18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 HAZİRAN 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 aşbakan Recep Tayyip B Erdoğan (24 Ağustos 2010 Show TV): “Biz siyasi çıktığı gibi, ‘Yok Oslo’da şu olmuş, bu olmuş’ bunlarsa bir defa benim müsteşarım, yanında giden ariktidar olarak, siyasi hükükadaşları, kimseye böyle met olarak hiçbir zaman bir bir taviz vermek, yazı verterör örgütüyle veya temsilmek, böyle bir şey kesincileriyle masaya oturup gölikle söz konusu değil. rüşme yapmayız. Böyle bir Orada konuşulanları eğer şeyimiz bizim asla olmamışyazılı ifadeler, veyahut da tır, yoktur, olamaz da. Şu bölücü terör örgütlerinin veya bu şekilde çeşitli kuyayın organlarında çıkmış rumlarıyla bu tür bazı münaolan haberleri kalkıp da sebetler gerekirse devlet müsteşarıma yıkmaya kalonu kendisi yapar. Mesela, karsanız, onun üzerinden devletin istihbarat kurumu müsteşarımı yargılarsanız vardır. Bu bir istihbari göbunu bizim kabul etmemiz revdir, bazı kilitleri açmak hiç mümkün değil. Burada içindir. Bunları yapar ama da böyle olunca bu iyice hiçbir zaman siyasi irade çizmeyi aşan bir şey oldu. kalkıp da muhatap alıp maEğer bir Başbakan olarak saya asla oturmaz, böyle bir Yemenli fotoğraf sanatçısı Boushra Almutwakel’in direkt bana bağlı olan şey olamaz. Böyle bir şeyi “Kadın ve Yok Oluş” adlı çalışması... müsteşarıma ben sahip kimse bize yıkamaz. Böyle çıkmazsam, çünkü ona tabir şeyi ne ben, ne arkadaşne tabi olmasına rağmen bazı gazelimatı veren benim, ha eğer alacaklarım, ne benim bilgim dahilinde sitelerde çıkan haberler sebebiyle sanız o zaman beni alın.” yasi iradeden hiçbir kimse bugüne şüpheli sıfatıyla çağrılması üzerine Her iki konuşmadan çıkan sonuç: kadar yapmamıştır, yapamaz.” başlayan bir süreç... Tabii bu gerAsla görüşmedim, sorumsuzum; Başbakan Recep Tayyip Erdoçekten kabul edilebilir bir yaklaşım görüşme talimatı verdim, sorumluğan (6 Haziran 2012 ATV): “MİT tarzı değildir. Olay bazı gazetelerde yum! Müsteşarımızın Başbakanlık’ın izni Hangisi Doğru? Gazetecihane GS Başkanı Ercan İpekçi, 2005’ten beri eldeki yasaT larla hapishanelerin gazetecilerle dolacağını söylüyordu. Dedikleri çıktı: “Hapisteki gazeteci sayısı 2009 yılının Nisan ayında 29, Ağustos ayında 35, 2009 yılı sonunda (Aralık) 44; 31 Aralık 2010 itibarıyla 58; 28 Şubat 2011 itibarıyla 61; 31 Mart 2011 itibarıyla 68; 31 Aralık 2011 itibarıyla 97; bugün 5 Haziran 2012 itibarıyla ise 102’dir. Bu rakamlar, tahliyelere rağmen hapisteki gazeteci sayısındaki artış eğilimini açıkça göstermektedir. Bu sayıların dışında, yargılandıkları davalarda, haklarında para ya da hapis cezası verilmiş olmakla birlikte mahkeme kararı temyiz edildiği için kesinleşmeyen veya cezanın infazı 5 yıl süreyle ertelenmiş olan 100’e yakın gazeteci daha vardır. Bunu da eklediğimiz zaman, 300’e yakın gazetecinin hapse girme tehdidi altında olduğunu söyleyebiliriz.” Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın dediği gibi, “Kurban olduğum Allah, verdikçe veriyor.” Yazarımızın yazısı elimize ulaşmadığından yayımlayamıyoruz. GÖRÜŞ Prof. Dr. TÜRKKAYA ATAÖV ‘Başkanlık’ mı Dediniz? Yazılı bir anayasanın topluma genel yön vereceği yaygın bir kanıdır. Ne var ki, asıl sorun aynı toplumun gerçekte nasıl yönetildiğidir. Örneğin, Britanya’da yazılı tek bir anayasa metni yoktur, ama en azından uzman kişi orada neyin ‘anayasaya aykırı’ olduğunu bilir. Kimi ortaçağ artığı toplumlarda yazılısına bakılırsa, sanki demokrasinin doruğundalar. Bir Afrika ülkesinin meclisindeki kadın sayısı dünya birincisi. Ama gerçekte kadın hakları orada başlayıp orada bitiyor. Kısaca, iş anayasayla bitmez. Hele kamu önünde tartışması ancak şimdi açılan başkanlık düzenine örnek gösterilen birkaç ülkedeki gerçek durum bilinmedikçe. Fransa’yı da orta yolcu bir yarı başkanlık düzeni olarak üç, beş sözcükle geçiştirmek yalnız yazılı anayasaya bakarak yanlış değerlendirmektir. Özellikle ABD’deki düzenin gerçeğe uygun tanımı yapılmalıdır. Oradaki düzen ilk yorumculardan Tocqueville’den bu yana idealleştirildi, var olmayan erdemlerle süslendi. Başkan Lincoln kabine toplantısında “Hayırlar yedi, evet bir; evetler kazandı” demesiyle de ünlüdür. ABD’deki başkanlığa özenmeden önce onu eleştiren günümüz Amerikan yayınlarını izlemek gerekir. Bu konuda son (2011) kitabımda ayrıntılara indim, ama Alister ve Bacevich’den Zinn’e değin usuma hemen kırk yazar geliyor. Bir o kadar da Amin’den Köchler’e Amerikalı olmayan siyaset bilimci. Günümüzde propaganda yüklü satış ve ona karşı laf ebeliğiyle süslü derme çatma yanıtlar düzeysiz güldürüleri anımsatıyor. ABD ve Fransa’daki düzenlerin altından çok sular aktı. ABD Anayasası yazıldığında Beyaz Saray, Ulusal Güvenlik Kurulu, Kongre’nin iki alt meclisinde sürekli komiteler, bugünkü siyasi partiler, CIA, FBI, Başkan oğul Bush’un “önleyici savaş” kavramı henüz yoktu. “27 Değiştirge” sonraları eklendi, ama günlük uygulama anayasada yazılandan çok farklıdır. Bundan ötürü ki, tekelci sermayeyi simgeleyen Wall Street’i işgal edenler kendilerine “yüzde 99” diyorlar. Bush gibi Obama da o “Yüzde 1”e bağlıdır. “Demokrasi isteyenler başkanlık düzenini getirsin” sözünü, günümüz Amerikası’nda sendikalar, üniversite gençliği, işsizler, konutsuzlar, bakılmayan hastalar, gepegenç yaşta 25.000 dolar borçlanan öğrenciler acı gülümsemelerle karşılarlar. Düzenin kendi, okumak isteyip borçlanan kimi genç kızları tek çıkar olarak seks endüstrisine itiyor. Obama aşırı sağcılarla dolu olduğundan denge görevini yerine getirmeyen Yüce Mahkeme’ye ortayolcu hukukçu bile atayamadı. Onun rakibi başkanlık düzenini daha kötüye sürükleyecek olan Cumhuriyetçi aday Romney’dir. ABD ve Fransa örneklerini ülkemiz için zorunlu ya da yararlı görmüyorum. Bir tür başkanlık (ve onunla bağlantılı ya da ayrı federasyon/özerklik) önerenler içinde kendi tasarılarını öne sürecek dış çıkar çevrelerinin de bulunduğu ve bir hayli güçlü tek adam yönetiminden daha çok, onların ve yandaşlarının kazançlı çıkacakları inancındayım. Korkarım ki, Latin Amerika’da bol örnekli “caudillismo” diktatörlüğüne benzer. ABD’de “güçler ayrımı” ilkesinin işlemediğine ilişkin çok örnek ve kanıt var. Kongre, başkanı azletme denge yetkisini hiç kullanmadı. Savaş ilanını Kongre yapar, ama Beyaz Saray Vietnam’da yirmi yıl kan döktü. Bush’un savaşları yalanlara dayalıydı. Anayasada yeri yok, ama ABD Savunma Bakanlığı küresel savaş merkezidir. Gene anayasal değil, ama Bush’un yardımcısı Cheney, ABD’yi ve dünyayı perde arkasından yönetti. Onun ardında da tekelci sermaye vardı. Duverger’nin önerdiği yarıbaşkanlığı De Gaulle uygulattı. Kendilerine yarı başkanlık diyen beş Afrika, yedi eski Doğu Bloku, bir Avrupa ve bir Asya ülkesinin böyle olduğu tartışma götürür. Yarıbaşkanlığı Finlandiya “işlemiyor” diye bıraktı. 16 anayasa ve beş cumhuriyet görmüş olan Fransa’da Mitterand “Bu düzen işlemiyor” diye yakarışını ulusun kendine götürmek zorunda kaldı. Başkanın ya da yarı başkanın bir de “yasa gücünde karar verme” ya da meclisi kapatma yetkisi olursa! Unutmayalım: Ulusal siyaset söz düellosundan öte bir uğraş olmak zorundadır. Değerler Eğitimi lik yayımladığı kitapçığa göre, ilkokul 1. sınıftan başlayarak “ahlak eğitimi”, “değer eğitimi” veya “karakter eğitimi” gibi “uygulama temelli” dersler verilecek. “Değer eğitimi”nden kasıt, elbette ki dini ve manevi değerler... Çok yazdık. Biliyorsunuz Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Ensar Vakfı kurucusudur. Aynı zamanda İstanbul İl illi Eğitim Bakanlığı’nın M yeni dört dörtlük medrese eğitimi sistemine yöneGenel Meclisi AKP’li üyesi olan şimdiki Başkanı İsmail Cenk Dilberoğlu’nun deyişiyle Ensar Vakfı, “Dini ve manevi değerlerin gündelik hayatın bir parçası olabilmesinin yolunun din eğitimi ve öğretiminden geçtiğini takdir etmektedir ve çalışmalarını bu eksen etrafında belirlemektedir.” Her uygulamasından anlaşıldığına göre, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, kendini vakfettiği amacı, tüm topluma ve çocuklarımıza yaymayı bir amaç haline getirmiştir. Tasfiyeden Kapalı açıklama yaparak CHP lideri Kılıçdaroğlu’na yüklendi: “CHP liderinin TBMM kürsüsünden ‘Türkİş’in kapatılmasını’ istemesi, demokrasi tarihimize ve CHP tarihine kara bir leke olarak geçecektir.” Ne demiş Kılıçdaroğlu? “Türkİş’in internet sitesine girdim, Havaİş greviyle ilgili bir uhunu teslim etmiş olan Türkİş konuşabiliyormuş meğer. R Geçenlerde Türkİş yönetimi bir şey var mı diye. Baktım hiçbir şey yok. Bence artık orayı kapatsınlar.” Türkİş niye tepki veriyor, anlayamadık... Konfederasyona bağlı bir sendikanın grevi ertelenmiş, üyeleri grev yaptıkları gerekçesiyle işten atılmış, Türkİş’ten gık çıkmamış. Ayrıca bir şey yapmaya gerek yok ki... Kapılarını çoktan kapatmış zaten. Sürdürülebilir Liderlik ürdürülebilir başarı için liderlik S önemli bir şey tabii... Bir büyük lider olarak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in adı futbolculara bile veriliyor artık. Örneğin, Gökçek Vederson. Köşedaşım, karikatürist Murat Sayın önerdi: Bir grup kadının yumurtalı protestosu da liderlik için kullanılabilir. Bir yemek adı bulunabilir, sözgelimi Menemen Gökçek. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Somali: ‘Aç Çocuklar Ülkesi’ Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO), 2008 yılında dünyada 1 milyara yakın insanın açlık sorunu yaşamakta olduğunu açıklamış. Geri kalmış ülkelerdeki “yoğun nüfus artışı baskısı” nedeniyle, açlık bir “salgın hastalık” gibi hızla yayılma eğiliminde. Açlıktan en çok etkilenenlerin ise “çocuklar” olduğu gözlenmekte. Geri kalmış ülkelerdeki önlenemeyen nüfus artışı sonucu oluşan, “su sıkıntısı ve açlık”, dünyanın birincil sorunu konumuna gelmiş durumda. Günümüzde açlık sorununu, Afrika ve Asya ülkeleri, en yoğun biçimde yaşayan ülkeler. Kaynaklara göre Afrika’nın bazı bölgelerinde, her üç kişiden biri açlıkla birlikte yaşamakta. Açlık çeken ülkelerin en önünde gelenlerden biri Somali Cumhuriyeti. Hindistan, Çin, Kongo Cumhuriyeti, Endonezya, Pakistan, Bangladeş ve Etiyopya, “en kötü beslenen” ülkelerin başında geliyor. Yapılan araştırmalarda, küresel ısınmanın getirdiği iklim değişikliği nedeniyle önümüzdeki 20 yıl içinde yüzde 50 oranında artacağı kaçınılmaz görünen gıda gereksinimini karşılamanın olanaksız olduğu açıklanmakta. Nedeni ise “aşırı doğurganlık” olarak belirtilmekte. HARBİ SEMİH POROY Dünyanın Doğurganlık Oranı En Yüksek Ülkeleri 2008 Yılı Kadın Nüfus Kişi Başına Başına Doğurganlık Milyon Gelir ( Dolar) Sıra 1 Mali Cumhuriyeti 7.34 15 656 2 Nijer 7.29 15 370 3 Uganda 6.81 32 474 4 Somali Cumhuriyeti 6.60 7 600 5 Afganistan 6.58 31 950 6 Yemen 6.41 22 1.060 9 Kongo Cumhuriyeti 6,28 72 328 11 Etiyopya 6.17 81 1.370 23 Ruanda 5.25 10 465 25 Mozambik 5.24 23 477 Malthus (Thomas Robert) 17661834 yılları arasında yaşamış İngiliz iktisatçısı ve nüfus bilimcisi. İki yüzyıl önce dünyanın geleceğini gören bir gelecekbilimci (fütürist) olduğu da söylenebilir. Hızlı nüfus artışının, bir üremeye dönüştüğünü ve sürekli olarak üretimdeki artışın çok üstünde gerçekleşeceğini görmüş ve nüfus artışına sınırlama getirilmesinin şart olduğunu anlatmış. Bu artışa sınırlama getirilmez ise insanların yaşam koşullarının çok daha kötü olacağını, açlığın ve mutsuzluğun giderek yaygınlaşacağını sürekli vurgulamış. 19. yüzyılda (1802’de), dünya nüfusu 1 milyar olarak saptanmış. Dünya nüfusu 1927 yılında 2 milyar, 1961 yılında 3 milyar, 1971’de 4 milyar, 1987’de 5 milyar olmuş. Bugün 7 milyara ulaşmış durumda. 2008 yılında 200 (iki yüz) ülke arasında doğurganlık oranına göre yapılan araştırmada, 7 (yedi) milyon nüfusa sahip Somali Cumhuriyeti, anne başına düşen “7 (yedi) çocuk” sayısı ile dördüncü sırada yer almaktadır. Somali Cumhuriyeti, kişi başına düşen 600 ABD Doları yıllık geliri ile de dünyanın “en fakir ülkelerinin” en ön sıralarında yer almakta. Bugün Somali, aşırı nüfus artışıyla gelen açlığın getirdiği ölümlerle kucak kucağa yaşayan bir “aç çocuklar ülkesi” konumunda. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Bekle gör politi 1 kası. 2/ Antalya ilinde, ünlü bir arkeo 2 lojik mağara... Sat 3 rançta bir taş. 3/ İki tarla arasındaki sı 4 nır... Niğde ve Nev 5 şehir yörelerinde ye 6 tişen, kaliteli bir şarap veren beyaz 7 üzüm cinsi. 4/ Bir 8 görevin yürütülebil 9 mesi için merkez 1 2 3 4 5 6 7 8 9 olarak seçilen yer... Kaliforniya’da yetişen çok bü 1 K Ü Ç Ü K K U Y U yük bir orman ağacı. 5/ İş 2 A N A Ç A S A L ya da hizmet buyruğu... 3 R İ T A V A R A “Ey benim memesinde 4 U T S T A R cüceler emziren acayip 5M E T A R E A L memleketim” (B. R. Eyü6 O K M A L İ boğlu). 6/ Uzun ve yorucu, H A S özenli çalışma... Bir çeşit 7 S E M A İ T A R T çörek. 7/ Kötü, fena... Bir 8 O T A Ğ cins güvercin. 8/ İtalya’da 9 S A R I G E R M E yaşamış antik halk... Argoda esrar. 9/ “Uydurma söz, yalan” anlamında argo sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Eski Türklerde soylular sınıfı. 2/ Uzaklık işareti... Trabzon ilindeki “Meryemana Manastırı”na verilen bir başka ad. 3/ İki anı ayıran zaman dilimi... Ölüm. 4/ Bir cins ince ve sık dokunmuş patiska... Tantal elementinin simgesi. 5/ Boru sesi... Bir çift oluşturan şeylerden her biri... İskambildeki maça rengine verilen bir başka ad. 6/ Nâzım Hikmet’in bir oyunu... Kürekle yürütülen dar, uzun ve hafif bir tekne. 7/ Benzer, örnek. 8/ Üst görevlinin yanında bulunan kimseler... Bilgisiz, kültürsüz kimse. 9/ Karşı cinsin kılığına girmiş eşcinsel. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle