28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 TEMMUZ 2012 CUMA 2 UZUN bir ayrılıktan sonra CHP için yeni bir iktidar fırsatı ortaya çıktı. Ana muhalefet partisi şimdi bu fırsatı da kaçırırsa, bir daha böylesine elverişli bir konjonktürü zor bulur. ış politika özellikle komşularla ilişkiler açısından iflas etmiş, ABD’nin bölgeye ilişkin planlarına yardakçılık etme hevesi sıfır sorunluluğu yerle bir etmekle kalmayıp önemli dış ticaret yollarını tehlikeye atmış, ülkenin sırtına sığınmacı yığınlarını barındırma zahmetini yüklemiş, ülkeyi zaman zaman silahlı çatışma olasılığıyla karşı karşıya getirmiştir. Öte yanda, Güneydoğu ve Kıbrıs sorunları hâlâ kalıcı çözüm beklemekte. Ekonomi alanında işsizlik giderilmiş değil; gelir dağılımındaki bozukluk ve bölgeler arasındaki dengesizlik sürüyor. Eğitim ve yükseköğretim konuları tam bir keşmekeş içinde. erhangi bir ülkede, böyle bir durum ana muhalefet partisi için genel ve yerel seçimlerde başarı olasılığının yükselmesi demektir. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER cumhuriyetçi bir partiye artık yakışmıyor. Hedef, doğrudan doğruya iktidara geçip şimdiki gidişe son vermek olmalı. Bu açıdan bakınca, son kurultay sonuçlarının en önemli eksiği, ağza sakız edilmiş “sosyal demokratlık” yaveleriyle yetinilmesi ve köklü bir ekonomik kalkınma perspektifinin ortaya konmamış olmasıdır. Söylenenlerde istihdam artırıcı kamu yatırımlarının, karma ekonominin hiç lafı edilmiyor ve planlamanın p’si bile yok. Sanki şimdiye kadarki bulanık ve belirsiz sürükleniş aynen kalacak gibi. Oysa, Parti Meclisi’ne girebilmiş olanlar arasında ekonomik sistemi mızmızlıktan kurtarıp Cumhuriyetin parlak yıllarındaki kamu girişimciliğini yeniden yaşatabilecek olanlar da var. Onlar dururken, yine mi uyuz sosyal demokratlık? vet, ancak, iç değişimi sağlamak ve seçimlerde oy E arttırmak gibi hedefler D İktidar Fırsatı Kaldı ki, ana muhalefet açısından şimdiye dek pek görülmemiş bir olumluluk da söz konusu: Geçen gün Alev Coşkun’un bu sayfada açıkça vurguladığı gibi, son CHP kurultayı parti içi demokrasi kurallarının uygulanması ve Atatürkçü ilkelerle ulusal bağımsızlığın öne çıkarılması gibi konularda delege bilincinin yükselişini de ortaya koymuş oldu. Dolayısıyla, CHP’nin önümüzdeki seçim sınavlarına umutla bakması için gerekli temel koşullar sağlanmış görünüyor. Ancak… Diyanet Fetva Makamı mıdır? Laik bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir fetva makamının olamayacağını; TBMM Başkanı’nın ise “Diyanet’in web sayfasından” görüş alarak yanıt vermesinin anayasanın laiklik ilkesine aykırı olduğunu; dolayısıyla anayasal suç işlediğini tespit etmiş bulunuyor ve bu vesileyle “tarihe” not düşüyoruz. Prof. Dr. Sebati ÖZDEMİR İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi H BMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek’in beyanında, Tunceli Milletvekili Sayın Hüseyin Aygün’ün Meclis’e cemevi isteğini, Diyanet’in cemevini ibadethane olarak kabul etmediği gerekçesiyle reddettiğini T öğreniyoruz. Yani, Türkçesi, laik bir ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Meclis Başkanı, Diyanet’in web sayfasından bilgilenerek yanıt verdiği konusunda bilgi sahibi oluyoruz. Yine TBMM Başkanlığı’nın; yani Sayın Çiçek’in, demokratik cumhuriyetlerde “sembolik olması gereken Cumhurbaşkanını hesaba katmazsak”, cumhuru; yani halkı; yani Meclis’i temsil eden en “yüce” makam olduğudur ki, bu makamda oturan kişinin İslamda ruhban sınıfı tanımlanmadığı halde Alevileri yok sayan ve sadece SünniHanefi İslamı temsil eden Diyanet’ten icazet aldığını; ancak, farkında değil ama anayasal suç işlediğini tespit ediyoruz; nasıl mı? Bakalım… Diyanet İşleri Başkanlığı, anayasal bir kurum olup, görevleriyle ilgili olarak anayasanın 136. maddesi, “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir” demektedir. Tekrar edelim: Laiklik ilkesine bağlı kalacak; bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalacaktır. Bu başkanlığın web sayfasında ise “Temel İlkeler ve Hedefler” başlığı altında “Toplumu din konusunda aydınlatırken dinin iki temel kaynağı olan Kuran ve Sünnet’e dayalı sağlam bilgiyi esas almak, Müslümanların 14 asırlık dini tecrübesini göz önünde bulundurmak, modern hayatı ve insanlığın ortak birikimini de göz ardı etmemek. Din konusunda mezhep, anlayış ve uygulama ayrımı yapmadan vatandaşlık esasına göre hizmet sunmak” denilmektedir. Buna göre, Diyanet’in ve başkanının mensubu olduğu Hanefi mezhebi, bu ifadeye göre, hukuk deyimiyle “butlan”dır; yani “yokluğa” tekabül etmektedir. Çünkü İslamın; sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed’in döneminde Hanefi mezhebi yoktur; daha sonra “inşa” edilmiştir. İkinci cümlede ise “Müslümanların 14 asırlık dini tecrübesini göz önünde bulundurmak…” denmesine rağmen, bu Diyanet’e göre İslamda Alevilik diye bir “tecrübe” yoktur anlamı çıkmaktadır ki, bu da ilginçtir; çünkü bu Diyanet, cumhuriyetimizle birlikte var olmuş ancak “Alevilik” denilen “inancı” yok saymıştır. Söz konusu beyanda en can alıcı nokta ise “Din konusunda mezhep, anlayış ve uygulama ayrımı yapmadan vatandaşlık esasına göre hizmet sunmak” denmektedir ki, yine bu, Diyanet’i ve başındaki kimseyi “can evinden” vurmaktadır. Çünkü bu ifadeye istinaden, bu kurum ve yönetimindekilere, “örneğin, kendisi Alevi olduğunu beyan eden kişinin mezhebini sorgulamaksızın” hizmet sunmaları emredildiği halde bu kişiler yok sayılmaktadır. Sahi, bu Diyanet’e göre “ya da yıllardır bize okullarda öğretildiği üzere” Hanefi, Maliki, Şafi ve Hanbelî mezhepleri hak dinindedir; peki, “Alevilik” bu TBMM Başkanı ve “Sünni” Diyanet’in başkanı nezdinde nerededir? Bunun yanıtı verilememektedir. Yanıt neden verilemiyor? Çünkü bunlar, böylesi kişiler ve bu zihniyete sahip olanlar, meydanlarda, demeçlerinde ve her türlü icraatlarında, yeri geldiğinde “Bu ülkenin yüzde 99’u Müslüman’dır” ve “Mesele Ali’yi sevmekse ben sizden daha da Aleviyim” demekte; ancak Maraş, Çorum, Sivas, Erzincan ve Madımak katliamları söz konusu olduğunda ise adli bir vakadan söz eder gibi konuşmakta ve “Mum söndü oynuyorlar” ya da “Cemevi cümbüş evi” diye alay etmektedirler. Bu tespitleri yapıyoruz; çünkü bunların ve bu zihniyetteki kişilerin artık şunu öğrenmelerinin vakti gelmiştir. Bu ülkede kendisini Alevi olarak tanımlayan insanlar vardır ve olacaktır. Ve bu insanların inançlarının ne olduğu; dini vecibelerini nerede ve nasıl icra edecekleri konusunda kimsenin söz sahibi olamayacağı ve yine bunlara Alevilerin, kendilerinin karar vereceği bilinmelidir. Sonuçta, Aleviler hakkında Alevi olmayan kişiler yorumda bulunamazlar ve Alevilerin nasıl ve nerede ibadet edeceklerini belirleyemezler. Ve bu cümleden olmak üzere, ne devlet ne de kendisini İslamın uhdesinde olduğunu sanan kişi ve kurumlar, “Mademki, Müslümanlar, o halde camiye gelsinler” diyemez ve Alevilerin ibadet yerini kendilerince belirleyemezler. Bu düşüncelerle, laik bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir fetva makamının olamayacağını; TBMM Başkanı’nın ise “Diyanet’in web sayfasından” görüş alarak yanıt vermesinin anayasanın laiklik ilkesine aykırı olduğunu; dolayısıyla anayasal suç işlediğini tespit etmiş bulunuyor ve bu vesileyle “tarihe” not düşüyoruz. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle