24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 TEMMUZ 2012 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ‘4+4+4’ Sistemi ve Müzik Cumhurbaşkanı Nasıl Seçilir? AKP’li Cumhurbaşkanı’nın görev süresi bitiyor! Yeni birini seçmek gerek!.. Şimdikini kim seçmişti? Halkımızın oylarıyla mı? Hayır! Aday olarak bile ortaya çıkmadı. Tek başına, Başbakan Tayyip Bey seçti. Bir kenarda oturan arkadaşını göstererek “Cumhurbaşkanımız odur” dedi. İş bitti. Meclis de onayladı... Ne kadar kolay bir seçim? Bizde cumhurbaşkanlarını TBMM seçer. Milletvekilleri halkın seçtiği kişiler değil mi, onların seçtiği de doğallıkla devlet başkanı olacaktır... Cumhurbaşkanlığı adayı sıradan bir insan olamaz! Belli bir alanda tanınmış, hatta sevilmiş, beğenilmiş biri olmalı. İsmet Paşa gibi, Ahmet Necdet Sezer gibi, Süleyman Demirel gibi... Dünyanın önde gelen ülkelerinde cumhurbaşkanları geniş bir önemseme, benimseme ile seçilir. Önce cumhurbaşkanı olmak isteyen kişi, beş yüz yurttaşın desteğini elde eder. Bunu başarmışsa, halkın oylarına sunulur. Yapılan oylamada en çok oyu alan, o ülkenin cumhurbaşkanı olur. Amerika’da böyle, Fransa’da böyle, Almanya’da, İtalya’da böyle... Demokrasiyle yönetilen ülkelerin hepsinde böyle!.. Bizde şimdiki başkan gidecek, yerine kim gelecek? Bir kez daha aynı kişi mi? Yoksa şimdiki başbakan mı? Biri gider öbürü gelir!.. En kolay yolu budur. Rusya’da cumhurbaşkanı dört yıl görev yaptı, bir ikinci kez daha, o kadar. Başka biri gelmeliydi, olmadı, eski cumhurbaşkanı yeniden ortaya çıktı, seçildi. Dün başbakan, bugün devlet başkanı ya da dün cumhurbaşkanı, şimdi başbakan... Tek örnek Rusya, dünyada başka örnek yok! Düşünüyorum ya, bizde ne olacak? Cumhurbaşkanı Başbakan, Başbakan Cumhurbaşkanı mı? Al takke ver külah yöntemi... Demokrasi varsa bir ülkede!.. Demokrasi diye oynanan bir düzmece oyunsa!.. Bekliyorum, yeni cumhurbaşkanı kim olacak? Ben de bir yazar arkadaş gibi “Benim Cumhurbaşkanım” diyemiyorum, kimse sormamış ki kimi istediğimi! Yalnız bana değil, 75 milyonluk bir ulusa!.. Birtakım kişiler kendi aralarında yapmışlar seçimi, bize de kabul ettirmişler. İster kabul et, ister etme, olan olmuş, oluyor, olacak... Bu yazıyı, Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer’e, müzik derslerini dışlama yolunda kararlar alan Talim Terbiye Kurulu Başkanı Sayın Prof. Dr. Emin Karip’e ve kurulun sayın yedi üyesine sunuyorum. Gerekirse daha açıklayıcı ikinci bir yazı, ondan da açıklamalı üçüncü bir yazı, hepsinden daha açıklayıcı dördüncü bir yazı hazırlamayı görev sayarım. Ahmet SAY ktidarın siyasal uygulamalarında sürdürdüğü taktik artık ezberimizde: Küçük adımlarla yoklamalar yaparak başlıyorlar işe. Yeni bir uygulamaya geçerken kamuoyunu ve siyasal çevreleri hem alıştırmak hem de gelecek tepkileri ölçmek için, önce bir gıdım ilerleyip durumu kolluyorlar. Böyle küçük bir adım pek umursanmazsa bu kez geniş adımlarla paldır küldür uygulamaya geçiyorlar. Kültür ve eğitim siyasalarında da aynı taktik uygulanıyor. Aslında “taktik” değil, bir “strateji” niteliğinde gözüküyor bu tutum. Benim kişisel sorumluluğum, iktidarın müzikle ilgili karar ve uygulamalarını izleyip değerlendirmek olduğu için, her “küçük adım”ı dikkatle izliyorum. İşte size son bir örnek: “4+4+4” olarak bilinen 6287 sayılı yasa uyarınca Milli Eğitim Bakanlığı’nın Talim ve Terbiye Kurulu, 25 Haziran 2012 günü aldığı kararla yeni bir ders dağılım çizelgesi açıkladı: Buna göre ilköğretim okullarının 1’inci, 2’nci ve 3’üncü sınıflarında haftada ikişer saat okutulmakta olan müzik ve resim dersleri, birer saate düşürüldü. Cumhuriyet okuru, “Ne var bunda? Müzik ve resim dersleri de tırpanlanıversin…” diyecek kalın kafalılardan değildir. İşte bu güvenle okurlarımıza ulusal eğitimimiz içindeki sanat eğitiminin önemli yerini vurgulamak istiyorum: Önce “Milli Eğitim Temel Kanunu”muzdaki “Genel Amaçlar”da yer alan 2. maddeye göz atalım: “Milli eğitimimizin genel amacı, bütün fertleri, beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişilik ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan, yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmektir.” Bu satırlar, Cumhuriyetimizin eğitim alanındaki ilkelerini belirlerken aynı zamanda sanat eğitiminden yoksun bir eğitim dizgesi olamayacağı kavrayışını da içerir. Şimdi de günümüz Milli Eğitim İ Bakanlığı’nın kararına bakalım: “4+4+4” sisteminde bakanlık, ilk dört yılı kapsayan dönemde resim ve müzik derslerini haftada bir saate düşürürken, ikinci 4 yıllık dönemde sanat eğitimini bütünüyle kaldırmaktadır. Bu durum, bakanlığın “4+4+4” sistemi için çıkardığı açıklayıcı kitapçıkta da görülmekte, temel dersler arasında resim ve müziğin adı geçmemektedir. İnsan ve müzik Yurdumuzda resim sanatı, uygar dünyada düzeyli yerini çoktan aldığı için, ressam ve resim eğitimcisi arkadaşların “4+4+4” sistemi karşısında duyarlı davranacağını düşünüyorum; o nedenle burada yalnızca ilköğretim okullarındaki genel müzik eğitiminin içine düştüğü çıkmaza değinmekle yetinmek istiyorum. Konumuzu da doğallıkla “insan ve müzik” ilişkisi açısından açıklamaya çalışacağım: Müzik, yaşamın her evresinde insanı saran, insanla iç içe olan bir olgudur. Müziksiz insan, müziksiz toplum yoktur. İnsanoğlu, ana kucağında, beşikte, evde, sokakta, okulda, radyo ve televizyonda, törenlerde vb. müzikle birlikte olur. Anne karnındaki bebek, annesinin yürek atışlarının ritminden etkilendiği için, doğduktan sonra bu ritmi anne kucağında yeniden bulunca rahatlar, ağlamayı keser. İzleyen yıllarda ise çocuğun müzikten etkilenmesi giderek çeşitlenir ve zenginleşir. Çevresindeki müzikle etkileşim içinde olan insanoğlu, süreç içinde müzikal davranışlar kazanır: Dinleme, oynama, mırıldanma, tempo tutma, ıslık çalma, şarkı söyleme, beğenme, eleştirme, çalgı çalma gibi… Bu davranış biçimlerinin ortak paydası, “müzikle anlaşma”dır. Müzik insana kendini tanıma, kendini ifade etme, kendini gerçekleştirme, kendini aşma olanaklarını verir. Okul öncesi dönemdeki bir çocuk, kendine özgü üslubuyla şarkı söylerken hem kendi ses üretme olanağını tanımaktan hem de şarkı söyleyerek kendini gerçekleştirmekten mutluluk duyar. Küçük yaşta çalgı çalmaya başlayan çocuklar da çalgısında ilerledikçe kendini nasıl aştığını görmenin kıvancını yaşar. Toplu şarkı söyleme ise kolektif bilincin doyum sağlayan en etkili uygulamalarındandır. Çünkü duyguların paylaşımı, dayanışmanın duygusal planda yükseltilmesi demektir. Müzik, bireyin duygu ve düşünce dünyasına hareket getirir. Bireyin kendini tanımasına, kanıtlamasına, duygularını yüceltmesine, düşündürmesine ve duygulandırmasına olanaklar açar. Ayrıca müzik, “eğlendirici”dir de. Saydığımız bütün bu nitelikler, insanı “insan” yapan öğelerdir. Toplumsal yönden müziğin başta gelen işlevi, bireyler arasında bağlar kurulmasında rol oynaması, ortak duygu ve düşüncelerin oluşmasını sağlamasıdır. Müziğin toplumsal işlevleri, toplum psikolojisi açısından da önemlidir. Toplumda ortak duygu ve düşüncelerin müzik aracılığıyla dile getirilmesi gerçeğini anımsayalım: Müzik, çağımıza uzanan süreçte, birçok ülkede ve Türkiye’de, iz bırakan, coşku uyandıran çocuk ve gençlik şarkılarında ve marşlarda simgesini bulmuştur. Haydi Artık CHP... Bir: Bu kadar felaket bir iktidar Türkiye’de hiç olmadı... İki: Çağdaşlaşma devrimini yıkıp da ülkeyi dinci rejime dönüştüren... Yargısını, eğitimini, ordusunu, kısaca laik devleti çökerten bir siyasi iktidarın orada bir gün dahi oturmaması gerekir... Üç: İnsanlar bu iktidardan ürktü ve artık kurtulmak istiyor... Dört: Tek sorun; yerine koyacak bir şey bulamıyor çoğunluk... ? Hadi artık CHP... Bizleri kurultay ilgilendirmiyor... Parti meclisi, hizip, grup, isimler, o, bu... Ali, Veli... Kim seçildi, kim kaçırdı... Umurumuzda değil... Bizler; hâlâ CHP’nin kendi kendisi ile uğraşmasından... Ülkeyi düzeltmesi gerekirken hâlâ kendini düzeltmeye çalışmasından... Sessizliğinden, suskunluğundan, hatalarından, düz yolda düşüp düşüp kalkmasından bıktık... ? Üstelik gerekli her şeye sahip CHP: Kirsiz, şaibesiz, lekesiz bir genel başkan... Yalansız, dolansız... Ülkenin adam gibi olan tüm aydınları... Tek varlığı yüreğini ideallerine vermiş Anadolu insanları... Koca cumhuriyet gençliği... Yola çıkmaya hazır milyonlarca aydınlık yüzlü kadın... Ama asıl... Atatürk’ün büyük mirası... ? Hadi ama CHP... ? Yürümeli artık... Ses inletmeli ortalığı... Sloganları, marşları, gençleri, kadınları ile... Her yerde; çarşıda, pazarda, okulda, üniversitede, köyde, kasabada, sokakta, meydanda “Ben varım, buradayım ve geliyorum” demeli... “Yetti artık” sözcüğünü özledik... Yetti artık... ? Beş: Bu son şansıdır CHP’nin... Dincilerin cumhuriyeti yıkarken gösterdiği başarıyı, Atatürk’ün partisi cumhuriyeti korumakta gösteremezse... Beklediğimiz o sesi duyamazsak... Çıkılmazsa yola... Yer gök inlemezse... CHP, geleceğimizin sorumluluğunu sırtına alıp da... Cumhuriyetimizin, ülkemizin, gençlerimizin, çocuklarımızın vebalini yüklenip yürümezse... Tarihin eli CHP’nin yakasındadır... Bizim de... İlköğretim okulunda müzik eğitimi Çağımızın uygar ülkelerinde müzik eğitimi, okul öncesi dönemde başlar. Bu ilk dönemde eğitim, müzikal işitmenin gelişimini öngörür. Böylece okul öncesinde çocuklar, yalın ritim kalıplarını uygulayabilme, sesleri ayırt etme, şarkı dinleme ve söyleyebilme, müziğin ritmine uyarak el çırpma gibi müzikal davranışlar kazanır. İlköğretim okulunun ilk döneminde müzik eğitimi, her uygar insanın gereksinimi olan asgari genel müzik kültürünü kazandırmanın ilk aşaması sayılır. İkinci aşama ise (güncel deyişle ikinci 4 yıllık dönemde), öğrencinin müzikal davranışlarını geliştirme sürecini kapsar. Açıktır ki, ikinci 4 yıllık dönemde Milli Eğitim Bakanlığı’nın müzik eğitimini gözden çıkarmasıyla çocuklarımızın müzik kültürü kazanma yolundaki verim, sıfırlanmış olacaktır. Oysa insan yaşamındaki yeri nedeniyle müzik, ilkçağ uygarlıklarından günümüze, her çağda ve her alanda yararlı bir eğitim aracı, etkili bir eğitim yöntemidir. Bütün inançlar, müziğin bu eğitsel yönünü değerlendirmesini bilmiştir. Özellikle müziğin İslamiyetteki etki gücünü görmezlikten gelmek için kör ya da münkir olmak gerekir. Bu yazıyı, Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer’e, müzik derslerini dışlama yolunda kararlar alan Talim Terbiye Kurulu Başkanı Sayın Prof. Dr. Emin Karip’e ve kurulun sayın yedi üyesine sunuyorum. Gerekirse daha açıklayıcı ikinci bir yazı, ondan da açıklamalı üçüncü bir yazı, hepsinden daha açıklayıcı dördüncü bir yazı hazırlamayı görev sayarım. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle