18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 HAZİRAN 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 40. İstanbul Müzik Festivali’nin ‘Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ne Gürcü besteci Giya Kancheli değer görüldü Uslanmaz bir romantik MELTEM YILMAZ ‘Ama...’ Aşağıda bir bölümünü okuyacağınız “Ama...” başlıklı yazıyı 18 Ekim 2006’da Radikal gazetesindeki “Açık Mektup” köşesinde yazmıştım. Orhan Pamuk bilindiği gibi o günlerde Nobel’i kazanmasından çok, bu ödülün siyasi gerekçelerle verildiği tartışmalarının ortasında kalmıştı. Ben de tam o tartışmaların ortasında yazmıştım: “Orhan Pamuk memlekete sıkı bir deprem yaşattı, bir akıl sarsıntısı yaşattı. Kuvvetli bir ‘akıl tutulması’nı da açığa çıkardı. Kendi aramızda tartışıp dövüşürken, Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmasıyla gündem birden değişti. Çünkü gündemi doğrudan doğruya bir edebiyat olayının belirlemesi memleketimizde pek de alışıldık bir durum değildir. Türkiye’de ya da Doğu toplumlarındaki dönüşümlerde, ‘aydın’ın yerine ikame edilen şairlerden, yazarlardan çok şey beklendiği, onlara ‘öncülük’ görevi yüklendiği bilinir. Namık Kemal ‘vatan şairi’dir, Osmanlı’nın son yıllarındaki baskı rejimine karşı sesini yükseltmiştir. O ve başka şairler, yazarlar tam da bir yazarın varlık nedeni olan ‘aykırı ve muhalif’ olma niteliklerinden ötürü ‘öncü’ sayılırlar. Dünyanın büyük şairlerine, romancılarına bakın, başta kendi ülkesini eleştirmeyen, sisteme muhalefet etmeyen kaç örnek bulabilirsiniz? Bu rejimin mutlaka faşist, kapitalist, dinci olması da gerekmez, büyük yazarlar sosyalist düzenlere de muhalefet etmişlerdir, işte Boris Pasternak, işte Anna Ahmatova. O yazarların, şairlerin söylediklerinin de yüzde yüz doğru olması, sizin de o düşüncelerle uyumlu olmanız gerekmez. Paylaşmazsınız, karşı çıkarsınız, eleştirirsiniz, ama o görüşlerin yasaklanmasını ve yazarların konuşmalarından ötürü cezalandırılmasını savunamazsınız. Yoksa o zaman Türkiye’nin de Avrupa Birliği’nin de eleştirdiği Fransa’nın durumuna düşersiniz. İki cümle arasına yerleştirilen bir ‘ama’, ilk cümleyi geçersiz, değersiz kılıyorsa, o cümleyi kurmanın, söylemenin ne anlamı kalır ki? Bir haftadır yapılan bu: ‘Orhan Pamuk’un ödülüne sevindim ama...’ Böyle kurulan cümleler, ne yürekten bir kutlamaya işaret eder ne de içten bir paylaşıma. Tam tersine gizlendikçe açığa çıkan bir kıskançlığı, sindirememeyi gösterir. Ben romancıların da ne kadar kıskanç olabileceğine, Orhan Pamuk’un ödülü dolayısıyla tanık oldum ve doğrusu ürktüm. İçinde en çok ‘ama’ geçen cümleleri de romancılar kurdu. Orhan Pamuk benim için, ilk romanı ‘Cevdet Bey ve Oğulları’ndan başlayarak büyük romancıdır. ‘Kumaşın kalitesi ilk metresinden belli olur’ dedikleri gibi, Orhan Pamuk’un kumaşının kalitesi de o romanıyla belli olmuştu. Öte yandan, ‘iyi bir şair’ gibi çalıştığını ve yazdığını düşünüyorum. Yazısının arkasında büyük şairlere özgü bir çaba vardır. Tıpkı çok katmanlı şiirler gibi. Onları bir okuyuşta tüketemezsiniz. Pamuk’un romanları da böyledir. Halit Ziya’dan Tanpınar’a, Orhan Kemal’den Yaşar Kemal’e, Adalet Ağaoğlu’ndan Oğuz Atay’a, o büyüyerek süren geleneğin içinde görüyorum Orhan Pamuk’u.” Yazının önemli bir bölümünü aldım buraya. Çünkü bugünlerde benzer bir haksızlık da Fazıl Say’a yapılmakta. Say, Stefan Zweig’ın çok sevdiğim kitabının adıyla “Yıldızın Parladığı Anlar” duygusunu yaşatan pek az sanatçıdan biridir. Bu ülkenin Fazıl Say gibi sanatçılara gereksinimi olmayabilir, ama yeryüzünün vardır. O yüzden onunla ilgili tüm olumsuz yargılar, kötü düşünceler öncelikle yeryüzüne haksızlıktır. Televizyonda gördüğüm bir tarihçi bozuntusu “piyanist, piyanist” diye aklı sıra Fazıl Say’ı aşağılıyordu, bir gazeteci bozuntusu da, adı yokmuş gibi ya da adını anmayarak onu küçümsediği düşüncesiyle “piyanist” diye söz ediyordu ondan. Ne zavallılık! Manşetlerinde Ahmet Kaya’yı yargılayan, Nâzım Hikmet’ten Ruhi Su’ya, Yılmaz Güney’den Hırant Dink’e, kin kusanlardan geriye kinleri bile kalmayacak! Peki geriye kim kalacak? Elbette hepsi “kendi göğünün yıldızları” olan bu isimler kalacak. Bize de düşüncelerinden, söylediklerinden ötürü linç edilmek istenen bu “yıldız”ları “ama” demeden desteklemenin, onların yanında yer almanın övüncü kalacak elbette. stanbul Müzik Festivali, 2003’ten bu yana verdiği “Yaşam Boyu Başarı Ödülü”ne bu yıl, çağdaş müzik dünyasının önde gelen isimlerinden, Gürcü besteci Giya Kancheli’yi değer gördü. Günümüzün en önemli bestecilerinden biri olarak kabul edilen, “uslanmaz romantik” Giya Kancheli’ye ödülü, bu akşam Aya İrini Müzesi’nde düzenlenecek törende takdim edilecek. Ödül töreninin ardından Giya Kancheli’nin, festivalin siparişi üzerine bestelediği senfonik yapıtı “Lingering”, şef Andres Mustonen yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası tarafından seslendirilecek. Geçen yıl hayatını kaybeden çellist Benyamin Sönmez’in solist olarak yer almasının planlandığı bu konser, genç sanatçının anısına yapılıyor. Biz de, Giya Kancheli’yle hakkında merak ettiklerimizi ve ödülün ona hissettirdiklerini konuştuk. Yalnızca Gürcistan’ın en tanınmış çağdaş bestecisi değil, aynı zamanda çağdaş klasik müzik dünyasının önde gelen isimlerinden biri olarak kabul ediliyorsunuz. Müzik kariyeriniz hakkında bilgi sahibi olmakla birlikte, kariyerinizin dö İ Özdemir Asaf 89 yaşında Kendi sesinden şiirleri YKY tarafından yayımlanıyor Kültür Servisi Şair Özdemir Asaf (19231981), 89. doğum gününde Bodrum Dibekli Han’da anılıyor. Bugün saat 19.30’da düzenlenecek söyleşide, Özdemir Asaf’ın kızı Seda Arun, babasının yaşamından anekdotlar anlatacak ve Özdemir Asaf’tan şiirler oku? Seda Arun, yacak, şaibugün rin okurlarının soruBodrum larını yaDibekli nıtlayacak. Han’da babası Özdemir Asaf için Özdemir düzenleAsaf’ı nen akanlatacak, şamda, şaişairin şiirlerini rin bu ay içinde Yaokuyacak. pı Kredi Yayınları’ndan yayımlanacak kitabının CD’sinden kendi sesiyle şiirleri de dinlenebilecek. Ayrıca, Özdemir Asaf’ın kitapları okurlara sunulacak. Yapı Kredi Yayınları’ndan “Sen Bana Bakma, Ben Senin Baktığın Yönde Olurum” adıyla çıkacak kitapta Özdemir Asaf’ın kendi sesinden şiirlerinin CD’si de yer alacak. Bahçedeki erguvan ağacı Seda Arun, babası Özdemir Asaf’ın şiirlerini kendi sesiyle kaydedişinin öyküsünü anlattı ? “Benim şiir kitaplarım nerede?” diye sordu. Annem kitapları sofraya getirdi. Babam tabağını kenara itti. Sayfaları karıştırmaya başladı. Makaralı teybi sehpanın üzerine koyup düğmesine bastım... Hiç ara vermeden okuyordu şiirlerini... SEDA ARUN olarak kabul edilmemi sağlanüm noktaları olarak kabul dı. Eğer tam tersi bir durum ettiğiniz olay ve durumları ? Giya Kancheli’nin olmuş olsaydı, yani ABD tamerak ediyorum. İstanbul Müzik rafından değil, Sovyetler’de Bunu söylemek çok zor aslınFestivali’nin siparişi benim müziğim yasaklanmış da çünkü bence bugün geldiğim olsaydı, bu kez de Batı’da nokta, birbiriyle çakışan birçok üzerine bestelediği görecektim. Bu anlamolayın, aslında birçok şanslı ve “Lingering” adlı eser, kabul da kaderime şükrediyorum. şanssız olayın doğal bir sonucu. geçen yıl hayatını Ancak şöyle de bir gerçek Özellikle altını çizmek istedivar; eğer birileri müziğimi ğim bir yaşanmışlık yok bu kaybeden çellist dönüştürmüş olbağlamda. Örneğin GürcisBenyamin Sönmez’in kelimelere saydı, bana ambargo uygulatan’dan Avrupa’ya taşınmam, anısına yan taraf ABD değil, Sovyet benim müzik kariyerim açısınrejimi olurdu ki Gürcistan dan önemli bir etken, ancak tek seslendiriliyor. bir hayli sertti. başına bu ve bu gibi olaylar, Gürcistan Halk Sanathiçbir şeyi açıklamak için yeterçısı, SSCB Devlet Ödülü, Rusya Başarı li değil. Ödülü ve İsrail’de Wolf Ödülü gibi çok ABD’nin Sovyet sanatçılara ambargo sayıda ödülün sahibisiniz. Bu yıl 40’ıncısı uyguladığı dönemlerde dahi eserleriniz düzenlenen İstanbul Müzik Festivali’nde etkisini sürdürdü. Siz hem Batı’nın hem de “Yaşam Boyu Başarı Ödülü”ne değer de eski Sovyet ülkelerinin beğenisini, dögörüldünüz. Bu ödülü nasıl karşılıyorsunemin zorlu politik atmosferine karşın nuz? her iki tarafın da takdirini kazanmış enHer ödül bir onur ve zevktir benim için. der sanatçılardansınız. O günler size ne Ama İstanbul Müzik Festivali gibi geniş bir hissettiriyor? kültürel etki alanına yayılmış bir etkinlikten Bence bu bir şanstı ve aslında bu şans zabu ödülü almak, çok daha büyük bir onur. manın ruhuyla ilgiliydi, günlük bir şey deVe tabii ki önceki yıllarda ödüle değer göğil. Zamanın ruhu, benim yalnızca Sovyetler’de değil, Batı’da da avangard bir besteci rülen isimlere bakmak beni daha da onurlandırıyor. Son alarak, festivalin siparişi üzerine bestelediğiniz “Lingering” adlı yapıtın yaratım süreciyle yapıtın kendisinden söz edelim istiyorum. Festivalin karakteriyle bağlantılı olmasını istediğim bu yapıtı üretim sürecim toplam iki yılımı aldı. Geçmiş yapıtlarımdan farklı bir müzikal dil taşımamakla birlikte, içinde yaşadığım dönem ve karşı karşıya kaldığım olaylar, elbette ki müziğe yansıdı. Çünkü yaşadığımız çağ ve gerçekleşen olaylar, duyguları mutlaka etkiliyor. Örneğin Benyamin Sönmez’in ölümünün, bu beste üzerinde belli bir etkisi var. Mayıs ayının ilk günlerinin bir öğle üzeri Ortaköy’den başladık yürümeye. Güneş solgun turuncu, gökyüzü uçuk mavi, deniz çırpıntılı lacivert, Boğaziçi’nin iki yakası erguvan rengindeydi. Deniz tarafındaki kaldırımda yan yana yürüyorduk. Ben denize bakıyordum. Dalgalar, sahildeki tekneleri yavaşça sallıyordu. Saçlarım uzun olsaydı onlar da rüzgârda salınacaktı. Bebek Koyu’na geldiğimizde elimi tutmak istedi. Önce elimi çektim, sonra elini tuttum. El ele Emirgan Korusu’na geldiğimizde bizi laleler karşıladı. Boğaz’ı gören bir banka oturduk. Yan yana. Konuşmuyorduk. Denize bakıyorduk. Kendini bana yaklaştırdı. Elini omzuma attı. “Benimle evlenir misin?” dedi. Şaşırmıştım. Yanaklarımın kızardığını biliyordum. Yüzüne bakamadan “Anneme sormalıyım” dedim. Omzumu hafifçe okşadı. Akşam eve gelip olanları anneme anlatınca, “Babana danışmalıyım” dedi. Beş sene olmuştu annemle babam ayrılalı. Babam, ikinci annem Yıldız Moran ile evliydi. O mayıs akşamı babam, annemin Caddebostan’daki evine geldi. Sofrada babamla karşılıklı oturduk, annem ise başa oturdu. Önce yemek yedik. Sonra annem konuyu açtı. Sordu. Benim yanaklarım yine kızarmıştı. Cevabını bekliyordum ama vermedi. “Benim şiir kitaplarım nerede?” diye sordu. Annem kitapları sofraya getirdi. Babam tabağını kenara itti. Rakı bardağını kitaplardan uzaklaştırdı. Sayfaları karıştırmaya başladı. Şiirlerle cevap vereceğini anlamıştım. Makaralı teybi sehpanın üzerine koyup düğmesine bastım. Şiirlerini sesi ile oynayarak, bazen yavaş, bazen FOTOĞRAF: Yıldız Moran Tiyatroların bütçesi yerele kayıyor SELDA GÜNEYSU hızlı, bazen fısıldar gibi, bazen bağırır gibi okudu. Hiç ara vermeden okuyordu şiirlerini. Gece uzun sürdü. Vakit bir hayli geç olmuştu. Kitaplarını kapattı, yerinden kalktı, kitapları rafa koydu, bizlere “Hoşça kalın” diyerek gitti. Bunlar, erguvanların İstanbul’u kuşattığı 1966 yılının Mayıs ayında yaşandı. Şimdi yine mayıs ayındayız. Aradan 46 yıl geçti. İstanbul yine erguvan renginde. Düşünmeden bastığım o teybin düğmesiyle Özdemir Asaf’ın sesini kaydetmiş olmamın ne kadar önemli olduğunu çok sonraları anladım. “Giden” şiirinde: “Geçen yaşadığındır, yaşarken anlamadan. / Kalan bir gerçektir belki…” der. Yaşadığını anlamanın bu kadar zor olacağını hiç düşünmemiştim. Bodrum’da, bahçedeki erguvan ağacına bakarak yazıyorum bu yazıyı. Çiçekleri döküldü. Sadece yaprakları kaldı. Bir sene beklemem gerekecek çiçeklerini görebilmem için. Seneye mayıs ayında kavuşmak üzere Erguvan Ağacı. Bodrum, 7 Mayıs 2012. ANKARA Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Tiyatroları özelleştiriyorum” açıklamasının ardından, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca hazırlanan ve Devlet Tiyatroları’nın (DT) mevcut yapısında değişiklik öngören yasa taslağı tasarısında, bakanlıkça DT’ye ayrılan bütçenin yerel yönetimlere kaydırılması öngörülüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, haziran ayı içinde Bakanlar Kurulu’nun gündeme getireceği yasa tasarısı taslağında sona yaklaşılırken taslakta yer alan iki madde dikkat çekiyor. Taslağın 6 ve 7. maddelerinde belediye yasası ile il özel idareleri yasalarına atıfta bulunularak ilgili düzenlemelere ek yapılıyor. Bu çerçevede taslakta “Büyükşehir ve il belediyeleri bütçelerinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bütçesinin genel bütçe içindeki oranından az olmamak kaydıyla kültür ve sanat faaliyetlerinin desteklenmesinde kullanılmak üzere pay ayrılması zorundadır” ve “İl özel bütçelerinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin genel bütçe içindeki oranından az olmamak kaydıyla kültür ve sanat faaliyetlerinin desteklenmesinde kullanılmak üzere pay ayrılması zorunludur” ifadelerine yer veriliyor. Söz konusu maddelerin, DT’nin Diyarbakır, Erzurum, Sivas, Van gibi bölgelerindeki sahnelerinin belediyelere ya da Başbakanlık’ın istediği gibi valiliklere devrini sağlayıcı maddeler olduğu dile getiriliyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle