29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 TEMMUZ 2012 SALI 6 HABERLER Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan öğrenci Yiğit Can Yirmibeş’ten gazetemize mektup var: Çözüm insani yaklaşımda İstanbul Haber Servisi Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde 10 Nisan 2011’den bu yana tutuklu bulunan Marmara Üniversitesi insan kaynakları bölümü yüksek lisans öğrencisi Yiğit Can Yirmibeş, gazetemize gönderdiği, “Hapishane sorunu ve insan merkezli bakış” başlıklı mektubunda, cezaevlerinde yaşanan sorunlara dikkat çekti. Bir üniversiteli öğrencinin kaleminden cezaevlerinde yaşananların aktarıldığı mektupta, “tecridin” insani en temel haklardan neler götürdüğü, cezaevindeki hasta tutukluların tedavi sürecinin nasıl keyfi uygulamalara takıldığı, iktidarın sorunu çözmek yerine kamuoyunu nasıl kandırmaya çalıştığı tek tek anlatıldı. Tutuklu öğrenci Yiğit Can Yirmibeş, kaleme aldığı mektupta cezaevlerinde yaşanan sorunlara yönelik sözde çözümler getirildiğini, siyasi iktidarların soruna “insan merkezli” yaklaşmadığına SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ İÇİN NELER YAPILMALI Üniversite öğrencisi Yirmibeş, sorunların çözümlenmesi için neler yapılması gerektiğine yönelik önerileri özetle şöyle sıraladı: ? Ceza İnfaz Kanunu’ndaki disiplin cezalarını düzenleyen maddeler antidemokratik hükümlerden arındırılmalıdır. ? Düşünce ve ifade özgürlüğünü cezalandıran, iletişim ve haberleşme hakkını şartlara bağlayan, mektup, telefon, görüş yasakları gibi yasaklamalarla, tutuklu/hükümlü yakınlarını da cezalandıran maddeler iptal edilmelidir. ? Tecrit ve izolasyona, cezaödül mantığına, onur kırıcı ve aşağılayıcı uygulamalara neden olan yönetmelik maddeleri iptal edilmeli, idarenin keyfi ve sorumsuzca kullanmasına elverişli, esnek düdikkat çekti. Tutuklu öğrenci Yirmibeş, Türkiye’de cezaevlerinin durumunu şöyle özetledi: “Cezaevlerindeki sorunlar, iktidarların temel demokratik zenlemeler, haklar ve özgürlükler lehine yeniden düzenlenmelidir. ? Ağır hastalık durumları ve tek başına ihtiyaçlarını karşılayamayan tutuklu ve hükümlüler için tutuksuz yargılanma, erken tahliye, infazı durdurma ve erteleme, cezayı kaldırma seçeneklerini olanaklı hale getirecek yeni yasal düzenlemeler getirilmeli, hasta hakları güvence altına alınmalıdır. ? Cezaevleri İzleme Kurulları lağvedilmeli; insan hakları alanında çalışmaları ile bilinen saygın insan hakları savunucuları ve yıllardır bu alanda uzmanlaşmış insan hakları kuruluşlarının katılımı sağlanmalıdır. TTB, TMMOB ve ÇHD temsilcileri ile işlevsel ve etkin cezaevleri denetim ve izleme merkezleri kurulmalıdır. nıdır. Cezaevlerindeki ‘fiziki saldırı ve işkence’, ‘eğitimsiz personel, hakların gasp edilmesi, fiziki şartların yetersizliği, kapasite yetersizliği’ gibi durumlara bağla haklar ve özgürlükler konusundaki karnelerini yansıtır. Türkiye’de darbe dönemleri de dahil olmak üzere tüm süreçlerde cezaevlerine karşı yaklaşım ay nır. Tutuklu/hükümlü haklarının hiçbir güvencesi yoktur. Cezaevleri idarelerini denetleyecek ve keyfi uygulamaları ortadan kaldıracak uygulamalar işlevsizdir. Cezaevi ‘idareinfaz hâkimliğisavcılık’ arasında kurulan işbirliği, tutuklu ve hükümlü haklarını gözetmek değil, aksine hak gaspları, keyfiyet, cezaödül terbiyeciliği yöntemlerinin hukuki kılıfla yürütülmesini iş edinir. İnsan merkezli bakış yoksunluğu, kendisini en bariz biçimde tecrit uygulamasında gösterir. Aylarca, yıllarca birlikte kaldığı iki kişi dışında göz temasına varıncaya kadar herkesle her türlü temas, ilişki, diyalog kesilir. Gazete, dergi ve kitaplara sakıncalı denip el konulabilir. Mektup, faks, telefon iletişimi engellenebilir, görüşler yasaklanabilir. Sohbet hakkı hiç tanınmaz ya da iyice kısıtlanabilir.” İlker Başbuğ Direniyor Bir Dönemin Sonu mu? Silivri’deki yargılamalarda tek değişik tutum alan İlker Başbuğ üzerine yazacağım. Biliyorsunuz, Genelkurmay Başkanlığı’ndan emekli olduktan iki yıl sonra Başbuğ, terör örgütü üyeliği suçlamasıyla, özel yetkili savcılığa sonra da sorgu hâkimliğine ifade verdi ve tutuklandı. 6.5 aydır (6 Ocak’tan bu yana) hapishanede! Hakkında 39 sayfa iddianame hazırlandı. Esas, ama komik suç atımı şuydu: Terör örgütü kurmak ve yönetmek... Genel kurmay Başkanlığı süresince Başbuğ, TSK’yi yönettiğini sanıyordu ama savcılıktan öğrendi ki aslında o bir suç örgütünü yönetiyor! “http://www.ilkerbasbug.com.tr/” www.ilkerbasbug.com.tr sayfalarından durumunu inceleyebilirsiniz.. İddianame komiktir; suç örgütü ilişkisine bakar mısınız: İrticayla Mücadele Eylem Planı iddiası ortaya atılıyor, Başbuğ o sırada yurtdışında, kendisine ise dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner vekâlet ediyor. Hasan Iğsız da Genelkurmay İkinci Başkanı... Şimdi sıkı durun; savcı diyor ki: Aslında Genelkurmay İkinci Başkanı Hasan Iğsız, iddia ile ilgili soruşturma açalım mı açmayalım mı diye, vekil Koşaner’e soracağına, Başbuğ’u arayıp soruyor. Başbuğ açın emrini veriyor. Iğsız’ın yurtdışında bulunan İlker Başbuğ’u arayarak onay alması ve bu yolla resmi hiyerarşi dışında hareket etmesi, askeri hiyerarşi dışında örgütsel hiyerarşinin bir göstergesidir... Başbuğ ise diyor ki: Bu tamamen devlet geleneği çerçevesinde bir ilişkidir.. yani süreç zaten böyle işliyor! Ama dinleyen, gerçeği araştıran kim? Ayrıca bu nasıl bir hiyerarşi dışı ilişkiyi gösteriyormuş, savcı beylerin tekrar tekrar anlatması gerek... Bir başka komik olay da, gazetemizde yayımlanan TSK ile ilgili bir haberden dolayı, Başbuğ bizim Balbay’ı arıyor ve haberin kaynağını soruyor. Balbay vermiyor tabii. Savcı koltuğundaki şahıslar, Başbuğ’un Balbay’ı aramasını da “Gördünüz mü, işte bir örgütsel irtibat kanıtı daha!” diye nitelendiriyor... İşte, ordu içinde bir suç örgütünün ve Başbuğ’un Ergenekon suç örgütü üye ve liderliğinin delilleri! Yargı koltuğunda oturan kişiler de bu “delilleri” ciddiye alarak tutukluyor! ??? Her neyse: Başbuğ 39 sayfalık iddianameyi eviriyor çeviriyor, iler tutar yanı, ciddiye alınıp yanıtlanacak kanıta dayalı bir yönünü bulamıyor ve mahkemede ifade vermeyi reddediyor. Diyor ki özetle, bu iddianameler baştan sona saçma, Genelkurmay Başkanı olarak beni suç örgütü üyeliğiyle suçlamak züldür. Bunlara yanıt vermeyi reddediyorum... Burada gazeteye bomba atmış, Yargıtay’a saldırmış ve hâkimi öldürmüş katillerle aynı sıralarda yargılanmayı reddediyorum... Ayrıca, yasalar gereği ancak Yüce Divan’da yargılanmam gerekir. İfade vermemesi, Başbuğ’un ilk adımı oldu. İkinci adımı da duruşmalara gelmeyi reddetmesi oldu! ??? Gelelim davaların bütününe.. Silivri’de ne yargılama yargılamane de iddia iddia.. hepsi teker teker çürütülmüş. Örneğin Balyoz’da sanık ve avukatların isteklerinin hiçbiri yerine getirilmiyor. Gizli tanık diye ne idüğü belirsiz, bazılarının geçmişi kirli ve sabıkalı, söyledikleri tamamen yoruma ve sanıya dayalı birileri çağrılıp dinleniyor... Sanıkların savunma hakları kısıtlanıyor, sanık ve avukatlar hakkında durmadan hakaret davaları açılıyor... Gerçek bir delile dayanmayan bir siyasi şov sahnede oynanıyor. ÖYM kaldırılmış, bazı rötuşlarla yasa isim değiştirmiş ama Silivri tınmıyor.. Sanıklar ve avukatlar çırpınıyor: İleri sürülen iddialara karşı işte delillerimiz.. iddiaların hepsini bir bir çürütüyor, sayın hâkimler... Ama ne maksat ciddi bir yargılama, ne hukuku uygulama, ne hukukun üstünlüğü ve sanıkların masumiyeti... Mahkemeleri iddiaların çürütülmesi, karşı delillerin ortaya konması hiçbir şey ilgilendirmiyor... Bu durum için halkımızın bir deyimi var: ‘Kör değneğini bellemiş gibi’ler.. Mahkemelerde sanıkların döne döne, aylardır, yıllardır iddiaların nasıl düzmece olduklarına ilişki yaptıkları savunmalara baktıkça... Yargılamaların nasıl tepeden tırnağa siyasi amaç, tasfiye, eziyet vb. niyetiyle yapıldığı apaçık ortada... ??? Gördüğüm, yargılıyormuş gibi, mahkeme ediliyormuş gibi, sanki gerçek bir hukuk ve adalet uygulanıyormuş gibi davranışın sonuna gelindiği.. Zaten, “Başsavcı”, ÖYM’ler değiştikten sonra ve mahkemeler bir karar aşamasına gelmeden üç gün önce, Balbay’lar örneğinde, talimatlarını ulaştırdı gibi: Devam! Bunun ilk sonucu Odatv davasında görüldü.. İşin sonuna gelindi, bunun böyle, bu biçimiyle ne kadar daha devam edeceğini bekleme zamanındayız artık.. Başbuğ’u düşünüyorum da.. Çoğunluğu avukat, 37’si tutuklu 50 sanığın yargılandığı KCK davasının ilk duruşması gergin geçti ‘Uyandık ki örgüt üyesiyiz’ HÜLYA KESKİN KCK soruşturması kapsamında çoğunluğunu avukatların oluşturduğu 37’si tutuklu toplam 50 sanığın yargılanmasına başlandı. Duruşmada söz alan tutuklu sanık Doğan Erbaş, “Adil bir yargılama yapılmak isteniyorsa davanın tek tanığı ve sanığı müvekkilimiz dinlenmelidir. Davanın gerçek aktörü duruşmaya getirilmelidir” dedi. sıl mağdur Çağlayan’daki İstanbul Adalet Öcalan ve bizleriz’ Sarayı’nda İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün duruşmaAvukatların Öcalan ile yaptığı sı yapılan dava, 150’yi aşkın avu görüşmelerin tümünün devletin katın savunma yapmaya hazır görevlilerinin izni ve kontrolü ile lanması ve salonun küçük olması yapıldığını vurgulayan Erbaş, “Bu nedeniyle gergin başladı. Avu davayla savunma hakkı yok edilkatlar ile güvenlik görevlileri aramek isteniyor. Madsında tartışma yadi gerçeğin ortaya şandı. Duruşma saçıkarılması için, lonunun adliyenin müvekkilimizin bu ? KCK davasının en büyük salonu oldava kapsamında masına karşın ne sa Çağlayan’daki İstanbul dinlenmesi zorunlu Adalet Sarayı’nda nık yakınları ne de bir şarttır. Adil bir avukatlar salona giyargılama yapılmak yapılan ilk rebildi. Kalabalık neisteniyorsa davanın duruşmasına deniyle milletvekiltek tanığı ve sanığı ‘Savunma hakkının leri, avukatlar, gazemüvekkilimiz dinteciler sandalyelerin lenmelidir. İddialar yargılanması’ üzerine çıkarak duÖcalan’a tek tek sotartışması damga ruşmayı izlemek zorulmalıdır. Müvekvurdu. Duruşmada runda kaldı. Mahkekilimiz olmadan yame Başkanı Mehmet salonun yetersizliği ve pılacak bir yargıEkinci, “Böyle dulama hukuk dışı Kürtçe kullanılması ruşmaya başlayaolacaktır. Burada nedeniyle gerginlik mayız. Ayakta kimbir mağdurdan söz yaşandı. se olmayacak” dedi. edilecekse o devlet Oturdukları izleyici değil, hukuksuz bir sıralarından ayağa şekilde görüşmelekalkan avukatlar, ri kayıt altına alınan bizler ve bir Başkan Ekinci’nin ifadelerine tep yılı aşkın avukatlarıyla ve aileki gösterdi. Tepkilerin devam et siyle görüştürülmeyen Sayın mesi üzerine Mahkeme Başkanı, Öcalan’dır” ifadelerini kullandı. “Siz buraya duruşma yapmaya Mahkeme Başkanı, sanık avugelmediniz yani. Silivri’de du katlarına talepte bulunmaları için ruşma yapmaya benim de sizin söz verdi. Söz alan avukat Hakan de gönlünüz razı değildi. Du Sadıkoğlu, “Bu ülkenin Türkiruşma salonu şartları bu bura ye değil de Kürdistan olduğunu da. Burada yapacağız” dedi. ve sizin de Kürdistan’daki bir Daha sonra ise kimlik tespitleri mahkemede yargılandığınızı düne geçildi. Sanık kimliklerinin tes şünün. Bu mahkemenin başkapiti sırasında tutuklu sanık avuka nının da sanıklardan Mustafa tı Asya Ülker’in Kürtçe “Bura Eraslan olduğunu düşünün” dedayım” sözleri üzerine Mahkeme mesi üzerine Başkan Ekinci, Başkanı “Tam söyleyemediniz “Yandık o zaman” diye yanıt vegaliba” dedi. Bu diyalog salonda rince salonda gülüşmeler oldu. gülüşmelere neden oldu. Ülker’in Avukat Sadıkoğlu, “Mahkeme yanı sıra çok sayıda avukat da başkanının size, ‘Biz kardeşiz Kürtçe “Buradayım” dedi. Tespit ama Türkçe savunma yapamazsısırasında avukat Filiz Keresteci nız Kürtçe savunma yapacaksınız’ oğlu da Mahkeme Başkanı’na, “Şu dediğini empati kurarak düanda görmeniz için yalınayak şünmenizi istiyorum” dedi. Bukarşınızdayım. Bu yargılama, nun üzerine Ekinci, “Mustafa meslek onuruna aykırı bir du Bey’in birden oturuşu değişti” rum. Umarım bu sorunu çözer dedi. Başkanın bu sözleri de sasiniz” ifadelerini kullandı. Yurtdı londa gülüşmelere yol açtı. şından gelen avukatlar mahkemeSadıkoğlu, “Siz Aziz Yıldırım’ı ye kendilerini tanıttıkları sırada yargıladınız. 6 yıl 3 ay hapis cesözleri tercüme edildi. Mahkeme zası verdikten sonra tahliye ettiBaşkanı, “Bizim avukatlar bitti de niz. Müvekkillerimize de aynı sıra onlara mı geldi” dedi. hükümleri uygulamanızı talep Söz alan tutuklu sanık Erbaş, da ediyoruz” demesi üzerine, Ekinci, vanın hukuka aykırı olduğunu be “6 yıl 3 ay mı istiyorsunuz” diye lirtti. Erbaş, “Suriye rejiminin bi sordu. Sadıkoğlu da “Hayır, tahle yapmadığı bir olayı bizim liye istiyoruz” diye yanıt verdi. hukukumuz yapmıştır. Bir sabah hukukçu değil de ‘örgüt üyesi’ olduğumuzu duyarak uyandık. Burada yargılanan Kürtlerin kendi kimliği ile yaşamasıdır. Bizler avukatız. Hepimiz Sayın Öcalan’ın avukatıyız. Bu davada yeni bir suç tipi icat edildi. Öcalan ile görüşen tüm avukatlar bugün burada sanık olarak yer alıyor. Bu bir hukuk garabetidir” diye konuştu. ‘Savunma olmadan demokrasi olmaz’ 65 bin avukatı temsil eden Fransa Ulusal Barosu adına gelen heyet yaptığı açıklamada bu davayı son noktasına kadar takip edeceklerini söyledi. Tüm Avrupa’nın tutuklu avukatlar için endişe ettiği belirtilen açıklamada “Demokrasi olmadan savunma olmaz, savunma olmadan demokrasi olmaz” dendi. Berlin Barosu adına gelen heyet ise avukatları sanık durumuna düşüren bu davayı protesto için geldiklerini belirtti. (Fotoğraflar: VEDAT ARIK) ‘A ‘Savunmaya Özgürlük’ istemi “2. KCK” davasını çok sayıda baro başkanı, avukatlar ve hukuk çevreleri protesto etti. İlk duruşmayı Paris ve Berlin barolarından çok sayıda avukat da izledi. Uluslararası avukatlık örgütleri, “Demokrasi olmadan savunma olmaz, savunma olmadan demokrasi olmaz” dediler. Duruşma öncesinde baro başkanları, uluslararası heyet ile birlikte yüzlerce avukat adliye önünde bir araya gelerek, “Savunmaya özgürlük” dedi. Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Vedat Ahsen Coşar savunmaya özgürlük için adliyede olduklarını belirterek, “Meslektaşlarımızın yanında olduğumuzu göstermek, meslek onurumuzu savunmak için buradayız” dedi. İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal da “Avukatlar ve barolar susturulmaya, ele geçirilmeye çalışılmaktadır. Dolayısıyla baro başkanları ve birlik başkanımızla birlikte hiçbir ayrımda bulunmaksızın, avukata ve savunmaya yönelen her türlü saldırıya ve hukuksuzluğa karşı, onların yanında yer alıyoruz” diye konuştu. Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu amaçlarının “savunmayı savunmak” olduğunu ifade ederek, “12 Eylül faşist darbesiyle he saplaştığını söyleyen zihniyetin bu yaptıklarını, Türkiye ve dünya kamuoyunun değerlendirmesine havale ediyoruz” ifadesini kullandı. Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar, 15 Kasım 1993 tarihinde Kürt avukatları hedefleyen gözaltı operasyonunu hatırlatarak, “Toplumun bütünü özellikle de Kürtler savunmasız bırakılmak isteniyor. İtaat etmeyeceğiz, susmayacağız, sessiz kalmayacağız. Burada biz yargılayacağız” dedi. Duruşmayı Fransa, Almanya, Belçika ve Hollanda’nın çeşitli kentlerinin barolarından çok sayıda avukat izledi. Fransa ve İsviçre gibi çok sayıda ülkede temsilcisi bulunan “Avukatlar İçin Avukatlar” örgütü üyesi Judith Lichtenberg, avukatların mesleklerini özgür olarak yapması gerektiğini belirterek, “Bu, bir hukuk devletinin iyi bir şekilde işlemesi için çok önemlidir. Burada gördüklerimizden bir rapor hazırlayacağız” dedi. Davanın gerekçeleri ile ilgili çok ciddi kaygılarının olduğunu dile getiren Lichtenberg, “Böyle bir cezalandırma ve yargılama dünyanın hiçbir ülkesinde kabul edilemez” diye konuştu. ‘Hukuk devleti için önemli’ Ergenekon davasının 205. duruşması dün Silivri’de yapıldı Balkaner tanık sandalyesinde HATİCE TUNCER Eskişehir’de gözaltılara protesto ? ESKİŞEHİR (Cumhuriyet) Başbakan Tayyip Erdoğan’ı Eskişehir’de protesto eden 6 kişinin gözaltına alındığı öğrenildi. Halkevi, DİSK ve ESP üyeleri dün Eskişehir Adliyesi önünde gözaltıları protesto etti. Gözaltına alınanlardan bazılarının hâlâ yaralı halde karakolda bekletildiğini kaydeden grup, göstericilere şiddet uygulayan polislerin yargılanmasını istedi. Ergenekon davasında Bankacılık Yasası’na muhalefetten hükümlü Yurtbank’ın eski sahibi Ali Avni Balkaner tanık olarak dinledi. Balkaner, işadamı Korkmaz Yiğit’in karşılıklı alacaklarında emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ü hakem tayin etmek istediğini belirterek “Veli Küçük’ün bana herhangi bir baskısı olmadı” dedi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Cezaevi yerleşkesi bitişiğinde görülen davanın dün 205. du ruşması yapıldı. Tanık olarak dinlenen Balkaner, Başkan Hüsnü Çalmuk’un “İddia edilen Ergenekon terör örgütü ile ilgili bildikleriniz var mı?” sorusu üzerine şunları anlattı: “Ben Veli Küçük Bey’in adını albayken duymuştum, saygı duyduğum bir askerdi. Emekli olduğunda beraber çalışmak arzusundaydım. Fakat paşa olunca görüşemedik. Emekli olduktan sonra 34 defa bir araya geldik. Sayın paşamın Yurtbank’ın güvenlik işinin başına gelmesini istiyordum. Ama Veli Küçük, Finansbank ile anlaştı.” Korkmaz Yiğit’in yargı kararına karşın kendisinden 4 milyon dolar alacaklı olduğunu iddia ettiğini anlatan Ali Avni Balkaner şöyle devam etti: “Korkmaz Yiğit beni Etiler’de bir kebapçıya çağırdı. Veli Küçük’ü yemekte görünce sevindim. Saygı duyduğum, sevdiğim bir paşa. Fakat 4 milyon dolar alacağı için Veli Küçük’ü hakem yapmak isteğini söyleyince daha yemek yemeden ayrıldım.” ? ANKARA (AA) On Numara’da 10 bilen 1 kişi, 204 bin 78 lira kazandı. Şanslı numaraları 2, 9, 10, 15, 19, 22, 24, 26, 36, 37, 41, 47, 50, 54, 56, 57, 58, 62, 71, 75, 79 ve 80 olarak belirlendiği çekilişte 9 bilenler 1639 lira, 8 bilenler 113 lira, 7 bilenler 20 lira, 6 bilenler 3.35 lira, hiçbir numarayı tutturamayanlar ise 2.20 lira alacak. Bir kişiye 204 bin lira C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle