24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 TEMMUZ 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 15 Son seyyahın Anadolusu EVRİM ALTUĞ ABD’li etnolog ve fotoğrafçı Josephine Powell’ın gözünden Yörüklerin kültür mirası Onat Kutlar’dan Yarına Mektuplar… Yapı Kredi Yayınları, Onat Kutlar’ın (19361995) mektuplarını “Yeter ki Kararmasın …” başlığıyla ‘Bütün Yapıtları’ arasında yayımladı. 19821984 yılları arasında kaleme alınmış mektuplar. Yayınevi, arka kapak yazısında çok yerinde olarak ‘mektupdeneme’ nitelendirmesini yapmış. Gerçekten de, metinler okunduğunda düzyazının nerede şiire karıştığını, denemenin nerede nöbeti şiirden devraldığını saptayabilmek olanaksız gibi. Bu karışım, belki de kitaba kendine özgü bir gerçeklik kazandırıyor. Çünkü o ‘karışık zamanlarda’ kaleme alınmış metinlerin türler arasında sürekli bir yolculuğa çıkması, yazılan zamanların aynası olma noktasına yaklaşmayı sanki daha bir kolaylaştırmış. Mektupların kimlere yazıldığına gelince, kitabın yedinci sayfasına konan kısa not, bu soruyu hemen önemsiz kılıyor: “Bu mektuplar aslında sanadır sevgili arkadaşım. Adını bile bilmediğim sana. Öylesine yakından ve derinden tanıyoruz ki birbirimizi, öylesine ortak bir umut ve bilinçle paylaşıyoruz ki yeryüzünü, yaşama öylesine inanıyoruz ki, adını bilmesem ne çıkar?” Onat Kutlar, 1995 bitiminde uğradığı bir bombalı saldırıda aldığı yaraların sonucunda, 11 Ocak 1995’te ‘yaşatamadıklarımız’ arasına karışmıştı. Sonraki zamanlarda katilinin veya katillerinin adını hiç merak etmedim. Çünkü asıl merak edilmesi gereken, yüzyıllar önce Yunus’ları, Pir Sultan Abdal’ları yetiştirmiş toprakların yirminci yüzyılın sonunda nasıl olup da Onat’ların öldürülebildiği bir iklime dönüşebildiği idi. Bu sorunun aslında çok iyi bilinen yanıtı hiçbir zaman yüksek sesle dile getirilmedi. Aradan geçen zaman içerisinde bu iklimin insancıklarının çok büyük çoğunluğu hep bu yüreklilik gösterilmeden de aydın olunabileceğine, sanat yapılabileceğine, edebiyatın varlığından söz edilebileceğine, kısacası insan ve ‘adam’ olunabileceğine inanarak yoluna devam etti. Bugün bu yolun vardığı yer, yukarıdaki bağlamda yaşamayı çok daha kolaylaştırıyor. Çünkü artık düşünme ve hayatı sorgulama eylemlerinin çok uzağında, sadece inanarak yaşamanın umarsız ‘rehaveti’ içerisinde yaşamaktayız. Ve böylesi, bizi ‘merak’ denilen o illetten kurtarır… “Yeter ki Kararmasın …” yetmiş beş sayfaya – ‘meraklısı’ için belki yüzlerce soru sığdırabilmiş bir kitap. Ve neredeyse her saptama, bugüne, özellikle de yarına yönelik soruların çekirdeği diye yorumlanabilir. Örneğin Kutlar, “Balyoz ve Özgürlük” başlıklı mektupdenemesinin bir yerinde seksenli yılların düşünen ve tartışan gençliğine şu itiraflarda bulunmuş: “Sinemayla ilginizi, Sinematek’teki, sinema kulüplerindeki tartışmalardan bilirim. Biz, sinema yazarları, yönetmenler, senaristler biraz kızardık size. Tatlı tatlı giden konuşmaların bir yerinde, salonun bir köşesinden parmak kaldırır, utangaç ama cesur ve tok bir sesle karşı çıkardınız: ‘Çözüm nerede?’ diye sorardınız çoğu kez. ‘Bir gerçeği saptamakla yetinecek miyiz?’ Toplumsal yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi sinemada ince denge ve kâr hesaplarına, biçim oyunlarına, kariyer kaygılarına aklınız ermezdi. Bu yüzden her yerde yadırganırdınız. Sorularınızın pervasızlığı, bizdeki sadist duyguları kamçılardı. Susturmak isterdik, nice hoşgörülü olursak olalım. Çünkü her yerde, her türlü rahatlığı bozuyordunuz. Hele bu yüzlerce yıllık otokrat, rahat ve sert toplumda. Bir de aceleciydiniz…” Oysa bu bakımlardan her şey, bu toplumda şimdi daha rahat. Gençleri, düşünen ve sorgulayan kim varsa herkesi susturmak, bir istek olmaktan çoktandır çıkıp eyleme dönüştü. ‘Kariyer kaygıları’ ise yerini, bilimi saf dışı etmiş ‘çağdaş’ üniversitelerimizde ‘en seçkin akademisyenler’ tarafından verilen ‘kariyer eğitimlerine’ bıraktı! Bu yüzden Onat Kutlar’ın mektupları, ancak yarın’a yazılmış olabilir… Prof. Dr. Umran İnan rektörlüğünde eğitim veren üniversite bünyesindeki ürkiye’deki özellikle Yörük/göçerlerin Suna Kıraç Kütüphanesi’nde ise, PoAnadolu tarihine bıraktıkları eşsiz izleri, well’ın 28 bin karelik dia arşivinin sayıon binlerce dia ve yüzlerce özgün dokusal ortama aktarılıp kataloglanmasıyla kalınmama, kilim ile kültürel nesne örneği üzerinden tamış, 1400 ciltlik kitaplık ve saha çalışması notlanımaya ve korumaya çalışan Amerikalı etnolog rı ve dia ile videoların özgün yapıve fotoğrafçı Josephine Powell’ın ları da AnaMed’de muhafaza altıobjektifinden damıtılmış 73 fotoğalınmış durumda. ? Powell’ın objektifinden naSerginin raf, 21 Ekim’e kadar Koç Üniversarma Diyarbakır tütüdamıtılmış 73 fotoğraf, Koç nü müptelası çalışkan ve dobra sitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde (AnaMed). kahramanı Powell, Türkiye’ye ilk Üniversitesi Anadolu 50 binin üzerindeki yayını ve ücolarak 1955’te, bir kitap için BiMedeniyetleri Araştırma retsiz kültür hizmeti ile 7 yıllık bir zans mozaiklerini fotoğraflamak Merkezi’nde sergileniyor. amacıyla gelmiş. 1919 Manhattan mazisi olan AnaMed, üniversitenin Anadolu’nun geçmişi hakkındaki doğumlu Powell’ın kendine özgü, Powell, Cumhuriyetin bilimsel araştırmaları desteklemek mütevazı unvanlarından biri de, kuruluşundan sonra için kurduğu ilk yerel akademik Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Türkiye’nin tamamını araştırma merkezi olması bakımınTürkiye’nin tamamını dolaşmasıdan dikkat çekiyor. dolaşmasına izin verilen ilk na izin verilen ilk yabancı kişi olAntropolog Kimberly Hart küması. Powell, ordunun izniyle koyabancı. rumaya alınmış ve o dönemde orduevleri çatısı altında konaklamış. 2006’da ABD George Hewitt Myers Dokuma Müzesi Ödülü’nü kazanan Powell, aynı yıl gazeteci yazar Andrew Finkel’a verdiği röportajda 1955 Türkiyesi için şunları vurguluyor: “Bugünden geriye bakınca tam bir cennetti. Çok az araba vardı. Şehirde dolaşmak çok kolaydı. ratörlüğünde gerçekleşen ve “Josephine’in Gör Herkes olağanüstü nazikti, çünkü yabancı oldüğü: 20. Yüzyılda Anadolu’nun Kırsal Yöreduğumu ve kenti bilmediğimi anlıyorlardı. lerine Fotoğrafik Bakışlar” adını taşıyan sergi, Herkes yardım etmeye çalışıyordu. Şimdi, bir Powell’ın 2007’deki vedasına değin, 20 yıl boşekilde bambaşka bir yer gibi. Daha çok trayunca Türkiye’de yaptığı paha biçilmez sosyofik yüzünden. Olduğun yerde mahsur kalmış kültürel tanıklığı gözler önüne sererken, berabegibisin. Yola çok vakit ayırman lazım. O zarinde üniversite yayınlarından çıkan, “Josephimanlar tamamen özgürdük.” ne’in Gördüğü” isimli hacimli bir yayını da ge1974’te Türkiye’ye yerleşme kararı alan ve tiriyor. ölene dek burada yaşayan, hatta kabri dahi İsSerginin belkemiğini teşkil eden Powell kolektanbul Pangaltı’daki Protestan mezarlığında busiyonu, mavi gözlü “son Anadolu seyyahı” yalunan Powell’ın çarpıcı bir gözlemini ise eski şamını yitirmeden üç ay önce, kendi isteği üzeridostu Hart şöyle aktarıyor: ne Vehbi Koç Vakfı’na (VKV) bağışlanmış. “Bir keresinde Josephine’e, göçebelerin Powell’ın görüntülemekle kalmayıp, onca feyerleşik hayata geçtikten sonra, otlaklar aradakârlıkla biriktirdiği kilim, çuval, çadır gibi el sında göç ederken yüklerini taşımış olan ondokuma örnekleri ile dokuma ve tarım aletlerinca deveyi ne yaptıklarını sormuştum. ‘Sucuk den oluşan kültür nesneleri de halen Sadberk Ha fabrikalarına sattılar’ diye cevap vermişti...” nım Müzesi’nde korunup sergileniyor. (Bilgi için: rcac.ku.edu.tr) T Josephine Powell’ın objektifinden damıtılmış 73 fotoğraf, 21 Ekim’e kadar Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde. FESTİVALE KATILANLARA İÇKİ ALIŞKANLIKLARI SORULDU One Love’a anket fişlemesi Kültür Servisi Dikey Araştırma adlı bir anket şirketinin, One Love Festivali’ne katılanları arayıp “anket” adı altında içki alışkanlıklarıyla ilgili sorular sorduğu ortaya çıktı. Festivalde bulunan katılımcıların belirttiğine göre, anketi yapan şirket yetkilisi, aradığı kişilere önce, “Festivale katıldınız mı?”, “Geçen yılki organizasyonla bu yılki arasında ne gibi farklar gördünüz”, “Geçen yıl ile bu yılki müzik kalitesi arasında fark var mıydı?” gibi sorular sordu. Bu soruların hemen ardından, festivale katılan kişilere, bu kişilerin alkol alışkanlıklarıyla ilgili soruların yöneltildiği belirtildi. Katılımcılar, kendilerine alkol alışkanlıklarıyla ilgili şu soruların yöneltildiğini söyledi: “Alkol kullanıyor musunuz?”, “Haftada kaç gün içiyorsunuz?”, “Hangi marka birayı tüketiyorsunuz?”, “Nerede tüketiyorsunuz?” Anket şirketi yetkilisinin ayrıca, aradığı kişinin numarasını arkadaşından aldığını iddia ettiğide öğrenildi. ‘Kanlı Düğün’ Diyarbakır’da ? Kültür Servisi Diyarbakır Büyükşehir Tiyatrosu (DBŞT) yeni sezonda İspanyol şair ve oyun yazarı Federico Garcia Lorca’nın Kanlı Düğün adlı oyununu sahneleyecek. Kan davasını konu edinen oyunun prömiyeri ise 11 Ekim’de DBŞT Sahnesi’nde gerçekleştirilecek. Kürtçeye çevrilen oyunun yönetmenliğini Ferhat Keskin, koreografisini ise Serhat Kural üstleniyor. Kanlı Düğün, düğün günü eski erkek arkadaşına kaçan gelin nedeniyle aileler arasında kan davasının yeniden alevlenmesine odaklanıyor. Oyun, iki ailenin de erkeklerinin ölümü ile sonuçlanan bir “kana bulanmış düğün”ü işliyor. REUTERS Çocukların velayeti Tito Jackson’da ? LOS ANGELES (AA) Pop yıldızı Michael Jackson’ın çocukları Blanket, Prince ve Paris’in velayeti, geçici olarak kuzenine verildi. Los Angeles mahkemesi, Jackson’ın 2009’da hayatını kaybetmesinden bu yana çocukların velayetini üstlenen babaanneleri Katherine Jackson’ın seyahatte olması sebebiyle çocukların velayetini kuzenleri Tito Jackson Jr.’a verdi. ‘Araf’ ve ‘Küf’ Venedik Film Festivali’nde Kültür Servisi Yeşim Ustaoğlu’nun senaryosunu yazıp yönettiği Araf, 69. Uluslararası Venedik Film Festivali’nin Ufuklar Resmi Yarışma Bölümü’ne davet edildi. 29 Ağustos 8 Eylül tarihlerinde festivalde, ayrıca Ali Aydın’ın ilk uzun metrajlı filmi Küf, Uluslararası Film Eleştirmenleri Haftası Bölümü’nde yarışacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle