19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 6 HABERLER CUMHURİYET 12 OCAK 2013 CUMARTESİ ‘Alevilik sapkınlıktır, cennete gidemezler’ diyen Rektör Sedat Laçiner’e büyük tepki Ortaçağ zihniyeti MEHMET MENEKŞE İşçi Sınıfına Selam Topkapı Şişecam Fabrikası işçilerinin talepleri son derece yasal, mantıklı ve insaniydi. Patrona özetle diyorlardı ki: Fabrikayı kapatıp Eskişehir’de daha büyüğünü açmana itirazımız yok. Ama kıdem tazminatımızı verip bizi sokağa atmanı kabul edemeyiz. Bu fabrikada bunca yıllık emeğimiz, burada kurulmuş bir hayatımız ve sonuçta da doğal olarak emeklilik beklentimiz var. Sen şimdi diyorsun ki, istiyorsanız gelin, asgari ücretle, sıfırdan, Eskişehir’deki fabrikada işe başlayın. Bizden, bunu kabul etmemizi bekleme... Buradaki hayatlarımızı bozarak Eskişehir’e ya da bir başka fabrikanıza gelmeyi kabul edebiliriz... Fakat kazanmış olduğumuz özlük haklarımızı koruyarak... ??? Patron ise basitçe şöyle diyordu: AKP, Mayıs 2008’de çıkardığı bir yasayla, genç işçi ve kadınları işe alan işverene önemli kolaylıklar sağlıyor... Ben, asgari ücretle genç işçi çalıştırmak varken sizi Eskişehir’deki fabrikama niye götüreyim? Her birinizin yaklaşık yirmi yıllık kıdeminiz, asgari ücretin yaklaşık iki katı maaşınız var... Kıdem tazminatınızı alın, çekip gidin... Evli evine, köylü köyüne... ??? İşin özeti buydu... Geçen yılın son gününde kapanan fabrikanın yerine Eskişehir’de çok daha büyüğü kurulmuştu bile. Topkapı’daki fabrikada çalışan toplam 572 işçiden 420 tanesi Kristalİş Sendikası üyesiydi. Patron, sendika üyesi olmayan işçilerden isteyenleri, teknisyen ve memurları (bu sonuncuların ücretlerine yüzde kırk zam yaparak) Eskişehir’e götürürken, sendikalı işçilerden 135’i kıdem tazminatlarını alarak işten ayrıldılar. Geriye kalan 200 kadar sendikalı işçi ise, yukarıda özetlenen gerekçelerle, patronun taleplerini reddettiler ve şalteri indirilmiş işyerinde kalarak bir anlamda direnişe geçtiler... ??? Yaşam ne kadar gerçek olsa da, romantizmden kurtuluş yok... İyi ki de yok... 7 Ocak Pazartesi günü Bilgesu’ya telefon ettiğimde, yakalandığı gripten henüz kurtulamamıştı... Ama ben daha ağzımı açar açmaz aynı şeyleri düşünmekte olduğumuzu anladık ve çok geçmeden o Ataköy’den bir taksiyle ben gazeteden görevli muhabir arkadaşlarla Topkapı’daki fabrikanın önündeydik... TopkapıDavutpaşa’nın karışık dolaşık yollarında tipi altında ilerlerken sanki 19. yüzyılın, daha öncelerin romanlarındaki fabrika sokaklarından geçiyoruz... Artık sessizliğe gömülmüş Şişecam Fabrikası önünde; sırtlarında kaputları, parkaları, başlarında yün başlıklarıyla, tek bir yürek gibi, tek bir yumruk gibi sımsıkı kümelenmiş işçi topluluğu... Büyük bir bidonda, kuru ağaç dalları çatırdayarak yanıyor... Yukarıdaki öyküyü az çok biliyordum, ama Kristalİş’in işyeri baştemsilcisi Sinan Uçar, tipinin, durmaksızın yağan karın altında, bir kez daha, bir çırpıda anlatıveriyor... Üşümüyorsak, bunun nedeni, bidonda çatırdayan kuru dallardan çok, orada tanık olduğumuz dayanışma ruhu, o dayanışmaya bir ucundan da olsa katılıyor olmanın mutluluğuydu... ??? Topkapı Şişecam Fabrikası işçileri, sayısı bini aşkın bir AKPpolis ordusunun (hangi akla, hangi vicdana hizmet ettiği bilinmez bir emirle) direnişlerini kırmaya gelmeleri karşısında gerilemediler... Özlük haklarını savunurlarken (Doğu Perinçek’in 8 Ocak tarihli yazısında isabetle belirttiği gibi) yalnızlaşmamayı, toplumla birleşmeyi başardılar... Ve sonucunda da, gerçekten, yeni yılın ilk işçi zaferine imzalarını attılar... Biz oradayken, yanında yurtdışından bir sendika yöneticisi ve Deriİş Sendikası başkanı Musa Servi’yle direnişçi işçileri ziyarete gelen Kristalİş Başkanı Bilal Çetintaş, bu satırları yazmakta olduğum 10 Ocak günü, işçi taleplerinin kabul ettirildiğini açıkladı... İşçi sınıfı, Topkapı’da kazanılan başarının mutluluğunu yaşarken, Kozlu’da yitirdiklerimizin acısını unutmadı, unutmayacak... Marx’ın öğretisi bilimsel doğruluğunu, geçerliliğini koruyor, koruyacak... AMASYA TRT’de yayımlanan “Açı” haber programında konuşan 18 Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner’in “İnsanın Şii olması Hıristiyan olmasından kötü. Çünkü Hıristiyan nihayetinde ehli kitaptır. Üç dinden bir tanesidir. Allah onu selamete de erdirebilir. Belki cennete de koyabilir. Şiide, Alevide sapkınlık var, onda dini bozmaya çalışmak var. Şiiler ve Aleviler cennete gidemez” sözleri Alevi derneklerini ayağa kaldırdı. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Kemal Bülbül: Farklılığa tahammülü olmayan, ırkçı, gerici zihniyetin üniversitelerde kürsü işgal etti ği, ‘rektör’ olduğu ülkede demokrasi ve laiklik olmaz. ‘Rektör’ efendi, iktidarın ve Türkİslamcı devlet dininin en kahraman savunucusudur. Bilimin iktidara payende olduğu devirlerde demokrasi değil, faşizm olur. ‘Rektör’ efendi kendini ‘cennet bekçisi’ sanmalı ki, çok inandığını iddia ettiği Allah’ın hükmüne müdahale etmeyi bile kendinde hak görüyor. ‘Rektörün’ ecdadı da böyle yapardı. ‘Aleviler sapıktır! Yoldan çıkmıştır! Katli vaciptir! Malı ve canı helaldir!’ diyerek soykırım yapmışlardı. Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin günümüz versiyonu olan ‘Rektör’ efendinin aklı sarıklı, bilinci cüppelidir. Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Selahattin Özel: Bir ül kenin Başbakanı’nın dini lider, cemaat lideri gibi davrandığı bir yerde bir üniversite rektörünün de devletin televizyonundan kamuoyuna böyle görüşler ileri sürmesi gelinen noktada anormal bir şey değil. Biz bunlara alıştık. Çünkü cennete kimin gidip gitmeyeceğine Allah adına karar veren bir bilim adamı sıfatıyla bariyer bekçisi var. Bu, Ebussuud zihniyetinin, Muaviye zihniyetinin hâlâ günümüzde de kılık kıyafet değiştirerek rektör kılığında devamıdır. Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez: Sapkın olan onun fikridir, zihniyetidir, bizatihi kendisidir. Onun gittiği cennete de bizler gitmek istemiyoruz zaten, kendisi bizatihi sapkın olduğu için. Türki ye’de üniversitelerin nasıl bir noktaya getirildiğini, üniversiteleri kimlerin yönettiğini gösteren çarpıcı bir örnek. Böylesine sapkın zihniyetli insanların rektör olduğu, profesör olduğu bir süreçten geçiyoruz. Dilerim bir an önce görevden alırlar. Savcıların da göreve davet ediyorum. Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanı Hüsniye Takmaz: Bilim için çalışması gerekenler din adına fetva vermeye başlamışlarsa artık bu ülkede laik hukuk devletinden söz edemeyiz. Bu demektir ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti artık Türkiye İslam Cumhuriyeti olmuştur. Şeriat özlemi çekenler, Osmanlı İmparatorluğu hedefleyen insanların hedeflerini gerçekleştirmek yolundaki çabalarını görmekteyiz. YARGITAY’IN DİNK GÖRÜŞÜNE YANIT Kamu görevlileri yargılanırsa anlamlı olur İstanbul Haber Servisi Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in ölümünün 6. yıldönümünde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, davada “örgüt yok” diyen mahkemenin kararının bozulması yönünde görüş bildirdi. Dink ailesinin avukatları ise bu görüşün, ancak örgüte dair etkili ve bütünlüklü bir soruşturma süreciyle, cinayeti bilerek önlemeyen kamu görevlilerinin yargılanmasıyla anlamlı hale geleceğini vurguluyor. Müdahil avukatlarından Ergin Cinmen, “Yargıtay’ın, büyük bir ihtimalle, Erhan Tuncel’i de sürece dahil edecek şekilde ‘örgütlü suç vardır’ gerekçesiyle bozma kararı vereceğini düşünüyorum. Asıl önemlisi sonraki süreç. Bu kişilerin suçluluğu zaten ortada. Kamu görevlilerinin sorumlulukları, suçları daha önemli” dedi. Dink’in öldürülmesinden 1 yıl önce, İstanbul ve Trabzon Emniyet Müdürlüğü, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı istihbarat birimlerinin, Dink’in Yasin Hayal tarafından öldürüleceğini bildiklerini vurgulayan Cinmen, “Bu durum, belgelerle dava dosyasının içerisinde var. Polisin, jandarmanın sorumluları çok açık biçimde ortaya çıktı. Kasta varacak şekilde ağır kusurları var” dedi. Polisler ve jandarmanın büyük bölümü hakkında, idari makamların yargılama izni vermediklerini, itirazların da İstanbul ve Trabzon İdare mahkemelerinin reddettiğini anımsattı. İdare Mahkemesi’nin açıkça suçluluğu ortada olan bu kişilerin yargılanmamalarına karar verdiğini yineleyen Cinmen, şöyle devam etti: “4. yargı paketinde, eğer çıkarılmazsa, böylesi olaylarda memurların yargılanması için izin şartı aranmayacak. 4. yargı paketi yasalaşırsa, Hrant’ın öldürülmesinden sorumlu memurlar hakkında doğrudan dava açılacak. Trabzon, İstanbul Emniyet Müdürleri, jandarma komutanı dahil, bu kişilerin, bu büyük bir ihtimalle de Yasin Hayal, Ogün Samast, Erhan Tuncel’le birlikte aynı dosyada yargılanma durumları olabilecek. Bu davanın asıl karşılığı da budur.” Trabzon, İstanbul Emniyeti’nin, jandarmanın cinayet planına ilişkin, Dink’e haber vermediklerini, Dink’i korumadıklarını vurgulayan Cinmen, “Aslında örgüt burada. Kamu görevlileri ile beraber bir örgüt. Örgütü başka yerde aramaya gerek yok. Hrant’ın failleri ortaya çıkmadı diye bir durum söz konusu değil. Failler ortaya çıktı, ama en önemli bölümü, herkesin gözüne baka baka yargılanmıyor. Diğerlerinin yeniden yargılanmasının bir âlemi yok. Aksi, Dink davasının sonsuza dek tıkanması demek” dedi. Avukat Hakan Bakırcıoğlu da “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tebliğnamesi ancak Dink cinayetine dair etkili bir soruşturma yürütülmesi, örgütlü yapının bütünün açığa çıkarılması, sorumlu kamu görevlileri hakkında dava açılması ve tüm davaların birleştirilerek yürütülmesi durumda önemli hale gelecektir” diye konuştu. ‘Mirasını katledemediler’ ÖDP’nin düzenlediği “Hrant Dink’in Düşünsel Mirası” etkinliği Harbiye Kenter Tiyatrosu’nda gerçekleştirildi. Yoğun katılımın olduğu geceye, gazeteciler Nedim Şener, Ahmet Hakan, gazetemiz yazarı Hikmet Çetinkaya, Dink’in eşi Rakel ve kardeşi Arat Dink Toplumsal Bellek Platformu üyesi Zeynep Altıok, Sevag Balıkçı’nın ailesi ve sivil toplum aktivistleri katıldı. Bir konuşma yapan ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, “Biz Hrant’ı katleden örgütü tanıyoruz. Onu 301’den yargılayanlar, manşetlere hedef gösterenlerdir” dedi. Ahmet Hakan ise “Hrant Dink katledildi ama Hrant’ın düşünsel mirası katledilemedi, yepyeni Hrant’lar ortaya çıktı” dedi. Gece, Dink’in köşe yazılarından parçaların okunması ve müzik dinletisiyle sona erdi. (Fotograf: KAYHAN AYHAN) Elazığ komedisi Yolsuzluk davasında ‘suçtan zarar gören konumundaki belediyeyi’ temsil eden belediye yetkilisi: Belediye başkanı ve diğer sanıklardan şikâyetçi değiliz AYKUT KÜÇÜKKAYA ‘Örgüt açığa çıktı’ AKP’li Elazığ Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu ve üst düzey belediye yöneticilerinin aralararında bulunduğu 46 şüphelinin yargılandığı yolsuzluk davasında ilginç bir tablo ortaya çıktı. İddianamede “suçtan zarar gören” bölümünde “Elazığ Belediyesi” yazıyor. Ancak belediye başkanı ve belediye yöneticilerinin büyük çoğunluğu davanın sanıkları arasında yer aldığı için belediyeyi duruşmalarda kimse temsil etmiyordu. Dava kapsamında zarar gören konumundaki belediye adına davayı takip edenin olmadığını göz önünde bulunduran mahkeme heyeti belediyeden bir yetkilinin duruşmalarda hazır bulunmasını talep etti. 10 Ocak’taki son duruşmada hazır bulunan belediye başkanı birinci vekili, belediye adına, “Sanıklardan herhangi bir şikâyetimiz yoktur” dedi. Böylece ortaya “cumhuriyet savcısının suçtan zarar gören olarak işaret ettiği kurumun 46 sanıktan şikâyetçi olmadığı bir yolsuzluk davası çıkmış” oldu. İddianamede “20052010 yılları arasındaki yüz milyonlarca liralık ihaleye fesat karıştırıldığı” iddiası yer alıyor. Elazığ Belediyesi’ndeki ihaleye fesat karıştırma, görevi kötüye kullanma ve evrakta sahtecilik iddialarıyla ilgili, aralarında Selmanoğlu, birim müdürleri ve şirket yöneticilerinin de bulunduğu 46 kişinin yargılanmasına önceki gün yapılan duruşmayla devam edildi. Aralık 2012’deki duruşmada yolsuzluk davasında suçtan zarar gören konumundaki belediye adına davayı takip edenin olmadığını göz önünde bulunduran Elazığ 1. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, AKP’li Belediye Başkanı Selmanoğlu ve idare amirlerinin büyük çoğunluğunun sanık olarak yargılandığı için belediye 1. başkanvekiline kurumu temsilen duruşmalara katılma hakkını kullanabilmesi için ihbar mahiyetinde çağrı gönderilmesini kararlaştırmıştı. Mahkemenin çağrısı üzerine Belediye Başkanı Birinci Vekili Atik Birici önceki günkü duruşmada belediyeyi temsilen hazır bulundu. Mahke me Başkanı İsmail Sezgin’in, davayla ilgili herhangi bir şikâyetinin olup olmadığını sorması üzerine Birici, “Bizim belediye adına sanıklardan herhangi bir şikâyetimiz yoktur. Olayla ilgili belediyemizin herhangi bir maddi zararı da yoktur. Bu sebeple şikâyetçi değiliz” dedi. Cumhuriyet savcısı, dava dosyası içerisinde bulunan bilirkişi raporları, sanık sayısı, sanıklar üzerlerine atılı eylemlerin çokluğunu dikkate alarak esas hakkında mütalaada bulunmak üzere süre talep etti. Mahkeme heyeti savcının talebini kabul etti. Davanın “41 sayfalık iddianamesinde” Selmanoğlu, “20052010 yılları arasında ihaleye fesat karıştırmak ve zincirleme görevi kötüye kullanmakla” suçlanıyor. Yargılamaya 14 Şubat’taki duruşmayla devam edilecek. RedHack üniversitelere ilişkin yolsuzluk belgelerini yayımlamayı sürdürdü Hilmioğlu’na YÖK soruşturması SİNAN TARTANOĞLU Önemli olan sonrası... ANKARA RedHack, YÖK’e düzenlediği siber saldırının ardından elde ettiği üniversitelere ilişkin yolsuzluk belgelerini, engellemelere karşın 4. günde de yayımlamayı sürdürdü. CHP’li 20 milletvekili yolsuzluk belgeleri ile ilgili Meclis’te araştırma komisyonu kurulmasını istedi. RedHack belgelerindeki iddialar şöyle: Olmayan birinin dilekçesi: Eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Fatih Hilmioğlu hakkında 2005’te Adalet Bakanlığı’na “Malatya Esnaflar Namı Hesabına Ali Kaynak” imzalı bir ihbar dilekçesi verildi. Dilekçede, Hilmioğlu ile ilgili “Ana tarafından Alevi olan rektör bey yıllardır Alevi, aşırı solcu, bölücü insanları göreve getirmiş ve özellike onlara kadro veriliyi. Diğerlerine adeta zorda kalmadıkça kadro verilmiyi.” gibi ifadelerle iddialara yer verildi. Ali Kaynak isimli birinin olmadığını belirleyen Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı, Aralık 2005’te dilekçe ile ilgili görevsizlik kararı verdi. Eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, savcılığın görevsizlik kararına karşın, ‘Belgeler kesilerek çıkarıldı’ RedHack’in yaptığı en kapsamlı siber saldırısının ardından Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün geniş çaplı inceleme başlattığı, “YÖK’ün kendi içindeki internet ağının dışarıya açıldığı, hacker’ların bu açıktan faydalanarak kurumun ana server’ına girdikleri, server üzerinden belgeleri kopyalayarak değil, keserek çektiği” iddia edildi. 6. Sulh Mahkemesi, belgelerin yayımlandığı internet sayfalarına erişimin engelleme talebini reddetti. 2010’da Hilmioğlu iddiaları için Yükseköğretim Denetleme Kurulu’nu görevlendirdi. Tutuklu bulunan Hilmioğlu’nun ifadesine başvuruldu. Kurul, raporunda YÖK Başkanlığı’na, “İddiaların doğruluğunu teyit edecek herhangi bir bulguya rastlanmaması ve kişiyi yıpratmaya yönelik olduğunu ortaya koymaktadır” Hilmioğlu hakkında takipsizlik kararı verilmesi için görüş bildirildi. İhalelerde cemaat de var mafya da: Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’na Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. İsrafil Kurtcephe’nin üniversitenin çeşitli ihalerinde yolsuzluk yaptığına ilişkin ihbarlar ulaştı. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Osman Şanal, 6 Kasım 2012’de verdiği görevsizlik kararında “Birçok farklı işin (Rektör Kurtcephe’nin ağabeyi) Yahya Kurtcephe’ye yaptırıldığı; stadyum ve hukuk fakültesi inşattlarının ‘cemaat’ adını kullanan Özyurt ve Simya firmalarının aldığını, bu ihaleyi bu firmaların alması için Genel Sekreter Yardımcısı Bahadır Kerimoğlu ve Yapı İşleri Daire Başkanı Ahmet Şahin ile Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Yenice’nin aracı oldukları, bazı ihalelere yeraltı dünyasının ünlü ismi İskender Çolak’ın da müdahil olduğu” gibi iddialara yer verildi. Söylet, sabıkalı çıktı: 11 Haziran 2012 belgede, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Yunus Söylet’in “adli sicil kaydının olduğu” ortaya çıktı. Konukevi’ne milyonluk fazla ödeme: 19 Mayıs Üniversitesi’nde 2006 ve 2007’de Gaffaroğlu firmasına 1 milyon TL fazla ve yersiz ödeme yapıldığı belirlendi. TGB’den suç duyurusu İstanbul Haber Servisi Türkiye Gençlik Birliği (TGB) üniversitelerde meydana çıkan yolsuzluk olaylarına ilişkin sorumlular hakkında dün suç duyurusunda bulundu. TGB İstanbul İl Örgütü, geçtiğimiz günlerde RedHack grubunun YÖK’ün sitesini hack’leyerek açıkladığı belgelerle, “AKP’nin bilimi ve üniversiteyi yok etme, kendi karanlığına boğma savaşı ile yeni bir boyut kazandığı”na dikkat çekerek yolsuzluk yapanlar hakkında dün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde suç duyurunda bulundu. TGB İstanbul İl Başkan Yardımcısı Özer Erdoğan, ortaya çıkan belgelerle birlikte, AKP’nin ve cemaatin bütün akademik esasları hiçe sayarak atadığı rektörlerin ve bir yıkım aracı olarak kullandığı YÖK’ün skandallarının bir bir gün yüzüne çıkmaya başladığını belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle