29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 TEMMUZ 2012 PAZAR leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr 10 PAZAR KONUĞU ABD Temyiz Mahkemesi 3. Bölge Başkanı Yüksek Yargıç Brooks Smith’den siyasetin adalete bulaştırılmaması uyarıları: Yargıya müdahale olmaz SÖYLEŞİ P O R T R E BROOKS SMITH ABD’de Pennsylvania eyaleti Altoona kentinde 1951’de doğdu. Yükseköğrenimini ABD’de Franklin and Marshall College’da yaptıktan sonra hukuk doktorasını Pennsylvania State University Dickinson School of Law’dan aldı. ABD’de çeşitli eyaletlerde bölge yargıcı olarak görev yaptı. 1988’de dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan tarafından Pennsylvania eyaleti bölge mahkemesi yargıçlığına atandı. 2001’de ABD Barolar Birliği’nin oybirliği onayıyla Pennsylvania, New Jersey, Delaware ve Virgin Islands bölgelerinden sorumlu ABD 3. Bölge Federal Temyiz Mahkemesi Başkanlığı’na dönemin ABD Başkanı Geogre W. Bush tarafından aday gösterildi. ABD Senatosu 2002’de atamayı onayladı. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra hukukun üstünlüğü ilkesinin geliştirilmesi çalışmaları yaptı. ABD Barolar Birliği ve Dışişleri Bakanlığı’nın Orta ve Doğu Avrupa Hukuk Girişimi çalışmaları kapsamında Rusya’da tarafsız ve bağımsız yargı eğitimi verdi. Azerbaycan’ın yargı sisteminin geliştirilmesi çalışmalarında bulundu. Pek çok makalesinin yanı sıra “İnsan Melek Olmadığı İçin ABD’de Kuvvetler Ayrılığı” başlıklı makalesi özellikle dikkatleri çekti. LEYLA TAVŞANOĞLU İstanbul yakın gelecekte uluslararası bir hukuk merkezi oluyor. Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin Pennsylvania State University Dickinson School of Law ve Washington School of Law’la birkaç yıldır birlikte yürüttüğü ortak hukuk programı çerçevesinde seminerler düzenleniyor. Bu seminerlere katılan dünyanın önde gelen hukukçularından birisi de ABD Federal Temyiz Mahkemesi Üçüncü Bölge Başkanı yargıç Brooks Smith. Yargıç Smith’le hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı ve hükümetlerin yasalarla avukatların adil savunma haklarına müdahale hakkı bulunmamasını konuştuk. ABD Senatosu’nda 3. Bölge Federal Temyiz Mahkemesi başkanlığınızın onaylanması sürecini anlatır mısınız? B.S. Süreç ABD Başkanı’nın Senato’ya, adayının ismini göndermesiyle başlıyor. Bunun üzerine Senato kendi bünyesinde adayla ilgili ayrıntılı bir çalışma yapıyor. Başkan, danışmanları ve Adalet Bakanı önceden adayın mesleki geçmişiyle ilgili araştırmaları tamamlamışlardır. Böyle bir çalışmadan sonra Başkan’ın kendi adayının adını Senato’ya göndermesi, zaten o kişinin liyakatı konusunda belli bir fikre sahip olunduğu anlamına geliyor. Ama yasalara göre Senato da adayın ismi üzerinde kendi çalışmasını yapıyor. Bu çalışma bittikten sonra Senato’da adayın atanmasından önce senatörlerin de katılımıyla halka açık bir oturumlar dizisi düzenleniyor. Oturuma katılım oranının yüksekliği, adaya ne kadar destek verdiklerini gösteriyor. Bütün federal yargıçların atanmasında bu mekanizma işliyor. Bütün senatörlerin görüşlerini açıkladıkları oturumlar dizisi bittikten sonra Senato Adalet Komisyonu oylama yapıyor. Bazen aday komisyonda seçilse bile Senato genel kuruluna ikinci bir oylama için gönderiliyor, bazen de aday komisyonda reddedilebiliyor. Senato genel kurulu sıklıkla Adalet Komisyonu’nun tavsiye oylamasını göz önünde tutuyor. Bu süreç ne kadar sürüyor? B.S. Duruma bağlı. Bazen çok uzun, bazen görece kısa sürebiliyor. Bu, senatonun adaya gösterdiği ilgiye bağlı. Sık görülen bir durum, senatörlerin adaya cevaplamasını isteğiyle bir dizi soru göndermeleridir. Çok sayıda senatör kendi özel sorularını gönderirlerse tabii ki adayın bunlara cevap vermesi uzun zaman almaktadır. Bazen öyle sorular geliyor ki yargıçların bu sorulara yargıç kimliğiyle yanıt vermeleri kendi açılarından doğru kabul edilmeyebiliyor. Ama öte yandan senatörler de sordukları sorulara açık yanıtlar verilmesinde ısrarlı olabiliyorlar. Bu da Başkan tarafından nihai atamanın yapılmasında gecikmelere sebep olabiliyor. Ben pek çok yargıcın atanmak için yıllarca beklediğini biliyorum. Siz de anladığım kadarıyla bir yıl beklediniz. .. B.S. Evet. Başkan Bush beni 11 Eylül saldırılarından bir gün önce Eylül 2001’de aday göstermişti. Senato Adalet Komisyonu benimle ilgili çalışmasını Haziran 2002’de bitirdi. Senato genel kurulunda da adaylığımın onaylanması oturumu temmuza kadar açılamadı. Bu arada Başkan’ın danışmanları benim ismim üzerinde ısrarlı olduklarını bildirdiler. Sonuçta nihai atanmam için bir buçuk yıl kadar bir süre bekledim. Hiç unutmuyorum. Bu bekleyiş bana sonsuz kadar uzun gelmişti. Ö zel mahkemelerde yargılanan kişiler için masumiyet karinesine dikkatle uyulması çok önemli. Yasalar herkese eşit biçimde uygulanmalıdır. Bu özel bir dava diye orada başka bir yasa uygulayamazsınız. S pesifik misyonu olan mahkemelerde adalet duygusu yüksek, açık fikirli savcı ve yargıçlara ihtiyaç var. Fazlasıyla atak, hırslı ve saldırgan savcılara bu davalarda hiçbir şekilde yer yok. Yargıç ve savcı davaya önyargıyla yaklaşmaz. ABD’de yüksek yargıçlığa atanmak zor Yüksek yargıçlık ömür boyu görev. Atama mekanizması onun için uzun sürüyor. Üstelik Senato’da çoğunluk muhalefet partisindeyse Başkan’ın adayı üzerinde daha fazla titizlik gösteriliyor. Bu göreve atanmanızdan sonra ömür boyu mu orada çalışıyorsunuz? B.S. Evet. Bu ömür boyu bir görev. Mekanizma zaten onun için bu kadar uzun zaman alıyor. Üstelik Senato’da çoğunluk muhalefet partisindeyse Başkan’ın adayı üzerinde daha fazla titizlik gösteriliyor. Burada şunu da belirtmek lazım. Bir yargıç atanmayı beklerken kendi halihazırdaki görevine de devam ediyor. Ama takdir edersiniz ki atanmasını beklerken bu görevi yerine getirmesinde de kimi zorluklar oluyor. Bir de şu bilgiyi ekleyeyim. Başkan Reagan’ın görevinin son aylarında, 1988’de bölge mahkemelerine aday gösterilen sekiz yargıçtan birisiydim. Siz Türkiye’ye sıklıkla gelen ve Türk yargı sistemindeki atamaları da bilen bir kişisiniz. Bizim hükümet, iki yıl önce yapılan anayasa değişikliğinde yüksek ya da düz yargıç atamalarında tıpkı ABD sisteminin uygulandığını savunuyor. Sizce bu doğru mu? B.S. İtiraf etmeliyim ki tam ayrıntıları bilmiyorum. Ama bir kere yargıçlar için sistemde güvenceler olmalıdır. Güvence derken ömür boyu görevler ihdas edilmeli, keyfi olarak görevden almalar ya da atamalar olmamalıdır. Bizim sistemde bir yargıcın görevden alınması ancak çok ciddi bir ağır ceza suçu işlemesiyle mümkün olabilmektedir. Ama bizim sistemdeki yargı bağımsızlığı ilkesinin sıkı sıkı korunması hemen hemen başka hiçbir ülkede yok... Pek çok ülkenin yargı sistemini yerinde incelediğim için biliyorum. Yıllardır hukukun üstünlüğü konusunda dünya çapında çalışmalar yapıyorum. Burada pek çok ehliyetli, görevine bağlı yargıç tanıyorum. Bana sıklıkla yargının bağımsızlığının ne demek olduğu konusunda sıkıştırıcı sorular soruyorlar; Türkiye’deki yargı sistemiyle ilgili beklentilerini ve umutlarını benimle paylaşıyorlar. Ben de onlara ABD’de bile yargı sisteminin mükemmelden bir hayli uzak olduğunu anlatıyorum. Bizdeki özel yetkili mahkemeleri biliyorsunuz. Bu mahkemeler, insanları uzun tutukluluk sürelerine mahkum etmeleri, yargı bağımsızlığından uzak uygulamalarda bulunmaları, hukukun üstünlüğüne saygı göstermemeleri nedeniyle çok ciddi biçimde eleştiriliyorlar. Sizin bu konudaki görüşleriniz nedir? B.S. Özel yetkili mahkemelerin uygulamalarını sıklıkla okudum. Böyle özel yetkili ya da ihtisas konularında, hangi meslekte olunursa olunsun çok dikkatli davranmak lazımdır. Biz ABD’de, 11 Eylül sonrası ve Afganistan’ı işgalimiz sırasında meydana gelen birtakım olaylar nedeniyle belli davalar ve belli kişiler için oluşturduğumuz özel mahkemeler yüzünden çok ciddi eleştirilere uğradık. Bakın, özel davalar ve özel sanıklar diye adlandırdığımız oluşumlar için yasal ve anayasal korumaları ve güvenceleri uygulamak zorundayız. ABD’de olanların Türkiye’de de yaşandığını okudum; biliyorum. Bu kişiler için masumiyet karinesine dikkatle uyulması çok önemlidir. Yasalar herkese eşit biçimde uygulanmalıdır. Bu özel bir dava diye orada başka bir yasa uygulayamazsınız. Hiçbir yargıç önyargılı olamaz Peki, ABD’de ya da Türkiye’de olsun, sizce bu özel mahkemeler sanıklara daha başlangıçta önyargılı mı davranıyor? Bir yargıç ya da mahkeme sanık hakkında önyargılı davranabilir mi? B.S. ABD sisteminde ne yargıç ne de savcı davaya önyargıyla yaklaşmalıdır. Demin dediğim gibi her zaman masumiyet karinesi önde tutulmalıdır. Yargıcın ve savcının kafa yapısının açık ve net olması gerekir. Savcı sanık için mahkumiyet değil, her zaman adalet aramalıdır. Bu onun başlıca görevidir. Eğer yeterli delil varsa zaten savcı davayı sırf mahkumiyet istediği için uzatma yolunu seçemez. Hatta kimi davalarda kamuoyu baştan sanığı suçlu gibi görse bile adalet arayan savcı delillere bakarak davayı uzattırmama kararı alacak kadar da yürekli olmalıdır. Başa dönecek olursam, hiçbir yargıç ya da savcı bir davaya önyargıyla yaklaşmamalıdır. Hırslı savcılara mahkemelerde yer yok Bir süre önce TBMM’den geçen bir yasayla özel yetkili mahkemeler kaldırıldı. Bunların yerine bölge ağır ceza mahkemeleri kuruldu. Özel yetkili mahkemelerin sayısı 10 iken, yeni kurulan mahkemelerin sayılarının ucu açık. Şimdilik işe 20 mahkemeyle başlıyorlar. Sizce özel yetkili mahkemelerin kaldırılıp bölge ağır ceza mahkemelerinin kurulması, yargıdaki olumsuz uygulamaların düzelmesini sağlar mı? B.S. Yeni bu kadar çok mahkeme kurulması, ağır giden davaların hızlandırılmasını amaçlıyorsa bu iyi bir işarettir. Yeni bazı ek iddianameler mi yazıldı ki daha çok yargıç ve daha çok mahkemeye ihtiyaç duyuldu? Bence sorunun yanıtı mahkemelerin sayılarının artırılmasında değil, bu mahkemelerde görevli savcı ve yargıçların niteliklerinde yatıyor. Bu yargıç ve savcıların önyargılı, sanıklara gözü kapalı suçlu muamelesi eden kişiler olmamaları önemlidir. Özellikle de spesifik misyonu olan hiçbir mahkemede bu tür uygulamalar olmamalıdır. Adalet duygusu yüksek, açık fikirli savcı ve yargıçlara ihtiyaç var. Fazlasıyla atak, hırslı ve saldırgan savcılara bu mahkemelerde yer yok. 20 bölge mahkemesi istenilen nitelikteki savcı ve yargıçlarla doğru ve adil uygulamalar yapabilirler. Sorunun yanıtı mahkeme sayısı değil, bu hukuk insanlarının görevlerini ne derece doğru ve düzgün yapacaklarıdır. Avukatları istediğiniz gibi yönlendiremezsiniz TBMM’ye avukatlık yasasını değiştiren yeni bir kanun teklifi indirildi. Pek çok avukat ve baro bunun baroların hükümet tarafından ele geçirilmesi amacını taşıdığı görüşünde. Sizce barolar hükümetlerin kontrolünde olabilir mi? B.S. Ne zaman bir hükümet, belli bir davanın bağımsız biçimde savunmasını yapmakla görevli avukatlara regülasyon getirmeye çalışsa bunun potansiyel bir tehlike olduğunu düşünürüm. Yaşamım boyunca Amerikalı avukatlara yönetimlerin böyle bir regülasyon uygulama çabası içinde olduğunu bilmiyorum. Aslında ABD toplumunun bir bölümünde avukatlara pek de sempatiyle bakılmadığı bir gerçektir. Hatta avukatlar ve avukatların davranışlarıyla ilgili kaba saba fıkra üretme geleneğimiz de var. Politikacıların avukatlar aleyhindeki bu duyguları körüklemek için popülist davranışlara girişmeleri ciddi bir tehlikedir. Avukatların görevi, insanlar beğenmese de bir şeyin savunmasını yapmaktır. Bir hükümet avukatları tehdit ederse bu onun yargı sistemini tehdit ettiği anlamına gelir. Bizde Başkan Nixon dönemi yargı mensupları için karanlık bir dönem olarak anılır. Nixon yönetimi, Watergate skandalı yüzünden Başkan’ın yargılanması tehlikesine karşı savcı ve yargıçları ciddi olarak tehdit etmişti. Bütün bunlar yargının bağımsızlığını tehlikeye atan davranışlar ve uygulamalardır. Türkiye’deki duruma gelirsek... Bildiğim kadarıyla İstanbul Barosu dünyanın en büyük barosu. Biz ABD’de avukatlarımızın hiçbir siyasi partiyle bağlantısı olmamasını, açık fikirli olmalarını ve kamuoyunun tepkisini çekme pahasına bağımsız hareket edecek yürekliliği göstermelerini isteriz. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle