19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 OCAK 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 Fransa’nın devlet yapılanmasını ve Paris’in coğrafyasını bilen bilmeyen kimi gazetecileri hevesle hafiyeliğe soyunduran üçlü infaz, beni de dolapta duran “geopolitik gerilim romancısı” şapkamı giymek zorunda bıraktı. Önce değerli okurum Mustafa Ökten mesaj gönderdi, sanki düşüncelerimi okumuş gibi. “Siz bunu yazmıştınız” dedi. “Bir Gün Gece*, tıpkı böyle bir cinayetle başlıyordu…” Doğru. PKK hesabına Fransız cumhurbaşkanıyla görüşmeye gelen bir Kürt politikacısının Paris’teki otel odasında infazıyla başlar roman. Ama yıllar önce zaten “olabilirliği” için kurguladığım bir cinayetin üçlü gerçekleşmesi, şaşırtmadığı için ilgimi çekmeye de yetmedi. Nasılsa yazmıştım… Derken, içinde “haber” olan bir bilgi geldi. Hem sağlam, hem de uzmanlığına güvenilir bir kaynak, bu bilgiye dayalı bir varsayım ileri sürdü. Paris’te 3 kadın PKK’linin infazına ilişkin merakım, işte o zaman uyandı. HHH Uluslararası cürüm oluşumlarını yakından izleyen tanıdığım, “İnfaz ekibi tekil miydi, çoğul muydu, bilemem. Ama esas tetikçi Barselona’dan geldi. Sonunda Barselona’ya ulaşacağı bir güzergâh üzerinden İspanya’ya döndü” dedi. “Katliam adresinin Kuzey Garı’yla Doğu Garı arasında olması hiçbir şey ifade etmez. Treni unut. Trene iner binerken pasaport geçmek üzere. Peki ama niye Barselona? “Avrupa’da kiralık katil pazarı, Barselona’dadır” dedi, bir bilenim. “Katalonya, çok uzun süredir Madrid’deki merkezi otoriteyle çekişiyor. Başına buyruk bir bölge. Uluslararası cürüm bağlantılarıyla mücadele edebilecek İspanya ulusal polisi, burada Katalan milliyetçilerinin hedefi ve yetkisini kullanamıyor. Yerel yönetimin Katalan polisi de her anlamda yetersiz ve etkisiz. Profesyonel suikastçıların inidir Barselona. Bütün gizli servisler de bunu bilirler. Paris’teki gibi suikastlar için gereken deneyimli infazcılar, Barselona’da istihdam edilir.” HHH İspanya’dan ayrılmak hesapları yapan Katalonya’nın zaten İspanya’nın dışındaymış gibi yönetildiğini bizzat biliyordum. Barselona’nın uluslararası cürüm bağlantıları açısından bir zula haline geldiğini yeni öğreniyordum, ama mantıklıydı. Uzmanlığından hiç kuşku duymadığım kişi, görüşmeyi bitirmeden önce son bir şey daha söyledi: “Paris’teki infazları üstlenenler, asla bulunamayacak. Suikast, çok üst düzeyde profesyonellerin işi. Polis, suikastı sipariş edenleri ya tahmin eder ya da saptar. Ama onu da açıklayamaz. İşin içinde birkaç büyük gücün gizli servis ittifakı bile olabilir…” Tabii bütün bunlar bir varsayım. Ama siz de bilin istedim. “Günah konuşur, cinayet susar.” İNGİLİZ ATASÖZÜ Lafayette Sokağı Katliamı gösterirsin, içerde kontrolör, koridorlarda sirkülasyon var. Yüz yüze yolculuk edilir, olmaz… Biraz düşün bakalım, en az denetlenen ulaşım aracı nedir, sınır geçişlerinde?” Kafamda bir şimşek çaktı. İspanya ile Fransa arasında benim de çok kullandığım, zaten kaçak göçmenlerle birlikte yolculuk ettiğim gece otobüsleri geldi aklıma. Bir yazımda, arkamda oturan kaçak bir Türk’ün sabaha karşı sınırı geçerken tekbir getirip, geçtikten sonra “Elhamdülillah!” diye naralandığını bile anlatmıştım. Zaten Avrupa’da her gün düzenli saatlerde uluslararası onlarca sefer yapan tek otobüs şirketi vardır: “Eurolines”! HHH Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Paris’in doğu kapısı, Porte de Bagnolet’deki otogara, Gallieni metro istasyonu doğrudan bağlıdır. Suikastın yapıldığı Lafayette Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN sokağına en yakın metro girişi Kuzey Garı’yla Gallieni istasyonu arasında 9 durak var. Republique’te aktarmalı oluşu katil için güzergâh karıştırıcı bir avantaj. Taş çatlasa 20 dakikalık bir yolculuk. Bagnolet’deki otogardan saat 18’de Bilbao, 20.45’te Almeira otobüsü kalkıyor. 3 PKK’linin saat 18 ile 19 arasında öldürüldüğü doğruysa, katilin Almeira otobüsüne binmesi akla yakın. Üstelik Barselona, Paris’ten İspanya’nın güneyindeki Almeira’ya giden otobüsün ilk durağı! Cesetlerin bulunduğu saatlerde infazcı, Cerbere kapısından sınırı ya geçti, ya Saygıdeğer KIRIKKANAT, Ödemiş Kaymakamlığı’nda araştırmacı olarak görev yapmaktayım. İlçemize bağlı beldelerde kitaplık ve okuma odaları oluşturmaktayız. Sizlerin de bu konuda duyarlı olduğunuz ve yardımlarınızı esirgemeyeceğiniz düşüncesi ile desteklerinizi dört gözle bekliyoruz. 7’den 77’ye tüm vatandaşlarımız için, okunmuş kitaplar da olur, gerektiğinde kargo bedeli tarafımdan ödenebilir. Şimdiden teşekkürlerimi sunarım. Özkan SOLMAZ Ödemiş Kaymakamlığı Afet Bürosu Mithatpaşa Caddesi 1/1 Telefon: 0 232 5453150 0 232 5454772 GSM: 0 536 6158005 Geriye Dönüp Bakmak Ünlü İtalyan sinema yönetmeni Federico Fellini’nin “Tatlı Hayat (La Dolce Vita)” filmini bir kez daha izledim. Fellini’ye 1960 yılında Altın Palmiye ve New York Film Eleştirmenleri ödüllerini kazandıran bu filmde İtalyan “ekonomik mucizesi”nin doruk noktasına çıktığı yıllarda yitirilen toplumsal ve insani değerler anlatılır. Konu, çok satışlı bir bulvar gazetesinde çalışan yazar Marcello Rubini’nin (Mercello Mastroianni) günlük yaşamı çevresinde döner. Yazar, çevresindeki yozlaşmayla “mükemmel” bir uyum kurmuştur; öyle ki bu yoz yaşamın parçası olarak yazmak onun için bir sorun oluşturmaz. Filmin başlangıç ve son sahnelerinde ahlaksal çöküşün İtalya’ya getirdiği sonuçların altı çizilir; 12651321 yılları arasında yaşamış, “İlahi Komedya”nın yazarı İtalyan ozan ve politikacısı Dante Alighieri’ye göndermeler yapılır. 1950’li yılların ikinci yarısı İtalya’da faşizmin yeniden hortladığı yıllardır. Fellini, yönettiği tüm filmlerinde yoksulların acılarını dile getirmiş, yükselen burjuvaziyi eleştirmiş, toplumsal yozlaşmaya dikkat çekmiş, “La Strada/Sonsuz Sokaklar” (1954), “Le Notte di Cabiria/Cabiria’nın Geceleri” (1957), “Otto Mezzo/Sekiz Buçuk” (1963) ve “Amarcord /Amarcord” (1973) ile dört kez “En İyi Yabancı Film” Oscar ödülüne layık görülmüştür. HHH Federico Fellini, başta Fransız meslektaşı François Truffaut ve İspanyol meslektaşı Luis Bunuel’le birlikte II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa sinemasında ortaya çıkan ve sisteme başkaldıran dalganın öncülerindendi. Bu adlara yine bir İtalyan olan Pier Paolo Pasolini de eklenebilir. Onlar yaşadıkları dönemin ressamları, yontucuları, tiyatrocuları, müzisyenleri, yazarları ve şairleriyle Batı’daki ‘1968 Baharı’nın sanatsal, estetik zeminini oluşturdular. Benzer gelişmeler Türkiye’de de yaşandı. Metin Erksan, Atıf Yılmaz, Zeki Ökten, Şerif Gören, Yılmaz Güney gibi yönetmenlerimiz değerlerini günümüzde de koruyan “büyük” filmler ürettiler. Tiyatromuz senarist, yönetmen ve oyuncularıyla 1960’lı yılların ikinci yarısından 1970’lerin sonuna kadar altın çağını yaşadı. Şairlerimiz, yazarlarımız birbirinden değerli ölümsüz yapıtlar ürettiler. Bugün eğer dünyada ve ülkemizde her türlü yozlaşmaya karşı durabiliyorsak onları iyi anlamaya çalışmış olmamızdan, onlardan çok şey öğrenmemizdendir. Farkındayım, bu, zamansız bir yazı oldu. Kimi okurlarım, bu konu da nereden çıktı diye sorabilirler. Doğrusu ben de bilmiyorum; herhalde nerede ve neden orada durduğumuzu anlamak için arada bir geriye dönüp bakmanın anlamlı olacağını düşündüğümden olacak. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Ayhavar ‘Üniversite’lerimize Hörmetli ohurlar, teze ilde (yeni yılda) ilk “anadilim”deki yazımı “üniversite”lerimize ayırdım. Bilirsiz, anadilimde yazarken, Cengiz Ekinci’nin 1950’lerde Kars’ta neşrelediği “Ayhavar” (İmdat) ismindeki mizah gazetinden elham alıram. Ekinci Pedalhana’sında basılan gazette irehmetli deyirdi ki; “Gülmeli olan menim sözlerim değil, hadiselerin özüdü. Buna sebeb kimse alınmasın..” İndi bu yazıda da asıl gülmeli olan üniversitelerimizin başına gelenlerdi… Eslen hamının (herkesin) bildiği hagigatlardı. ki “aya! En coh reyi almak işe yaramırsa, bu seçkiyi neden yapırsız? Kim işinize gelirse onu tayin edin bitsin. Yazıh muallimleri de rey sandığı başında rezil, malamat elemeyin..” DTÜ’ye herslenenler Bu sefeh (akılsız) sistemin hökümete nasıl kömeğ (yardımcı) olduğu keçende ODTÜ’deki hadiselerin ahırında daha açıh görüldü. Başnazır’ın üniversite ziyaretine eteraz eden şagirdlerin (öğrenciler) üzerine ne bilim kaç yüz silahlı polis, tüşmana saldıran kimi (gibi) hücum etti. Bu zalımlığı hocalar ve rektör de tengit etti... Ancah kimi üniversitelerin rektörleri polisin demokrasiyle zıdlaşan halini unudup, bunu tenkit eden ODTÜ rektörüne herslendiler! Herkes de bildi ki bunu Başnazır’a hoş görünmeh üçün yaptılar. Peki, bu rektörler ile öz üniversitelerindeki muallimlerin fikirleri acaba eyni miydi? Suale doğru cevap verebilmeh üçün nasıl tayin edildihlerine bahmah lazımdı… ODTÜ’ye herslenen rektörler, namzet olduhlarında yapılan seçkilerde reylerin en azını alıplar. Buna bahmayan YÖK tutup listteki adlarını üstlere yazarah Cumhurbaşkanı’nın önüne goyup. Cumhurbaşkanı da en çok rey alanların en aşağıya yazıldığı listin başlarındakini tayin edip. Deyirler ki hamısının ortak hususiyetleri, Başnazır’a heyranlıhlarıdı.. Ay menim gözel ohurlarım, ay uca milletim, Men ölüm bir deyin görüm, 12 Eylül’den miras rektör seçkileri gadar gülmeli başka ne olabiler? En gülmeli olan da bu sistemi çoh sevenlerin ikide bir en “yahşı (ileri) demokrasi”den danışmaları değil mi? O ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] BULMACA HARBİ SEMİH POROY SEDAT YAŞAYAN Türkiye’de demokrasiyle zıddıyat içinde olan ne varsa 12 Eylül’de zorbalıhla başa gelenlerin goyduhları ganunlarla işliyir. O zorbalığın başında olup da sağ galanları indilerde mahkemeye çıhartılırlar ama kimse demir ki “be eyni ganunları 30 ildi (yıldır) uygulayanlar ne üçün hesap vermirler?”... O ganunlardan biri de “Yüksek Öğrenim Kurumu” adlı teşkilatı düzenleyendi. 12 Eylül zorbalığında ele bir ganun yapıplar ki üniversitelerde “muhtar”lık (özerklik) heç galmadığı kimi, rektörlerin tayinleri de tamam YÖK ile cumhurbaşkanının tekdirine bırahılıp... Hem de namzetler üçün üniversitedeki tamam muallimlerin rey verdihleri seçkilerin neticelerine de bahılmayarah… İşte bu gandırıh sistem indiki hökümetin ele hoşuna gedir ki bahırsan 3 namzet arasında tek rey alan dahi özü özüne verdiği reyle rektör tayin olunup; 50, 100 oy alanlar ise heçe çıhıp.. Gene kimse demir Zorbalığın ganunu SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Ankara’nın 1 Gölbaşı ilçe 2 sinde bir ma3 ğara. 2/ Yüksek bir maka 4 ma sunulan 5 mektup ya 6 da dilekçe... 7 Cilacılıkta 8 kullanılan 9 bir tür zamkreçine. 3/ Ar 1 2 3 4 5 6 7 8 9 goda bir içimlik 1 İ M T İ Z A Ç R afyona verilen 2 N E MA R A B A ad... Kişinin ya3 S K A V A L A K şamadığı geçmişe 4 İ R ON İ A K I duyduğu özlem. 4/ 5 C EM Y A K I M Çöl. 5/ Bir elekt6 A T B E L K roliz aygıtındaki 7 M İ R A E R U H artı kutup... Bir iş8 M A N İ V E L A letmenin ani batı9 S E L İ S T U Z şı. 6/ Kan kanseri.. Rutenyum elementinin simgesi. 7/ Şarkı, türkü... Bir devredeki elektrik akımını açıp kapama işini yapan araç. 8/ Asya’da bir ırmak.. Bir işi yaptırabilme gücü. 9/ Cinsel güçsüzlük... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ İzmir’in su gereksinimini sağlayan bir baraj. 2/ Sınır nişanı... Sinir hücresi. 3/ Yüzgeçlerinde zehirli dikenler bulunan ve eti çok beğenilen bir balık... Baryum elementinin simgesi. 4/ İyi, güzel... Ateş gibi, yakıcı. 5/ Zorunlu gereksinme maddeleri için devletçe saptanan fiyat... Fas’ın plaka imi. 6/ Kayseri’nin Kocasinan ilçesine bağlı bir belde. 7/ Antik çağlarda tapınaklarda, üzerinde kurban kesilen ya da dinsel tören yapılan taş masa... Türkiye’nin plaka imi. 8/ Kent... Zeytine benzer meyvesi sakız gibi çiğnenen bir palmiye türü. 9/ Yarış, yarışma.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle