19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 OCAK 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 ayın Komutanım; “S 1997’de karargâhınızda yüzbaşıydım. O yıl sizin imzaladığınız beratla TSK Başarı Madalyası’na layık görüldüm. Karargâh içinde düzenlenen bayramlaşmalarda birkaç kez elinizi sıktım. (Bir yüzbaşı için Genelkurmay Başkanı ile tokalaşmanın anlamını siviller pek anlayamayabilirler.) Yaklaşık 10 yıl kaldığım Genelkurmay Karargâhı’nda içten saygı duyarak emrinde çalıştığım komutanlarımdan biri oldunuz. Size sevgim ve saygım hep sürdü. Ta ki 28 Şubat soruşturmasına kadar. HHH Önce TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nda Batı Çalışma Grubu’ndan (BÇG) haberdar olmadığınızı söylediniz. Hadi yaşı icabı, o an unutmuştur dedik. Ancak aynı yaklaşımı savcılık karşısında da sergilemeniz, dahası alt rütbedekilerin ‘yasadışı oluşumlar içinde olabileceği’ni ima etmeniz size olan sevgimi de saygımı da yerle bir etti. Sayın Komutanım; 28 Şubat tutuklusu olarak yasadışı kurulduğu ve faaliyet yürüttüğü savcılıkça iddia edilen BÇG’de görev yaptığım suçlamasıyla 9 aydır içerideyim. Oysa bir tek gün BÇG’ye mahkemede neyin ne olduğu hep belgeleriyle ve tanıklarıyla açığa çıkacak. HHH Son birkaç yıldır H. Özkök, A. Yalman, Y. Büyükanıt paşalarım başta olmak üzere bazı ‘büyük komutanlar’ TSK personelini büyük hayal kırıklığına uğrattılar. Onlar sayesinde TSK için ‘kâğıttan kaplan’ benzetmeleri yapıldı, bazı siyasilere alay malzemesi olundu. Bu yüzdendir ki şimdi her yerde adı geçen komutanların örneğin orduevlerine gidemedikleri, emir komuta ettikleri astlarının arasına çıkamadıkları; zira onları görenlerin ya arkalarını döndükleri ya da ortamı terk edip dışarı çıktıkları biliniyor. Bir komutan için ne acı bir durum!.. İşte asıl ceza bu değil midir? Tarihe böyle anılarak geçmek ne kötü!.. Bunları yazmakla sizi üzdüğümü biliyorum. Ve bu yüzden ben sizden daha üzgünüm komutanım! Lakin ‘Artık Benim Bir Davam Var!’ adlı şiirimde şunu belirtmiştim ki; ‘Artık benim yan çizenlerle davam var!’ Arz ederim.” 06.01.2013 Alican TÜRK E. Öğ.Kd.Alb. 1 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevi A2/5 Sincan/ANKARA “Adaletsizlik duygusu, ad aletsizliği yenmeye yetmez.” FRANÇOIS MITTERAND İsmail Hakkı Karadayı’ya Açık Mektup gitmedim, Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN orada görev yapmadım. (Bunu söylemeye utanıyorum. Çünkü bazıları davadan korkup kaçtığım için inkâr ettiğimi sanacaklar.) Yine benim gibi BÇG’ye hiç gitmediği, komutan olarak mı bunu orada hiç görev yapmadığı bilmiyordunuz? halde sırf imzasız bir isim Söylediğiniz size de komik listesinde adı geçtiği için gelmiyor mu? aylardır hapis yatan pek çok Öte yandan ‘Evraklarda personeliniz var burada… imzam yok!’ ya da ‘Çevik HHH Bir imzalı o evrakları ilk Buna mukabil BÇG’de kez görüyorum’ şeklindeki görev yapan herkes sözlerinize inanıyorum, BÇG’nin emirle kurulan bir doğrudur. Tabii o sözleriniz birim olduğunu ve yaptığı siviller üzerinde etkili olabilir, işleri hiç saklamadan fakat kusura bakmayınifadelerinde belirttiler zaten. Genelkurmay’daki emir Şimdi diyeceğim şu ki, komuta akışını, bir emrin evet BÇG’de çalışmadım oluşturulma, çıkarılma ve ama o dönem BÇG yayımlanması sürecini bilen diye bir çalışma grubu bir asker olarak o sözler olduğunu yüzbaşı rütbemle benim için pek bir anlam ben biliyordum da, siz o ifade etmiyor. karargâhın en üstündeki Neyse, zaten hayırlısıyla TBMM’de haftanın beş gününe yayılıp TOKİ hızında bitirilmesi hedeflenen yeni anayasanın komisyon çalışmaları; bana Konstantinopolis Ruhban Meclisi’nin “Meleklerin cinsiyetini tespit komisyonu” çalışmalarını anımsatıyor. 1453’te Bizans İmparatorluğu’ndan arta kalan başkent Konstantinopolis, sadece 25 bin nüfusun barınıp 7700 Rum ve Ceneviz askerinin koruduğu surları Fatih Sultan Mehmet’in 150 bin kişilik kara ordusu ile koca Osmanlı donanması tarafından kuşatılmış, top ateşine tutulurken… Salt Bizans’a değil, Ortodoks âlemine hükmeden ruhban takımı, meleklerin cinsiyeti var mıdır, çıplak melek tasvirlerinde apış arası nasıl resmedilmelidir sorunsalını tartışıyorlardı. 2013’te Türkiye’de yargı, çifte kuşatma altında. Bir yandan ÖYM’lerin hepsini kaldırmayan ya da kaldıramayan AKP hükümetinin ablukası, diğer yandan sahte kanıtlarla hukuku darmadağın eden F tipi yargı mekanizması, binlerce insanın yaşamını karartır ve toplumda devlete güven diye bir duygu bırakmazken… Hukukçu milletvekilleri yeni bir anayasanın cibiliyetini tartışıyor, mesailerinin tamamını tasvirine harcıyorlar. Balyoz davasında sahte kanıtlarla verilen yüzlerce yıllık mahkumiyetleri ve Ergenekon davalarında tarihte benzeri görülmemiş bir hak ve hukuk katliamını önlemeyen bir iktidar ve olan hukuku savunamayan bir muhalefet, hangi yüzle yeni anayasa yapar? Yeni anayasa mı adalet dağıtacak? Yoksa adalet dağıtanlar mı bir anayasa daha eskitecekler? Ne Balyozmuş Ama! Uzatmadan yazayım Balyoz davasına bakan mahkemenin gerekçeli kararı insana “Ne balyozmuş ama!” dedirtecek türden… Bilindiği gibi mahkeme avukatların bilirkişi istemlerini geri çevirmişti; karar gerekçesinde “biz dijital delillere inandık bu nedenle yeni bir bilirkişi yaptırmadık” diyor. İyi de, örneğin 2003 yılında üretildiğini ve kapatıldığını kabul ettiği 11 numaralı CD’nin içinde dört yıl sonra, 2007’de piyasaya çıkacak Word dokümanlarının izinin bu CD’de nasıl olup da yer alabildiğini açıklamıyor. HHH Gerekçeli kararda Genelkurmay Başkanlığı’nda Balyoz Harekât Planı’na ait yazıların orijinallerinin bulunduğu ve bunların mahkemeye gönderildiğinin söylenmesi insanın aklını karıştırıyor. Çünkü 22 Şubat 2012 tarihli Genel Kurmay Adli Müşavirliği’nin (Ad.Müş.: 30508610/ K.K. sayılı) yazısında “Balyoz Güvenlik Harekât Planı”, “Oraj Eylem Planı” ve “Suga Eylem Planı”nın bulunmadığı açıkça vurgulanıyor. Taraf gazetesi yazarı Mehmet Baransu’nun bavulundan çıkan toplam 19 CD’den üçü dışındakiler zaten “plan semineri”ne ilişkin belgelerdir, dolayısıyla bunların orijinallerinin Genelkurmay’da bulunması doğaldır. Fakat Mahkeme 11 numaralı CD içindeki, avukatların “sahte balyoz harekât planı ekleri” olarak niteledikleri belgelerin de Genelkurmay Başkanlığı’ndan çıkıp çıkmadığına açıklık getirmiyor. Neden? HHH Gerekçeli kararın en ilginç bölümü emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın geçirdiği kalp ameliyatı ve sonuçlarının anlatıldığı bölüm, çünkü mahkeme heyetine göre planlanan darbeyi akamete uğratan bu ameliyattır. Bu ameliyat, Fatih ve Beyazıt camilerini bombalanmaktan, Askeri Müze’yi basılmaktan, en az yüz bin insanı tutuklanmaktan kurtardığı gibi bir Türk jetini de Yunan jetleri tarafından vurulmaktan kurtarmıştır. Mahkeme, eğer Çetin Doğan ameliyat olmasaydı darbe mutlaka gerçekleşecekti görüşündedir. Bu görüş bir öngörü müdür, bir varsayım mıdır, metafizik bir yetinin dışavurumu mu yoksa fikir jimnastiği midir? Bilemiyoruz. Bildiğimiz, bunlardan hiçbirinin bir mahkeme kararında yer almasının “hukuksal”, “yasal” bir yanı olmadığı, olamayacağıdır. Kanımızca bu karar Yargıtay’dan dönecektir. Hukuka, her şeye rağmen korumaya çalıştığımız inancımızla bekleyeceğiz. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] ‘Çağdaş’ımız Ziya Paşa “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” Bizim kuşak bu sözlerle büyüdü. Çoğumuz Ziya Paşa’ya ait olduğunu bilmediğimiz gibi, günümüz Türkçesindeki tam anlamını da önemsemezdik. Oysa ünlü şairimiz elbette ki dayak yanlısı değildi; “sabrın da bir sonu vardır” demek istiyordu. Üstadımız Hasan Pulur geçenlerde Ziya Paşa’dan söz edince (Milliyet31 Aralık) “Akademi” yıllarıma gittim. Mimarlığın “tasarlamak”, “eser yaratmak” olduğunu unutup durumu “gevezelik”le idare edenlerimiz için hocalarımız çareyi yine Ziya Paşa’da bulurlardı: “Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, Şahsın görünür rütbei aklı eserinde.” Beyitteki “aklın evresi” anlamına gelen “rütbei akıl” vurgulaması “iş”in aynı zamanda “akıl ürünü” olduğunu anımsattığından, mimari tasarımın en derin felsefi dersi de verilmiş olurdu. Yaşım ilerledikçe Ziya Paşa’yı (18251880) merak etmiştim. Tanzimat döneminde Batılılaşma fikrini savunarak Namık Kemal ve Şinasi’yle kader birliği içindeydi... Dönemin çoğu aydını gibi Sultan Abdülaziz’in baskısından kaçarak Paris’e sığınmış; yurda döndükten sonra da Osmanlı Devleti’ne valilik yapmıştı. Ziya Paşa’yı öylesine sevdim ki, özellikle “laf çakmak” istediğimde beyitlerini kullanıyor; böylece sözümün daha bir dinlenilir olmasını sağlıyordum. İşte “güncel”liğini yitirmeyen bir örnek: “Milyonla çalan mesnedi izzette serefrâz, Birkaç kuruşu mürtekibin câyi kürektir.” Yani, milyonla çalanlar yüksek ve şerefli mevkilere yükseltilerek baş tacı edilir; birkaç kuruş çalan hırsız ise kürek cezasına çarptırılır. Gerçekten böyle değil midir? Kimi ünlü zenginlerin neler yaptıkları, hangi dümenlerle para kazandıkları biliniyor ama önemsenmiyor; birkaç kuruş götüren yoksulun ise anası ağlıyor. Ziya Paşa’nın şu beytini de iki dirhem bir çekirdek dolaşan, ama işe yarayan bir hizmeti olmayan “kasıntı” bürokratlar için Kars’ın unutulmaz gazetecisi Cengiz Ekinci’nin yazılarında okumuştum: “Bed asla necabet mi verir üniforma, Zerduz palan ursan eşek yine eşektir.” Yani, üniforma soysuzlara soyluluk mu verir; eşeğe altından semer giydirsen de yine eşektir. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN akındığı ‘kafa’lar 19’uncu yy’ın ortalarında söylenen bu deyişler neden hâlâ “güncel?” Yanıtı açık. Siyasetin günümüz egemenleri arasında “çoğunluk”ta olanlar, Ziya Paşa’nın yakındığı kafadanlar... Peki, “Neden yakınıyor?” derseniz, işte asıl düşünülmesi gerekeni sormuş olursunuz. Buna en özlü yanıtlardan birini yine Ziya Paşa vermiş; “Diyarı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm, Dolaştım mülki İslamı bütün viraneler gördüm.” (Diyarı küfr, “Batı ülkeleri”; beldeler, kâşaneler “kentler, gösterişli evler”; mülki İslam “İslam ülkeleri” anlamında) Asıl adı “Abdülhamid Ziyaeddin” olan Ziya Paşa, Kurtuluş Savaşımızın komutanlarından Reşat Bey’in (Çiğiltepe) babasıdır. Işıklar içinde yatsın. Y HARBİ SEMİH POROY Tanzimat aydını HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Ege yöre 1 sinde körpe 2 sürgünleri sebze ola 3 rak kulla 4 nılan otsu 5 bir bitki. 2/ 6 Oyunda cezalı çocuk... 7 Hamur duru 8 mundaki ek 9 meklerin, fırına atılma 1 2 3 4 5 6 7 8 9 dan önce, içine 1 A N D A N T E D konulduğu oyuk 2 L A O S A N K A gözlü tahta. 3/ 3 A Ğ Telleri ince ince 4 L U K A T A E R L A M B R İ ayrılabilen bir tür 5 G U L A Ş U T helva. 4/ Hayat A K U T E T arkadaşı... Ağrı 6 R Dağı’na verilen 7 O H M C E M R E E B R U L İ O bir başka ad. 5/ 8 Yunan mitoloji 9 K L A N A R A S sinde savaş tanrısı... Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi. 6/ Bağ kütüğü... Köpek. 7/ Uzaklık işareti... Bir soru sözü... Kişinin öz benliği. 8/ İncir ve sütle yapılan bir tatlı... Bir görevin yürütülebilmesi için merkez olarak seçilen yer. 9/ Yürürken dayanmak için kullanılan kalın sopa... “Arap yasemini” de denilen ve güzel kokulu çiçekler açan bir ağaççık. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Halk dilinde havuca verilen ad. 2/ Türk tuluat tiyatrosunda baş komik görevindeki uşak tiplemesi... Damızlık dişi hayvan. 3/ Kokmuş hayvan ölüsü... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse... Akıl. 4/ Kökündeki yumrulardan ararot adlı nişastanın elde edildiği kamış cinsi. 5/ Bir anlatımı oluşturan sözcük ya da tümcelerin topu... İlaç. 6/ Tanzimat Edebiyatı’nın öncülerinden olan yazar ve şairimiz... Bağışlama. 7/ Bir tür yabanmersini... Bir cetvel türü. 8/ Yalvarma, yakarma... “Seni düşündükçe / dikiyorum ellerinin değdiği yere” (İlhan Berk). 9/ “Kazıklıhumma” da denilen, ateşli ve tehlikeli bir hastalık.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle