19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 8 HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK BDP heyetinin İmralı’ya gidişinin ardından BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın yapacağı açıklamalar merak konusuydu. Demirtaş grup konuşmasında “İmralı ile başlamış bir müzakere yok” dedikten sonra müzakerelerin başlayabilmesi için koşullar sıraladı. Öcalan’ın İmralı’daki koşullarının iyileştirilmesi ve KCK (örgütün Kandil ve Avrupa ayakları) ile de müzakerelerin başlaması öne çıkan talepleriydi. Konuşmasından sonra Meclis’teki odasında yaptığımız görüşmede ‘koşulların düzeltilmesi’ talebinin aslında Öcalan’a ait olduğu da anlaşıldı. Demirtaş’ın sorularımıza verdiği yanıtlardan çıkan önemli başlıklar şöyle: Sadece niyet ve irade var: Öcalan’ın arkadaşlarımıza aktardıklarında basında, kamuoyunda konuşulan birçok şey yok. Niyet, kararlılık ve irade paylaşmış. Ama 4 mektup yazacakmış, demokratik özerklikten vazgeçmiş... Yok bunlar. Şu anda müzakere yok. Bu sürece bir ad vereceksek müzakere girişimi diyelim. Usul tartışılıyor şu anda. CHP’ye tepki iyi olmadı: CHP olursa çözüm daha iyi, daha kolay olur. Biz elimizdeki bilgileri isterlerse diğer partilerle de paylaşmaya hazırız. Başbakan’ın CHP’ye tepkisi iyi olmadı. Hükümete kredi verirken süreç hakkında bilgi sahibi miydi bilemiyorum. Çünkü biz değildik. O sözler bir açık çek midir bilemiyorum. Çok cesurca sözler. Çok önemli ve değerli. Ama Başbakan’ın cevabı aynı değerde değildi. Başbakan Kılıçdaroğlu’nun sözünün değerine göre yanıt vermeliydi. Seçim kaybetmeyi göze almalılar: Hükümet hem sorunu çözeceğim diyor, hem silahların bırakılmasını istiyor, Kürtleri kaybetmeyeyim diyor, oylarım da düşmesin diyor. Gerekirse seçimi kaybetmeyi göze alabilmeli. Provokasyon için pusuya yatmış bekleyenler olabilir. Tüm taraflar provokasyonlara pabuç bırakmamalı. Norveç ev sahipliği için istekli: Oslo sürecinin ev sahibi oldukları için Norveç büyükelçisiyle görüştüm. Yeninden ev sahipliği fikrine kapalı değiller. Hükümet ile de görüşeceklerdir muhtemelen. CUMHURİYET 9 OCAK 2013 ÇARŞAMBA GÜNCEL ? Baştarafı 1. Sayfada Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın önlediği günlerce yazıldı. TV’lere konu oldu. Bu iki general alkışlandı. O dönemde sorumlu konumda olan Özkök ile Yalman’ın, İstanbul’da 1. Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan’ın düzenlediği bir seminerde en ince ayrıntısına dek darbenin planlandığını haber almalarına karşın, Doğan Paşa ile toplantıya katılan subaylar hakkında soruşturma açması için askeri savcılığı neden harekete geçirmedikleri sorulmadı. Ordunun cici çocukları iki generalden biri; Genelkurmay Başkanı Özkök’ün tanıklığına gerek olmadığına karar veren mahkemenin üzerine gidilmedi. ??? İnce üslubuyla gerçeklerin üstünü örtmekte hayli mahir olan Özkök; Balyoz davasında tanıklık yapacak olsa asker arkadaşlarının, örneğin “Söyle Paşa, sen Genelkurmay Başkanı idin. Biz darbe yapacak mıydık ya da darbe duyumu aldın ise neden hakkımızda askeri savcılığa emir vererek soruşturma açtırmadın?” içeriğindeki olası soruları ile karşılaşmamak için… “…Mahkeme çağırmıyor ama ben tanık olarak komutanı olduğum silah arkadaşlarımın suçsuzluğunu kanıtlayacak sorularını yanıtlamaya hazırım” diyemedi. Özkök’ün, “Soruşturma açtırmamı sağlayacak yeterli kanıt yoktu elimde” gibi kem küm savunması yeterli görüldü. ??? Açıklanan mahkemenin gerekçeli kararından öğrendik: Aylarca kamuoyuna şırınga edilen Özkök’le Yalman’ın 2003’te darbeyi önlediklerini içeren manşetlerden inmeyen bilgiler, belge niteliğindeki konuşmalar; baştan sona palavraymış. 2003 darbesini baş mimarı, Balyoz davasının bir numaralı sanığı; zamanın 1. Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan’ın kalp ameliyatı önlemiş! Gerekçeli karardan ders çıkarmak gerekirse siz siz olun, hiçbir yerde “dalgınlıkla” şu veya bu konuda bir şeyler mırıldanmayın. Bakın Balyoz kararı gerekçesine. Bir numaralı sanık, Org. Çetin Doğan’ın, “dalgınlıkla ‘seminerde darbe planı görüşüldü’ diyerek amacını gösterdiği” yazıyor. Laf sürçmesiydi, söylem öyle değildi şöyleydi gibi itirazların beş paralık değeri yok! Ne söylersen söyle, mahkemeye iddiaların aksini kanıtlayacak belgeler sun, yararı yok! Mahkemeye sunulan dijital kanıtların sahteliğini saptayan TÜBİTAK raporları çöp sepetine. Öyle görülüyor ki mahkeme gerçeği araştıracak yerde darbe iddialarını kanıtlamanın peşinde. ??? Darbeleri araştıran komisyonun gelmiş geçmiş darbeleri üstünkörü araştırmayla bir yana bırakıp 28 Şubat olaylarına neden ağırlık verdiğine sıra geliyor. Başkan AKP’li Nimet Baş; partisinin amaçları doğrultusunda komisyonu 28 Şubat’a ağırlık vermeye yönlendirdi. Ne komisyon kararı varmış, ne de savcılığın yürüttüğü soruşturma; hanımefendi buyurdu: “28 Şubat darbedir!” Üstelik komisyona çağırdığı ve sorgulananların ifadeleri savcılığa yardımcı ürünler. Örneğin, Baş komisyonu dönemin ünlü aktörü; bir ara başbakan, Erbakan’la ortak Tansu Çiller’i 28 Şubat’ın mağduru gösterdi. Çiller, zamanın başta Cumhurbaşkanı Demirel, askerlerin, diğer etkili odakların siyasal yaşamını sonlandırmak için seferber olduğunu, hatta Yüce Divan’la tehdit ettiklerini yana yakıla anlatarak 28 Şubat mağduru olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Ne komisyon ne medya, ne de araştırmacı gazeteciler; Tansu Çiller’in Yüce Divan iddiasının gerçek yüzünü araştırmadı. Çiller siyasal davranışlarından ötürü değil; birden açığa çıkan inanılmaz ölçüdeki dillere destan, kuşkulu malvarlığının kaynağını açıklayamadığı için Yüce Divan gerçeği ile karşılaştı ve bu durumunu siyaset kullandı. Fikret Bila ile yaptığı görüşmede 28 Şubat’ın anayasal sınırlar içinde yürüdüğünü ve uygulandığını altını çizerek vurgulayan Cumhurbaşkanı Demirel; 28 Şubat’ın darbe olmadığını kanıtlamak için o gün MGK’deki görüşmelerin tutanaklarını açıklanmasını istiyor ve: “Peki neyi tartışıyorlar? Niye tartışıyorlar? Rahmetli Erbakan’a ve Tansu Çiller’e haksızlık yapılmış da onu telafi etmek için mi tartışıyorlar? Cumhuriyet’in temel nitelikleri korunmamış da onu telafi etmek için mi tartışıyorlar?” diye soruyor. “Bunu bir düşünsünler” diyor... ??? Bugün düşünen yok. Ama yarın? Bu soruların yanıtları araştırılıp açıklandığı zaman, 28 Şubat’ın adeta gizlenen gerçek yüzü ortaya çıkacak. Demirtaş: CHP de İmralı’ya Gidebilmeli İmralı’ya ikinci heyet: İmralı ile ikinci bir görüşme mutlaka olacak. 12 hafta içinde yapılacak. İlk görüşmeye katılanları hükümet, İmralı ve biz beraber belirledik. Bu ikinci görüşmede eşbaşkanların da olmasını isteriz. Sürecin hızlanması lazım. Silah müzakeresi KCK ile yürümeli: Mekanizmanın tamamlanması için bizle de, KCK (örgütün dağ ve Avrupa kanadı) ile de ve DTK ile de görüşülmesi lazım. Başbakan bu gerçeği görüyor. Boşuna ‘Oslo ya da başka bir yer’ demiyor. Silah bırakma onlarla görüşülmeli. Zaten bu süreci kurgulayanlar onu da düşünmüştür. Yasa, anayasa yapımı için de bizim olmamız lazım. CHP de gidebilmeli: İmralı katı rejimi gevşemeli. Öcalan da görüşmede ‘Başkaları da gelebilmeli’ demiş. Sadece biz değil CHP de, diğer partiler de İmralı’ya gidebilmeli. Silivri’ye, Diyarbakır’a ve diğer cezaevlerine giden CHP İmralı’ya da gidebilmeli. Bu güveni de artırır. Sürece destek verebilecek herkes Öcalan ile görüşebilmeli. Televizyonu bile yok: Biz de istesek ‘Öcalan’a özgürlük verin’ diyebiliriz. Hükümetin ‘Silah bıraksınlar’ sözüne benzer şekilde. Müzakere koşullarının dengelenmesi lazım. Bunlar uç şeyler değil. Öcalan’ın bir televizyonu bile yok. Bilgiye belgeye ulaşımı sınırlı. Örgütüyle temas kurabilmeli. Karaelmasın Değeri BU ülkenin en değerli kömürü Zonguldak çevresinde çıkar. Eskiden bu adla bir yerleşim yeri hiç olmadığı için, bizim taşkömürü ilk bulunduğunda bölge “Ereğli havzası” diye anılırdı. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında gelen Fransız sermayesi, doğal bir liman olmadığı halde verimli ocaklara en yakın, ama sert fırtınalara en açık kıyıya güçlü mendirek yapıp yanaşılabilir bir liman kurarak taşkömürü oradan gemilere yükleyince sonradan Zonguldak denen kent de ister istemez şehirciliğe en elverişsiz araziye kök salmış ve büyümüştür. Böyle olduğu içindir ki, Cumhuriyet döneminde çabucak mutasarrıflığa ve vilayet olmaya yükselen o yerlerin bütün tarihi, insanın doğayla, emeğin sermayeyle, çalışkan ve uyanık yerli halkın çağdaşlığın yenilikleriyle, dört bucaktan çalışmaya gelenlerin iş arama çabalarıyla baştan aşağıya bitmez tükenmez mücadelelerinin tarihidir. ıkarılan, bütün Akdeniz kıyılarının en değerli kömürüdür ve nitelikçe en yakın rakip Karadeniz’in kuzeyinde Rusya’nın Donets havzasıdır. Bundan dolayı, bizim kömür bazen abartılıp çok yüksek kaliteli “antrasit”e benzetilir ama elbet o kadar değil. Yine de Zonguldak dilindeki yaygın rütbesi “Karaelmas”tan aşağı düşmez. Ama asıl değer, yeryüzüne çıkarılışındaki emektedir. Son Kozlu kazasında sözü edilen derinliğin 630 metre olduğunu öğrendiğinize göre, çöküntü ve gaz tehditleriyle kuşatılan o yeraltında kömür çıkarma hazırlığı yapmanın nasıl bir çalışma gerektirdiğini düşünmüş olabilirsiniz belki. Yalnız bilin ki, Jules Verne’in “Arzın Merkezine Yolculuk” sayfalarını andıran o kuyulara çelik asansörlerin kampana sesleri arasında yüzlerce metrelik inişler unutulmaz dakikalar yaşatır insana ve o yolcuğu her gün yapıp kömür karasıyla yeryüzüne dönen işçileri günlerce anımsamadan edemezsiniz. nların hakkını tam verip veremediğimiz ve o insanları özelleştirmenin ve taşeronlaştırmanın sonuçlarından koruyup koruyamadığımız bir yana, çıkardıkları kömürün enerjisini iyi kullanıp kullanamadığımız ve 1930’ların Türkiye’sinde Üzülmez’deki “Sömikok” fabrikasında yapılabildiği gibi aynı kömürden çıkarılabilecek kimyasal ürünlerle karaelması daha da değerli kılıp kılamayacağımız hâlâ yanıtlanmayan sorularımızdan biri olarak durmaktadır. Ç AKP’ye yakınlığıyla bilinen firmanın isteğini reddedince işinden oldu Mühendise sürgün OLCAY AKDENİZ MİLAS AKP’ye yakın olduğu savlanan bir firmanın, özel ağaçlandırma yapmak istediği alana onay vermeyen 33 yıllık orman yüksek mühendisi Atilla Kurmuş, Milas Orman İşletme Müdürlüğü’nden Nazilli’ye sürgün edildi. Edinilen bilgiye göre Kurmuş, Yalıçiftlik bölgesinde ormanlık alan bi tişiğindeki makilik ve fundalık araziyi “özel ağaçlandırma alanı” olarak talep eden ve AKP’ye yakınlığıyla bilinen bir mermercilik kuruluşunun başvurusunu inceledi. Söz konusu arazinin toprağın ve doğal yaşamın korunması için son derece önemli olduğunu belirterek olumsuz rapor düzenledi. Bunun üzerine bir AKP’li bakanın yakını olduğu bildirilen şirket yönetimi rapora itiraz et ti. Orman Genel Müdürlüğü’nden gelen bir komisyon da söz konusu arazide incelemelerde bulunarak yeni bir rapor düzenledi. Bu rapor da orman yüksek mühendisi Atilla Kurmuş’un raporunu destekler yönde olunca arazi kiralanamadı. Bu olaydan hemen sonra Kurmuş, istemi dışında Nazilli’ye atandı. Kurmuş, işlemin iptali için yargıya başvurdu. O Kaza mı, cinayet mi? GÖKTEPE’Yİ ÖLÜMÜNÜN 17. YILINDA ARKADAŞLARI UNUTMADI Fotoğraf: SERKAN YILDIZ Gözaltında iş kenceyle ö ldürülen Evre ns gazetesi m el uha biri gazete ci Metin Gök tepe’yi mesle taşları ve d kostları yalnız bırakmadı. Esin öğretmenin davasında sona doğru ÖZLEM GÜVEMLİ KILIÇ VE NAYIR ? Yurt Haberleri Servisi Gazetecilikte 25. yılını dolduran gazetemizin Çorum muhabiri Seyfettin Mete “Mesleğinin Duayenleri” ödülüne layık görüldü. Hitit TV tarafından düzenlenen siyaset, iş dünyası, sanat ve medya dallarında “2012 Yılının En’leri” ödül töreninde Mete, ödülünü ÇESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yıldırım’ın elinden aldı. Törende çok sayıda kişi, kurum ve kuruluş da çeşitli alanlarda ödüle layık görüldü. Seyfettin Mete Muhabirimiz Mete’ye ödül Şiddet gördüğü eşine açtığı boşanma davası sürerken, Siirt’te uçurumun dibinde cesedi bulunan öğretmen Esin Güneş (25) davasının bugün görülecek duruşmasında karar çıkması bekleniyor. Duruşmaya destek için CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur, CHP’nin Siirt ve Batman örgütleri, Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun, Batman Barosu, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Plaftformu ile yerel kadın dernekleri katılacak. 2010 yılında kızını kaybeden anne Fahriye Işık, sanıkların 2 yıldır tutuksuz yargılanmasına tepki göstererek olayın örtbas edilmek istendiğini savundu. Olayın üstüne gidilmediğini söyleyen Işık “İlk gün savcı olay yerine bile gitmedi, evinde delil aranmadı. Ertesi gün kocası evi boşalttı. Kızım günlük tutuyordu, oraya her şeyi yazıyordu. Evi boşaltıldı, deliller karartıldı” dedi. Kızının ölüm haberini almadan 2 saat kadar önce damadı ile telefonda konuştuğunu, damadının kızını öldürmekle tehdit ettiğini anlatan Fahriye Işık “Kanımızın son damlasına kadar bu işin peşini bırakmayacağız. Başka annelerin da canı yanmasın” diye konuştu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Türkiye Temsilcisi İlke Acar da sanıklara verilecek ağır cezanın bölgede çok yaygın olan “kaza süsü verilmiş cinayetler” konusunda caydırıcı olacağını belirtti. Eyleme katıldılar 4 yıl 7 ay ceza aldılar HİLAL KÖSE ‘Ana’nın acısı dinsin’ İstanbul Haber Servisi Gözaltında işkenceyle öldürülen Evrensel gazetesi muhabiri gazeteci Metin Göktepe, ölümünün 17. yılında dün mezarı başında düzenlenen törenle anıldı. Esenler Atışalanı Kemer Mezarı’ndaki anma törenine, CHP ve EMEP İstanbul il örgütleri, gazeteci Göktepe’nin annesi Fadime ve kardeşi Meryem Göktepe, dostları ve meslektaşları katıldı. Göktepe ile birlikte işkenceye maruz kalan Deniz Özcan, törende yaptığı konuşmada, “Spor salonunda bizi yüzüstü yere yatırmışlardı, üstümüze basa basa yürüyorlardı. Beni işkencehane dedikleri bir yere götürüp 2025 dakika dövdüler. Sonra Metin’i getirdiler ve ‘Bu gazeteci, buna özel muamele’ dediler. On kişi Metin’in üstüne atladı ve coplarla, sopalarla vurmaya başladı. Metin bayıldı, su döküp ayılttılar, tekrar dövdüler. Burnu kanıyordu. Ben kalkıp polislerin üstüne atladım, kafamı duvara vurdular. Yarı baygın şekilde Metin’i tuvalete götürdüklerini gördüm. Çok kan kaybediyordu. Orada öldüğüne eminim. Polislerden biri ‘Bu ölecek, hastaneye götürelim’ dedi. Diğerleri ‘Ölürse ölsün sana ne’ diyerek dışarı çıkardılar ve dövmeye devam ettiler” dedi. Göktepe’nin annesi Fadime Göktepe ise aradan geçen onca yıla rağmen Metin’le ilgili hiç bir detayı unutmadığı kaydederek “Metin o sabah erken kalktı. ‘Bugün cenazeler gelecek. Tutukluları öldürmüşler onun için gidiyorum’ dedi ve çıktı. O gün sanki elim kolum bağlı. Ne televizyonu açıyorum, ne gelen var. Kimse yok yanımda” diye konuştu. CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı da, “Uğur Mumcu ve çok değerli gazetecilerin katilleri eğer bulunsaydı, ceza verilseydi belki Metin Göktepe şu an yanımızda olacaktı” diye konuştu. Türkiye Gazeteciler Federasyonu (TGF) Genel Başkanı ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel, “1990’lı yıllarda yaşanan gazeteci, aydın kıyımının acısını yüreğimizde taşıyoruz. Bu cinayetler aydınlanmadı ya da aydınlatılamadı. Fadime Ana’nın diğer eş, anne ve çocuklar gibi gözyaşları dinmedi. Katilleri koruyan karanlık eller ortaya çıkarılmadıkça Türkiye aydınlanmaz” dedi. İki saat önce tehdit Kürt açılımıyla ilgili basın açıklamasına giderken gözaltına alınan ve 2 yıl 7 ay sonra tahliye edilen Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) üyesi üniversite öğrencileri Ali Deniz Kılıç ve Baran Nayır, 4’er yıl 7’şer ay hapis cezasına mahkum edildi. Ümraniye Esenşehir’de 6 Aralık 2009’da, polisin kimlik kontrolünün ardından gözaltına alınıp tutuklanan öğrenciler Kılıç ve Nayır hakkında, “PKK üyesi oldukları” ve “molotof kokteyli bulundurdukları” iddiasıyla dava açıldı. Ele geçirildiği söylenen 8 adet molotof kokteylinde, öğrencilerin parmak izinin olmadığı ise 1 buçuk yıl sonra yapılan incelemeyle ortaya çıktı. Üstelik, öğrencilerin katılmaya niyetlendikleri basın açıklaması, polis müdahalesiyle başlamadan sona ermişti. Uzun süre tutuklu yargılandıkları için “devamsızlıktan” okuldan atılan öğrenciler, 2 yıl 7 ay sonra tahliye edildi. Nayır, cezaevinde Yıldız Teknik Üniversitesi Edebiyat Bölümü’nü kazandı. Kılıç ise hukuk okumak için yeniden üniversite sınavına hazırlanıyor. Dava ise İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün sonuçlandı. Örgüt üyesi değiller ama... Mahkeme, öğrencileri “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işledikleri” ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet ettikleri gerekçesiyle 8’er yıl hapse mahkum etti. Ceza, takdiren 4’er yıl 7’şer ay hapse indirildi. Öğrenciler “tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurmak ve nakletmek” suçundan ise beraat etti. Sanık Sinan Bartu, örgüt üyeliğinden 7 yıl 11 ay hapse mahkum edilirken diğer 9 sanığa ise 4’er yıl 7’şer ay hapis cezası verildi. Tüm sanıklar hakkında “örgüt propagandası” suçundan açılan dava ise 6352 sayılı yasa gereğince ertelendi. Sanıklar 3 yıl içerisinde suç işlemezlerse bu suç yönünden dava düşecek. ‘Askeri casusluk’ iddianamesi ? İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nca “fuhuş yaptırılan kadınlar aracılığıyla yüksek rütbeli askeri personelin uygunsuz görüntülerini çektikleri ve şantaj yaparak bazı askeri bilgileri elde ettikleri” iddia edilen suç örgütüne yönelik soruşturmada iddianame tamamlandı. Cumhuriyet Savcısı Zafer Kılınç tarafından hazırlanan ve 343 sanığın bulunduğu iddianamenin yaklaşık 2 bin sayfa olduğu öğrenildi. İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilen iddianamenin, mahkemece 15 günlük incelenme süresi bulunuyor. Van yardımları depodan çıktı MERSİN (Cumhuriyet) Mersin Emniyet Müdürlüğü, BDP Akdeniz İlçe Başkanlığı’nca kiralanan 2 depoda, Van depremi sonrasında BDP tarafından toplanan yardım malzemelerini buldu. Depoda 1118 çuval kıyafet, battaniye ve nevresim ele geçirildi. Telefonla ulaştığımız BDP ilçe yöneticisi Abdurrahman Karaduman, “Ben bu görevi aldığımda yardım malzemelerinin büyük kısmı Van’a ulaştırılmıştı. Eski deponun parasını ve nakliye parasını verebilmek için yardım malzemelerinden bir kısmını cuma ve cumartesi günü kurulan pazarlarda sattık. Yardım kampanyası sırasında yeni ve kullanılabilir olan malzemeler Van’a gönderilmiş. Çok eski, kullanılmaz durumda olanlar ise depoda bırakılmış. Onların içinden kullanılabilecek olanları hem Mersin’deki muhtaç kişilere, hem de Suriye’den kaçıp buraya sığınanlara verdik” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle