28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 TEMMUZ 2012 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI Milano’da geceler avluda geçiyor emmuz ayını Afrika’dan gelen sıcak hava dalgalarıyla geçiriyoruz. Tayfun ve kasırgalar gibi artık aşırı sıcaklara da isim vermek moda artık. Önce Kharon ve Minosse geldi. Sıcaklık birçok şehirde 40 dereceyi aştı. Ardından göreceli daha kuru bir sıcak getiren akımlarla baş başa kaldık. Önce Virglio’yla serinledik, bugün de İskandinavya’dan gelecek olan Circe’yi bekliyoruz. Bu yaz 100 İtalyan’dan 40’ı yaz tatiline çıkmıyor. Ekonomik krizin ağırlığından kaynaklanan bu zorunlu seçim İtalyanları 1970’li yıllara geri döndürdü. Seyahate çıkmayı, uzak coğrafyalara gitmeyi seven İtalyanlar bu kez yanı başlarında gözden çıkardıkları güzellikleri keşfetmeye başladılar. Temmuz sıcaklarında buharlaşan Milano’da hafta sonları yakın çevredeki göllerin plajlarına akın edenler sahilleri dolduruyor. T Como, Maggiore, Garda göllerinde engel olduğu gençlerin, bugün MİLANO saklı, yıllardır kimsenin uğramadığı ise işsizlik ve düşük ücretler minyatür plajlar, ajandalarından tatili nedeniyle bekâr kalmayı zorunlu silen İtalyanların hafta sonu olarak seçenlerin sayıca kabarık kaçamaklarında baş sıraya oturdu. olduğu Milano’da yerel yönetim, Birçok Milanolunun hafta sonunu vatandaşların sosyalleşmesi ve geçirmek için yıllar önce satın aldığı yakınlarıyla iletişim kurabilmesi ASLI KAYABAL için ıssız avluları sakinlerin ama yıllardır gitmediği yazlık evler de krizin ağırlığını hissettirmeye kullanımına açtı. Meğer başladığı Çizme’de yeniden anımsandı. Milanolular böyle bir kararın çıkmasını dört Kuzeyin başkenti Milano’da apartmanların gözle bekliyormuş. Şehir merkezindeki bazı avlularında çocukların oynaması, apartman apartmanların avlularında düzenlenen gece sakinlerinin gece bir araya gelip sohbet etmesi eğlenceleri hizmette sınır tanımıyor. bugüne kadar yasaktı. Özellikle yaz aylarında Başlangıçta “Haydi şu resmi ve tartışmayla bir başlarına kalan yaşlıların, yoğun iş noktalanan apartman toplantılarının temposunun yaşam arkadaşı bulmasına ötesine gidelim” mantığıyla başlayan buluşmalar, apartman sakinlerinin hazırladığı yemekler, yaz sofralarına eşlik eden şaraplar, hafif tatlılar ile özellikle hafta sonları uzun masalarda yenilen, içilen, sohbet edilen gecelere dönüştü. Bazı apartman sakinleri bu sosyalleşme girişimini daha da ciddiye alarak avlularda klasik müzik konserleri düzenlemeye başladı. Renkli partilere çevre apartmanlardan da katılımların olduğu anlatıldı. Kimileri evde oturulmayacak kadar sıcak temmuz gecelerinde doğum günü partilerini komşuların katılımıyla kutlamaya kalkınca kapı komşularıyla sürpriz yaz aşkları da doğmaya başladı. Güneylileri gürültücü, şamatacı olmakla eleştiren kuzeyli Milanolular, Afrika sıcakları bastırınca güneylileri geçti. Gece yarılarına kadar süren masa başı sohbetleri, sıcak gecelerin vazgeçilmez yiyecekleri pirinç ve makarna salataları, meyve kokteylleriyle geçen zamana avlulardan yayılan piyano dinletileri, şarkılar, danslar eşlik ediyor. Kendilerini dışarı atmaya hazır oldukları ortaya çıkan Milanoluların sosyalleşme çabalarını dikkate alan yerel yönetim “apartman günü” düzenlemeye bile karar verdi. En azından bu yaz “tatili unutalım” diyen İtalyanlar, şimdi apartman dostluklarını yeniden yaratma çabasında. Gece eğlencelerinde “yazlık sinemalar” ile haftada bir gün kapılarını gece yarısına kadar açık tutan kütüphaneler de dahil. Sözün kısası İtalyanlar “yaz böyle de güzel” diye teselli ediyor kendini. aslikayabal@hotmail.com İsveç’te ‘yaz ortası bayramı’... u yıl da böyle oldu... İsveç’te, her günümüz yağmur, her gecemiz yağmur, doğru dürüst güneş yüzü göremedik bu yaz; baharı görmeden yaz geldi, geçti. Bu saatten sonra göreceğimiz güneşin de bize bir hayrı yok. Yüzü her daim soğuk olacak. Rüzgâr esecek. Sırtımıza doğru dürüst bir şey almadan sokağa çıkamayacağız. Elimde şemsiye, “yağmurla gelen adam” gibi sokaklarda dolaşırken beni en çok kapılarından geçtiğim yaşlı İsveçliler etkiliyor. Burunlarını dayıyorlar cama, bekliyorlar ki yağmur yüklü bulutlar dağılsın, bir parça güneş görünsün. Uçağa binecek, uzak ülkelere tatile gidecek mecalleri yok. Yanlarında bir çift laf edecek kimseleri yok. Bekliyorlar ki, güneş yüzünü bir göstersin, parklara, yeşil alanlara koşsunlar. İncecik kemikleri birazcık güneş görsün, solgun ciğerlerine biraz temiz hava dolsun... Sıcak ülkelerde tatil yapanların kumlara uzanarak göbeklerini kaşıdıkları bu günlerde, bizim kararmış göklerimizden sicim gibi yağmur yağar. Yılımızın 300 günü kapalı geçer. Güneşimiz topu topu 2 ay sürer. Buna da şükür deriz; göktanrı az da olsa güneşli günler yaşattığı için düğün, bayram eder, Midsommar’ımızı kutlarız. Midsommar, İsveç’te her yıl kutlanan geleneksel “yaz ortası bayramı”nın adıdır. Bazı yanlarıyla bizim Hıdırellez’e benzer. Kurak ülkelerde yağmur duasına çıkılırken biz Vikinglerden kalma bir geleneği sürdürür, bayram ederiz. Güneşin günlerce, haftalarca, bazen de aylarca görünmediği Kuzey ülkelerinde, haziran ayının son cumartesi günü “yaz ortası bayramı” olarak kutlanır. O gün küçük kızlarımız, sabah erkenden kırlara koşar. En az yedi tür çiçek toplar, başlarına taç örer. Genç kızlarımız, gece yastıklarının altında çiçek demetleriyle uyur, beklerler ki sevdikleri delikanlılar gece gelip düşlerine girsin. Midsommar günü, büyük parkların ortasına her yanı çiçeklerle kaplı “yaz ortası direkleri” dikilir. Geleneksel MALMÖ giysileri içindeki İsveçliler dans ederek direğin etrafında dolaşırlar. Tam da çilek mevsimidir. Pastanelerin, yiyecek satış merkezlerinin vitrinleri ALİ HAYDAR çilekli pastalarla donatılır. O gün, NERGİS ince doğranmış dereotu, patates ve soğan eşliğinde hazırlanmış ringa balığı yenir; yanında ünlü İsveç votkası ve bira içilir. Bu yılki Midsommar kutlamalarına, çeşitli diller ve kültürler arasında iletişim sağlamak amacıyla kurulan Språkcafe (Dil kahvesi) grubumuzla katıldık. Sabah saatlerinde hava bulutluydu. Her an yağmur yağabilirdi. Zamanla yarışarak kutlamaların yapıldığı Pilldams Parkı’na koştuk. Her yan İsveç bayraklarıyla süslenmişti. Alan görülmemiş ölçüde kalabalıktı. Orta yerde büyük bir ateş yanıyor, herkes ateşin üzerinden atlıyordu. Birbirlerine yakın tarihlerde kutlandıkları için her yıl, Midsommar ve “İsveç Ulusal Günü” (Bayrak Günü) coşkuları birbirine karışıyor. Parlamentoda, 1996 yılında alınan bir kararla her yaz, “İsveç Ulusal Günü” kutlanıyor. Belediyelerde düzenlenen törenlerle, İsveç yurttaşlığına geçenlere “yurttaşlık diploması” veriliyor. Bu yıl, İsveç yurttaşı olan 211 etnik kökenden 30 bin kişiye “yurttaşlık diploması” verildi. “Yeni yurttaşlar” diploma töreninde, hep bir ağızdan İsveç Ulusal Marşı’nı okudular. Marşın, anlamlı bazı dizeleri şöyle: “Sonsuza dek, sevgili ülkeme hizmet etmek istiyorum, Ölünceye dek sana sadık kalacağıma yemin etmek istiyorum. (...) Sevgili yurdum İsveç, Dünyaları verseler değişmem seni. Hayır, ben Kuzey’de yaşamak ve ölmek istiyorum. Hayır, ben Kuzey’de yaşamak ve ölmek istiyorum.” Dil kahvesi (Språkcafe) grubumuzdaki diğer arkadaşlarla, yanan ateşlerin üzerinden atladık. İsveçlilerle birlikte, çiçeklerle süslü “yaz ortası direği”nin etrafında dolaşarak dans ettik, şarkılar söyledik. Tören sonlanmadan yağmurun çiselemeye başlamasıyla, telaşlı bir toparlanma hazırlığına geçildi. Kısa bir süre sonra da yağmur sağanağa dönüştü. Parkı terk ederken Stockholm’de yaşayan yazar Demir Özlü’nün bir kitabında geçen sözlerini anımsadım: Sinemadan çıkan iki İsveçli genç, yolda yürürken aralarında konuşuyorlarmış. Gençlerden biri: “Anımsıyor musun, geçen yıl bu zamanlar havalar ne kadar da güneşliydi?” Diğeri yanıtlamış: “Anımsamıyorum, sanırım ben o sırada sinemadaydım.” alinergis@yahoo.se Gurbetçi, Almancı, gâvurcu ve Avrupalı Türkler ürkiye’de hemen tanımlamasını, artık bir BRÜKSEL hemen herkesin işlevi kalmayan ve başka amaçla kullanılamayacak Avrupa’da yaşayan olan ‘Almancı’ Türklerle bir bağı, ilgisi ya sözcüğünün kullanımına da karşılaşmışlığı vardır son verilmesini” istiyor, muhakkak. Almanya’da bu sözcükler yerine geçici akrabası olduğu için ortaokulda Almancayı ERDİNÇ UTKU olarak “Avrupalı Türkler” teriminin kullanılmasını seçenlerin sayısı da az öneriyoruz. Ayrıca değil. Benim de dayım TDK’den “gurbetçi” sözcüğüne “Almancı” olduğu için dayı alternatif olarak “gurbetçi” çocuklarıyla pratik yapma olanağını sözcüğündeki o samimi ve sıcak vatan düşünerek öğretmen olan babamın özlemi hissini verebilecek bir sözcük ortaokulda Almancayı seçtirdiğini üretmesini istiyoruz. ancak sonucun hiç de düşündüğümüz 1960’lı yıllarda misafir işçilikten gibi gelişmediğini ve kendimi günümüze gelinen süreçte Avrupa’da İngilizce eğitim yapılan bir kalıcı hale gelmiş olan ve “etnik üniversitede bulduğumu hatırlatayım. azınlık” konumundaki Türklere İngilizce hazırlık sınıfında “gurbetçi” ya da “Almancı” zorlandığımda “Almanca öğrenme uğrunda boşa giden 6 yıl”a kızdığımı denilmesi gerçeklerle örtüşmüyor. TDK sözlüğündeki “gurbetçi” ve bilmem söylememe gerek var mı? “Almancı” tanımları da yaşamın Türk Dil Kurumu (TDK) gerisinde kalıyor. Çünkü çoğu Avrupa “gurbetçi”yi “gurbete çıkan, ülkelerinde doğan Avrupalı Türkler geçimini gurbette kazanan kimse” “En az Avrupalılar kadar Avrupalı olarak tanımlamış. “Almancı” ise ama en az Türkiye’deki Türkler “Avrupa’da genellikle de kadar da Türk”ler. Gurbete hiçbir Almanya’da çalışan Türk şekilde çıkmayan, Avrupa’da doğup, vatandaşı” olarak ifade ediliyor. doğdukları ülkelerde önemli başarılara Türkiye’de de iş göçünü ifade etmek imza atan kişilere “gurbetçi” demek amacıyla kullanılan “gurbetçi” hayatın gerçekleri ile çelişiyor. sözcüğü için benim TDK’ye önerim: Almanya’da Cem Özdemir (Alman “GERİ DÖNMEK ÜZERE Parlamentosu’nda milletvekili, Birlik BELİRLİ BİR SÜRE İÇİN gurbete 90/ Yeşiller Partisi eşbaşkanı), Aygül çıkan, geçimini BELİRLİ BİR Özkan (Aşağı Saksonya Eyaleti SÜRE gurbette kazanan VE GERİ Sosyal İşler, Kadın, Aile, Sağlık ve DÖNECEK OLAN kimse.” Entegrasyon Bakanı), Fatih Akın 50 yılı aşkın bir süredir Avrupa (yönetmen) ve Mesut Özil’i (Alman ülkelerinin ve Türkiye’nin Milli Takımı futbolcusu) Belçika’da kalkınmasına ise ünlü futbolcu önemli katkılar Sinan Bolat, Brüksel yapan Bölgesi Bakanı Emir yurtdışındaki Kır, Federal insanlarımızı, Milletvekili Meyrem çoğu zaman Almacı, Senatör küçümseyici Fatma Pehlivan, anlamlar da Brüksel Parlamentosu içeren Milletvekili Mahinur “Almancı”, Özdemir savımı “gurbetçi” hatta destekleyen “gâvurcu” diye örneklerden sadece bir öteleyerek, 50 yıl bölümü. Kampanyaya Hayati Boyacıoğlu önce yapıştırılan ama Almanya’dan destek veren artık geçerliğini bir Avrupalı Türk gurbetçi yitirmiş sözcüklerle ifade etmemiz konusunu çok net bir şekilde uzun süredir beni rahatsız ediyordu. özetlemiş: “Erzurum’dan ya da 1214 Temmuz tarihleri arasında başka illerden gelip İstanbul veya gerçekleştirilen “9. Emirdağ diğer illere yerleşmiş olanlar ne Gurbetçi Festivali” bardağı taşıran kadar gurbetçiyse (çok da komik son damla oldu. Yıllardır Avrupa’da gelen bir sözcük), Almanya’ya yaşayan bir mizah yazarı olarak bu yerleşmiş bizler de o kadar “gurbetçi komikliğine” daha fazla gurbetçiyiz.” 14 Eylül 2012 tarihine duyarsız kalamazdım. 15 Temmuz’da kadar sürecek kampanya sonrasında www.binfikir.be sitesinde “Avrupalı önerilerimizi Türk Dil Kurumu, TC Türk’e ‘Gurbetçi’ Demeyin!” Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve başlığıyla bir yazı kaleme alarak Akraba Topluluklar Başkanlığı ve Avrupalı Türklere “gurbetçi” ya da Türkçe yayın yapan medya “Almancı” denilmemesini hatırlattım kuruluşlarına yazılı olarak ileterek ve ve Facebook’ta bir kampanya konuyla ilgili olarak bir basın bildirisi başlattım. Başlar başlamaz Avrupa’da yayımlayarak “farkındalık” yaşayan birçok akademisyen, yaratmayı amaçlıyoruz. “Avrupalı politikacı, sanatçı, işadamı, sivil Türklerin önünde çok daha önemli toplum temsilcisi, medya mensubu ve konular varken böyle bir ayrıntı için Türk kökenli yurttaşın desteğini alan ‘kampanya’ açmak gereksizdir” ya kampanyam 14 Eylül’e kadar sürecek. da “bir sonuç alınacağını Avrupa’da yaşayan Türklerin sanmıyorum” diyen birkaç arkadaş tatillerini geçirmek üzere Türkiye’de olmasına karşın ben en azından bulunduğu, “gurbetçi futbolcu” TDK’nin “gurbetçi” tanımını transferlerinin yapıldığı, hatta değiştireceğine, medyanın artık bu Türkiye’de “gurbetçi festivali” adı sözcükleri kullanmayacağına ve resmi altında festivallerin düzenlendiği şu makamların sözcük kullanımına dikkat günlerde Avrupalı Türkler’den edeceğine inanıyorum. Zaten ben en “gurbetçi” ve “Almancı” zor tarafın Avrupa’daki Türklerin sözcüklerine tepki yağması kendilerinin kendilerine “gurbetçi” sevindirici. Facebook’ta başlattığımız demeye son vermeleri olduğunu kampanyada, “TDK’nin yaşamın düşünüyorum. gerisinde kalan ‘gurbetçi’ ve ‘Almancı’ terimlerini yeniden erdincutku@binfikir.be B T ‘Symrna 19001922: Yunanistan’a Avrupa’dan insani yardım için’ konomik kriz içindeki Yunanistan’a yoksullar hep erkek, yoksulların kadınları insani yardım kampanyaları yer almıyor bu film ve fotoğraflardabalolarda dans eden şık insanların şeref Avrupa’da hız kazanıyor. Bunlardan biri Viyana’da “Symrna: The Destruction konuğu üniformalı, üniformasız İngiliz, of a Cosmopolitan City, 19001922 Amerikan, Fransız üst düzey görevlilerin (Symrna: Kozmopolit Kentin Yıkımı, gurur ve mutluluk karışımı bakışları 19001922” filminin, Yunanistan’da insani altındaki neşeleri... Anlatılarda da Symrnaİzmir’in kozmopolit yapısına göndermeler yardım çalışmaları yürüten Desmos yararına gösterimiyle yapıldı. Viyana’da sık öne çıkıyor ve bir mutlu dönem, altın çağ görülmeyen bir izleyici harmanına, sivil vurgulanıyor. Filme dönmek üzere, Desmos’a gelirsek: toplum önderlerinden politik figürlere, Desmos, Yunanistan’la ilgili haber öğrencilerden mavi kanlılara (soyluların filmlerinde izlenen yemek dağıtım diğer adı) uzanan, ev sahipliği eden Gartenbau Sineması’nı dolduran ve en düşük görüntülerini yaşama geçiren kuruluşların başında geliyor. Desmos’un kurucularından bağış olan 25 Avro’yu ödeyenlerin izlediği Ekavi Valleras, Antik Yunanca mezunu ve Symrna (İzmir) filmi, yönetmenküratör tiyatro öğrenimi görmüş bir genç kadın. Maria İliou ile tarihçi Alexander Kitroeff Londra ve New York’ta sivil toplum tarafından dört yıl süren bir çalışma sonunda örgütlerinde, özellikle fon toplama gerçekleşmiş. İkili, belirttiklerine göre alanında deneyimi var. Kendi gibi dört çalışmaları sürecinde iki tehlikeye karşı genç kadınla birlikte Desmos’u, “ihtiyaç duyarlı olmaya çabalamışlar, ilki, milliyetçi fazlası ile ihtiyaç arasında insani köprü duyguların etkisinde kalmamaya özen kurma” amacıyla kurmuş. göstermek, ikincisi trajediyi öne çıkararak “Viyanalıların gösterdiği ilgiden çok gerçeklerin bilinmesine istemeden de olsa heyecanlandığını ve sonbaharda bu engel olmak. Gösterim, Viyana kentte bir etkinlik daha Eyalet Parlamentosu’nun VİYANA yapmayı düşündüğünü” Yunanistan kökenli milletvekili söylüyor, filmin anlattıklarıyla Maria Vassilakou’nun “İlginç hiç ilgili görünmüyor, asıl derdi zamanlar yaşandığını ve ilginç fon toplamak, daha özel olarak, zamanların Yunanistan’la bir kamyonu sürücüsüyle sınırlı kalmayacağını” birlikte finanse edebilmek. SELİM vurgulayan konuşmasının Symrna’nın ardından, filmin YALÇINER ardından başladı. betimlediği süreçte Filmin iç içe geçmiş Yunanistan’a –bu ülkenin Batı bölümlerinden biri Pierre De Anadolu’yu işgali sırasında verilen Gigord’un özel arşivi, Kongre Kütüphanesi, İngiliz, Fransız ve Amerikan desteğinin, Harvard ve Princeton üniversiteleri, bu belgeselle aynı ülkelere bu kez İmparatorluk Savaş Müzesi, Pathe, Albert ekonomik kriz bağlamında anımsatılması Kahn Vakfı gibi kaynaklardan derlenmiş amacı üzerine konuşuluyor ve İzmir görsel malzemelerden, film ve fotoğraflardan yangınının çıkışı üzerine tezler tartışılıyor. oluşuyor. Arada ise birinciikinciüçüncü Filmdeki tarihçiler, yangını çetecileri nesil Yunanlı, Ermeni ve Türk İzmirlilerin yönlendiren özel birlikçilerin çıkardığını anlatılarına yer veriliyor. Symrna’da kentin belirtiyorlar. İzmir’deki Rum tüccarların, özellikle 19001922 arasındaki toplumsal depolarındaki malların başkalarının eline yapısına ve kozmopolit niteliğine ilişkin geçmesini engellemek amacıyla yangın fikirler edinebilmek söz konusu. Şık çıkarmış olabilecekleri olasılığının giyinmiş kadınların bindiği atlı tramvayı belirtilmesi ise tepkiyle karşılanmıyor, kenardan, sessizce izleyenler, pahalı olabilir diyen Yunanlılar var, “savaşta dükkânlara sırtlarında mal taşıyanların her şey mümkündür” diyenler de. kendilerini görünmez kılmaya çalışmalarına Symrna 19001922’nin gösterimindeki yardımcı olan kravatlı tozluklu tüccarlar, amacın, şovenizmi kışkırtmak değil, balolara gidenlere olabildiğince süslü Batı’nın bir zamanlar Anadolu’ya asker giysileriyle şerbet satmaya çalışanların çıkarması için desteklediği ve sonra kendi kameraya gururla bakışları, dönemin haline terk ettiği Yunanistan’ı bu kez Paris’ine, Londra’sına âşık atan parfümlü ekonomik yıkımla baş başa zenginliğe alınlarındaki teri kollarına bırakmamasını sağlamak olduğu silerken fon veren avurtları çökmüşler, şık belirtiliyor. restoranlarda oturanlara bir şeyler satmaya çalışan yoksullar –görsel malzemelerdeki selim.yalciner@gmail.com E C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle