10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 TEMMUZ 2012 CUMARTESİ 12 Ağrıyan Bademciğe Mektup ezaletin son perdesi LYS’de yaşandı. ÖSYM’nin bademciği ağrıR yor, neşter vuran yok. Verdikçe Vermiş B akanlar Kurulu’nun, özelleştirmelerle ilgili yargının verdiği hükümlerin uygulanmamasına, yani yüksek yargı organının verdiği kararların, yürütme organınca yok sayılmasına ilişkin uygulaması karşısında derin bir sessizliğe gömülmüştü Danıştay Başkanı Hüseyin Hüsnü Karakullukçu. Milliyet gazetesinden Tolga Şardan, Karakullukçu’nun hayali ihracatçılarla Danıştay’da sürmekte olan davalarla ilgili görüşmeler yaptığının polisçe belirlendiğini haberleştirdi. Karakullukçu, hayali ihracatçılarla görüşme yaptığını da yalanlayamadı. Danıştay Başkanlığı’na seçildiğinde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Karakullukçu için “Kurban olduğum Allah, verdikçe veriyor” demişti. Şükürler olsun, sayelerinde memleketimiz aldıkça alanların çoğunluğa ulaştığı bir yer oldu. Aday Belirleme Yöntemi HP’nin, yerel seçim C çalışmalarını çok ciddi yürüteceğini daha önce de duyurmuştuk. Yeni bir gelişmeyi daha aktaralım: Nüfusu 100 bini aşan 100 önemli merkez belirleniyor. Bunlardan 60’ı CHP’nin elinde, diğer 40 merkez diğer partilerde. Artı 5, eksi 5 puan ile kazanılmış ya da yitirilmiş yerler ile önemli kıyı ve kültür merkezleri de aynı kapsam içinde. Yerel seçimlere doğru çok iyi izlenecek bu merkezlerde öne çıkan 20’ye yakın aday adayı için anketler düzenlenecek, kamuoyunun nabzı tutulacak. Özetle, CHP’nin belediye başkan adaylarını “Karar verdim, oldu” ile değil, ince eleyip sık dokuma ile belirleme düşüncesi var. Bakalım, parti gerçekten böyle bir yöntemi uygulayabilecek mi? Bu durumdan en çok zarar görenlerden biri de ÖSYM Başkanı’nın adaşı, emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Z. Demir. ÖSYM Başkanı Ali Demir’e bir mektup göndermiş. Diyor ki: “Önceden hazır olunmasa, bilinmese de; başarısız olunca, tökezleyince, beklentilerine yanıt vermeyince, bireyin kişiliği ve ilkeleriyle bağdaşmayınca, onuruyla koltuğunu bırakır, asıl mesleğine döner. Öğretmenlik ya da öğretim üyeliği çok onurlu bir meslek değil mi? Görmüyor muyuz, dünyanın birçok uygar ülkesinde cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, genel müdürler, başkanlar ve diğer yönetsel görevlerde olanlar; en sıradan başarısızlıkları, yolsuzlukları, yanlış davranışları söz konusu olunca görevlerini bırakıyor, kamu güveninin ve yetkesinin sarsılmasına izin vermiyorlar. Kaldı ki, insan onurundan daha büyük bir onur, daha büyük bir koltuk var mı? Sayın Prof. Dr. Ali Demir, başarısızlık üzerine başarısızlık sergilediniz bu görevinizde. Yüz binlerce genç mut suz oldu, kaygıya, kuşkuya, umutsuzluğa, güvensizliğe kapıldı sizin başkanlığınızda düzenlenen sınavlar yüzünden. Birçokları bunalıma girdi, canına kıymak istedi, canına kıydı. Acı günler yaşadı toplumumuz. Bir kez daha düşünün isterseniz: Değer mi bütün bunlara? Neyin hesabını yapıyorsunuz bilmiyorum. Bildiğim, ‘tak’ dediği insanların canına. Bir tek çocuğun, bir tek gencin haksızlığa uğraması, ruh sağlığının bozulması, düş kırıklığı yaşaması bile, her türlü yaldızlı koltuktan daha önemli değil mi sizce!? Zaten arapsaçına dönüştürülmüş, çağdaşlıktan, bilimsellikten, olanak eşitliğinden, insan hak ve özgürlüklerinden uzaklaştırılmış bir eğitimöğretim dizgemizin orta yerine tüy diktiniz iyice… Ülkemize, insanımıza, çocuklarımız, gençlerimize, anababalarımıza ve geleceğimize yazık değil mi? Bir kez, bir Basın Özgürlüğü ve İnönü’den Ders “Geçen haftanın sonunda cumartesi akşamı, BBC’nin Türkçe yayınlarını dinleyenler, Times gazetesinin o sabahki başyazısının Türkiye’de gazetelerin kapatılması ve gazetecilerin hapishaneleri doldurması mevzuuna tahsis edildiğini öğrendiler. Ne Times’ın başyazısında ne de BBC’nin yayınlarında hayret uyandıracak bir nokta yoktu. Zira, Türk basınının içinde bulunduğu durumun acılığının çoktan sınırlarımızı aştığı öteden beri biliniyordu. Bazı kısımları BBC’de okunan Times’ın başyazısı, Türkiye’de iktidarın basına karşı davranışının liberal olmadığını belirttikten sonra, gazetecilerin bu kadar sık hapishaneyi boylamalarının normal bir hadise sayılamayacağını söylemektedir.” Sadık bir dost olan kütüphanem bana her zaman sürprizler hazırlar. Ne zaman elimi atsam bir işaret verir. Aradığımı, zamanın ruhuna uygun olanı buldurtur. Önceki gün de böyle oldu. Yerleştirilmeyi bekleyen eski dergiler arasından çıkan 4 Ağustos 1959 tarihli Akis’i karıştırırken karşıma yukarıda okuduğunuz satırlar çıktı. Aradan yarım yüzyıldan fazla zaman geçtikten sonra hâlâ aynı yerde sayıyor olmak insanı ezen bir duygu... Üstelik daha bir gece önce sansürün kaldırılmasının 104’üncü yıldönümüne rastlayan 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı için yapılan törene katılmıştım. Uluslararası Basın Enstitüsü IPI’ın Türkiye Başkanı olarak gösterdiği çaba nedeniyle cemiyetimizin ilk kez verdiği kişi dalındaki Basın Özgürlüğü ödülünü alan sevgili Ferai Tınç, ağır bir otosansür döneminden geçtiğimizi hatırlattı konuşmasında. 1959’daki Akis dergisinde yazan, 2012’nin de gerçeği! 104 yıl sonra hâlâ sansürden yakınıyorsak özgürlük nerede? Ferai’nin konuşmasındaki o en duygusal anda söylediği gibi, dileriz çocuklarımız da bizimle aynı baskıyı görmezler... ??? Cemiyetin 24 Temmuz töreninde sürekli basın kartı almaya hak kazananlar arasında Nedim Şener ve eşine de rastladım. Vecihe Şener babamdan anılar aktardığım yazılarımı seviyormuş. Onun hatırına, eskiden beri aklımda yer eden, babamdan dinlediğim bir olayı yeri gelmişken aktarayım. Akis dergisindeki basın özgürlüğü haberinin çıktığı yıllara dönelim. Tıpkı bizim şimdiki başbakanımızın tarihi pek çok olayla ilgili olarak yaptığı gibi, dönemin başbakanı da Meclis kürsüsüne çıkmış, demokrasi ve özgürlüklerden söz eden muhalefet liderini suçlamaktadır. Menderes, İsmet İnönü’ye “Paşa, Paşa, İstiklal Mahkemelerini kurdurtan sen değil misin? Hangi demokrasiden bahsediyorsun?” diye bir konuşma yapmıştır. Menderes kürsüden zafer kazanmış gibi iner, İnönü’ye atılan bu golle Meclis alkıştan inlemektedir... İsmet Paşa ise sakin bir şekilde kürsüye gelir. Herkes sus pus kesilmiş, Garp Cephesi kumandanının ne diyeceğini merak etmektedir. “Evet benim” diye kükrer İnönü: “O İstiklal Mahkemelerini kurdurtan benim. Ama ben oradan buraya geldim. Sen ise buradan oraya geri gidiyorsun!..” Olay budur sevgili okur. kez daha düşünün lütfen! Başkaları sizin görevinize son vermeden, siz son verin görevinize. İzin vermeyin adınızın (adımızın) daha çok kirlenmesine...” KP’nin kişiye özel af yasası ile “Adam öldürdüA ğüme pişman değilim” di Pişman Değilim! renine ilişkin bir ayrıntı vermiş: “Tören sırasında bir grup gencin ‘Ömer’ler ölmez’ diye slogan atması üzerine polis slogan atan gençleri dağıtmaya kalktı. Bu sırada gençlerin dağılmasına tepki gösteren Ömer Yılmaz’ın avukat eşi Ayşe Yılmaz, ‘Bırakın gençleri! Gençlerin (Ömer’ler ölmez) sloganını çok mu görüyorsunuz’ diye polislerin önünü kesmek isterken polislerin savurduğu cop darbelerine hedef oldu. Ayşe Yılmaz, özellikle 2. Şube Müdürü Enver Yılmaz’ın kendisini tanıyor olmasına rağmen başına copla bile bile vurduğunu öne sürmüştü. Cenaze sıra yerek serbest kalan Muhsin Kehya’nın, CHP Kayseri Merkez İlçe Başkanı Ömer Yılmaz’ı nasıl öldürdüğünün öyküsünü, değerli meslektaşımız Recep Bulut’un “İnfaz Çetesi12 Eylül Öncesi Siyasi Cinayetler” kitabından okuduk. Recep Bulut kitabında, Ömer Yılmaz’ın cenaze tö sında baygınlık geçiren Ayşe Yılmaz, götürüldüğü sağlık kuruluşunca 20 gün süreyle iş göremez raporu almış ve başına isabet eden cop darbeleri yüzünden kör olma tehlikesi atlatmıştı.” Ömer’ler ölmüştü, zorbalık sürüyordu. Katiller ve katilleri salanlar, pişman değillerdi! İşte “zamanın ruhu” dedikleri, aslında böyle bir şeydi... Suriye Krizinde Gelinen Nokta SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Basında yer alan haber ve görüntülere göre Suriye’de yangın tüm şiddetiyle sürüyor. Ülkeye tam bir kaos havası hâkim. PYD, El Kaide, Özgür Suriye Ordusu ve Beşşar Esad yönetimine ilişkin ülkemizde ve Batı’da çıkan haberlerin gerçekleri tam olarak yansıtmadığını, manipüle edildiğini, saptırıldığını, filtre edildiğini bölgeye gidip gelen muhabir arkadaşlarımızdan ve Suriye’deki dostlarımızdan öğreniyoruz. Ancak eksik, yanlışdoğru, abartılıabartısız, yanlıyansız gelen haberlerin olası varlığına rağmen Suriye’de yaşanan gelişmelerin ülkemizi yakından ilgilendirdiği bir gerçek. Suriye’deki oluşumlara baktığımızda şu an için ilk sırada bir Kuzey Suriye gerçeğinin olduğunu söyleyebiliriz. Batı Kürdistan dedikleri Kuzey Suriye’de PYD, silahlı güçlerini Kuzey Suriye’ye yığıyor. Suriye bayraklarını indirip yerine Kürt bayraklarını asıyor. Suriye sınırında özerk bir Kürt bölgesinin oluşması Büyük Kürdistan hayalini canlandırıyor. Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de aynı şekilde Araplar birbirlerini kırarken, Kürtler bir anlamda kıllarını bile kımıldatmalarına gerek kalmadan bağımsız devlet olma yolunda otonom bölge oluşturmaktalar. Türk hükümeti, izlediği politikalar sonucu adeta kendim ettim kendim buldum durumunda; tedirgin ve şaşkın. Barzani bölgeye iki bin askerini ve iki TIR dolusu silah yolluyor. Peki Barzani’nin bu hamlesinden ABD’nin haberinin olmama ihtimali var mı? Böyle bir ihtimalin son derece zayıf olduğunu biliyoruz. Fakat stratejik ortağımız(!) Amerika, PKK’nin Kuzey Suriye’ye yerleşmesi karşısında sessiz kalıyor, çünkü parçalanmış bir Suriye, hem İsrail’in ve hem de ABD’nin çıkar ve menfaatine son derece uygun. AKP hükümeti Esad’ın gideceğini, Suriye’nin parçalanmayacağını, Müslüman Kardeşler’in yönetime geleceğini düşünürken, tahminlerini ve planlarını bu yönde şekillendirirken, aslında gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel olmasına rağmen nasıl oluyorsa hiç beklemedikleri bir senaryoyla karşılaştılar. Esad’ın bölgeden çekilirken arkasında bıraktığı boşluğun Kürtlerin ve El Kaide’nin eline verilebileceği gibi sokak aralarında bile konuşulan bir ihtimali öngöremediler. Ve bu şekilde yeni bir güney komşusuna sahip olabileceğimizi de! 400 kilometrelik halihazırda kontrolü zor Kürdistan sınırımızın 1200 kilometreye çıkabileceğini de… Şimdi Dışişleri Bakanı Davutoğlu Barzani’yle görüşmeye gidiyor. Umudumuzu bağladığımız Barzani’yle kumar masasına oturmaya hazırlanıyoruz. Suriye krizinin daha derinlerden doğru gelen bir de Alevi boyutu var. Suriye’de muhaliflerin [email protected] C MY B C MY B elindeki bölgelerde Hıristiyan ve Alevi kesime yapıldığı yönünde kanıtlar olan kötü muamelenin, gelecek günlerde bölgedeki Sünni çoğunluk tarafından daha da ileriye taşınarak katliam noktasına ulaşması karşısında neler olabilir? Bu arada bölgede “Hıristiyanlar Lübnan’a, Aleviler tabuta” gibi tüyleri diken diken edici sloganların yükseldiği yönünde gelen haberler var. Ciddi bir Alevi nüfusa sahip ülkemizde, Alevilerin tepkisini çekmemek için Suriye’deki Aleviler Türkiye’de Nusayri olarak gösterilmeye çalışılıyor. En nihayetinde şu anda ortada, Sünni Araplar, Alevi Araplar, Kürtler ve Hıristiyanlar arasında parçalanmış bir Suriye gerçeği var. İkinci boyut, ülkemize sığınan ve sayıları 50 bini bulan Suriyeli muhaliflerle ilgili. Mülteci kamplarında çıkan olaylar, polislere saldıran, onları rehin alan, Türk bayraklarını aşağıya indirip kendi bayraklarını asan, etrafı yakıp yıkan Suriyeli muhalifler tam bir huzursuzluk ortamı yaratıyor. Kamplara girişçıkış bizim kontrolümüz altında mı yoksa Suriyeli muhaliflerin elinde mi, belirsiz. Van depreminden sonra depremzedelere sağlayamadığımız imkânları en hızlı şekilde sağladığımız, kendileri için kimsenin almadığı riskleri alarak çok kısa sürede kamplar kurduğumuz “kardeşlerimizin” bize zarar vermeye başlamalarını nasıl açıklamalıyız? Ayrıca insani yaşam koşullarının ve gıda yardımlarının yetersizliği konusunda BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne şikâyet edildiği de gelen haberler arasında… Krizin bir başka boyutu da Suriye ile olan ticaret ilişkimiz. Ticaretle siyasetin iç içe olduğu, birbirini şekillendirdiği bir dönemde yaşıyoruz. Bugün Suriye’de yaşanan kriz sonucunda bu ülkeyle var olan ve 2010 yılında zirve noktasına ulaşan ihracat ve sınır ticaretimiz tepetaklak oldu. Suriye’de yaşanan iç karışıklık ve Türkiye ile ilişkilerinin bozulmasıyla birlikte iki ülke arasındaki ticaret hacmi, sıfır sorun politikalarının bir sonucu olarak sıfıra indi. Suriye etnik, inançsal, mezhepsel ve ideolojik olarak parçalanmış durumda. Gelişmeler iç açıcı değil. Akıllardaki kuşku dolu sorular birbirini kovalıyor. Olaylar ve ihtimallerin hepsiyle birlikte Suriye krizi bütünüyle ülkemizi olumsuz yönde etkileyecek, kaosa sebep olacak bir eşikte. Bölge halkları tedirgin. Mesele Esad’ın gidip gitmeyeceği meselesini çoktan aştı; artık çok daha derin ve geniş çaplı. Ortadoğu’nun sınırları meselesi, içinde yaşadığımız yüzyılın en temel sorunları arasında. Suriye üzerinde başlayan oyunlar ve Suriye’nin geleceği bu meselenin en el yakıcı noktasında duruyor. HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ Küçük ha 1 mur parçalarının yağda kı 2 zartıldıktan 3 sonra şerbete 4 atılmasıyla ya5 pılan bir tatlı. 2/ Küçük tek 6 ne kaptanı... 7 Sözünün eri, 8 güvenilir kimse. 3/ Bir soru 9 eki... Asya ile Avru 1 2 3 4 5 6 7 8 9 pa’yı ayıran dağ sı 1 Ç U R Ç U R F A rası. 4/ Âdet yerini 2 O F AMA NO S bulsun diye, şeklen... 3 V O L T A A R I Yön göstermek için 4Ç İ M R A H O R belli yerlere konulan 5O R Y A K I Z işaret. 5/ Güney gök6 V A N M İ R L kürede bir yıldız ta7 S E D E F D O kımı. 6/ Yağı alınE T A P mış süt, yoğurt ya da 8 Ş A T U T I R A K A peynir için kullanı 9 U T lan sözcük. 7/ Romatizma ağrısı... Kerestelik tomruk. 8/ Erbiyum elementinin simgesi... Kemiklerin yuvarlak ucu... Işık kaynağının 1 saniyede çevresine yaydığı ışık enerjisi. 9/ Sıcak bölgelerde yetişen çok sert bir ağaç... “Dağreyhanı” da denilen ve koku vermesi için yemeklere katılan otsu bir bitki. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Üzerinde besmele ya da maşallah yazılı altın nazarlık. 2/ Başkan... Kırklareli ilinde, zengin bir kuş yapısına sahip oluşuyla tanınmış bir göl. 3/ Bir nota... Yirmiden fazla dili kapsayan bir dil ailesi. 4/ Kuralına uygun olarak... “Ayrılık ateşten bir /Nazlı yârdan hiç haber yok” (Türkü). 5/ Resim yapan sanatçı. 6/ İnsafsız, acımasız. 7/ Rüzgâr... Bir zeytin cinsi. 8/ Rütbesiz asker... Umman’ın plaka imi... Eli açık, cömert, yiğit. 9/ İstem dışı yapılan hareket... Hazır, mevcut.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle