18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 AĞUSTOS 2012 SALI [email protected] 14 Urartu dili ve arkeoloji alanında dünyanın en saygın bilim insanlarından biriydi KÜLTÜR Ali Dinçol yaşamını yitirdi Kültür Servisi Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Ali Dinçol, dün sabah yaşamını yitirdi. Dinçol’un cenazesi, bugün Teşvikiye Camii’nde kılınacak cenaze namazının ardından toprağa verilecek. 1943’te İstanbul’da doğan, 1967’de İstanbul Üniversitesi’nde, eski adıyla Eski Önasya Dilleri ve Kültürleri Kürsüsü’nde meslek hayatına başlayan Ali Dinçol, 1974’te Boğazköy Hitit Arşivi’nde çalışmaya başladı. 1981’de İÜ Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü ile Hititoloji Anabilim Dalı’nın da başkanlığını yürütmeye başlayan Dinçol, başta Hititoloji konusunda olmak üzere, Urartu dili ve arkeoloji alanında dünyanın en saygın bilim insanlarından biriydi. Yayımladığı çok sayıda makale ve kitapla birlikte, yüzlerce öğrenci yetiştiren Ali Dinçol, kurulmasına öncülük ettiği Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü’nün 19 yıldır başkanlığını yürütüyordu. DİKLERİYLE NİCEDİR SEV İKİLEN ARASINA D GERİSİNDE DUVARLARIN ALBAY. YAŞIYOR B E ÜRETİYOR ÇALIŞIYOR V Mustafa Balbay’a okur mektubu TÜ lojmanlarının “kedici”lerinden biri olmuştum. Bir gece, bahçeye açılan mutfak kapısında ansızın belirerek yaşamıma giren ve beni süte doğranmış ekmek ikramına zorlayan ön ayaklarından biri hep böğründe durduğu için Napolyon adını koyduğumuz otoriter “anneanne”, adını Beşiktaşlı Feyyaz’dan alan siyahbeyaz tüylü, “havalı” erkek torunu, sürekli “şov” yapan Üç Silahşörler, anası üstü kapalı derin bir çukurda unutup gittiği için yeryüzüne çıkamayan, dibi ciğer döşeli bir asansörlü kutu marifetiyle kurtarıp komşu arkadaşlara yamadığımız, şu anda da (İstanbul’da) yaşamakta olan “şanslı” Vincent (“Güzel ve Çirkin” dizisindeki “yeraltı”nda yaşayan, çirkin “esas oğlan”), sokak kapısını tırmalayarak açtırıp, damadımın cebine yerleşen “tupturuncu” Porty ve daha nicelerinin, çoğu hüzün veren öykülerini, Balbay’a yazdığım o sayfalar dolusu okur mektubuna döktüğümü iyi biliyorum. Sonra, işi başından aşkın bir gazetecinin, kedi gevezeliği okumaya zaman ayırmayacağını akıl ederek mektubu bilgisayarın kör belleğine terkettim. Aradan geçen yıllar içinde Balbay’la karşılaşmalarımızda “kedi muhabbeti” açmak aklımın ucundan bile geçmedi. Artık çoluklu çocuklu bir aile babasıydı. Kedileri çoktan unutmuş olmalıydı. Nicedir sevdikleriyle arasına dikilen duvarların gerisinde yaşıyor Balbay. Çalışıyor ve üretiyor. Yüreğini sıcak, aklını serin tutabildiği görülüyor. “Gündem” köşesinde yer alan 17 Haziran 2012 tarihli “Baba Ufku... Çocuk Sonsuzluğu...” yazısından anlıyoruz ki, babasıyla yaşadığı geçmiş yolculuklardan gelip, çocuklarının onu taşıyacağı sonsuzluğa uzanan, sevgiyle, inançla örülmüş, müthiş bir “özgürlük penceresi” açmış kendine. Olur da, Silivri Cezaevi’ndeki hücreye bu “pencere”den kaçak bir kedi yavrusu girerse, hiç kuşkumuz olmasın, “bebe hakkı”nı Balbay’dan alacaktır... Hayatın Anlamı Hayatın anlamı nedir? Güç, iktidar, servet sahibi olmak mı? Aşk mı, cinsellik mi? Sanat mı? Başarı ya da zekâ mı? Futbol mu? Bunlar ya da benzerleri hayatın anlamı olabilir mi? Yanıtı zor. Hayat farklı gerçekleri ve yönleriyle bize anlamlı gelebilir ama parçalar tek bir bütün oluşturmaz. Çünkü hayatın belirli nitelikleri değil, varoluşun kendisi sorunsaldır. İkilemler, endişeler, acılar, umut ya da umutsuzluklar, kayıplar ve düşüşlerle yüzleşebilen, sonluluğunun farkında olan tek canlı insandır. En esrik anlarımızda bile ölüm ve yitimin kaçınılmaz olduğunu, varlığımızın kusursuz bir temeli olmadığını biliriz. İnsan ölümün gölgesinde yaşar. Sonsuz hayat ise burası ve şimdidir. ??? Britanya’nın yaşayan en önemli edebiyat eleştirmeni ve düşünürü Terry Eagleton, “Hayatın Anlamı” adlı kitabında konuyu etik, kültürel ve politik yönleriyle irdeliyor. Soruyu popüler kültürün “anlam endüstrisi” tarafından işgal edilmiş bir dünyada, her zamanki bakış genişliği ile masaya yatırıyor. Shakespeare’den Freud’a, Aristo’dan Marx’a uzanan çizgide, anlam arayışını kendini gerçekleştirme, kişisel tatmin, mutluluk, sevgi ve erdem gibi kavramlarla ilişkilendirerek yorumluyor. Yazara göre, bireyin varoluşunun anlamını sorgulaması yaşama uğraşının ayrılmaz parçasıdır. Böyle bir düşünme çabasına girmemiş kişi öz farkındalık bakımından eksiktir. Çoğu insan hayatın anlamını mutlu olmakla birleştirir ve herkes mutlu olmak ister. Nedir mutluluk? Zevk ve bolluk içinde yaşamak mı? Erdemli, vicdanlı bir birey olmak mı? Yüce bir amaca ya da inancının kurallarına uygun yaşamaktan duyulan gönül rahatlığı mı? Müzik mi? Kişiye göre değişir. Çünkü mutluluk yaşama biçimi ötesinde bir ruh hali ve bilinç durumudur. Bazı tarihsel dönemlerde ruh hali kolektif bilince dönüşebilir. Yazar modern çağ öncesi kültürlerin hayatın anlamı sorusuyla Kafka kadar uğraşmadıklarını belirtiyor. “Anlam sorgulamaları, kanıksanmış roller, inanış ve gelenekler krize girdiğinde yoğunlaşır” diyor. Örneğin modernist edebiyat bütünlüklü bir sorgulama kültürünün parçasıdır. 1870’lerden sonra, toplumsal kesinlikler çözülmeye başlamış, birçok önemli yazar, geleceğe ve insanlığın yazgısına dair keskin sorular soran seçkin yazınsal ürünler vermişlerdir. Ayrıca varoluşçuluk da 2. Dünya Savaşı sonrası karmaşa döneminde gelişen bir düşünce akımı olmuştur. “Yirminci yüzyılın hayatın anlamı üstüne pek çok çağdan daha ıstıraplı bir biçimde derin derin düşünmesinin nedenlerinden biri insan hayatını korkunç derecede değersizleştiren, en kanlı çağ oluşudur.” ??? Ya bugün? Darlığa düşmüş postmodern kapitalizm ikliminde, “kamusal anlam” sürekli kan kaybederken, kültür, din ve cinselliğin hastalıklı modelleri üzerinden, hayatın anlamını sorgulamak ne kadar mümkün? Çoğunluk için pek değil. Tüketim dünyası her türlü soru ve sorunumuzu gidermek için hazır paketler sunuyor. Anlam, içi boş kurgulara indirgendi. Kültür, dijital kültüre evrilerek yozlaşıp metalaştı. Cinsellik, acayip bir takıntı ve doyumsuzluğa dönüştü. Din, tek seçenek gibi sunuldukça köktendinciliğin çirkin suretlerine ve zırvalığa sürüklendi. Etik ise geri kalmış aptallara özgü oldu. Hayatın anlamı artık guruların, ruhani masörlerin, teknolojik üfürükçülerin ve anlam üreten sözde ruh sağaltıcıların ellerinde. Üstelik doğru tekniklerle, kişiyi bir ayda anlamsızlıktan kurtarma garantisiyle… Hayatın Anlamı / Terry Eagleton Ayrıntı Yay. 2012 Çev: Kutlu Tunca Cumhuriyet okurları ve çalışanları 8 Ağustos’ta, gazeteyi donatan güzel sözlerle Mustafa Balbay’ın 52. doğum gününü kutladılar. “Gündem” köşesinin yazarı Balbay’a yıllar önce yazdığım okur mektubunu anımsadım o gün. Tamamlamadığım ve yollamadığım, köhne bilgisayarın belleğini yitirmesiyle yok olan, upuzun bir mektuptur sözünü ettiğim. Balbay’a göndereceğim selamı bu yarım kalmış mektuba sarıyorum şimdi. Benim elden düşme laptop, 1995 Ağustosu’nda edinildiğine göre 17 yıl öncesindeyiz. Demek ki Balbay o sırada 35 yaşında. Henüz evli değil. Cumhuriyet Ankara Temsilcisi ve köşe yazarı. Tanışmıyoruz. 1995 yılının toplumsal/politik olayları bugünküler denli bunaltıcı yoğunlukta. Balbay’ın “gündem”i dolu. Araştırıyor, röportaj yapıyor, kitap yazıyor, gündelik yazılarında sıcak gelişmeleri sıcağı sıcağına yorumluyor. Başını kaşıyacak zamanı yok. Sonra bir gün, akan sular duruyor. Balbay, bütün konuları ve sorunları bir yana bırakıyor. “Gündem” köşesinde, açık pencereden girip yatağa kurulmuş bir ana kedi ve yeni doğmuş dört yavru bulduğunu anlatıyor. Uzun uzadıya bir kedi geçmişi olmayanlar gibi, Balbay da ne yapacağını şaşırmış. (Ama davetsiz konukları kapının önüne koymak belli ki aklından geçmemiş.) Önce onlara bir yatak yapıyor, sonra gidip süt alıyor. Çocuklarını emziren anne kediye sütü verdikten sonra, geri kalanı kafasına dikmeye hazırlanırken, “iç sesi” onu durduruyor: “O bebelerin hakkı!” Balbay’ın “hak yememek” üstüne kurulmuş dünya gö rüşünün anlamlı göstergesi... Balbay’ın “kedi serüveni” böyle başlıyor. Anne’ye Safinaz, bebeklere (uyaklı olmazsa olmaz) Mel, Emel, Temel, Muhtemel isimleri takılıyor. Her birinin bireysel özellikleri gözetiliyor. Kasap, bir “akciğer” alıcısı daha kazanıyor. Sonuç olarak da Balbay’ın yoğun yaşamında öncelik, evde yalnız bıraktığı kediler oluveriyor. (Bütün bu ayrıntıları 17 yıldır belleğimde sakladığım sanılmasın. Yazıları kesmiş olsam da bunca yıl sonra bulamam. Şansımı denedim, “cumhuriyetarsivi.com”a girip, 1995 Ağustosu’nun son haftasına odaklandım ve adını bile anımsamadığım, 27 Ağustos 1995 tarihli “Ah Şu Kediler!” yazısını buluverdim.) Balbay aynı konuya bir başka yazısında yine dönüyor. (Ne ki o metnin izini sürmeye gücüm yetmedi.) “Ah Şu Kediler”den bir buçuk iki ay sonrasına denk geliyor olmalı. Bu kez, yanlış anımsamıyorsam, kedilerin nasıl geldilerse, öylece yok oldukları anlatılıyor. (Annenin “analık” dönemi bitmiş, yavruların her biri de bağımsızlığını ilan etmiş olmalı.) Balbay, ne denli üzüldüğünü, yaşamında ne büyük bir boşluk oluştuğunu anlatırken, okurlarına sevgiyle sarmalanmış hüznünü akıtıyor. Balbay’ı çok iyi anlıyordum. Çünkü kedi meraklısı bile değilken tam da o yıllarda OD AİLESİ CAN YÜCEL’İ ANDI Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası kampa girdi Merakla beklenen kitap İhsan Oktay Anar’ın yeni romanı ‘Yedinci Gün’ eylülde yayımlanıyor Kültür Servisi En son beş yıl önce “Suskunlar” adlı yapıtı yayımlanan İhsan Oktay Anar’ın yeni romanı “Yedinci Gün” önümüzdeki eylül ayında okurlarla buluşacak. 2009 yılında Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü alan Anar’ın yeni kitabı okurlarınca merakla bekleniyordu. Her kitabıyla okuru ayrı meselelerin, mesellerin ve hikâyelerin içinde gezdiren, ustalıklı dili ve yarattığı atmosferle edebiyatımızda özgün bir yer edinen İhsan Okay Anar’ın “Yedinci Gün” adlı yeni romanı İletişim Yayınları’ndan çıkacak. İletişim Yayınları’ndan yapılan açıklamada, “Yedinci Gün” adlı romanla ilgili şu bilgiler verildi: “Çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa, sonsuzlukların da hayallere dönüştüğü bir hikâyedir bu. Sıradan insanların sıra dışılığı, bilinen hikâyelerin düşlere dönüşümü, zaafların asilleşmesi, erdemlerin ardındaki günahkârlık tüm içtenliğiyle akacak zihinlere. İnsan olmanın en zayıf ve en yüce yanları, bir hikâyenin dokunuşuyla bir kez daha bilinebilir olacak. İhsan Oktay Anar, bu yeni düşüyle sizleri bir kez daha şaşırtacak. Çizgilerde değil kürelerde gezinecek, bilinen zamanların bilinmeyen anlarına yolculuk edeceksiniz. Alışık olmadığınız bu ‘Başkentler Turnesi’ne hazırlık Kültür Servisi Sabancı Vakfı’nın desteğiyle, Toplum Gönüllüler Vakfı (TOG) çatısı altında faaliyet gösteren Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası, şef Cem Mansur yönetiminde bu yıl da dinliyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. Orkestra, 19 Ağustos8 Eylül tarihleri arasında Sabancı Üniversitesi’nde kampa girerek provalarına başlayacak. Orkestra, üç hafta sürecek kamp sürecinin ardından eylül ayında “Başkentler Turnesi”ne çıkacak. 7 Eylül’de Aya İrini’de verilecek ilk konserin ardından, Bursa, Ankara, Denizli, Lahey, Amsterdam, Berlin, Bonn ve Brüksel’de konserler verilecek. Orkestaranın Almanya ziyareti boyunca yapacağı çalışmalar ve vereceği konserler, Deutsche Welle tarafından yayımlanacak. Deutsche Welle televizyonunun M. Erhan Tanman’a sipariş ettiği “Barbaros Trafiği” adlı eser de ilk kez Radio BerlinBrandenburg’un 1800 kişilik salonunda dinleyicilerin beğenisine sunulacak. Ayrıca, Bonn’da gerçekleştirilecek Beethovenfest’in yerleşik orkestrası Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası, 1821 Eylül tarihleri arasında 3 konser vererek diğer konuk orkestralarla da bir araya gelecek. Orkestranın Bonn ziyareti aynı zamanda, “Looking at Beethoven” adlı bir kısa film yarışmasına da konu olacak. Evinde hüzün taşında sessizlik MEHMET EMİN BERBER dünyanın kapısından girdiğinizde aşinalık hissedecek, sadeliğin ihtişamına teslim olmanın rahatlığıyla kendinizi akışta yolculuk ederken bulacaksınız.” İhsan Oktay Anar’ın, 2007’de çıkan “Suskunlar” adlı kitabından önce “Puslu Kıtalar Atlası”, “Kitabül Hiyel”, “Efrasiyab’ın Hikayeleri” ve “Amat” adlı yapıtları yayımlanmış, “Puslu Kıtalar Atlası” 20 dile çevrilmişti. DATÇA Her yıl 12 Ağustos’ta bir şölen havasında geçen Can Yücel’in ölüm yıldönümünde bu yıl sessizlik ve hüzün egemendi. Eşi Güler Yücel, “Can Taşı” olarak adlandırılan anıt mezara saldıranlar cezalandırılıncaya dek anma etkinliği düzenlenmeyeceğini, Canevi’nin de açılmayacağını dile getirmişti. 12 Ağustos’ta “Canevi” kapalıydı. Yine de sevenleri, onun son 10 yılını yaşadığı Eski Datça’ya akın etmişlerdi. Eski Datça’nın sokaklarını kaplayan Can Baba posterleri önünde resim çektiriyorlardı. Can Baba’nın şiirle rini yazdığı, ilk dinleyicilerine okuduğu Orhan’ın Kahvesi ise ziyaretten eli boş dönen insanlarla doluydu. Ziyaretçiler, Kahveci Orhan’ın kendi eliyle düzenlediği, gazete kupürlerinden oluşan ve Can Baba’nın en yazması şiirleri bulunan “Can Baba Köşesi”ni izliyorlar, onun yazdığı şiirler ve fotoğrafı önünde anı fotoğrafı çektiriyorlardı. Eski Datça Muhtarı Neşe Karaoğlan Yücel ailesinin aldığı kararı onayladığını belirterek “Doğru olanı yaptılar. Can Baba’nın mezarı bu haldeyken, failleri bulunmadan, anma töreni düzenlemek yakışık almazdı zaten. Belki ilgililere bir mesaj olur” dedi. K A M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K ‘YEDİNCİ GÜN’DEN TADIMLIK ‘Yarım yol tornistan!’ “İhsan Sait muhabere borusundan motör kabinine, ‘Yarım yol tornistan!’ emrini verince yine nişângâh başına geçti ve attığı tenvîr fişeği artık söndüğünden, işini sağlama bağlamak için hedefine bu kez üç adet 220 puntluk bomba bıraktı. Birbiri ardı sıra işitilen patlamalar kabinin camlarını zangırdatmıştı. Derken sancak alabanda edip artık boş olan hangarın üzerine doğru tam yol seyretti. Havanın aydınlanmaya başladığı o saatte, senelerini geçirdiği hangara son bir kez baktı ve nişângâhtan rüzgârı hesaplayıp, 660 puntluk bombaları hangarın ve imâlâthânenin üzerine yolladı. Korkunç patlamalar o kadar şiddetliydi ki, her bir patlamada sarsılan zeplinin zarar görebileceğinden korktu. Aşağı baktığında hangardan, imâlâthâneden, barakalardan eser kalmadığını gördü. Demir Minâreler artık tarih olmuştu!” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle