14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 EYLÜL 2012 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ YARSAV Başkanı Arslan, iktidarın hukuk devleti ve yargı bağımsızlığını ayaklar altına aldığını vurguladı 7 Gözaltında gördüğü işkence sonucu kulak zarı yırtılan Grup Yorum üyesi Selma Altın Yargıya tecavüz ediliyor eferandumda “hayır” oyu verilmesi için üyelerine çağrı yapan, referandum sürecinde anayasa değişikliğine en sert muhalefet eden, bu nedenle de hükümetin hedefi haline gelen YARSAV oldu. Dönemin Yargıtay Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu tarafından kurulan YARSAV’ın savaşımına Başbakan Erdoğan, “Cüppenizi çıkarın ondan sonra siyaset yapın” sözleriyle yanıt vermişti. Bir yılı aşkın süredir YARSAV’ın başkanlığını Murat Arslan yürütüyor. Arslan, referandum sonrasındaki yargının iki yıllık karnesini çıkardı. Referandumun ardından yargıda yüz yıla sığabilecek bir dönüştürme, yeniden formatlama ve genetiğiyle oynama operasyonlarının yapıldığını aktaran Arslan, dönüşümün yansımasını ise şöyle anlattı: “Yeni HSYK, göreve başladığı 25 Ekim 2010 tarihinden günümüze yaklaşık 7 bin yargıç ve R YARSAV Başkanı Murat Arslan savcının görev yerini değiştirmiş, iki yılda adli ve idari yargıda toplam 15 kararnameye (kura kararnamesi hariç) imza atmıştır. Yeni HSYK’nin gerçekleştirdiği adli ve idari yargı atama kararnameleri ile yargıçlık teminatı bir yana, en sıradan memur için geçerli olan ve aksi durumda yargı yolu ile aranma olanağı bulunan haklar, yargı yolunun kapalılığının da verdiği gözü karalıkla meslektaşlarımız için ihlal edilmiştir. Bağımsızlık duvarının arkasındaki yargıç ve savcılar her türlü tasarrufa açık hale gelmişlerdir. Yarını olmayanların günübirlik telaş ve kaygısı içindeki bir yargısal işleyişin, ne kadar adalet üreteceğini kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Yargı kamuoyunda; HSYK’nin tayin, terfi ve yetkilendirmelerini büyük ölçüde kendisine yakın olanlara ‘taltif’, kendisinden ol mayanlara ise ‘bedel ödetme’, ‘diyetini ödetme’, ‘cezalandırma’ amacıyla yaptığına ilişkin güçlü bir kanı oluşmuştur. ” “Referandum sonrası yeni dönemin en şiddetli destekçilerinde dahi varlık bulan hiçbir şeyin değişmediği karamsarlığı eşliğinde çözülemeyen problemleri ile Türk yargısı her geçen gün daha da kötüleşen bir tablo sergilemektedir” diyen YARSAV Başkanı, “Başlarda ürkekliği ile yargıya saygı retoriğini tercih eden bir siyasal anlayışın, gelişen süreçte geldiği noktada muktedirliğini kanıtlama yollarından biri de yargıya ve yargısal alana alenen müdahale ve tecavüz olmuştur. Son dönemde kamuoyu; Deniz Feneri savcıları, MİT ve şike yasaları, özel yetkili mahkemelerle ilgili değişiklik düzenlemeleri Bizden olanolmayan yargıç ve verilen demeçler ile güç zehirlenmesinin tipik belirtisi olan aşırı özgüven veya en iyimser bakıştan hareketle ‘tepe sarhoşluğu’ ile malul bir siyasal iktidarın, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı değerlerini ayaklar altına alışına tanık olmaktadır. Araçsal kılınmış bir hukukla, birileri tutuklanıp yıllarca hapsedilmekte; birileri de gerekirse kişiye özel yasa çıkarılarak korunmakta ve böylelikle aslında topluma ‘bizden değilsen güvende değilsin’ mesajı verilmektedir. Otoriterleşme eğilimleri artık tüm dünyanın malumu haline gelmiştir” yorumunu yaptı. Arslan, bir talimatla alelacele çıkarılan gecekondu tipi yasalardan yakınırken, aşırı hız ile çoğu kez yetki yasası alanı dışına taşan KHK’lerde, yargı ile ilgili temel kurumlar ihdas edildiğini, kuralların değiştirildiğine de işaret etti. ‘İktidar halkından korkuyor’ CEREN ÇIPLAK DEMOKRAT YARGI BAŞKANI ERTEKİN: aklaşık 12 bin yargıç ve savcının mesleki yaşamları açısından kritik önem taşıyan HSYK’nin yeniden oluşturulması sürecinde aday olan Adalet Bakanlığı personeli ve YARSAV dışında Demokrat Yargı Derneği de vardı. Referandumda “Yetmez ama evet”çi kanadın temsilcisiydi. Demokrat Yargı Derneği’nin Eşbaşkanı Orhan Gazi Ertekin’e göre aradan geçen iki yılda referandumun “sağlamasını yapacak bir tecrübeye” ulaşıldığını kaydetti. Referandumun temel iki amacının HSYK’de ve Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) değişiklik yapmak olduğunu anlatan Ertekin, “Her ikisi de aslında bu kurumların demokratikleşmesi iddiasıyla kamuoyunun karşısına çıktı ve çok yüksek bir oyla kabul edildi. İlk tecrübe HSYK’de yaşandı. HSYK, belli bir ittifak tarafından devletleştirildi. Arkasından Anayasa Mahkemesi’nde de bireysel başvuru yakında başlayacak. Fakat AYM, hem kurumsal hem de zihinsel yenilenmesine tabi tutulamadı. Her ikisinde de anayasa referandumuna hedef teşkil eden yargıdaki demokratik dönüşümü gerçekleşemedi. Son derece tehlikeli, yeni bir despotizm sürecine dahil edildi. Şu an tam da o despotizm sürecinin içindeyiz” değerlendirmesini yaptı. Y Pişman değilim ama... Gözaltında işkenceye maruz kalan ve sağ kulak zarı yırtılan Grup Yorum üyesi Selma Altın, iktidarın halkından korktuğunu söylüyor. Altın, “İnsanların gerçekleri öğrenmesinden korkuyorlar. Asıl korku, bu hesap verme korkusudur. Bizim mücadelemizin bir ayağı da gerçekleri halka ulaştırma kavgasıdır” diyor. Gözaltında yaşadıklarını anlatan Altın, polisin hiçbir uyarıda bulunmadan saldırdığını, hâkim karşısına çıkana dek sürekli sözlü küfür ve fiziki işkence gördüklerini belirtti. Grup Yorum üyeleri Altın ve Ezgi Dilan Balcı’nın aralarında bulunduğu 14 kişiye ev hapsi ve yurtdışına çıkış yasağı verilirken 8 kişi de tutuklanmıştı. İnönü konseriyle başlayan bir süreç var. 55 binden 150 bine, 150 binden 350 bine binlerce insanı buluşturdunuz. Kitleleri toplamanızın tehdit olarak algılandığını ve bu yüzden baskılara maruz kaldığınızı söyleyebilir misiniz? Aynı idealleri paylaşan, aynı dünya özlemi duyan, AKP’nin uygulamalarından rahatsız olan milyonlarca insan var ve bu milyonlarca insanı bir araya getirmek istiyoruz. Bu büyük bir iddia ve bütün saldırıların temelinde bu yatıyor. Sultangazi’de karakola saldırıda ölen canlı bomba İbrahim Çuhadar’ın arkadaşı olduğunuza dair fotoğraflar da tartışıldı... Mahir Çayan’larla ilgili anmada çekilen bir fotoğraf. Grup Yorum olarak gittik, şarkı söyledik. Yürüyüş sırasında çekilen bir fotoğraf o. Konserlerde de yüzlerce insanla kol kola fotoğraf çektiriyorum. Kaldı ki bunu bana hâkim ve savcı bile sormadı, polis bunu aleyhimde kullanamaz. Beni bu konu yargılayacak olan birim polis değildir. İpekçi, 12 Eylül referandumu sonrası gazetecilere ve televizyonlara yönelik operasyonların hız kazandığına işaret ederken, “2011’in sonbaharına doğru da hükümetin Kürt politikasını eleştiren yazarlar, aydınlara yönelik operasyonlar yoğunlaştı; KCK davalarının açılması gibi. Bütün bunlar yargı reformu ‘Medyaya yönelik operasyon hız kazandı’ sonrasına rastlayan gelişmeler. Yargı reformu yapıldığı zaman adil yargılama hedeflenmişti ama gazetecilere yönelik tutuklamaların ve davaların daha da arttığı bir döneme tanık oluyoruz” dedi. TGS Başkanı, “Hükümetin yaptığı yargı reformunun adaleti engellemekten başka bir ifadesi yok” yorumunu yaptı. ‘Gerçekleri halka ulaştırma kavgası’ ‘İktidar gösteriyor, yargı vuruyor’ İktidar nereyi istiyorsa yargının orayı vurduğuna işaret eden Ertekin, “Bu zaten Türk yargısının geleneğidir. Türkiye’de yargı, politik iktidarların, kendi gözlem ve çıkarları doğrultusunda kullandığı bir alet durumunda olmuştur. Bugün de bu gelenek değişmedi maalesef. Aynı gelenek devam ediyor, fakat sahipleri değişmiştir. Sahipleri bugün önemli ölçüde cemaat ve Erdoğan ittifakı üzerinden iş görüyor. Ve maalesef aynı antidemokratik süreç devam ediyor” dedi. “O ittifak arasında da anlaşmazlık oluşmaya başladı” yorumu üzerine Ertekin, şunları söyledi: “Şu an cemaat ile hükümet kendi aralarında anlaşmazlık yaşıyor. Ama önemli anlamda anlaşmaları sürüyor. Kürt politik hareketi karşısında ittifakları devam ediyor. Onun dışındaki meseleler konusunda da çatışmaları halen sürüyor. Kimin iktidar olacağına dair Erdoğan’ın kendisi mi, yoksa cemaatin mi iktidar olacağına dair bir çatışma hemen hemen her yerde devam ediyor.” “Siz referandum sürecinde hükümete aktif destek verdiniz. Bugün, bunların olacağını bilseydiniz yine de evet der miydiniz” sorusu üzerine Ertekin, şu yanıtı verdi: “Şu an bunların olacağını bilseydim yine ‘evet’ derdim. En ufak bir pişmanlığım yok. Hatta çok büyük bir gurur duyuyorum; 12 Eylül referandumunda bir önceki despotizmi yıktığımız ve onda pay sahibi olduğumuz için. Biz bir despotizme karşı çıkıp yıkarken oldukça başarılı olduk. Ama bir başka despotizmin onun yerini almasına karşı koyamadık. Elimizden geleni yaptık. Ama engelleyemedik. Sonuçta bundan sonra da aynı despotizme karşı mücadele devam edecek, etmeli... ” 28 Şubat yargıladı AKP tutukladı ürkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), “Tutuklu Gazete” adı altında bir gazete çıkarıyor. İlginç olan ise bunun yeni sayısının çıkmamasına ilişkin temenni. Çünkü gazetenin yazarları cezaevlerinde bulunan 81 gazeteciden oluşuyor. TGS Genel Başkanı Ercan İpekçi gazeteci yargılamalarında gözden kaçan, görmezden gelinen, yok sayılan kimi zamansa kanıksanan o yargılamalardaki ilginç ayrıntıları paylaştı. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Atılım gazetesi yazarlarından İbrahim Çiçek, 2011 yılında tahliye oluyor. 2012’nin başlarında mahkeme heyeti değişirken, ilginç bir şekilde belli görüşe sahip gazetelerde Çiçek aleyhine haberler “yaptırılmaya” başlanıyor. Bu haberleri Çiçek tekzip ettirse de, heyet değişikliğinin ardından tutuklanmaktan kurtulamıyor. Haklı olarak İpekçi, “Madem suçluluğuna inancınız vardı niye tahliye ettiniz? Tahliye edip de haberler yayımlandıktan sonra niye tutuklama kararı verdiniz?” TGS Genel Başkanı İpekçi, iktidarın yaptığı yargı reformunun adaleti engellemekten başka bir şey ifade etmediğini söylüyor “Korkuyorlar! Milyonları bir araya getirmemizden, hep bir ağızdan umudun türküsünü söylememizden korkuyorlar” Grup Yorum’un bu söylemindeki korkuyu açar mısınız biraz? Şu anda kendi halkından korkan bir iktidar var. Daha doğrusu kendi halkının bir araya gelmesinden tedirgin olan, korkan bir iktidar var. İnsanların gerçekleri öğrenmesinden korkuyorlar. Çünkü o zaman insanlar; yoksullaştırıldıkları için, evsiz yurtsuz kaldıkları için, sokak ortasında tekmelenip infaz edildikleri için hesap sormak isteyeceklerdir. Asıl korku, bu hesap verme korkusudur. Bu anlamda bizim mücadelemizin bir ayağı da gerçekleri halka ulaştırma kavgasıdır. Emniyet açıklamasında “yasal sınırlar içerisinde kademeli olarak müdahalede bulunulmuştur” diyor. “Kademeli müdahale” nedir? Kademeli müdahale dedikleri şey insanların kafalarını gözlerini yara yara kulaklarını patlata patlata gözaltına almak, sakat bırakmaksa evet kademeli müdahale ettiler... Konserlere çıkacak mısınız? Evet. Bir hastaneye gittim ve sağ kulak zarımın hâlâ delik olduğunu söylediler. Sahnede bir şekilde sesi ayarlayacağız. Ev hapsi kararına ne diyorsunuz? Avukatlarımız itiraz etti, sonucu bekleyeceğiz. Yaşamımız, faaliyetlerimiz, müzikal çalışmalarımız neyse, devam ettireceğiz. Bize bakan hâkim özgürlükler hâkimi aslında ve kararı verirken “Bu kişinin yurtdışına kaçma ihtimali yoktur. Bu kişinin hukuki olarak yargılanması devam ederken tutuklanması ağır bir yaptırım olur” diyor ve bu nedenle tutuklama kararı vermiyor. Biz konserlere gitmek zorundayız. Albüm kayıtları vs. yaşamımız dışarıda. Dolayısıyla bu karar hapisten öte olmuyor. Hapisle aynı “ağır”lıkta ceza. Sizin Grup Yorum elemanı olduğunuzu biliyorlar mıydı? Evet. Bunu sözlü sataşmalarından anladık. ‘Hapisle aynı ağırlıkta ceza’ T sorularına yanıt arıyor. Gazeteciyazar Necati Abay’ın hukuk öyküsü ise bambaşka. Abay 17 Nisan 2003 tarihinde tutuklanıyor. O günlerde devlet güvenlik mahkemeleri varlıklarını sürdürüyor. Hakkında dava açılan Abay, tutukluluğundan 6 ay sonra ilk kez hâkim karşısına çıkıyor. Mahkeme, Abay’ı tutuksuz yargılamak üzere tahliye ediyor. DGM’ler “kaldırılıp” yerine getirilen ağır ceza mahkemesi Abay’ı tam sekiz yıl sonra 4 Mayıs 2011’de 18 yıl 9 ay hapis cezasına mahkum ediyor. İpekçi bu duruma ilişkin “8 yıl boyunca hakkında bir şey çıkmamış, Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Derneği’ni kurmuş, sözcülük yapmış, yurtdışına gitmişgelmiş konferanslara katılmış; 8 yıl sonra tutukluyorsunuz. Mahkumiyet kararı da, delil olmamasına rağmen kanaatten çıkıyor. Dosyada bombalama eylemleri var ancak Abay’ın ilişkisi tespit edilmemiş. Şiddet olmadı ‘DGM yapmadı yaptıklarını’ ‘Evet’ için gurur duyuyorum’ YARIN: HESAPLAŞMA ALDATMACASI C MY B C MY B ğına kanaat eden mahkeme, şiddet eylemini yaptığı iddia edilen örgütün mensubu olduğuna kanaat ediyor” değerlendirmesini yaptı. İpekçi, izledikleri gazeteci davaları arasında İslami basından Şükrü Sak’ın dosyasını da ayrı bir yere koyuyor. Gazeteci Sak, İBDAC’ye yakınlığıyla bilinen yayın organlarında çalışan bir isim. 28 Şubat döneminde yazdığı yazılar nedeniyle hakkında açılmış davalar var. Örgüt propagandası ve yardım yataklıktan mahkum oluyor. Aradan 14 yıl geçtikten sonra Yargıtay’ın onama kararıyla birlikte Sak cezaevine giriyor. Ercan İpekçi, Sak’ın yakınmasını şöyle aktardı: “28 Şubat’a karşı mücadele etmişim. 28 Şubat’la hesaplaştığını söyleyen hükümet döneminde hapse giriyorum. Bu nasıl iştir anlamadım.” Hâkim dosyayı uş! çok dikkatli okum ve üyeliği” pagandası 17 Eylül’de “örgüt pro arılan Grup Yorum çık ye suçlamasıyla adliye a bulunduğu17 kişiyi üyelerinin de aralarınd Hâkimi Süleyman Kar kle rlü gü sorgulayan Öz nun “uyuşturucu ve rgu so a, ağ an tut ün öl’ raç yapma ve sağlama” uyarıcı madde ticareti dırdığı ortaya çıktı. Ka yaz u un hakkında olduğ ığın lışl yan , lan As a Oy rara itiraz eden avukat sı nedeniyle yaşanma yı matbu tutanak kullanıl yerek “Hâkimin dosya mış olabileceğini söyle u anlaşıldı” dedi. uğ ne kadar dikkatli okud
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle