16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 EYLÜL 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 Özerk üniversite sözde kaldı. Rektörleri hükümet güdümlü konseyler belirleyecek Hani özerk olacaktı SİNAN TARTANOĞLU Biber Gazı Biber gazı toplumsal olaylarda artık sıradan bir şey. Bizde deodorant gibi kullanılıyor. Öğrenciler defalarca biber gazından zehirlendi. Bu gaz yüzünden bir astım hastası hayatını kaybetti. Geçen gün haberi görmüşsünüzdür. ABD’deki “Wall Street’i işgal et” eylemleri sırasında polisin biber gazlı saldırısına maruz kalan öğrencilere mahkeme tazminat ödenmesine karar vermiş. Daha önce de bu eylemde öğrencilere gaz sıkan bir polis meslekten atılmıştı. ??? Bizde protesto gösterisi denilen şey zaten “suç” sayılıyor. Demokratik toplumlarda bir tür “subap” gibi görülen, aslında toplumun farklı kesimlerinin taleplerini iktidarın doğrudan duymasına yarayan, farklı kesimlerin şikâyetlerinin birbirleri tarafından anlaşılmasına yardımcı olan bu eylemler bizde hiçbir zaman doğal karşılanmıyor. Türkiye’de eylemlerin hepsine ben kendimi bildim bileli “örgütlerin” karıştırdığı, “yabancı mihrakların” desteklediği, “kökü dışarıda” olaylar olarak bakılır. Bizim öğrencilerimiz, işçilerimiz, memurlarımız, kadınlarımız, avukatlarımız, hocalarımız nedense kendi kendilerine hak isteyemezler! Mutlaka onları kışkırtan birileri vardır. Sendikalı olmak, derneğe üye olmak hep tehlikeli işlerdendir. Tabii bu dernekler, sendikalar iktidarın istediği türden değilse... ??? Bu “örgütlü” sözünü de anlamamışımdır bir türlü. Bir protesto gösterisini, bir mitingi, bir yürüyüşü düzenlemek için zaten örgütlenmek gerekir. Demokratik toplumlar da zaten örgütlü toplumlardır. Kimse tek tek kendi başına sokağa çıkıp aynı anda toplu bir eylem gerçekleştiremez. İnsanlar bu protesto eylemlerinde hem dayak yer, hem biber gazı yutar, hem yerlerde sürüklenir hem de içlerinden bazıları “örgüt elebaşısı” olarak tutuklanıp hapse atılır. Bu benim çocukluğumda böyleydi. Gençliğimde böyleydi. Ne yazık ki hâlâ böyle... ANKARA YÖK’ün hazırladığı ve üniversiteleri özerkleştireceğini savunduğu Yükseköğretim Yasa Taslağı’na göre, üniversitelerde öğretim üyelerinin rektör aday adaylarını seçmesi tarihe karışıyor. Köklü, kurumsallaşmış üniversitelerde Bakanlar Kurulu’nca “üniversite konseyleri” kurulacak. Üyelerinin bir kısmı Bakanlar Kurulu ve YÖK tarafından belirlenecek konseyler, öğretim üyelerinin seçimi olmaksızın başvurular arasından rektör ataması yapacak. Üniversite konseylerinin olmadığı üniversitelerde ise rektörü doğrudan YÖK belirleyecek. YÖK’ün adı da Türkiye Yükseköğretim Kurulu (TYK) olarak değiştirilecek. TYK’nin üyelerinin dörtte üçünü cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu ve TBMM belirleyecek. Taslağa göre YÖK’ün teşkilat yapısı da değiştiriliyor. YÖK’ün “özerk üniversite” hedefiyle hazırladığı Yükseköğretim Yasa Taslağı’nda, şu değişiklikler öngörülüyor: Köklü üniversitelere konsey: Üniversiteler kurumsallaşmış ve kurumsallaşmakta olan üniversiteler olarak ikiye ayrılacak. “En az 10 yıldır faaliyette olan, son 5 yılda bütçesinin bir kısmını kendi öz gelirlerinden elde eden, öğretim üyesi sayısı en az 100 olan” üniversiteler kurumsallaşmış üniversiteler olarak tanımlanacak. YÖK, kurumsallaşmışlar arasında YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya kendi belirlediği şartları taşıyan üniversitelerde ya öğretim üyeleri arasında yapılacak oylama ile ya da oylamaya bile gerek duymadan Bakanlar Kurulu’na sunulacak öneri ile “üniversite konseyi” kuracak. Konseyde hükümet gölgesi: 11 üyeden oluşacak üniversite konseyinin beş üyesi üniversitenin kendi öğretim üyeleri arasından seçilirken iki üye Bakanlar Kurulu tarafından, iki üye ise YÖK tarafından üniversitelerin profesörleri arasından seçilecek. Bu 9 üyeli konsey ise üniversitenin mezunları arasından bir üye ile üniversitenin bulunduğu ilde en çok vergi veren veya üniversiteye en çok bağışta bulunan bir üye seçecek. Seçimler tarihe karışıyor: Üniversitenin rektörünü ve dekanlarını, üniversite konseyi atayacak. Konsey içinden “rektör adaylarını belirleme komisyonu” kurulacak. Komisyon, başvuran profesör adaylar arasından üç kişi belirleyecek. Bu üç kişiden biri üniversite konseyi tarafından seçilecek ve konsey başkanı tarafından atanacak. Böylece tüm öğretim üyelerinin oy kullandığı rektör aday adaylarını belirleme seçimleri artık yapılmayacak ve atama sürecinde Cumhurbaşkanlığı devre den çıkacak. Taslaktaki bazı maddelerin yaşama geçirilebilmesi için anayasada da değişiklikler gerekiyor. Konseysiz üniversitede YÖK atayacak: Kurumsallaşmış ancak YÖK tarafından belirlenen şartları taşımadığı için üniversite konseyi oluşturulmayan üniversitelerde rektörlük atamaları için ise seçenekli hükümler önerildi. Birinci seçeneğe göre, vergi ve bağış rekortmenlerinin ve mezunlar derneği başkanının da aralarında bulunduğu rektör adaylarını belirleme komisyonu, adaylar arasından üç kişi belirleyecek. YÖK üç kişiden birini atayacak. İkinci seçeneğe göre ise aynı üyelerden oluşan komisyonun belirlediği üç kişiden biri üniversitede yapılan seçimler sonucunda atanacak. Her iki yöntemde üç adaydan oluşan listenin cumhurbaşkanına sunulması ise süreç içinde tartışılabilecek. YÖK’e Meclis’ten de üye: YÖK’ün teşkilat yapısı da değişecek. Yükseköğretim Kurulu’nun ismi Türkiye Yükseköğretim Kurulu (TYK) olarak değiştirilecek. YÖK Genel Kurulu üyelerinin belirlenmesi için de iki yöntemden biri seçilecek. Birinci seçeneğe göre beş üye cumhurbaşkanı, beş üye Bakanlar Kurulu, beş üye ÜAK (yeni adıyla Rektörler Kurulu) ve beş üye TBMM tarafından seçilecek. İkinci seçeneğe göre ise 7 üye cumhurbaşkanı, yedi üye Bakanlar Kurulu ve yedi üye Rektörler Kurulu tarafından belirlenecek. İnsansız hava aracı ANKA düştü ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İlk uçuşu 2010 yılının Aralık ayında gerçekleştirilen insansız hava aracı ANKA’nın, test faaliyeti sırasında düştüğü bildirildi. TUSAŞ’tan yapılan yazılı açıklamada, “27 Eylül 2012 tarihinde icra edilen test uçuşu esnasında meydana gelen teknik bir sorun nedeniyle bir prototip hava aracı ile kırım yaşanmıştır. Arıza tespitine ilişkin çalışmalar devam etmekte olup, kabul test faaliyetlerine diğer hava araçları ile devam edilecektir” ifadeleri yer aldı. Kürtaj davası başladı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı önünde kürtaj eylemi yaparak “polise direnme suçunu” işledikleri gerekçesiyle haklarında 6 yıla kadar hapis istemiyle dava açılan Halkevleri üyesi 27 kadın, dün Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıktı. Savunma yapan eylemci kadınlar, “Polise direnmedik. Zaten polis, bizde direnecek hal bırakmadı. Gözaltında, şiddet ve tacize maruz kaldık” dedi. Duruşmaya sanık kadınlardan 24’ü ile bazı müşteki polisler katılırken polise direnme suçunu işlemediklerini vurgularken kendilerine “dağılın” şeklinde hiçbir ikaz yapılmadan müdahalede bulunulduğunu belirtti. Duruşmada müşteki polis memuru Özlem Günaydın, salonda bulunan üç kadını göstererek “Bunlar beni tırmaladı. Vücudumda morluklar oluştu. Şikâyetçiyim” dedi. Duruşma, 14 Aralık’a ertelendi. EĞİTİMSEN GENEL BAŞKANI YILDIZ: Halkevleri üyesi bir grup mahkeme salonu dışında eylem yaptı. 4+4+4 haberleri meğer kurguymuş! ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), aralarında öğrencinin öğretmeni bıçaklayarak öldürmesi, büyük öğrencilerin 66 aylık öğrencileri dövmesi gibi olayların da bulunduğu 4+4+4 sistemine yönelik haberlere ilişkin açıklama yaptı. Açıklamada, “Farklı illerimizde meydana gelen çeşitli konulardaki bazı haberler kasıtlı olarak bu yıl uygulamaya başlanan 12 yıllık kademeli zorunlu eğitim sistemini sorgulatmak üzere kurgulanmıştır” değerlendirmesi yapıldı. ‘Hakkın inkârı mahkum edildi’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) EğitimSen Genel Başkanı Ünsal Yıldız, sendika tüzügündeki “anadilinde eğitim hakkını savunma” ile ilgili madde gerekçe gösterilerek haklarında açılan kapatma davasının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından insan haklarına aykırı bulunması ile ilgili olarak “Karar, anadilinde eğitim hakkının ret ve inkâr edilmesi politikasının da, insan hakları açısından mahkum edilmesi anlamına geliyor” dedi. Geçen yıllar içinde askeri, sivil bürokrasi açısından değişikliğin olmadığını söyleyen Yıldız, “Bugün ne yazık ki anadilinde eğitim hakkını savunmak halen ‘suç unsuru’ olarak görülüyor, yargı konusu olabiliyor ve halen başta KESK ve sendikamız EğitimSen, temel demokratik haklarını kullandıkları, temel hakları savundukları için yargılanıyor, hapsediliyor” dedi. Milli Eğitim Bakanlığı’na ve hükümete seslenen Yıldız, “Anadilinde eğitim ülkemizi bölen değil birleştiren adımlar olacaktır. Türkiye ölçeğinde yaptığımız tutum araştırması, halkın bu konuda resmi yetkililerden çok daha ilerde olduğunu, anadilinde eğitimi bir hak olarak gördüğünü ortaya çıkarmıştı. Milli Eğitim Bakanlığı’na bu konuda katkı sunabiliriz” ifadelerini kullandı. İÇİŞLERİ BAKANI’NDAN KAYITSIZ ÖLÜMLER İTİRAFI Acılı babaya şok Her ölüme bir bahane AYŞE SAYIN Marmaray ve YHT’ye seçim ayarı ? BİLECİK(Cumhuriyet) Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, ulaşım projelerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Yıldırım, Ankaraİstanbul Yüksek Hızlı Tren hattı ile Marmaray projelerinin 29 Ekim 2013 olan tamamlanma tarihini 30 Eylül 2013’e çektiklerini bildirdi. 5 bin araca ceza ? İstanbul Haber Servisi Polis ekipleri, emniyet şeridi ihlalinin çok olması üzerine TEM Otoyolu’nda uygulama başlattı. Uygulamayla birlikte bir hafta içerisinde 5 bin araca ceza kesildi. ‘Suç örgütü’ davası ? İstanbul Haber Servisi İşadamı Galip Öztürk’ün de aralarında bulunduğu 70 sanıklı “suç örgütü” davasına İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Davada mahkeme heyeti, 5 kişiyi tahliye etti. Denize düştü ? İstanbul Haber Servisi ÜsküdarKabataş seferini yapan motorda dengesini kaybeden bir kadın denize düştü. Kadın, halata bağlı can simidiyle kurtarıldı. ANKARA İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, son 10 yılda “şiddet ve kötü muamele, işkence” nedeniyle sadece 194 polis hakkında soruşturma başlatılıp işlem yapıldığını açıklarken bu polislerden önemli bir bölümüne 1 yıldan az süreyle “terfi durdurma” cezası verilmekle yetinildiğini de gözler önüne serdi. Şahin, gözaltında yaşamını yitiren Nijeryalı Festus Okey’in de aralarında bulunduğu çok sayıdaki “karakol ölümleri”yle ilgili “kamera kaydı” olmamasına ise somut bir açıklama getiremedi. İstanbul Bağımsız Milletvekili Levent Tüzel, polise “dur ihtarına uymayana ateş etme” yetkisi veren Polis Vazife ve Selahiyetleri Yasası’nın (PVSK) yürürlüğe girdiği 2007’den bu yana, 116 yurttaşın gözaltında veya polisin “dur ihtarına uymadığı” gerekçesiyle yaşamını yitirdiğini anlattı. Tüzel, başta Hopa olaylarında yaşamını yitiren Metin Lokumcu ve Yalova’da biber gazından ölen Çayan Birben olmak üzere bu durumdaki yurttaşların ölümünden sorumlu polislere yapılan işlemlerle ilgili bilgi istedi. Tüzel ayrıca gözaltında yaşamını yitiren Festus Okey, Firuzköy Karakolu’nda “asılı bulunan” Osman Aslı, yine karakolda ölü bulunan Ahmet Cömert, İsmail İnan, Hakkı Cangı, Şırnakİdil Karakolu’nda ölü buluna Resul İlçin olaylarını anımsatarak bu olayların hiçbirinde “karakolun güvenlik kameralarının kayıt yapmamasının” nedenini ve polisler hakkında ne tür işlemler yapıldığı konusunda bilgi istedi. Bakan Şahin, “Emniyet’te işkence” suçunun cezasının “meslekten çıkarılma” olduğunu belirterek 2002 2012 yılları arasında, İstanbul Emniyet Müdürlüğü kadrosunda görevli 194 personel hakkında, “işkence” suçundan idari işlem yapıldığını bildirdi. Ancak Tüzel’in isimlerini verdiği karakolda ölüm olayları ve “biber gazı”ndan ölüm nedeniyle hiçbir polise “meslekten men” cezası verilmemesi de dikkat çekti. Adli Tıp raporunda, Lokumcu’nun “mevcut hastalığının efor ve stres ile aktif hale geçmesi sonucunda” yaşamını yitirdiği sonucuna varıldığı savunması yapan Şahin’in diğer ölümlerle ilgili sıraladığı gerekçeler şöyle: Festus Okey olayı: Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro Amirliği’nde gerçekleşen Festus Okey isimli şahsın ölüm olayı, teşhis odasında üst araması yapıldığı esnada gerçekleşmiştir. Asayiş Büro Amirliği’nde kamera sistemi bulunmakla beraber, üst aramasının yapıldığı teşhis odasında kamera sistemi bulunmaması nedeniyle, olayın oluşumu hakkında kamera kaydı bulunamadı. Kusuru bulunan polise 10 ay kısa süreli “durdurma” cezası verildi. Osman Aslı olayı: Avcılar Firuzköy Şehit Ilgaz Aykutlu Polis Merkezi’nde gerçekleşen Osman Aslı’nın ölümü, avukat görüşme odasında gerçekleşti. Avukat odasında kamera bulundurulamayacağı için ölümle ilgili kamera kaydı bulunmuyor. Kusuru bulunan bir polis memuru 24 Ay Uzun Süreli Durdurma ve 4 ay kısa süreli durdurma, bir polis memuru ise 1 günlük aylık kesim cezaları ile cezalandırıldı. Aytekin Arnavutoğlu olayı: Fatih Başvekil Caddesi üzerinde gerçekleşen ölü olayı polisin “dur ihtarına uymayarak kaçması ve yapılan kovalamaca” neticesinde açılan “uyarı” ateşi ile önce yaralandı sonra yaşamını yitirdi. Kusuru bulunan bir polise 10 ay kısa durdurma, hakkında soruşturma açılan bir polise ise ceza verilmedi. Ahmet Koca olayı: Fatih Sümbül Efendi Mahallesi’nde gerçekleşen olayda Ahmet Koca’nın “Kürtçe konuştuktan sonra şiddete maruz kaldığı iddiaları gerçeği yansıtmadığı” iddiasına yer verildi. Bu neyin faturası? İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir’in Karabağlar ilçesinde geçen ay trafik polisinin bir oğlunu öldürdüğü, diğerini yaraladığı acılı baba Nusrettin Barlak’a, 600 liralık trafik cezası geldi. Barlak, “Prosedür gereği olabilir ancak evlat acısı yaşarken, bu neyin faturası” diye sordu. 12 Ağustos’taki olayda, ehliyeti olmayan Erhan Barlak’ın (24) kullandığı otomobil, yol kenarına park etmiş İzmir Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü’ne ait araca çarpmıştı. Daha sonra Erhan, ağabeyi Emrah ve arkadaşları Faruk Karhan’la, polis memurları arasında tartışma çıkmıştı. Polisin biber gazı sıktıktan sonra havaya ateş açmasının ardından gençler sandalyelerle memurların üzerine yürümüş, polis memuru İ.K’nin silahını ateşlemesiyle, Emrah Barlak karnından, kardeşi Erhan ve Faruk Karhan bacaklarından vurulmuştu. Emrah Barlak kaldırıldığı İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaşamını yitirmişti. Baba Nusrettin Barlak, 600 liralık trafik cezasıyla şaşkınlık yaşadı. Erhan Barlak adına düzenlenen tebligatta, “Sürücü belgesiz araç kullanmak ve sürülmesine izin vermek” suçundan ceza kesildiği belirtilirken baba Nusrettin Barlak, “Kaybettiğim oğlumun vefatının 40’ı çıkar çıkmaz bu fatura bize geldi. Bu olayda bir oğlumu kaybettim, diğerinin tedavisi sürüyor. Acaba bu neyin faturası diye sormak istiyorum” dedi. AKP’Lİ BAŞKANA 42 YIL İSTEMİ Paralar referanduma harcandı iddiası SEYFETTİN METE ÇORUM “Rüşvet istemek” suçundan hakkında 42 yıl hapis istemiyle dava açılan AKP’li Çorum Belediye Başkanı Muzaffer Külcü’nün yargılanmasına başlandı. Külcü’nün rüşvet pazarlığı bir müteahhit tarafından ses kaydına alınarak savcılığa teslim edilmişti. Bestaş firmasının sahibi Halil İbrahim Çalış “Rüşvetin belgesini ve çek örneklerini savcılığa sundum. Benden istenen paranın referandumda kullanılacağını söylediler” dedi. Çorumspor’a verildiği iddia edilen 125 bin TL’nin kulübe gitmediği anlaşılırken Külcü veBelediye Başkan Yardımcısı Alper Zahir hakkında “Rüşvet istemek” suçundan 42 yıl hapis istemiyle dava açıldı. Külcü ve yardımcısı Zahir’in yargılanmasına dün Çorum Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Külcü, hakkındaki suçlamaları reddederek yardımcısı Zahir’in kimseden rüşvet istemediğini, ses kayıtlarındaki konuşmaların ise kendisine ait olmadığını ileri sürdü. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle