları ise Maider Lopez’in Karaköy caddelerinden ilhamla ürettiği video enstelasyonu “Yollar Açmak”, Zbigniew Libera’nın “Özu Nice okumanın belki gürlüğün İlk Gübarbar, belki uygar kalırız nü” isimli, yeni tatemennisiyle repoya rihli dramatik fotoğraf düzenlebırakıldığı 13. İstanbul mesi, Akademia Bienali mekânı Antrepo No Ruchu’nun Woj3 hakkında kesin karar ciech Krukowski vermeden önce, en az ile işbirliğinde sanat tarihine kazaniki ziyarette bulunmak, dırdığı yakın geçsizin ve bienalin yararına. mişten gelme “TöYoksa maruz kalınan bunca kezleme” videoları veya Shahzia uygarlığın, gönderme ve Sikander’in başalt metnin fazlası, izleyicide lıbaşına bir ruhani bir tür duyusal barbarlık yolculuk olan müyapmıyor da değil. kemmel video düzenlemesi biçiminde sıralanıyor. Bienalde, uygarlık ve barbarlık arasındaki ince sınırı ihlal edip, her iki kavramın da maksat ve ölçütleri konusunda yeniden muhakemenin yollarını arayan işlerin sayısı hiç az değil. Tıpkı, Hito Steyerl’in müzeler ile dünya silah pazarını mukayese ettiği, iki dilli çalışması gibi. Öte yandan Jean Rouch’un belgesel lezzetteki tarihsel filmleriyle Gordon MattaClark’ın toplumsal belleği ortadan ikiye yaran sanat tarihsel kıymetteki travmatik mimari müdahalelerini aynı zeminde buluşturan 3 No’lu Antrepo’da, Claire Pentecost’un “ErgToprak” dizisinden imaj ve nesneleri ya da Santiago Sierra’nın “Kavramsal Anıt” manifestoişi de hatırda kalmayı başarıyor. Bu yılki bienalin tarihi ayrıca, Nil Yalter ve Judy Blum’un “Paris Işık Şehri” adlı klasik ortakyapıtlarıyla da zenginleşiyor. Yine de kamusal alanda sanatı kendine mesele edinen bir bienalde, birbirine mekân darlığı ve insanturistçocukgenç kalabalığı nedeniyle bu kadar müdahale eden ve kendini üst üsteliği yüzünden yıpratan, yıprattıkça zedelenen ve incinen bunca nazik anlatıyı bir arada görmek, İstanbul gibi bir hazır kaos içinde, olması gerekenden birazcık daha huzursuz edici ve yorucu. Bu yüzden dünyaya dair nice okumanın belki barbar, belki uygar kalırız temennisiyle repoya bırakıldığı Antrepo No. 3 hakkında kesin karar vermeden önce, en az iki ziyarette bulunmanız, siz ve bienalin yararına. Yoksa maruz kalınan bunca uygarlığın, gönderme ve alt metnin fazlası izleyicide eserlere yönelik bir nevi duyusal barbarlık yapmıyor da değil. Son söz yerine, bir, iki, daha fazla bienal turu atın. Kaybedeceğiniz yalnızca önyargılarınız olacak. Pişman olmayacaksınız. Hayatın karanlık tarafı... ALİ DENİZ USLU’NUN İLK KİTABI ‘GİRDAP BALIKÇISI’ Kültür Servisi Gazetemiz muhabirlerinden Ali Deniz Uslu’nun deneme türündeki ilk kitabı “Girdap Balıkçısı”, Yitik Ülke Yayınları’ndan çıktı. Bu ilk kitabının arka kapağında şöyle diyor Uslu: “Hayatın bir yerindeyiz; ortasında, kenarında, çeperlerinde veya dışında. Kim bilir? ‘Bilmek mi’ dedim, bilmenin boynumuza geçirdiği ilmik sıkı. Taburemiz umut, onun da pamuk ipliğinde ayakları... Ama azınlığımız büyüyor, belli ki fırtına yakın. Mevsimsiz bir rüzgâr esiyor, eski tanıdık bir kokuyu taşıyor. Aynı gökyüzünün altına, aynı toprağa, farklı zamanlarda gömüleceğiz. Şimdi, o güne kadar aldığımız, alacağımız her soluğun bedelini ödeyelim. Evet, şimdi hazırsınız, köprüden önce son çıkışı isteyerek kaçırın. Gittiğiniz yerde bulacaklarınız ve karşılaşacaklarınız yalnızca sizi ilgilendirir. Keyfini çıkarın...” Kısa öykü ve şiirlerin bulunduğu kitap, hayatın karanlık tarafından bakıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle