28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 TEMMUZ 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 Yıllarca eşimin evimize tek parça dönmesi için, dünyaya getirdiğim iki çocuğumun babasız kalmaması için dua ettim. Eşim, altı ayda bir hafta gibi sürelerle evine gelebildi. Çocuklarımı yalnız büyüttüm. Sizler ve çocuklarınız rahat uyuyun diye biz hasretlik çektik, hep sabrettik. Yine de mutluyduk. Sonra tutuklandı eşim. Yaklaşık iki senedir, yine ayrıyız. Önce Saygıdeğer şehit ailelerine sözüm: Şehitlik mertebesine erişmiş sevdikleriniz için üzülmeyin! Ne mutlu onlara ki casus, darbeci, vatan haini damgası yemeden şehitlik mertebesine ulaştılar. Onlara minettarız, bizim için canlarını feda ettiler. Gelelim Hasdal’a, Silivri’ye... Orada kimler yok ki! Kardak’a bayrak diken SAT komandosu, gurur duyduğumuz bir kahraman Fatih Çınar, eşini tutuklanmadan dört ay önce kaybetmişti. Sonra kendi hapse girdi, iki yetimine fedakâr annesi bakıyor… Efsane Engin Alan Paşa, tutukluluk sürecinde çok sevdiği damadı Yılmaz’ı son kez göremeden kaybetti. Aynı süreçte annesini babasını kaybedenler, tutuklanmayı gururuna yediremeyip intihar eden onurlu deniz subayımız Ali Tatar... ??? Bu acılar ne için çekiliyor, bir türlü anlayamıyorum. Artık dua bile edemiyorum, çok üzgünüm, her şeye olan inancımı kaybettim. Kırgınım. Benim eşim bu halk için ölümü göze aldı, yaralandı, en bir Güneydoğu gazisi B eşiyim. Kahramanım, Balyoz davasından tutuklu. özrünüzü kabul etmiştim, ama artık etmeyeceğim... Sayın Hilmi Özkök, ailenizle esenlikler dilerim, her gece size hayır duaları ettiğimizi unutmayınız! Sayın Aytaç Paşa; Malatya’da eşimle beraber çalışmıştınız. Hatırlamadınız mı, yoksa bir geçmiş olsun demekten mi korktunuz? Sevgili Türk kadınları, sizler doğumda bile yanınızda bulunamayan bir kahramanın eşi oldunuz mu? Çocuklarınızı yalnız büyüttünüz mü? Bütün özel günlerde ayrı kaldınız mı hayat arkadaşınızdan? Aylarca haber alamadan, bir evin hem erkeği, hem kadını oldunuz mu? ??? Ezbere bilmeme rağmen davaya ilişkin hiçbir şey anlatmıyorum. Mahkemelere gelin, davayı izleyin ve kendiniz karar verin. Ve kardeşimden öte gördüğüm Sevgili Menekşe’nin şahsında, bizleri bu zor günlerimizde arayıp sormayan tüm silah arkadaşlarımız ve eşleri! Sizlere söyleyecek söz bulamıyorum, sadece soruyorum: İçiniz rahat mı? Abdullah Öcalan’ın yatlarda gezdiği söyleniyor. Bir vatan haini yatlarda gezdiriliyor ve benim eşim, bir vatan haini olmakla suçlanıyorsa, Öcalan ile aynı statüde ise artık eşim; ona da aynı ayrıcalıkları tanırlar mı acaba? Ordusuz kalan milletlerin halini hepimiz biliriz. Kalan sağlar bizimdir, demeyin. Sağlarda da şevk ve heyecan kaldığını düşünmüyorum. Saygılarımla... NEFİSE ASLAN “Korku, vebadan bile da ha bulaşıcıdır. Göz açıp ka payıncaya kadar yayılır.” GÖRÜŞ YÜKSEL PAZARKAYA NİKOLAY GOGOL Türk Halkına Açık Mektup yetmedi. Sayın Genelkurmay Başkanımız, sözüm sizedir. Bizimle birlikte şehitlere ağladınız. Acaba hapse atılıp kimsenin arkasında durmadığı subaylarınız için de ağladınız mı? Tutukluluk sürecinde arkadaşlarımız ve ailelerimizden çok destek gördük. Küçük bir azınlık da arayıp sormadı. Onların bazıları, önümüz açıldı diye sevinenler. Bazıları da korkanlar. İşte meydan. Buyursunlar, artık onlara kaldı. Ey halkım! Sürekli askerler tutuklanıyor. Neler olup bittiğini hiç merak ettiniz mi? Sizin için ölümü göze alan insanlar, gönlünüzde taht kuramamış mıydı, Fenerbahçe kadar? Sayın basın mensupları; TV’de açık oturumlara katılıp yargısız infaz yapan herkes! Dava yargı aşamasında. Unutmayın ki bu seminerde sanki siz de varmış gibi emin konuşup yargıyı etkilemek, kendini savunamayan insanlara suç atmak çok kolay. Ey yargısız infaz yapan Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN Tiyatromuzun Başyazarı Güngör Dilmen Güngör Dilmen’in Türk tiyatrosuna armağan ettiği kırktan fazla önemli oyun var. Çağdaş tiyatromuzun dağarı onlarsız düşünülemez. Bu arada henüz sahnelenmemiş ve yarım kalmış oyunlarını da saymak gerekir. Onlar da sevgili eşi ve adaşının çabasıyla günyüzüne çıkacaktır. Onun “Keçi Türküsü” kitabı (Cem Yayınları) üzerine Cumhuriyet Kitap’taki yazımda, çağdaş tiyatromuzun başyazarı diye nitelemiştim Güngör Dilmen’i. Şimdi tiyatromuzun yetkin kişilerinin kaleminden çıkan anma yazıları da bu nitelemenin haklılığını gösteriyor. Son iki yılı Karşıyaka’daki evleri ile hastane arasında geçirdi. Sıkça konuşmalarımızda, Azrail ile boğuşuyorum, diyordu, ama onu mutlaka yeneceğim, diye ekliyordu. Tiyatro edebiyatımızın ustası için Azrail’i gerçekten yenmenin bir yolu vardı: O da bu savaşımı oyunlaştırmak. Sanatın ve sahnenin kalıcılığında var olmak. İma ediyordu böyle bir oyunu kafasında kurmakta olduğunu, ama notlar da almış mıydı, bunu eşinden öğreneceğiz. Bir şeyler yazmış olsa da, tasarı olarak alıp götürse de, bıraktığı yapıtlar, sahnelere kilit vurulmadığı sürece, Güngör Dilmen’i yaşatacaktır. Yurtiçinde ve başka ülkelerde. Onunla tanışmamızın ve can dostu olmamızın yılı 1965. Stuttgart Üniversitesi Tiyatrosu “Studiobühne” yöneticisiydim. Güngör Dilmen’in “Canlı Maymun Lokantası”nı Almancaya çevirip sahneledim. Stuttgart’tan sonra uluslararası Erlangen Üniversite Tiyatroları Şenliği’nde gösterdik. O yıllar İstanbul’da yapılmakta olan Uluslararası Üniversiteler Kültür Şenliği’ne de çağrıldık ve oyunu o zamanki Şehir Tiyatroları’nın Beyoğlu Sahnesi’nde sunduk. Dilmen’in sözleriyle: “Salon değişik ülkelerden festivale katılan gençlerle dolu. İki Alman grubu var. Ben de o günlerde Çanakkale’den İstanbul’a gelen anne ve babamı getirmişim tiyatroya. Yabancı dilde de olsa, oğullarının bir oyununu seyretsinler, kıvansınlar.” Şimdi İstanbul, Çandarlı, İzmirKarşıyaka, Stuttgart, Köln, Bonn günlerimiz gözlerimin önünde canlanıyor. “Sen Çanakkaleli oldun, ben de İzmirli”, diye şakalaşıyor. “Kentleri takas ettik”, yanıtım hoşuna gidiyor. Güngör Çanakkaleli ama Gökçeada’ya onu ilk kez ben getiriyorum. Bağ kurmaya çalışıyordum. Diz çöktü, Dinonisos’a yakardı, bağ güzel ve bereketli olsun, diye. Gülüştük. Ne ki, onun Keçi Türküsü’nün keçileri, tel örgünün altından bağa girip tarumar ettiler. 1982 yılında Aziz Nesin’e yine pasaport verilmemiş. Köln’de düzenlenen uluslararası İnterlit toplantısında Türkiye Yazarlar Sendikası’nı Güngör Dilmen, Tahsin Saraç ve ben temsil ediyoruz. Yayınevi bahçesindeki kokteylde Heinrich Böll ile tanışıp sohbet ediyoruz. Ren’deki gemi gezisinde Türk rakısının da bulunması Tahsin’i de Güngör’ü de hem çok şaşırtıyor, hem de bir o kadar sevindiriyor. Olay Güngör’ün zihninde yıllar sonra bile “Ren’de rakılamak” diye imgeleniyor. Hastalığı sırasında benim dört kitaplık “Takvim Öyküleri”ni okumuş, notlar almış. Çandarlı’da sempozyum (içkili söyleşi şöleni) yapacağız, diyordu. Buna günü yetmedi. Bir de yedi yazar dost, Batak Yayınları serüvenimiz var. Yetmişlerin sonları, yanılmıyorsam Tahsin Saraç’ın önerisiyle, İoanna Kuçuradi, Aziz Nesin, Orhan Asena, Talat Sait Halman, Tahsin, Güngör ve ben Ankara’da Şiir Tiyatro Yayınlarını kurduk. Yayınevlerinin fazla yüz vermediği şiir, tiyatro ve felsefe kitaplarımızı basıyoruz. Tahsin’in 1989’da ölümüne dek sürdü. Yirmiden fazla kitabımız oldu. Güngör Dilmen, yayınevinin adını baştan Batak Yayınları koyuverdi. Hepimizin hoşuna gitti, Aziz Nesin bayıldı. Yedi ortaktan üç kaldık. Anılar onlara daha uzun yıllar yaşama gücü ve sevinci versin. Gidenlere, son olarak sevgili Güngör’e rahmetler olsun. Onlar bizi aydınlatmaya devam ediyorlar, kendileri de ışıklar içinde uyusunlar. orkunun toplumsal K vicdanı susturduğu yerde, hiçbir yasa adaleti sağlayamaz. Baskının korkuyu ürettiği toplumda, hiçbir otorite insanlığı savunamaz. Vicdanını korkuyla susturduğunun bilincinde olanlar için henüz umut vardır: Bir gün vicdanın sesi, korkunun sessizliğini yırtabilir. Asıl vicdansızlar, korkmamak uğruna baskıcıyla işbirliği yapanlardır. Asıl vicdansızlar, yarattıkları korku iklimini, yaptıkları zulmü, çektirdikleri eziyeti adil, ellerindeki asayı da Allah’ın sopası sananlardır. Oysa Allah’ın sopası yoktur. Ama evrenin ve tarihin hiç değişmeyen yasası, etki tepki kuralıdır. Eden bulur. İyilik iyiliği üretir. Kötülük kötülüğü. Ezen ezilir. Ezilen ezer. vicdansızlar! Katiller serbest kaldı işte, şimdi mutlu musunuz? Oysa benim eşim hep hayat kurtardı ve hapiste. ??? Sayın komutanlarımız Hilmi Özkök, Yaşar Büyükanıt, Aytaç Yalman! Sizlere iyi tatiller diliyorum. Katiller salındı, kahramanlar tutuklu. Nasılsınız, içiniz rahat mı? Sahilde eşinizle birlikte yemektesinizdir umarım, bizler de hapishane yollarındayız... Daha ne kadar eziyet çekersek insafa geleceksiniz? Sayın Büyükanıt Paşamız, ‘Gaziler Günü’nde benden özür dilemiştiniz, eşim yaralandığında Silahlı Kuvvetler bizimle hiç ilgilenmedi diye... “O zaman terörün acemisiydik”, demiştiniz. Ben de KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr Atatürk Orman Çiftliği’ne ‘Başbakanlık Binası!’ Ulu Önder’in sadece başkentimize değil, Türkiye’ye armağanı olan “Atatürk Orman Çiftliği” (AOÇ) yine zor durumda... Yıllardır orasından burasından kırpılarak değişik amaçlarla işgal edilmesi yetmiyormuş gibi, son zamanlarda da “Başbakanlık Binası” için göz dikildi. Ulusal mirasımızın bu “Cumhuriyet bilincinden yoksun” projeden kurtarılması için imza kampanyası başlatan Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Atatürk’ün hatırasına saygılı herBakanlığı’na bağlanan AOÇ, tüzelkişiliği olan bir kuruma dönüştü. Yağma dönemi AOÇ’nin 50’lerden sonraki “yağma”lama süreci ise içler acısıdır. Arazi, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’na, Çimento Fabrikası, kömür depoları, trafolar, süt, şarap ve meyve suyu üretim tesislerine, spor tesisleriyle konut kooperatiflerine, meyvesebze haline, üniversitelere, Ankaray depolarına, Şehirlerarası Otobüs Terminali’ne, Ordu Evi’ne ve çeşitli turistik tesislere ya parça parça tahsis edilerek ya da bölünüp satılarak denebilir ki devlet eliyle yağmalandı. İşte hem Atatürk’ün hatırasına hem de başkentimizin rekreasyon alanı ihtiyacının karşıGazi, Ankara’daki ‘çiftliği’nde lanmasına “darbe” deçalışmaları denetlerken... nebilecek bu kullanımlara şimdi de “Başbakanlık Binası” eklenmek istekesten destek istiyor. niyor. Belli ki “kamulaştırma paazi’nin armağanı rası”ndan kaçmak için CumAOÇ’ye, bu kez de Başba huriyetin Başbakanlığı adına kanlık binası için bile olsa “ar Cumhuriyetin Ata’ya armağasa” gözüyle bakılmasının ne nı yine gözden çıkartılıyor. denli kabul edilemez olduğunu görebilmek için, geçmişini ankaya’ya başvuru ve bugünlere nasıl geldiğini kıMimarlar Odası Ankara Şusaca anımsamakta yarar var. besi, hem Ankaralılar hem de Çitliğin 52 bin dekarlık aratüm ulusumuz adına önemli bir zisi Mustafa Kemal’e “Cumhuriyetin teşekkür armağa görevi üstlendi. Bu bilinç ve kültür yoksunnı” olarak sunulduğunda sazluğunu durdurması için Cumlık ve bataklıktı. Atatürk bu alanın fidan ye hurbaşkanlığı’na hitaben dütiştirilmesine, bahçeciliğe, bağ zenlenen başvurunun, Atacılığa ve hatta hayvancılığa türk’ün makamına “imza kamuygun hale gelmesini sağla panyası”yla sunulmasını yeğyarak çiftçilerin de ders ala leyen şube özetle diyor ki: “AOÇ hepimizindir. Halka cakları tarımsal faaliyetleri başlattı. Yine tarımsal amaçlı en emanet edilmiş bir ‘kültürel düstri tesislerinin kurulmasına peyzaj’ olarak korunması Anda önderlik ederken bozkırdaki kara, Türkiye ve dünya için Ankara’da yaşayanları emek önemlidir. Emekle büyütülmüş bir dele yaratılmış bir doğa güzelliğer olan, ormanla temiz hava ğine kavuşturdu. Önceleri “Gazi Orman Çift koridoru oluşturan AOÇ’ye saliği” olarak anılan arazisini hip çıkmak için Cumhurbaşölümünden bir yıl önce Hazi kanı’na iletilmek üzere imza ne’ye bağışlayan Ulu Önder, kampanyası başlattık. Atatürk Orman Çiftliği Yok buradaki bira fabrikasını da Tekel’e vermişti. 13 Ocak 1938 Edilemez! Bir imza da sen ver.” Bence Sayın Cumhurbaştarihli kanunla da çiftliğin yönetimi “Devlet Ziraat İşlet kanı, bulunduğu makamı da meleri Kurumu”na devredil borçlu olduğu Atatürk’ün mirasının bu kez de Başbakanlık mişti. Gazi Orman Çiftliği’nin adı için yağmalanmasına artık izin bu kez, 1 Nisan 1950 tarihli ka vermeyecektir. (İmzanız için: www.mimarnunla “Atatürk Orman Çiftliği” oldu; Tarım ve Köy İşleri larodasiankara.org) HARBİ SEMİH POROY Yazarımızın yazısı elimize ulaşmadığından yayımlayamıyoruz. G BULMACA HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com SEDAT YAŞAYAN Ç 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Trabzon’un Çaykara ilçesinde bir va 1 di. 2/ Gelecek... Ön 2 de gelen, tanınmış 3 sanatçı. 3/ Türkiye’den Yunanistan’a 4 göç eden Rumların 5 oluşturduğu müzik türü. 4/ “Kenarın dil 6 beri nazik de olsa 7 olmaz” (Nabi). 5/ 8 Horoz ve hindinin tepesinde bulunan kır 9 mızı deri uzantısı.. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Dikişte kullanılan pamuk ipliği. 6/ “Hayır” anlamında 1 A K V A V İ T Y kullanılan söz... Bir işteki 2 M U A R E E P E engelleri yenme kararı. 7/ 3 A R M A G E D O N Yabani pancar. 8/ Etken... 4 R A P A T A Ş İspanyolların sevinç ünlemi. 5E Ş İ K A V U L 9/ Y. K. Beyatlı’nın hece ölR E F L Ü A çüsüyle yazdığı tek şiiri... 6 T K A O L İ N Bizanslılarda vali aşama 7 T E U N N E sında olan yöneticilerle Ana 8 O D A dolu ve Rumeli’deki Hıris 9 E Ş E L Ç İ T tiyan beylerine verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hatay ilinde, şelaleleriyle ünlü mesire yeri. 2/ Tanrıtanımaz... Bir cins sincap. 3/ Gümüşhane’nin Torul ilçesinde, doğal güzelliğiyle tanınmış bir göl... İlaç. 4/ Sanayide yaygın olarak kullanılan yapay reçine. 5/ “Büve” de denilen kan emici bir sinek... Tokat’ın bir ilçesi. 6/ Bir sorunun çözümünü bulmaya yönelik felsefe yöntemi. 7/ Sahip olma, kazanma... Trabzon’un bir ilçesi. 8/ İslam inancına göre, ölüleri mezarında sorguya çekecek olan iki melekten biri... Yüce, yüksek. 9/ Fotokopi makinelerinde renk tonunu veren kimyasal madde... Rütbesiz asker. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle