14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 EYLÜL 2012 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Büyüme Rakamlarının Gösterdiği Terör, Terörist Derken... İyi yönetilmiyoruz!.. Burası kesin. Yöneticilerimiz acemi, deneyimsiz, yeteneksiz de ondan mı? Nasıl gelirler ülkenin yönetimine? Seçimlerde kazanarak, halkın güvenini aldığını sanarak... İktidara on yıldır sahipsin!.. Ama başarısızsın. İktidarı teslim aldığın günden bu yana ülkeyi daha kötü duruma düşürmüşsün! Belli bir uygarlık düzenini aşmış ülkelerde tek çıkar yol vardır, hemen istifa etmek, yerini daha başarılı olacaklara bırakmak... Yıllardır bir savaş havası içindeyiz. Şehitler, şehitler... Gaziler, gaziler... Bir savaştayız. Ama kimle savaşıyoruz? Teröristlerle!.. Ne kolay açıklama, teröristler düşmanımız demek... Önce terör nedir, öğrenelim. Terör Fransızcadan alınmış bir sözcük... Sözlüklere bakalım. “Korku salma, yıldırma, siyasal bir dava uğruna girişilen, toplumu yıldırmaya, korkutmaya yönelik her türlü eylem.” Terörist de terör yaratan, terör uygulayan, siyasal bir amaca varmak için terörü bir yöntem olarak kullanan! Bunu kullananlara, terörist adı veriliyor! Terörist denen insanlar, hemen her ülkede var. Bunlar sözlükte denildiği gibi belli siyasal görüşleri gerektiğinde silahla savunurlar. Kimi zaman bir tek kişidir, kimi zaman da kalabalık çeteler... Bunlar belli bir devlet adına görev yaparlar. Türkiye’de yıllardır terörle, teröristlerle savaştayız. Bunlara böyle ad vermek kolay! Ama gerçek kişilikleri, nereden, kimden yüreklendikleri karışık. Biz ülkenin dört bir yanında patlak veren terör olaylarıyla yıllardır çarpışıyoruz. Biraz da yöneticilerimizin bu savaştaki yetersizlikleri söz konusu! Kim var arkalarında? Suriye mi, İran mı, ABD mi? Ülkelerin düzenini karıştıran güç bir iki çetenin işi olamaz, bunu bilmeyen kaldı mı? Tek parti döneminde terör diye bir şey yoktu, terörist sözünü de hiç duymamıştık. Orda burda eşkıya varsa, devlet onları kısa sürede yok eder, ülkede huzuru sağlardı. Ya şimdi? Nerde o eski devlet gücü?.. 2012 yılının önümüzdeki ayları da kolay geçeceğe benzemiyor. Avrupa ülkelerinde karşılaşılan durgunluk kaçınılmaz olarak ihracat gelirini ve ona bağlı faaliyetleri olumsuz etkileyecektir. irkaç gündür ekonomi ile ilgili haberler yazılı medyada ön plana çıkmış görünüyor. Bunun önde gelen nedeni Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yılın ikinci çeyreği için açıklamış olduğu büyüme rakamları. Bu rakamlara göre yılın ikinci çeyreğinde ekonomi bir önceki yılın aynı dönemine oranla yüzde 2.9 büyümüş bulunuyor. Yılın geri kalan bölümü için yapılan tahminler de 2012 yılında ekonominin yüzde 3’ten fazla büyümeyeceğini gösteriyor. Kimileri yakın geçmişte karşılaşılan yüzde 8’in üzerindeki büyüme hızlarına bakarak ülkede büyümenin ciddi hız kaybetmiş olduğunu ileri sürüyor. Kimileri de özellikle Avrupa ülkelerindeki yüzde 3’ün bir hayli altındaki büyüme hızları ile karşılaştırıp iyimser yorum yapmaya çalışıyor. Tahmin edileceği üzere bu ikinci yorum hükümet çevrelerinden geliyor. Hatırlayacak olursak, hükümetin Orta Vadeli Programı’na göre 2012 yılında büyümenin yüzde 4 olması bekleniyordu. Böyle bir “yumuşak iniş” çoğu iktisatçı tarafından da zorunlu görülüyordu. Çünkü ekonomi geçen birkaç yılda fazlasıyla ısınmış, cari açık gayri safi milli hasılanın yüzde 10’u gibi sürdürülmesi mümkün olmayan yüksek bir düzeye ulaşmıştı. Ancak, elimizdeki veriler bu inişin umulduğu kadar “yumuşak” olmayacağına işaret ediyor. Üzerinde durulması gereken bir nokta, çoğu zaman görüldüğü üzere, bu konuda yapılan yorumların kısa dönem büyüme üzerine fazlasıyla yoğunlaştığı. Orta ve uzun dönemle ilgili pek fazla bir şey duy B Baran TUNCER duğumuz söylenemez. Aslına bakılacak olursa, Türkiye ekonomisindeki büyümenin göze çarpan özelliklerinden belki de önde geleni belli bir istikrar göstermemesi, hemen her dönemde inişli çıkışlı bir yol izlemesi. İkinci olarak söylenebilecek ise büyüme ile ekonomideki cari açık arasında yakın ilişki bulunduğu. Bir diğer deyişle, dışarıdan kaynak transferi arttığı zaman ekonomi daha hızlı büyüyor. Aksi halde büyüme yavaşlıyor. Gerçekte Türkiye ekonomisinin büyüme potansiyeli çoğu zaman abartılıyor. Bu potansiyel yılda yüzde 4’ün fazla üzerinde değil. Yani, dışarıdan sürdürülemeyecek düzeyde kaynak transfer etmeden normal koşullarda ancak bu düzeyde bir büyüme beklenebilir. Bu durumun değişmesi, sürekli daha yüksek büyüme hızlarının sağlanabilmesi için çeşitli alanlarda yapısal değişikliklerin yapılması gerekiyor. Tekrar başa dönersek, 2012 yılı büyümesiyle ilgili bazı gözlemler aydınlatıcı olabilir. Bunlardan birisi, büyüme hızı bir önceki yılın yarısından da daha aza inmişken cari açıktaki azalmanın aynı ölçekte olmadığı. Gerçi, yılın ilk yedi ayında cari açık bir önceki yılla karşılaştırıldığında yaklaşık 15 milyar dolar azalmış bulunuyor. Bununla birlikte cari açığın gayri safi milli hasılaya oranı hâlâ daha yüzde 8 gibi oldukça yüksek bir rakam. Bu sürdürülebilirlik açısından rahatlatıcı bir durum değil. Cari açık, yani ekonomiye giren ve ekonomiden çıkan değerler arasındaki fark söz konusu olduğunda, dış ticaret dengesi önemli bir gösterge. 2012 yılının ilk yedi ayında ithalatın bir önceki yıla oranla azaldığı, buna karşılık ihracattaki artı şın devam etmekte olduğu anlaşılıyor. Artan ihracata bakıldığında ise ilginç bir durum gözden kaçmıyor. Artışın olduğu Ortadoğu bölgesi ülkelerine yakından baktığımızda İran’a yapılan olağanüstü düzeyde altın ihracı dikkat çekici. Sebebi ne olursa olsun, bu ölçekte altın ihracatının gelecek dönemlerde devam etmesi beklenemez. Dikkat çeken bir diğer husus büyümenin kaynakları ile ilgili. Yakın geçmişte büyümenin itici gücü özel tüketim harcamalarının doğurduğu talep artışı olmuştu. Oysa, 2012 yılında özel tüketimde bir gerileme var. Benzeri durum yatırım harcamaları için de söz konusu. Örneğin, ekonomide neredeyse lokomotif görevi yaptığı söylenebilecek konut inşaatı tam bir durgunluk içine girmiş gözüküyor. 2012 yılının önümüzdeki ayları da kolay geçeceğe benzemiyor. Avrupa ülkelerinde karşılaşılan durgunluk kaçınılmaz olarak ihracat gelirini ve ona bağlı faaliyetleri olumsuz etkileyecektir. Başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da yaşanan karmaşanın boyutları artabilir. İçeride terör ve asayiş sorunları ister istemez ekonomiye de yansıyacaktır. Bunlara bir de uluslararası piyasalarda petrol fiyatlarında beklenen artışı eklemek yerinde olur. Önümüzdeki dönemde ekonomi politikası araçlarının kullanımı fazlasıyla dikkat gerektiriyor. Örneğin, hızı kesilen özel tüketim harcamalarını canlandırmak için faizlerin düşürülmesi, kısa vadeli sermaye girişi için Türkiye’yi daha az çekici konuma getirebilir. Maliye bakanının da şikâyet ettiği üzere, bozulan bütçe dengesini yeniden sağlayabilmek için alınacak yeni vergiler tüketim üzerinde olumsuz etki yapacaktır. Öte yandan, talebi canlandırmak amacıyla kamu harcamalarının arttırılması ekonomik dengeleri bozabilir. Neresinden bakılırsa bakılsın, yavaş yavaş seçimlerin yaklaştığı bir dönemde ekonomi yönetiminin işi kolay olmayacağa benziyor. Büyük Devlet Şeyi... “Adamı” diyeceğim ya... Dilim varmıyor... ? Televizyona çıkıp “teröristlerin imam hatip okullarının dışındaki okullardan yetiştiğini” size anlattığından hemen bir gün sonra... Bizim Işık Kansu araştırdı; Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun cinayetlerindeki imam hatip okulu mezunlarının, mahkeme dosyalarındaki isimlerini çıkarıp sıraladı... Dünkü Cumhuriyet’te... Gazi Lisesi’nden mezun olmamışlar yani... ? Birçok insanı domuz bağı ile boğup villaların bodrumuna gömen terör örgütünün sorumlusu ise hem imam hatip mezunu... Üstelik din öğretmeni... ? Ama biz sıradan adamlar “Teröristler imam hatip okullarından yetişiyor” diyemeyiz... Günahtır... Değil büyük devlet adamlığına... Adamlığa sığmaz... ? Kurban olayım, ağırına gitti yaratanın, yalanlıyor işte büyük devlet adamını... Yine aynı gün: Afganistan’da bir canlı bomba kalabalığa sızdı, işgalci Amerikalıları havaya uçuruyorum diye üzerindeki bombasını patlattı... Kendisi ile birlikte 12 kadınçocuk havaya uçtu... Amerikalılar sapasağlam... Bu eylemi Hizbi İslami Partisi üstlendi... Kim?.. Gülbeddin Hikmetyar... Hatırlayın artık siz de: İstanbul’da ağırlayıp koltuğun önünde ve dizinin dibinde oturduğu, o ünlü tarihi fotoğraftaki adam... Ya dizin dibine oturan?.. İmam hatipten değil de Robert Kolej mezunu çünkü... ? Ve ne zaman tekbir sesi duysam... Ya kurşun sıkılıyor... Ya kafa kesiliyor... Ya linç... Ya ateş... Kan... Ölüm... Tümü din adına ve tekbir getirerek... ? Türkiye; önce insan olmayı öğreten çağdaş laik eğitimi ile az çok dışındaydı bu alev alev cehennemin... Soktu içine... Dizlerinin dibine oturarak... Ortadoğu’daki İslamcı terör örgütlerini kucaklayarak... Elin mezhep savaşlarına parmak sokarak... Kanlı iç savaşlara para, silah, militan sunarak... Yetmedi... Kendi çocuklarını sürüklüyor ateşe... “Teröristlerin” hangi okullarımızda yetiştiğini işte buldu size... ? “Büyük devlet adamlığı” bu kadar... Büyük mü, küçük mü?.. Artık siz bilirsiniz... Annenin Sorusu Neşe DOSTER nsan katiliyle doğar” derler. O katil, zamandır. Ama ayrıca katilleri de vardır insan yaşamının. Hastalık gibi, kaza gibi, yoksulluk gibi, savaş gibi. Yarışırlar onlar birbirleriyle, insanları alıp götürmek, geride kalanlara “kapkara günler, kör topal, yarım yamalak” bir hayat yaşatmak için… Ölümle yaşam arasındaki çizgi bugünlerde çok kısaldı. Hele de Mehmetçiklerimiz için. Doğum ve ölüm parantezlerinin arası çok daraldı. 52 günde 124 şehit verdi ülkemiz. Oğlu askerlik çağına gelen aileler zor günler geçirmeye başladı. 25 gencimiz, 25 pırıl pırıl insanımız toplumu, ailelerini, sevenlerini derin acılar içinde bırakarak uçup gittiler Afyon’daki patlamada. Buna dayanmak, buna alışmak, buna katlanmak gerçekten zor. 25 şehitten 19’unun DNA’sı açıklanınca; Onur Fikret Dülger’in annesi şu soruyu sormuş yetkililere: “Yoksa benim oğlumun parçaları bile kalmadı mı?” Ahmet Sandalcı’nın annesi ise “Ben oğlumu askere gönderdim, ölmeye değil. Ben şimdi ne yapacağım, benim tüm umudum oğlumdu” demiş. Şimdi bu anneleri hangi teselli sözleriyle avutabiliriz? “Kader”, “takdiriilahi”, “o şimdi cennette” sözleri yüreklerini soğutmaya yeter mi? 25 askerimizin şehit olmasından hemen sonra vali, paşaya kilim ve satranç takımı hediye etmiş, “Sırası mıydı?” diye soranlara da “Hayat devam ediyor, acımız varken buna ara mı verelim?” demişti. Hayat devam etmiyor Vali Bey! Bundan sonra o aileler için hayat devam etmeyecek Vali Bey! Ortalık yangın yerine dönmüşken, evlatlarının cesedi bile ortada yokken, hayat nasıl devam eder Vali Bey! “İ C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle