19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 EKİM 2013 CUMA 6 HABERLER Selçuk, Balyoz davasının Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na taşınması gerektiğini söyledi ‘Zanla hüküm kurulmaz’ İLHAN TAŞCI ANKARA Eski Yargıtay Başkanı, Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Sami Selçuk, Balyoz davasının temyiz incelemesinin yalnızca 9. Ceza Dairesi’yle sınırlı kalmaması gerektiğini, konunun Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na taşınması gerektiğini vurguladı. Böylece kararın daha geniş katılımlı, sağlıklı bir tartışma ortamından geçeceğine dikkat çeken Selçuk, “Bu yolla emsal olma gücü daha fazla olur. Daha önemli, bağlayıcı ve dikkat çekici bir karar olarak orada tartışılmasında yarar var” değerlendirmesini yaptı. Selçuk, Balyoz davasının gerekçeli kararına ilişkin sorularımızı yanıtlarken, darbeye teşebbüs suçu için en önemli konunun maddi öğenin oluşup oluşmadığı olduğunun altını çizerken, bu konuya ilişkin kendisinde pek çok soru işareti olduğunu söyledi. Sami Selçuk, maddi öğenin neden önemli olduğuna ilişkin şu saptamaları yaptı: “Olası tehdit şiddet değildir. Tehdit mutlaka olacak. Örgüt olduğu anda manevi şiddet de ortaya çıkar. ‘Tehdit olacaktı’ diye bir öğe olmaz. ‘Ben ‘5 kişinin omzuna yüklenmemelidir’ Selçuk, kararın Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin yalnızca 5 üyesinin omuzlarına yüklenmemesi gerektiği görüşünü de dile getirdi. Bunun gerekçesini ise Selçuk, “Herkes diyor ki, bu karar emsal olacak; doğru. Ama emsal, örnek gücünün artırılması için, daha sağlıklı bir tartışma ortamından geçmesi gerekir. Bunun yeri de Ceza Genel Kurulu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, bunu itiraz yoluyla Ceza Genel Kurulu’na taşımalı. Taşımalı ki, daha çok sayıda üye ve başkan konuyu tartışabilsin. Orada her daireden 2 arkadaş kurula katılacak. Başka arkadaşlar da kendi istekleriyle katılabilir . O nedenle daha sağlıklı, daha önemli, daha bağlayıcı bir karar oluşur. Genel kurulda tartışılmasında yarar var. Başsavcılık bunu yapar mı, yapmaz mı o ayrı bir konu” sözleriyle açıkladı. ‘Yargıtay hukuki açıdan bakar’ Dairenin gerekçeli kararında sanıklarla suç arasındaki ilişkilerin anlatılmamış olmasına ilişkin sorumuz üzerine Prof. Dr. Selçuk, “Yargıtay’ın bu kadar ayrıntılı gerekçe yazmasına gerek yok. ‘Mahkemenin gerekçesinde hukuka aykırı bir durum görmedim’ diyor. Yargıtay olayı sadece hukuki açıdan değerlendirir, istinaf mahkemesi değil. Yargıtay uzun uzun böyle gerekçe yazmaz. Diyeceksiniz ki, siz olsaydınız böyle bir gerekçeyle yetinir miydiniz? O ayrı bir mesele. Üslup sorunudur. Benim üslubum başkadır. Ben başka türlü yazardım. Sübutla ilgili konuyu, hukuki teşhisi birbirinden ayırarak yapardım. Yargıtay Daire Başkanlığım sırasında da hep böyle yaptım. Herkesin bir üslubu var. Benim üslubum başkasınınkine uymayabilir” karşılığını verdi. Hâkimlerle Uğraşmak Yanlış Balyoz davası ile ilgili olarak Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin kararı, tıpkı “özel yetkili” Silivri Mahkemesi’nin kararı gibi, kamuoyunun çok önemli bölümünün olduğu kadar benim de vicdanımı sızlattı. Eğer bir yargı kararı kamuoyunun vicdanını rencide ediyor, çok ciddi soru işaretlerini yanıtsız bırakıyorsa orada adil yargıdan söz etmek mümkün değildir. Hatta demokrasinin tüm kurumlarının ismen varmış gibi göründüğü ama aslında fiilen hiçbir anlam ifade etmediği “mış gibi demokrasileri”nde, yargı kararları tam bir zulüm aracı oluşturabilmektedirler. Bir avukat olan ve haberleri büyük bir titizlikle izleyen Mine Sirmen önceki gün Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin Balyoz kararları ile ilgili haberler verilirken, sinirli bir zappingle haber kanalından film kanalına yatay geçiş yaptı. Ne o, sen hiç haber atlamazdın, dediğimde ise yanıtı çok çarpıcıydı: İleri sürülen gerekçeler tahammülümü zorluyor, isyan ediyorum. Hemen belirteyim, Mine Sirmen bir avukat ve tutuklu eşi olarak, 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde yaşamının dört yılını askeri mahkeme salonlarında ve askeri cezaevleri görüşme odalarında geçirmiş, anlatacak çok, askeri zulüm öyküsü olan bir kişidir. HHH Eğer cunta dönemleri mağduru bir hukukçu eş, cunta iddiasıyla yargılananların hakkındaki yargı kararlarından çok ciddi biçimde rencide oluyorsa, bunun üzerinde durup düşünmek gerek. Mine Sirmen’in tepkisine neden olan, yargılananların kişilikleri değildi. O haklarında mahkumiyet kararı verilen kişilerin komutan olmalarından da rahatsız değildi. Ama sanıyorum, bir zamanlar askeri cuntaların yargılattığı bir kocanın eşi olan o avukat, şimdi komutan eşlerinin, kendisinin geçmişte içinde bulunduğu kurban durumunda olduklarını görüyor ve bir insan olarak muazzep oluyordu. Bir hukukçu olarak, hukukun bir intikam aracı değil, kim için olursa olsun bir hak arama sığınağı olması gerektiğini düşünüyor ve içtenlikle rahatsız oluyordu. Nihayet bir demokrat olarak, demokrasinin güçlünün hukuku haline gelip, bir zulüm makinesine dönüşmesi halinde ezilenin sivil ya da asker olmasının önem taşımadığını düşünüp üzülüyor, vatandaş olarak da geleceği için korkuyordu. Benim de Balyoz davasından azap çekmemin nedeni, haklarında mahkumiyet kararı verilenlerin kimlikleri değildi. Ama kararın delillerinin oluşturulması, incelenmesi, tartışılması ve hükmün oluşturulması sırasındaki büyük hukuk gaflarıydı. HHH Mine Sirmen, kararı dinlerken bir ara dayanamayıp sordu: Kim bu hâkimler acaba? Gazetecilik bunları ortaya çıkarmak şimdi. Bu görüşüne katılmadım. Hâkimlerle uğraşmak yanlış, dedim. Gerçekten de öyleydi. Gerçi, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin özel olarak oluşturulduğu yönünde çok ciddi ve deneyimli hukukçulardan aldığımız duyumlar vardı. Ama buna karşılık, dünkü köşesinde bu yargıçları savunan, eski kararlarına atıfta bulunan, hepsinin deneyimli, değerli olduklarını, yıllardır Yargıtay’da görev yaptıklarını söyleyen Taha Akyol gibi kişiler de vardı. Taha Akyol da hâkimlerle uğraşmanın yanlış olduğunu söylüyordu. Söylüyordu söylemesine ama aynı yazıda söylediği yanlışa düşüyordu. Çünkü esas mesele bu hâkimlerin kişilikleri değil, oraya geliş biçimleriydi. Bu beş yargıçtan dördü, oraya 12 Eylül 2010 referandumunun ertesinde özel olarak oluşturulan HSYK’nin, 5 bin 900 aday içinden 6 gün içinde, her bir dosyaya 31 saniye ayıracak kadar yüzeysel bir inceleme neticesinde, kendi arkadaşları arasından atadıkları kişiler değiller miydi? Bu durumda yargı bağımsızlığından, etkin ve bağımsız bir yargı denetiminin varlığından söz edebilmek mümkün mü? Bundan sonra bu davanın gidebileceği tek ciddi yargı mercii AİHM’de ne olacak bakalım? seni iktidardan düşüreceğim’ diyecek, şiddet yolunu kullanarak. Bu şiddetin yolu nedir? Çıkar karşısına der ki, ‘İktidarı bırak, yoksa biz seni düşüreceğiz, düşürdük.’ Bunu söylemiş mi? ‘Hazırlıklar ona yönelikti’ demek yetmez. Tehdit yazılı ve sözle dış dünyada gerçekleşecek. Bu kadar basit. Gerçekleşmez se suç oluşmaz. ‘Hazırlıklar zaten tehdit olduğunu kanıtlıyor’ diyemezsiniz, bu mümkün değil. ‘İktidarı bırakmadığınız takdirde şiddet kullanacağız, silaha sarılacağız’ gibilerinden laf edilecek. Bu edilmiş mi? Edilmediği sürece suç oluşmaz. Zan üzerine hüküm kurulamaz. Kusura bakmayın.” TBB Başkanı Prof. Feyzioğlu ‘Özkök ve Yalman’ı 2003’teki CD’ye 2009 yılı bilgileri nasıl girdi? aire dijital delili tartışırken “GörülmekD mesinden sonraki aşamaya ilişkin ola te olan davada, delillerin ele geçirilrak ısrarla ileri sürülen” değerlendirmesini yaptı. Ancak bu yaklaşım yalnızca dosyadaki 9 No’lu CD yönünden doğruydu. Ancak o CD de dava dosyasının kanıtları arasında yer almadı ve sanıklar hakkındaki hükümlerde de esas alınmadı. 9. Ceza Dairesi, Balyoz, Suga ve Oraj planlarının yer aldığı 2003’e ait bilgilerin kurgulanmış olmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını değerlendirirken, 2003 yılındaki CD’ler içine 2009 yılı bilgilerinin nasıl girdiğine açıklık getirmedi. dinlememek bozma nedeni’ Balyoz davasında dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın tanık olarak dinlenmesi istemlerinin reddedilmesinde hukuka aykırılık görmeyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin gerekçe olarak “sonuca etkili olmayacağı” yorumu, tartışma yarattı. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, dairenin bu yaklaşımını “Kişileri dinlemeden, ne söyleyeceğini bilmeden ancak varsayımda bulunuyor. Yargıtay böyle bir varsayımda bulunamaz” diye değerlendirdi. Balyoz davasının iddianamesini hazırlayan savcılar, Yalman’ın savlanan darbenin gerçekleşmesini önlediğini yazmışlardı. Hem Yalman hem de plan seminerlerinin planlamasında yetkili olan Özkök’ün, bu nedenle tanık olarak dinlenmesi istendi. Sanık avukatları, “Madem ki darbeyi Yalman önlemiş. O zaman önlediği darbenin hazırlığı konusunda da bilgisi vardır” görüşüyle çağrılıp dinlenmesini istemişti. Ergenekon davasında tanık olarak dinlenen Özkök ve Yalman’ın tanıklığına ilişkin istemleri Balyoz davasında reddedildi. Yargıtay’daki temyiz duruşmasında avukatlar da bu duruma işaret edip savunma tanıklarının dinlenmemesinin bozma gerekçesi yapılmasını istemişlerdi. Gerekçeli kararda, Özkök ve Yalman’ın dinlenmemesinde sakınca görülmezken, kararda yer alan, “Özkök ve Yalman’ın tanık olarak dinlenmemesinin, taleplerin reddine ilişkin gerekçe ve mevcut deliller nazara alındığında sonuca etkili olmadığı” değerlendirmesi dikkat çekti. Dairenin kararında, Özkök ve Yalman’ın “darbeyi nasıl engellediklerine” ilişkin hiçbir değerlendirme yer almadı. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu, bir tanık dinlenmeden Yargıtay’ın “sonuca etkili olmayacak” şeklinde bir yorumu asla yapamayacağını belirterek “En basit denilen bir suçun davasında suçla ilgili doğrudan bilgi sahibi olabileceği düşünülen bir kişinin ismi geçiyorsa ve bu kişi mevcut delilleri vereceği ifadeyle çürütme ihtimali olan bir pozisyonda bulunmuşsa dinlenmemesi daima bozma sebebi yapılmıştır” dedi. CD’lerde şüphe yaratan bilgiler ahte olduğu belirtilen ancak Yargıtay’ın doğru kabul ettiği 2003 S tarihli CD’ler içerisinde 2007 yılında isminin başına Medikal Park adını alan hastaneler, 2009 yılında İtalyan şirketinin satın alması ile adının başına Recordati ismi alan ilaç şirketleri de yer alıyordu. Dijital delil oyunu Yargıtay, Balyoz davasının temelini oluşturan dijital delillerin ‘sahte ve üretilmiş’ olarak polise teslim edildiği tezini yok saydı Yargıtay, Balyoz kararında en dikkat çekici yorumu, davanın başından bu yana dile getirilen dijital delillerle ilgili iddialar konusunda yaptı. Yargıtay, Balyoz davasına ilişkin dijital delillerin, “ele geçirilmesinden sonra kolluk veya adli makamlar elinde değiştirilmiş olduğuna ilişkin iddiaların gerçeği yansıtmadığı” yorumuyla Balyoz davasının temelini oluşturan dijital delillerin “sahte ve üretilmiş” olarak polise teslim edildiği tezini yok saydı. Sanık ve avukatları yalnızca bir CD ile ilgili olarak bu iddiayı gündeme getirdiler, ancak o da davanın delilleri arasında yer almadı, hükme de esas alınmadı. Balyoz davasının temelini gazeteci Mehmet Baransu’nun savcılığa giderek teslim ettiği CD’ler oluşturuyordu. Tartışmanın odağında yer alan “darbe hazırlığına ilişkin bilgi ve belgeler” de bu CD’lerden çıktı. Sanıklar ve avukatları, bu dijital delillerin sahte olduğunu ve üretilerek polise teslim edildiği tezini soruşturmanın ilk aşamasından itibaren dile getirmişlerdi. Buna gerekçe olarak da planlarda ismi yazan kimi subayların rütbelerinin yanlış yazılması, belgelerin düzenlendiği tarihte henüz geliştirilmemiş Calibri fontunun yazımlarda kullanılması, değişen kimi mahalle, sokak ve kurum isimlerinin ilk halleriyle yer alması gibi çelişkiler gösterilmişti. İddiaların tamamı dijital delillere dayalı olduğu için Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin temyiz incelemesinde yapacağı irdeleme merak ediliyordu. Yargıtay 9. Ceza Dairesi de kararında dijital delil tartışmasına ayraç açarken, “Dijital delillerin ele geçirilmesinden sonra kolluk veya adli makamlar elinde değiştirilmiş olduğuna ilişkin iddiaların gerçeği yansıtmadığı(...) Dijital delillerin elde ediliş ve muhafaza şekillerinin usulüne uygun olduğu ve hukuka uygun deliller olarak hükme alınmalarının isabetli olduğu” değerlendirmesini yaptı. Daire tüm dijital delillerin “gerçek” olduğunu kabul ederken, bu delillere sonradan müdahalede de bulunulmadığı tezini işledi. Oysa, Balyoz’daki temel tartışma ve itiraz konusu 11, 16 ve 17 No’lu CD’lere yönelikti. Çünkü bu CD’lerin geriye çekilmiş bir tarihle sonradan üretildiği ve polise ya da savcılığa teslim edildiği görüşü ağırlıktaydı. Balyoz davasının yargılamasında, Ergenekon davasındakine benzer şekilde polis ya da adli makamlarda deliller bekletilirken değiştirildiği savı gündeme gelmemişti. Ancak daire, bu konuda yorum yapmaktan kaçınırken sanıkların “deliller üretilip teslim edildi” görüşünü görmezden geldi. Tükiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, yüzlerce delilden bir tanesinin bile üretilmiş veya sahte delil olduğu ispatlanırsa tüm delillerin sahte olabileceği olasılığının yakından değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Feyzioğlu, dijital deliller konusunda şu yorumu yaptı: “Örneğin Calibri fontu henüz üretilmediği dönemde kullanıldıysa, yer, sokak isimleri sonradan değiştirilmiş halleriyle yer alıyorsa, delil sahteciliğine ilişkin çok ciddi bir durum söz konusudur. Bu durum bütün davayı kurgulanmış bir dava haline dönüştürür.” İktidarı devirme hazırlığı suçlaması ‘Hukuka uygun delil’ Kazan: Herkes yargılanabilir Avukat Turgut Kazan, 12 Eylül referandumundan sonra sağlıklı sayılabilecek bir Yargıtay denetiminin kalmadığını belirterek “Karara hiç şaşırmadım. Kimse kimseyi kandırmasın. 24 Şubat 2011 tarihinde 5 bin 532 aday arasından Yargıtay’a 160 üye seçilirken, dosya başına 31 saniyelik bir inceleme ile seçildi. 9. Ceza Dairesi’nin bir tek başkanı eskidir. Diğerlerinin tamamını referandum sonrası oluşan HSYK belirlemiştir. 9. Ceza Dairesi’nin yargısal denetim yaptığına inanmıyorum” diye konuştu. Bir hukukçu olarak üzüldüğünü anlatan Kazan, “O insanlar ölüm cezasına mahkum edilmiştir. Onayanlar da biliyor ki, yaşları ve hastalıkları nedeniyle önemli bir çoğunluğu ölüme mahkum edildiler. Asıl tehlike, içinde muhalif düşünce taşıyacak herkes içindir” dedi. Kazan, Yargıtay’ın kararıyla herkesin “hükümeti devirmeye ortam hazırladığı” gerekçesiyle yargılanmasının önünün açıldığını kaydetti. Çocuklara beraat gençlerin davasına devam LEVENT GENCELLİ BURSA AKP İl Başkanlığı önünde açtıkları parasız eğitim için yaptıkları eylemde “Ampul Tayyip” sloganı attıkları gerekçesiyle “Başbakan’a hakaret” iddiasıyla 2 yıl hapis istemiyle yargılanan 12 çocuk beraat etti. Yaşları 18’den büyük 5 gencin yargılaması ise sürüyor. Liseli gençlerin avukatı Serkan Silacı, yapılan eylemin demokratik bir tepki olduğunu ve herhangi bir suç işleme kastının bulunmadığını belirtti. Liseli gençler de mahkemeden beraatlerini talep etti. Mahkeme, çocukların kamu görevlisine hakaret kastıyla hareket etmediklerinin anlaşıldığını belirterek tamamının ayrı ayrı beraatlerine karar verdi. Aynı eyleme katılan 18’den büyük 5 gencin yargılanması ise Bursa 3. Sulh Ceza Mahkemesi’nde sürüyor. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Bozdağ: Özel’i Yargıtay’ın Balyoz davası kararını açıklarken Genelkurmay Başkanı Orgeneral Neceleştirmek det Özel’in Kosova’da cami ziyareti yaparken çekilen fotoğrafının yayımlanarak eleş“Genelkurmay Başkanı’nın büyük ayıp tirilmesine, ecdat yadigârı Sinan Paşa Camisi ziyare ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) tini eleştirmek, camiye gitmesini ve o ziyaret çerçevesinde orada bulunmasını ‘ayıpmış, suçmuş’ gibi göstermek çok büyük bir saygısızlıktır, çok büyük bir ayıptır. Bunu yapanları kınıyorum” diye tepki gösterdi. Bozdağ, tutuklu MHP Milletvekili Engin Alan’ın durumuna ilişkin olarak da “Usul neyse gereği yapılacak” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle