15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 EYLÜL 2012 PERŞEMBE 6 HABERLER AKP yerel seçimleri öne alınca dokunulmazlık tartışması 18 yıl önce yaşananları anımsattı Siyaset de tekerrür ediyor ERDEM GÜL CHP Terör Yargısına İnsan neyi yazacağını şaşırıyor bazen. Onu mu bunu mu? Örneğin dün 12 Eylül 1980’in yıldönümüydü... Her yer geçmişin bilançoları ile doldu taştı... Kim neler yazmış; Nazlı Ilıcak nasıl merhaba, hoş geldin ordu demiş.. O zaman sev, bugün vur! Minik Serçe’nin o zamanki olumlu demecine kadar.. her gelene ağampaşam... Beni farklı bir yönü ilgilendirdi: Acaba bugün TSK’nin içinde bulunduğu durumun başlangıcını 12 Eylül süreci mi oluşturuyordu? Kürt meselesi var; aydınların, gençlerin kıyılması var.. 12 Eylül müdahalesinin adım adım oluşturduğu, 2002 Kasım seçimlerinde de iktidara getirdiği bugünkü Türkiye ve sahipleri var... Erbakan’ın, giderek çökecek olan merkez sağa ciddi bir siyasi seçenek oluşturmaya başlaması da bu süreçte oldu! Düşe kalka gelişen din eksenli siyasetin, çift başlı olarak ülkeye egemen olması! Eskiyen Erbakan’ın yarım iktidar galibiyetini, kendisinden kopan AKP’nin tamamlaması.. Erdoğan ve arkadaşlarının, Erbakan’ın Amerikan aleyhtarlığından temel dersi çıkararak Amerikancılığı benimsemesi... 12 Eylül darbecilerine yağ çeken, öve öve bitiremeyen, Evren’e cennette yer açan F. Gülen’in “Son Karakol” yazısı.. Askerin kucağında ve sonrasında büyüyerek bugün ise Erdoğan dahil hepsini kesmeye yönelen bir iktidar ortağı... Bugünün hazırlanması, evet 12 Eylül süreciyle başladı. Bu süreç de kaçınılmaz bir şekilde orduyu vurdu. Aslında ordu siyasete hiç bulaşmayacaktı, sadece ve sadece, her açıdan demokratikleşmeyi, parlamentonun egemenliğini, hukuk devleti kurum ve kuruluşlarını sürekli destekler bir tutum alacaktı. Bugün Türkiye bambaşka bir yerde olurdu. Şüphesiz, 12 Eylül öncesinin solu da çocukluk hastalıklarının ciddi bir muhasebesini ne kadar yaptı, 12 Eylül ortamının oluşmasına ne kadar katkıda bulundu, sorusu çengelde hep takılı duracaktır... ??? Yoksa şunu mu yazsam: Amerikan Genelkurmay Başkanı geliyor. Önce CIA Başkanı, arkasından Dempsey... Konu kuşkusuz Suriye’de Esad’ın nasıl bir an önce yıkılacağı. CIA orada kirli işleri organize edecek, peki Dempsey? Suriye’ye olası bir düzenli ordu müdahalesinin plan ve programı için mi? Esad’ın duruma hâlâ hâkim olmasıyla Ankara’nın son derece telaşlanmasının bir ürünü mü bu ziyaret? Suriye’nin arkasında hâlâ Moskova ve Tahran durduğuna göre.. daha önce de dediğim gibi Ankara, içine düştüğü kötü durumdan kurtulmanın yolu olarak Ortadoğu’da küçük kıyametin fitilini ateşlemeyi göze mi aldı? Gözü karalıklarına, Şam’da namaz kılma yeminlerine bakılacak olursa... Bu savaşın Ankara için bir din savaşı kisvesine de büründüğünü söylemeliyiz... Türkiye aylardır Esad’a karşı aslında ilan edilmemiş ama açık bir savaş sürdürüyor. Basın Konseyi Başkanı Orhan Birgit, “Elimizde Türk Sağlık Bakanlığı’na ait ambulansla Özgür Suriye Ordusu’’a silah taşındığını gösteren fotoğraf var” dedi, daha önceki bir savın belgesini söyledi! Bu gerekmiyor, dünyanın elinde, Suriyelilerin elinde ne belgeler var! Suriyeliler bunu görüyorlar. Bu savaşın ileri saflasında, Türkiye hedeftir. Antakya ve özellikle Suriye muhaliflerinin askeri kampı hedeftir! Hepimiz hedefiz! ??? Acaba Afyon’daki patlamayı mı yazsam? Kılıçdaroğlu, bir sabotaj olasılığını yüzde 99.5’e çıkardı! Eğer sabotaj ise bu şu demektir, daha önce Twitter’da paylaştığım konuyu yazayım: PKK yeni bir safhaya yükseldi ayrılıkçı politikada. Kürt kökenlileri TSK’de tam bir şüpheli durumuna düşürmek! Böylece Kürtlerin TSK’de görev almasını önlemek... Bu, savaşın çok ciddi bir noktaya geldiğinin işaretidir. Mesele bir ayda 300’ü aşkın PKK’linin safdışı bırakılması haberiyle geçiştirilecek nitelikte değildir. Başbakan’a bakıyorum, CHP ile savaşıyor. Her türlü yolu, sözü, saldırıyı deneyerek.. hatta mahkemeye veririm diyecek kadar... Bu noktada bende şu kanaat pekişti: Başbakan, yetiştiği edindiği her türlü kültür gereği olsa herhalde, CHP’yi gerçekten ebedi ve ezeli düşman olarak görüyor. Önündeki en büyük engel dün belki TSK idi, yargı idi.. Bugün de CHP... CHP’liler bunun ayırdında mı? Ne yapacak acaba Başbakan, artık kendi denetimine aldığı özel yetkili mahkemelerin yeni biçimi terör mahkemelerine mi teslim edecek CHP’yi? Çok gülerim... ANKARA AKP’nin, MHP ile anlaşmasıyla yerel seçimlerin öne çekileceği kesinlik kazanınca, BDP’lilerin dokunulmazlıklarına ilişkin tartışmalar, tam 18 yıl önce DEP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması öncesinde yaşananlarla benzerlik kazanmaya başladı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yerel seçimleri öne alırken özellikle BDP’ye yönelik ağır suçlamalarda bulunması ve yerel seçim kampanyasını da aynı çerçevede yürüteceğinin mesajlarını vermesi, 1994 süreciyle paralellikler kurulmasına neden oldu. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Yargıya gerekeni söyledik, yargı gerekeni yapacak, biz de parlamentoda yapacağız” açıklaması ve AKP’den gelen 1 Ekim’de Meclis açılır açılmaz PKK’lilerle görüşen BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılacağı yolundaki bilgiler, AKP içinde “dokunulmazlıkları kaldırılanlara tutuklama da gelir” değerlendirmeleri, BDP’lilerin “çekiliriz” tavrı ve TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in bir uzlaşma şansını arayan açıklamaları... “Tarih tekerrür mü edecek” yorumlarına neden olan benzerlikler şöyle: Çiller yerel seçim öncesi kaldırdı: 1991 yılında SHP ile ittifak yaparak Meclis’e giren DEP’lilerin dokunulmazlıkları, Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana’nın yemin törenindeki Kürtçe konuşmasından itibaren hep tartışma konusu oldu. 1993 yılı boyunca artan PKK saldırıları nedeniyle dokunulmazlık tartışması yoğunlaştı. Dönemin Başbakanı Tansu ‘Dokunursak bölgede biteriz’ ERDEM GÜL Güneydoğulu milletvekilleri, Erdoğan’ın ikna edilmesini istiyor. ANKARA Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, “Yargıya gerekeni söyledik, gereğini yapacaklar, biz de parlamentoda gereğini yapacağız” diyerek düğmeye bastığı BDP’lilerin dokunulmazlığının kaldırılmasına yönelik hazırlıklar, AKP içinde de sıkıntılara neden oldu. AKP’nin Güneydoğulu milletvekilleri, “Bölgede biteriz” kaygısıyla BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmaması için Başbakan Erdoğan’ın ikna edilmesini istiyor. Bu girişimler bazı parti yöneticilerinden de destek buluyor. Erdoğan’ın PKK’lilerle görüşen BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılacağına ilişkin mesajlar vermesinin ardından, parti içinde nasıl bir yöntem izleneceğini belirlemek üzere bir çalışma başlatıldı. Çalışma, yargıdan hangi milletvekilleri için fezleke geleceği, gelecek fezlekelerin içeriğinin ne olacağı ve suçlamaların kap samı ve boyutunun nasıl olabileceği noktaları üzerinde yürütülüyor. AKP’de mutlaka fezlekelerin beklenmesi ve fezlekelerde yer alacak suçlamaların ağırlığına göre hareket edilmesi benimsendi. AKP’de yapılan ilk değerlendirmelerde PKK’lilerle karşılaşmada kamera görüntülerinde 9 milletvekilinin bulunduğu, ancak 9 milletvekilinin tamamının dokunulmazlığının kaldırılmasının söz konusu olamayacağı görüşü de ağırlık kazandı. Yine gelecek fezlekeye bağlı olarak 9 milletvekilinden özellikle kameralar önünde PKK’lilerle kucaklaştıkları görülen 1 ya da en fazla 2 milletvekilinin dokunulmazlıklarının düşürüleceği belirtiliyor. AKP’deki bu hazırlık 1 Ekim’de Meclis’in açılmasıyla konunun gündeme geleceği görüntüsü verince parti içinde de farklı bakış açılarının ortaya çıkmasına neden oldu. Özellikle BDP ile aynı bölgede politika yapan AKP’nin Kürt milletvekilleri, dokunulmazlıkların kaldırılmasına kesin bir şekilde karşı çıkıyor. Parti kulislerinde bu görüşlerini seslendiren vekiller, karşı çıkışlarını, “Dokunulmazlıkların kaldırılması PKK’nin, BDP’nin kurduğu tuzağa düşmek demektir. Zaten bir süredir kendilerini Meclis’ten attırıp bölgede daha da mağdur duruma gelmek istiyorlar. Biz onların kazdığı bu kuyuya düşmemeliyiz” gerekçesine dayandırıyor. Kürt vekiller ayrıca BDP’lilerin dokunulmazlıklarıyla ilgili bir işlemin doğrudan kendi seçim bölgelerini etkilediğini belirterek “Dokunulmazlık kaldırılması 90’larda denendi, bir işe yaramadı. Şimdi aynı yönteme dönemeyiz. Üstelik bölgede BDP dışında ayakta kalan tek parti biziz. BDP’lilere dokunmamız doğrudan bizi vurur. Bölgede büyük tepki görür, bizim tabanımız da kabul etmez, biteriz” kaygılarını dile getiriyor. Çiller, “Meclis’te PKK’nin barındığı bir gölge vardır, bunu Meclis’in üzerinden kaldırmakla yükümlüyüz” diyerek yerel seçime giderken dokunulmazlıklar için düğmeye bastı. Aynı günlerde dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş de “Eşkıyayı Bekaa’da aramaya gerek yok. Maalesef bunların bir kısmı Yüce Meclis’in çatısı altındadır” diyerek BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istedi 6 DEP’liye dokunuldu: 27 Mart 1994’teki yerel seçimler öncesi 2 Mart’ta Çiller’in talimatıyla DEP’lilerin dokunulmazlık dosyaları TBMM Genel Kurulu’na indirildi. Geceyarısı DEP milletvekilleri Orhan Doğan, Hatip Dicle, Leyla Zana, Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve Mahmut Alınak’ın dokunulmazlıkları kaldırıldı. Jet gözaltı ve tutuklama: Ankara DGM’nin talimatıyla dokunulmazlıkları kaldırılır kaldırılmaz Orhan Doğan ve Hatip Dicle TBMM kapısından gözaltına alınarak terörle mü cadele şubesine götürüldü. Gözaltı sırasında Doğan’ın polis tarafından kafasından tutularak arabaya bindirilmesi fotoğrafı belleklere yerleşti. TBMM Başkanı Cindoruk karşı çıktı: Dönemin TBMM Başkanı Cindoruk, dokunulmazlıkları kaldırılan milletvekillerinin Meclis’ten polis tarafından gözaltına alınmasına karşı çıktı. Ancak milletvekillerinin Meclis’ten çıkmamaları üzerine yaşanan kriz, Cindoruk yurtdışındayken çözüldü. 15 gün sorgu: Dokunulmazlıkları kaldırılan milletvekilleri 17 Mart’ta DGM yargıcı tarafından tutuklanarak şu anda müze haline getirilen Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’ne konuldu. Daha sonra mahkum edilen milletvekilleri 10 yılı aşan süre hapis yattıktan sonra 2004’te serbest kaldılar. BDP seçimi boykot etti: Yerel seçim için adaylarını açıklayan BDP, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılıp tutuklanmasını protesto etmek için yerel seçimleri boykot etti. KCK DAVASI 12 KASIM’A KALDI Eşbaşkan Demirtaş’tan, ‘Ya dağ, ya Meclis’ diyen Erdoğan’a net yanıt: Mahkeme heyeti protestolara kızdı davayı erteledi HİLAL KÖSE Tercihi 12 Haziran’da yaptık AYŞE SAYIN KCK basın komitesinde yer aldıkları öne sürülen çoğu Dicle Haber Ajansı ve Özgür Gündem gazetesi çalışanı olan 36’sı tutuklu 44 gazetecinin yargılandığı davada, anadilinde savunma talebi reddedildi. Protestolara kızan mahkeme heyeti, tahliye taleplerini değerlendirmeden davayı 12 Kasım’a erteledi. Davanın bugünkü duruşması yapılmadan verilen erteleme kararının keyfi olduğunu belirten avukatlar HSYK’ye başvuracak. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi davanın 3. oturumunda avukatların tüm taleplerini reddetti. Kürtçe savunma talebini yasal temeli bulunmadığı ve hukuki ihtiyaca dayanmadığı gerekçesiyle reddeden heyet, Lozan Barış Antlaşması’nın 395. maddesindeki mahkemelerde anadili kolaylığı sağlanmasına ilişkin hükmün Müslüman olmayan azınlıklar için geçerli olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu unsurları arasında yer alan Kürtlerin ise azınlık statüsüne alınmadığını, bu maddenin bu davaya uygulanamayacağını belirtti. CMK’nin 202. maddesinde, sanığın meramını anlatabilecek kadar Türkçe bilmemesi durumunda tercüman yardımının alındığını belirten heyet, şu değerlendirmeyi yaptı: “Sanık mahkemede konuşulan dili anlamıyorsa anadilinde savunma yapabilir. Dosyamızdaki sanıklar Türkçe biliyor. Savunmalarını aracısız olarak Türkçe yapmaları kendilerinin de yararına. Çeviri sorunları yaşanmadan yargılananın daha hızlı sonuçlanması ve sanığın kendisini doğrudan ifade etmesi adil yargılama ilkelerine daha uygun olacak.” Sanık ve avukatlardan protesto Karar açıklandıktan sonra söz alan avukat Sinan Zincir, “Mahkeme kararını kabul etmiyoruz. Biz figüran değiliz” dedi. Vatan gazetesi muhabiri Çağdaş Ulus’un avukatı Hüseyin Ersöz dışındaki tüm sanık avukatları salonu terk etti. Sanık gazeteciler de ağızlarını siyah bantla bağlayarak alkışlarla heyeti protesto etti. Avukat Ercan Kanar, “Mahkeme, keyfi biçimde yarın (bugün) duruşma yapmama kararı aldı. Mahkemeler hiçbir yargıcın çiftliği değildir. Mahkeme, tahliye taleplerimize ilişkin de karar vermedi. Yasa, anayasa, AİHM kararlarını dinlemeyen heyeti en kısa zamanda HSYK’ye şikâyet edeceğiz. Avukat Fırat Epözdemir de “Bugün 12 Eylül darbesinin 32. yıldönümü. Darbe hâlâ devam ediyor. Bugünkü yargılama bunu gösterdi” dedi. ANKARA BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, PKK’lilerle kucaklaşma fotoğrafları nedeniyle kendilerine “Ya Kandil ya Meclis” seçeneğini sunan Başbakan Tayyip Erdoğan’a, “BDP zaten tercihini 12 Haziran’da yaptı, onun için parlamentodayız” yanıtını verdi. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı olmadıklarını, ancak tartışmanın sadece birkaç BDP’li milletvekili üzerinden yapılmasını “ilkesizlik” olarak gördüklerini belirten Demirtaş, “Başbakan yargıya açıkça talimat verdiğini ifade ediyor. Biz yargılanmaktan asla çekinmiyoruz, fakat AKP mahkelelerinde yargılanmayı da bir kabul etmiyoruz. Bir parti, bir partiyi mahkeme kurup yargılayamaz” görüşünü dile getirdi. BDP Eşbaşkanı Demirtaş, partisinin ekim ayında yapılacak kurultay hazırlıkları doğrultusunda, bugün milletvekilleri ve parti yönetimiyle toplantı yapacak. Partisinin yeni yasama yılına ilişkin stratejisinin de masaya yatırılacağı toplantı öncesinde, Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Demirtaş, Başbakan Erdoğan’ın partisini hedef alan açıklamaları ve bazı milletvekilleriyle ilgili fezleke hazırlığına tepki gösterdi. Özel yetkili mahkemelerin siyasi ve “taraflı” mahkemeler olduğunu, BDP’li milletvekillerini onların “kucağına atma”nın kimseye bir şey kazandırmayacağını söyleyen Demirtaş, “Tehlikeli işler bunlar, dokunulmazlıkları kalkan milletvekillerimiz bu mahkemeler tarafından tutuklanırsa ne olacak” görüşünü dile getirdi. PKK’nin eylemlerine yeterince tepki koymadıkları yönündeki eleştiriler üzerine de Demirtaş, “Seçiliyoruz geliyoruz, bir iradeye bir saygı duyma beklentisi oluşuyor, tabanımızda, partimizde, fakat her seçimde bir bakıyorsunuz BDP’ye karşı operasyonlar, hakaretler başlıyor. Bir defa BDP dediğimiz şey şu anda önemli ölçüde cezaevinde. Dışarda BDP çok fazla kalmadı ki. Hangi BDP ile görüşmek istiyorsun, hangi BDP sana katkı sunsun” dedi. Polis kente kadar kovaladı Eskişehir Anadolu Üniversitesi (AÜ) Hazırlık Sınıfı’nda öğrenim gören yüzlerce öğrenci, sınav yönetmeliğinin değişmesi sonucu sınıfta kaldılar. Öğrenciler olayı protesto etmek ve rektörlük yetkilileriyle görüşmek üzere üniversiteye gittiler. Rektörlük önünde çadır kuran ve oturma eylemi yapan yaklaşık 150 hazırlık sınıfı öğrencisini polis biber gazı ve su sıkarak kampustan kent merkezine kadar kovaladı. Geçen öğretim yılında yönetmelik değiştiği için hazırlık sınıfında kalan yüzlerce AÜ öğrencisi günlerce rektörlük önünde çadır kurarak eylem yapmıştı. Öğrencilerin günlerce süren eyleminden sonra AÜ yetkilileri konuyu çözüme bağlayacaklarını söyleyerek öğrencilerinin eylemlerine son vermelerini sağlamıştı. (Fotoğraf: CAN HACIOĞLU) BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması durumunda tavırlarının ne olacağına ilişkin soru üzerine de Demirtaş, şunları söyledi: “Zaten şu anda 8 milletvekilimiz tutuklu, Hatip Dicle’nin Partisiyle ilgili “kapatma” beklentisi içinde olmadığını, BDP’nin kapatılmasının sadece kendisine değil, Kürt sorununun çözümünü başka mecralara kaydırıp zarar görmesine yol açacağını belirten Demirtaş, “Halkların Demokratik Kongresi” girişiminin BDP’ye alternatif bir parti yapılanması olmadığını ifade etti. Demirtaş, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kendilerine “Ya Kandil ya Meclis” seçeneğini sunmasına da tepki göstererek şunları söy milletvekilliği elinden alınmış, gasp edilmiş. Bir bu kadar daha milletvekili tutuklanırsa o parlamentonun çalışmaması lazım. Biz şu kararı alırız, bu kararı alırız demiyorum; ama demokratik siyaset kanallarıledi: “BDP seçime girmiş, tercihini yapmış, parlamentoya gelmiş. Bize bir kez daha neyin seçimini dayatıyor? Ya da BDP’ye oy verenlere dağın yolunu mu gösteriyor, anlamış değilim. BDP zaten tercihini yapmış, parlamentodadır. En son 12 Haziran 2011 seçimleri BDP’nin seçimiydi, tercihiydi. Başbakan’ın bize ‘ya o, ya bu’ demesinin anlamı yok. Bizim için Başbakan seçeneği ikiye çıkarıyor ama BDP, blok milletvekilleri olarak önümüzde bir seçenek var, o da demokratik siyaset zeminidir.” nın bu kadar tıkalı olduğu mesajı parlamento tarafından verilmemelidir. Parlamento işlenen bir suç varsa üstünü örtsün demiyoruz, ancak siyasi düşüncesinden, faaliyetinden dolayı bir partinin milletvekilleri yargı lincine tabi tutulursa hiç kimse, o parlamento artık demokratik bir çalışma, meşru bir çalışma yürütüyor diyemez. O parlamentonun meşruiyeti zedelenir. ” Demirtaş, AKP’nin 2009’daki Kürt açılımı, Habur sürecinden; BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılma sürecine gelmesini çok büyük bir politik değişiklik olarak görmediği mesajını verdi. Demirtaş, “Bize niye öfkeli? Kürtlerle ilgili çok olağanüstü güzel şeyler yaptığını ve Kürtlerden bunun semeresini almadığını düşünüyor. Bundan dolayı da bizim şahsımızda bütün Kürtlere öfkeli aslında” diye konuştu. EDP ve Yeşiller Partisi birleşiyor İstanbul Haber Servisi Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) ile Yeşiller Partisi’nin (YP) birleşme kararı alması ile siyaset hayatına yeni bir soluk gelmesi bekleniyor. Birleşme kararına destek veren isimler arasında yer alan gazeteci, yazar Aydın Engin gazetemize yaptığı değerlendirmede, “Bu birleşmenin bir sınav olduğunun altını çizmek isterim. Bunu başaramazlarsa silinip giderler, başarırlarsa sarılınabilecek bir umut doğar” dedi. ‘Tek seçenek Meclis’ TKP 92. yılını kutladı İstanbul Haber Servisi Türkiye Komünist Partisi (TKP) birçok il ve ilçe örgütünde kuruluşunun 92. yılını düzenlediği salon toplantılarıyla kutladı. TKP İstanbul İl Örgütü üyelerinin İstanbul’da Akvaryum Düğün Salonu’nda Enternasyonal Marşı’nın söylenmesiyle başlayan toplantıda TKP MK üyesi Aydemir Güler, siyasi gündeme ilişkin sunum yaptı. Partinin önümüzdeki dönem çalışmalarında nasıl bir siyaset izleyeceğine yönelik bilgi verdi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle