29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 TEMMUZ 2012 CUMARTESİ 14 Yetti, Hayır! asan Cemal, geçen haftaki yazılarından birinde AKP’nin yalnız kenH dine demokrat olduğundan, “iktidar öz Olmadı, Gömlek Verelim grup başkanvekilliğini önerdi. Koç, grup başkanvekilliklerinin şu anda dolu olduğunu, yeni bir seçim için grubun onayı gerektiğini aktardı. Kılıçdaroğlu, grup başkanvekillerinden Emine Ülker Tarhan’ı hukuktan sorumlu genel başkan yardımcılığı için düşündüğünü, tüm milletvekillerinin kurultay nedeniyle Ankara’da olacağını, böylece grubun toplanıp karar verebileceğini söyledi. Haluk Koç, “Nasıl uygun görürseniz” dedi. Aradan birkaç gün geçti. Kılıçdaroğlu, bu kez Haluk Koç’a, kurultayda Parti Meclisi üyeliği için başvuru yapmasını önerdi. Anlaşılmıştı ki, Kılıçdaroğlu, Haluk Koç’a grup başkanvekilliği önermeden önce Emine Ülker Tarhan ile görüşmemişti. Tarhan, grup başkanvekilliğinden ayrılmayı düşünmediğini dile getirince de, Koç’a PM üyeliği uygun görülmüştü. emal Kılıçdaroğlu, kurultaya doğru Samsun MilK letvekili Haluk Koç’u aradı ve Vefa C HP kurultayında, Kemal Kılıçdaroğlu’nun örgütten sorumlu Nihat Matkap’ın yerine Adnan Keskin’i getireceği duyulmuştu. Bir partili, Nihat Matkap’ın örgütü dönüştürmek için kestaneleri ateşten alan kişi olduğunu anımsattı ve Kılıçdaroğlu’nun vefasızlığından söz açıp parti yönetiminde sürekli değişiklik yaptığından yakındı. Kılıçdaroğlu’nun bu eleştiriye yanıtı kısaydı: “İki yılda müthiş değişimlere imza attık. Kimsenin hayal bile edemeyeceği değişimlere. O doğal bir şey.” Üç İsim fotoğraf vermeyi yeğledi. Faruk Loğoğlu, Faik Öztrak ve Sezgin Tanrıkulu. Biri, AKP döneminde bir süre Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği emal Kılıçdaroğlu, kurultay sürecinde K daha çok üç isimle görevini üstlenmişti. Diğeri Ecevit’in başbakanlığı sırasında ABD’nin Türkiye’ye atadığı Kemal Derviş’in döneminde Hazine Müsteşarlığı yapmıştı. Sonuncusu da 1997 Robert Kennedy İnsan Hakları Ödülü’ne uygun görülmüştü. gürlüğü”nü demokrasi sandığından söz ederek, sanatla, müzikle iç içe yaşayan bir arkadaşından alıntı yaptı: “Her gün her yerden eşit bir şekilde ince ince özgürlüklerimizin elimizden alındığını düşünüyorum. O kadar iyi yapılıyor ki bu. Günü gününe hesaplanmış... Hissim bu. Maalesef benim gibi hep hoşgörü peşinde olan ve devamlı olarak içindeki eşitlik ve özgürlük hissini büyütmeye çalışanlar ise yapayalnız. Kendimi kolumdan bir yere çekiştirilir gibi hissediyorum. Hiçbir yere ait olamama hissi yükseliyor içimde. Çekip gitmek istiyorum.” Aynı Hasan Cemal, 12 Eylül 2010 referandumu öncesi 3 Eylül 2010’da “Yargı demokratikleşmeden demokrasi gelmez!” başlık yazısını da şöyle bitirmişti: “12 Eylül’de oylanacak anayasa paketinde yer alan HSYK değişikliği eksiklerine rağmen yerinde bir adımdır. Suriye, Aleviler, CHP Haftada bir kez yazmanın zorluğu... Hangi konuyu seçeceksin? Suriye’yi başa yerleştiriyorum. Bazen Hint Okyanusu’ndaki bir ada gibi uzaksadığımız bu ülke, kimyasal silah deposu. Oysa Suriye ile sınırımız 877 kilometre! Esad devrildiğinde bu depoları ve kimyasal silah üretim tesislerini kim kontrol edecek? Kimyasal gaz dolu mermiler kimi vuracak? 12 yaşındaki erkek çocuklarının video oyunlarına benzemez bu iş. Esad sonrası Suriye’yi kontrol için kaç bin asker gerekecek? Bu askerler nereden sevk edilecek? İzleyebildiğim Batı medyası olayın bu boyutuyla da ilgili. Bizim ise görmezden geldiğimiz bir konu. Öte yandan Suriye için Rusya ve Çin elbette nüfuzlarını kullanacaklar. Türkiye ve İran elbette çıkarlarını gözetecekler. Gelgelelim Uğur Mumcu’dan alıntıyla bizim Türkiye’nin hiçbir zaman C planı yok, hep ABD planları var! Oysa Suriye meselesi Batı’nın bakış açısıyla çözülemez. Amerika’nın Irak’taki, Afganistan’daki “başarısı!” ortada. Moskova’nın Esad üzerinde nüfuzu var ve Esad sonrası Suriye tasarımında en başta devrede olacak olan devlet Rusya. Putin yönetimi Suriye’ye silah satmaktan vazgeçti ama donanmasını indirdi Suriye açıklarına. ABD gemisi de arkadan geldi. Donanma, büyük devlet olmakta bugün de ölçüttür. ............ Financial Times gazetesi Esad’ın Suriye’de korunaklı bir “Alevi Bölgesi” oluşturma planından söz etti. “Alevi” deyince duralım. Batıda çoğu insan, Türkiye Alevileri ile Suriye’dekilerin aynı olduğunu sanır. Türkiye Alevilerinin baskılar karşısında kapalı yaşama tercihlerinin bedelidir bu yanlış algılar. Nitekim bugün Türkiye’de süregelen Alevilik tartışmasında da ciddi bir iletişim sorunu yaşanıyor. Tarihsel süreç içinde Alevilere karşı ayırıcı politikaların yanında bilgi ve belge eksikliği de var. Alevi örgütleri arasındaki görüş ayrılıkları da cabası. “Alevilik nedir” diye sorsanız her biri ayrı tanım yapar. Asıl söylemek istediğim, Alevilik dine ve siyasete hapsedilmiş bir konu olmaktan çıkmalı. Alevi ritüellerinin yazılması, belge oluşması şart. Bugünkü bilgisizlik ortamında “4 Kapı 40 Makam” gibi temel bir Alevi öğretisi gençlere yabancı. Kapı deyince Amerikan kapı, makam deyince nihavent anlayan bir toplumda Aleviliğin özgün bir felsefe olduğunu kabul ettirmek zor. .............. Ve CHP’nin Alevi partisi olduğuna ilişkin eski söylem yine gündeme geldi. İktidar partisi Sünnilik üzerinden politika yapıyor ise doğaldır ki Alevilerin orada işi olamaz. Kaldı ki CHP’nin dünya görüşü, Alevi felsefesine daha yakın. Bundan sonrası için CHP’nin programında Alevilikle ilgili önyargıları kıracak “kültürel projeler” olmalı. Her durumda CHP son kurultayında demokrasi sınavından iyi not aldı. Bundan sonra CHP’nin iç iletişim süreçlerini ve iş akışlarını toparlaması gerekecek. Genel başkanın “evet” dediği konu aşağıda tıkanıyor ise buna “devlet dairesi sendromu” denir. CHP’nin içinde sorun kişilerden değil, partide yönetim sistemi olmamasından kaynaklanıyor. Kısacası: Yetmez ama evet!” Hasan Cemal ve arkadaşları, “çekip gitmekte” özgürler hiç kuşkusuz. Biz hiçbir yere gitme niyetinde değiliz. Burada, yurdumuzdayız. Yalnız filan da hissetmiyoruz kendimizi. “Yetti artık, AKP diktatoryasına hayır” demeyi sürdüreceğiz. başkan yardımcılığı odası seçti. Durumdan genel başkanın da haberi oldu ve o kadın milletvekili, PM listesine giremedi. urultaydan birkaç K gün önceydi. Seçime Oda Seçimi az kala partiye iliştirilmiş milletvekillerinden biri, CHP Genel Merkezi’ne gitti. Üst katlara çıktı ve kendisine bir genel rof. Dr. Sencer Ayata’nın söyledikleri, savundukları medyada “CHP ANAP’lıP laşıyor” diye değerlendirilince açıklama Öyle Demek İstemedim... de farklı yorumlanıyor. Daha çok ekonomik anlamıyla kullanılıyor. Liberal denilince vahşi kapitalizm uygulaması anlaşılıyor. Oysa benim ifade ettiğim o değil. Aksine bu ifade, özgürlük, özgürlükçülük anlamındadır. Siyasal, sosyal alanda özgürlükçü yaklaşımın esas alınmasıdır.” Herkes bilir ki, bu memlekette “liberal” dediğin zaman özgürlükçü filan anlaşılmaz. Sağcı, piyasacı, bireyci anlaşılır. Liberalin başına sosyal koyarsanız, “toplumcu bireyci” olur ki, bu da öküz altında buzağı aramak gibi bir şeydir. Madem Ayata “liberal”den özgürlükçülüğü anlıyor, niye “özgürlükçü” demiyor da, “liberal” diyor. Çünkü “liberal” de yapma gereği duydu: “Ben, ANAP’ı anımsatacak eğilimlerden söz etmedim. Sosyal demokrat partilerde görüldüğü gibi sosyal demokrasi merkezde olur, sosyalist sol bulunur, bir diğer kanat anlamında sosyal liberaller de yer bulur. Yanlış yorumlanan sosyal liberaller kavramı oldu. Ki liberal kavramı bizde yanlış biçim mekteki asıl amaç, merkez sağ ile elim sende oynamak. Sencer Ayata’nın tutumu kanıksandı artık. Önce bir görüş ortaya atıyor. Tepki çekince de, “Ben onu demek istemedim” diyor, ama hiç de inandırıcı olmuyor. Türbana özgürlük tutumunda da benzer bir yol izlemiş, söylediklerini sonradan yalanlamak istemiş, ama akıllarda CHP kanadında “türbana evet” denmesini sağlayan isim olarak akıllara kazınmıştı. Bira Festivali mi, İçki Yasağı mı? SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Konu sıradan bir hayat tarzı kavgası değil; müdahaleci anlayış ve yasakçı zihniyet. Farklı yaşam tarzlarına tahammülsüzlüğün geldiği nokta. Muhafazakâr bulutların istilası... Belirli bir ahlak anlayışının tüm topluma topyekun dayatılması ve gerektiği noktada zor kullanarak uygulanması... Bilgi Üniversitesi’ne ait Santral İstanbul kampusunda 10 yıldır sorunsuz bir biçimde gerçekleştirilen bir müzik festivalinin, üstelik her türlü yasal izin alınmışken, her şey kitabına uygun olarak düzenlenmişken, bira festivali diye isimlendirilip, “Eyüp halkının hassasiyetleri” dolayısıyla festivalde içki satışının engellenmesi... Kutsal ay ramazanı ve Eyüp civarındaki kutsal mekânları öne sürerek “Biraya geçit yok” diyen sözde cesur yüreklerin dediğinin olması... “Kendilerinden olanların” gücü elinde bulundurduklarını fark ettiklerinde aslan kesilenlerin, savunmasız ve yalnız festival gençlerine delikanlılık raconu kesip, onları tehdit edip, hayat tarzlarına müdahale ettiği gerçeği. 18 yaşının üstündeki festival katılımcıları müzik dinlerken içki içip içmemek arasında karar verme özgürlüğüne sahip değiller. Ayran ya da kola içme özgürlüğüne sahipler. Yetişkin bireyler olarak nasıl eğleneceklerine onlar adına başkaları; baskıcı, tehditçi, müdahaleci ahlak zaptiyeleri karar veriyor. “Farklı hayat tarzlarına saygılıyız”, “Biz herkesin iktidarıyız”, “Herkes özgürlüklerini rahatça kullanabilecek” sesleri de boşlukta taklalar atarak gözden hızla uzaklaşıp kayboluyor. Oysa ki içki de kürtaj gibi yasak kabul etmez bir olgudur. Ve bira yasağına karşı çıkmak insanların içki içmelerini teşvik etmek, içkiye destek vermek anlamına da gelmez; çünkü buradaki amaç sadece kişisel özgürlük alanlarının korunmasına çalışmak, hak ve özgürlük kısıtlamalarının önüne geçmektir. Eyüp halkının gösterdiği hassasiyeti dikkate alanlar, içki içip içmemeye karar verme özgürlüğüne sahip bireylerin bu özgürlüklerinin aniden ellerinden alınması konusunda gösterebilecekleri hassasiyeti de göz önünde bulundurmalıdır. Sahip olunan bir özgürlüğün birdenbire sizden alınması yaşam alanınızı sınırlayan, eksilten, daraltan bir durumdur ve siz bu özgürlüğünüzü vermemek için direnirsiniz. Yasaklara karşı başvurulan yasadışı çözümler de bu noktada yoğunlaşır, yaygınlaşır. Bu anlamda içkiyi yasaklamak asla bir çözüm olamaz. Üstelik “halk bunu istiyor” bahanesinin arkasına gizlenerek bunu yapmak ancak ve ancak insanlar arasında infiali, ayrışmayı, kini körükleyecektir. Tarihi, toplumsal ve bireysel tecrübeler hep aynı doğruyu, yetişkinlerin kişisel tercihleri konusunda toplumsal yasakların bir işe yaramadığını göstermiştir. İster sevelim ister sevmeyelim BDP milletvekilleri de halk tarafından seçilmiştir, halkın temsilcileridir. TBMM’nin parçası olan bir siyasi partinin düzenlemek istediği mitingin vali tarafından “güvenliği sağlayamam” gerekçesiyle iptal edilmesi kabul edilemez. Bu, yetki dışı bir harekettir. Siyasi parti mitinginin yapılmasının yasaklanması ve bunun ardından miting yapmak üzere meydanlara gelen insanları güç kullanarak dağıtmak, savaş manzaralarını aratmayan görüntüler, olaylar sonucunda bir milletvekilinin, üstelik bir kadın milletvekilinin yaralanması hiçbir biçimde hoş görülmez. Güvenliği sağlayamam, provokasyon olur diye alınan “tedbirler” daha kötü bir kutuplaşmaya, öfkeye, yabancı basına yansıyan ayağından yaralı vekil fotoğrafları berbat bir ülke imajına, barış için yapılacak bir mitingi engelleyen yönetim görüntüsüne sebep olmadı mı? Bu arada İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Diyarbakır’daki olaylara ilişkin, “Zavallı 18 tane milletvekili” şeklindeki sözleriyle, halkın oylarıyla seçilmiş 18 milletvekili hakkında yaptığı yorumla, Uludere olayıyla ilgili kullandığı “figüranlar” ifadesinden sonra bir kez daha tepkileri üzerine çekmeyi başardı. Zaten öfke nöbetlerinden kurtulamayan bir coğrafya işte bu şekilde daha derin bir öfkeye hapsediliyor; kin ve şiddete yönlendiriliyor. sadik.celik.gorus@gmail.com Yasaklanan miting HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ İtalya’ya 1 özgü, espresso kahvesi ve 2 sütle hazırla 3 nan bir içecek. 4 2/ Duvar ila5 nı... Tiyatroda sahne. 3/ Sayı 6 ları göstermek 7 için kullanılan 8 işaretlerden her biri... İs 9 kambildeki kupa ren 1 2 3 4 5 6 7 8 9 gine verilen bir baş 1 A L E GO R İ K ka ad. 4/ Şarkı, tür 2 R A K O R T E R kü... Taş ya da tuğ 3 İ B İ S P İ V A layla yapılmış olan. 4V AMP İ R R N 5/ Şöhret... Osman5 İ D O T A M A K lı toprak düzeninde 6 S A N D A L E T yıllık geliri yüz bin A A İ N U akçeden yukarı olan 7 T dirlik. 6/ Tavuğun 8 K A R A N F İ L Y A T U göğüs etiyle hazırla 9 S İ T nan ve pişmiş hamurla yenen bir tür çorba. 7/ Aksaray ilinde turistik bir vadi... Pantolonun apış arasına gelen yeri. 8/ Beygir... Erden çavuşu kadar olan askerlere verilen ad. 9/ Bir ürünü halka tanıtmak amacıyla ücretsiz dağıtılan küçük miktar. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Geminin yanından vurarak gemiyi sarsan dalga. 2/ Ana ürün alındıktan sonra, harman yerinde taş, toprak ve çöplerle kalan ürün kalıntısı... Çekirdekli kayısı kurusu. 3/ Dökme demir... Akdeniz’de bir ada ülkesi. 4/ Erkek hizmetçi... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 5/ İş görmede beceriklilik, ustalık. 6/ Meslek... Taşıtlarda yükün yükseklik ölçüsü. 7/ Eksiklik, kusur... Bir zaman birimi. 8/ Briçte as, rua, dam, vale ve onluya verilen ad... Franz Kafka’nın bir romanı. 9/ Önü hendekli siper... Yün ya da iplik örmeye yarayan kısa şiş. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle