22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 HAZİRAN 2012 PAZAR 14 geldiği ülkeyi de seçmediğini söyleyebiliriz. İnsanın, cinsel kimliği kadar tinsel kimliğini de seçim şansı olmaması; doğduğu toprağı, yoğrulduğu toplumu ve kültürü sevip benimsememesi anlamına gelmez, elbet. Ama her iki kimliğinin de raslantısal olduğunu bilmek; bence ırkçılığı, milliyetçiliği ve ayrımcılığı anlamsız kıldığı gibi, akla kaçınılmaz bir soru getirir: Yurt sevgisi nedir ve yurt nasıl sevilir? Biz Türkler, ezici çoğunlukla çok severiz yurdumuzu, çok bağlıyızdır doğduğumuz topraklara. Ama bugün sınırlar açılacak olsa, milyonlarca insanın Türkiye’yi terk etmeye hazır ve zaten kimi ülkelerin böyle bir göçü önlemek için koydukları vizelere rağmen, dünyadaki en büyük göçmen nüfusunu oluşturan yurtseverler de Türklerdir! ??? Bir ülkeden 12 milyon insanın göç edip, bir o kadarı, hatta daha fazlasının da kapağı dışarı atmak hayalleri kurması, kuşkusuz yurdumuza sevgi ve bağlılığımızı da tartışmaya açar. Hele yurdunu göçü düşünmeyecek kadar sevenlerin, çıkarları uğruna ülkeye neler yaptıklarına bakınca... Kimilerinin terk hayali kurduğu, terk etmeyen kimilerinin de tıpkı kadınları sevdikleri gibi talan ve yağmayla gösterdiği yurt sevgisinin, ülkemize özel bir gariplik değilse, anlamsız bir kavram olduğu açık. Ya da baştaki soru yanlış... Belki de yurtseverlik, bir yurdun yurttaşlarını ne kadar sevdiği, onlara neler verebildiğiyle ilgili bir imsenin nerede, nasıl ve kimden doğacağına karar K veremediğini düşünürsek, dünyaya parlamentoda kendilerini temsil edecek milletvekilleri için ilk tur oylarını geçen hafta kullandı ve Sosyalist Parti’nin başı çektiği Sol Cephe’nin, seçimlerin ikinci turuna 11 seçim bölgesinden 7’sinde açık ara önde gireceği anlaşıldı. Bunların arasında Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs, İtalya ve İsrail’deki Fransız seçmenlerin oy verdikleri 8’inci bölge de var ve Sosyalist Parti, UMP’ye 8 puan fark attı. Oysa Fransa’nın sınır dışı seçmen havzaları, çok uzun yıllardan beri eski Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin merkez partisi UMP’nin folluğu sayılıyordu. Bu parti, yurtdışındaki Fransızların cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sosyalist Hollande’ı açık ara Sarkozy’ye tercih etmelerine karşın, genel seçimlerde yine sağa oy atacaklarına emindi. İlk tur sonuçları, yenik sağı olduğunca, galip sol cepheyi de şaşırttı. ??? Uzmanlar, sınır ötesi Fransız seçmenlerindeki değişimi, UMP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ulusal Cephe söylemine sahip çıkmasına ve merkez sağ ile yabancı düşmanı aşırı sağ arasında yakın zamana kadar var olan koruyucu duvarın yıkılmasına bağlıyorlar. Aşırı sağın liderliğini babasından devralan Marine Le Pen’in ırkçılığı sıradanlaştıran söylemine UMP’nin de yaklaşması, cumhuriyetçi değerlere saygılı merkez sağcıları rahatsız etti. Ve bu seçmenler, paylaşmadıkları bir yabancı düşmanlığına göz kırpan kendi partilerini cezalandırıyorlar. Siyasal yorumcular, yurtdışındaki seçim sonuçlarının yurtiçine yansıyacağını öngörüyor ve Sol Cephe, bugünkü ilk tura üstünlük sağlamak umuduyla giriyor. “Politikacılardan tek beklentim, dünyayı değiştirmekle yetinme leri ve gerçeği değiştirmede n işe başlamalarıdır.” JEAN PAULHAN Fransız Usulü Aşk: Yurt ile Yurttaş urttaşlık haklarında eşitlik demek olan Y demokrasi, elbette kadına Bir Kitap Okudum, Kafam Karıştı: Çay Kaşığı “Otoyolda otostop çeken görünmez adam gibiydim. Yaptığım her şey aleksi hastasına mektuplar yazmaktan farksızdı. Ne yaparsam yapayım kaçınılmazdan kaçamıyordum. Sanki düşmek üzere olan ve bir dâhinin(!) fırlatma koltuğu koyduğu bir helikopterdeydim. Her yol güneye gidiyordu. Hayatım boyunca ilk defa kendimi bu kadar çaresiz hissediyordum.” ??? “Kendini savunmaya çalışmaktan vazgeç. Üç yaşındaki bir çocuğu öldürüp nefsi müdafaa iddiasında bulunan adamın, suçu ölüye atan nekrofili sanığının ve annesiyle babasını öldürüp yetim savunması yapan çocuğun savunması bile senin kendini savunmandan daha mantıklı olurdu. Kendini savunman kanseri savunman gibi… O kadar günahkârsın ki, sapıkları bile yoldan saptırabilirsin. Affedilmenin belki de tek yolu, şeytanı imana gelmeye ikna etmek. Ama maalesef onun da geçenlerde emekliye ayrıldığını duydum.” ??? Bu alıntılar geçenlerde Hayal Yayınları’ndan çıkan “Çay Kaşığı” adlı romandan… Yazarı kendini Ottoman olarak tanıtıyor; genç bir adam olmalı, yazma/kurgu biçeminden varıyorum bu sonuca. Bir tür “underground” (yeraltı) yazarı, fakat yerüstüne çıkmış. Bence iyi de yapmış! Başka kitapları var mı, bilmiyorum. Eğer ilk kitabı ise arkası mutlaka gelir diye düşünüyorum. Çünkü “kumaşı iyi”. Facebook’a baktım; 37.232 beğeneni var Ottoman’ın. Sayfasındaki özlü sözlerinden bir ikisini alıntılıyorum. “İnsanlar sana, işleri bittikten sonra bardaktan çıkarttıkları çay kaşığı gibi davranıyorsa; hayatı şekersiz içmeye alıştırmalısın kendini…” “Bu dünyadaki hiçbir canlı için ölümsüzlük diye bir şey söz konusu dahi olamaz. Ölmeyen yaşamıyor demektir. Yaşam ölümün icadıdır.” Ya da “Sana dünyayı değiştiremezsin diyenlere sakın inanma. Küçük bir taşın bile yerini değiştirsen dünyada da bir şey değişmiş olur. Asıl mesele ‘sadece bir taş’ deyip geçmemekte.” ??? Bu alıntı da kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısından: “Stephan Brooks bir sabah uyandığında kapısının kırılmış ve evinin alabildiğine dağılmış olduğunu görür. Kulağında çınlayan bir fahişenin çığlığı hariç, dün ne olduğuna dair hiçbir şey hatırlamamaktadır. Ama Stephan’ın aklında dün ne olduğundan çok daha mühim bir soru vardır: ‘Acaba burada çay kaşığı var mı?” O andan itibaren talihsizlik peşini bırakmaz. Saatler içerisinde başına gelmeyen bela kalmaz. Yaşadıkları ayrıca kim olduğunu sorgulamasına da sebep olur. Ama bulduğu cevap daha da büyük bir sorundur. Stephan ilk başlarda çay kaşığının anlamsız bir takıntı olduğunu düşünür. Ama sorunlar arttıkça kafasının içindeki çay kaşıklarının da arttığını fark eder. Bu yüzden başına gelen her şeyin çay kaşıklarıyla da bir ilgisi olduğunu düşünmeye başlar. Çay kaşıklarının kaynağı sorunun da kaynağıdır. Stephan’ın her şeyi halledebilmesi için önünde sadece dört günü vardır. Bu dört gün içerisinde sorunlarını çözemezse geriye sadece iki seçeneği kalacaktır: Ölmek ya da yaşamamak…” ??? İşte böyle bir kitap Çay Kaşığı… Yarısındayım ve kafa karışıklığım sürüyor… Doğrusu iyi de geldi; çünkü her Allah’ın günü kafalarımızı karıştıran onca olaya tanık olmak zorunda kaldığımız bu ülkede Ottoman’ın romanı bir panzehir işlevi görüyor! Hoş bir yaz kitabı. Yolu açık olsun! duygudur. İşte bu anlamda bir ülke aradığınızda, karşınıza Fransa çıkar. ??? Karşılıklı bir aşktır, Fransa ile Fransızların arasındaki ilişki. Fransızlar, güzel bir ülke yaratmışlar ve doğasından mimarisine, zarar vermeden, kendi deyişleriyle “yaşam keyfini” (la douceur de vivre) korumaya çalışmaktadırlar. Yurtları da bu saygılı sevgiye karşılık neler verdi ve neler veriyorsa yurttaşlarına, Fransa, nüfusa orantılı bir küresel hesapta, başka diyarlardan çok göç almasına karşın, dünyaya en az göç veren ülkedir. Fransızların geneli homurdanır, söylenir, isyan eder, ama Fransa dışında bir hayat düşünmezler! Hepi topu 1 milyon Fransız yurtdışında yaşar. Bunların çoğu sıladaki Fransız kurumlarında çalışır, epeycesi de çifte vatandaştır. ??? Bugün, Fransa’daki Fransızlar genel seçimlerin birinci turu için sandık başına gidiyor. Ama yurtdışındaki seçmenler, açtığı yer ve paylaştığı sorumluluk oranında var oluyor. Fransa’da bugün seçime giren partiler arasında Sosyalist Parti, Komünistler, Yeşiller ve aşırı sağcı Ulusal Cephe, adaylarının tam yarısının kadın olmasıyla övünüyor. Sağdaki cumhuriyetçi partilerin en küçüğü 146 erkek adaya karşı 159 kadın aday, ortancası yüzde 40 kadın adayla yarışırken, ülkenin en büyük merkez sağ partisi UMP, yalnızca yüzde 28 kadın adayla en maço ve “eşitlik zihniyetinde gerici” parti olarak tanımlandı. Bizim ellerde yüzde 28 kadın oranıyla “ileri demokrasi” sağlandığı düşünülünce, geriliğin ne olduğu da anlaşılıyor tabii... Bu gece TSİ 22.30’da TV5Monde’un Fransa’daki genel seçimlerin ilk tur sonuçlarını yorumlamak üzere düzenlediği özel programda, karşınızda olacağım... Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr Ermeni Hastanesi 180 Yaşında İstanbul’un Yedikule semtindeki “Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi”nin 180’inci yaşını kutladığını öğrenince yıllar öncesine gittim. Kurmay albay rütbesindeyken 27 Mayıs 1960’tan sonra emekliye ayrılan babam ve arkadaşlarına “Emekli İnkılap (Devrim) Subayları” (EMİNSU) denilmişti… Sonra değişik “sivil” görevlerle devlet hizmetine devam etmeleri sağlandı. Babam da Sağlık Bakanlığı’nın İstanbul’daki “Sivil Savunma Uzmanı” olmuştu; sorumluluk üstlendiği kurumlar arasında Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi de vardı. İşte o sayede bizler de kimi zaman babamı ziyaret için, kimi zaman sağlık sorunlarımız nedeniyle sık sık hastaneye gider olduk. Tarihi binanın etkileyici mimarisi ve çiçeklerle bezeli güzel bahçesi öylesine güven vericiydi ki kapısından girer girmez içimizi bir huzur Turay’ın editörlüğünde hazırlanmış. Genel tasarımı Feza Kürkçüoğlu’na ait olan serginin görsel tasarımını Krikor Sahakoğlu, mekân düzenlemesini Minas Oflaz, görsel uygulamasını ise Teoman Mat üstlenmiş. Arsen Yarman, 180’inci yılı böyle bir sergiyle kutlamanın gerekçesini bakın nasıl özetliyor: “Hastanenin daha önceki yıl dönümü kutlamalarında bir araya geldik, yiyip içip eğlendik. Bu kez istedik ki farklı bir şey yapalım, kalıcı bir eser bırakalım. Kataloğu ile yurtdışı ve yurtiçinde Ermenice bilen bilmeyen herkese, hastanenin nasıl bir tarih olduğunu anlatmış olacağız.” (Agos1 Haziran 2012) ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Peki, Surp Pırgiç’in tarihi nasıl bir geçmişi tanımlıyor? En kısa yanıt şu olabilir: “Türkiye’yi vatan, İstanbul’u memleket bellemiş Ermeni yurttaşlarımızın toplumsal sorumluluk tarihi...” Hastanenin yönetim kurulu başkanı Bedros Şirinoğlu, 180’inci yaş günü davetiyesinde S. Pırgiç, tarihi mimarisini özenle koruyor... bu gerçeğin önemli bir tanığını şöyle vurkaplardı. Aynı zamanda baba guluyor: “Sergimizle birlikte mın yakın dostları olan Erme 19001910 dönemi ‘Hastane ni doktorların gösterdiği ya Salnamelerimizin’ tıpkıbasıkınlığı ise unutmam mümkün mını da kutlayacağız.” değildir. Salname, malum, Osmanlı’da “yıllık” anlamına geliyor. nlamlı bir sergi Sergide hastaneye ait tüm bil1832’de Sultan II. Mah giler özetlenirken, ilk 10 pamud’un verdiği izinle Kazaz noda 19. yüzyıl İstanbul’una Artin Amira Bezciyan’ın ön ait ayrıntılıları da izlemek derliğinde kurulan hastanenin mümkün. Örneğin 1860’ların geçirdiği nice zorlu yılların se başlarında ölüm oranının yüzrüveni “Osmanlı’dan Bugü de 38’lerden yüzde 15’lere inne 180 Yıllık Bir Öykü: Surp miş olması bile o dönemde Pırgiç Ermeni Hastanesi” dünyada başarı kabul edilen adıyla tarihi bahçede sergile değerler arasında... Ermeni hastanesinin bir meniyor. 2 Haziran’da 29 pano ile ziyeti de hem tarihi dokusunu açılan sergi 31 Temmuz’a ka titizlikle koruması hem de tıbdar görülebilecek. İzleyenler bın çağdaş tanı ve tedavi yönsadece bir hastanenin geçmi temlerini uygulayan, çevreye şine değil, asıl önemlisi “İs saygılı bir sağlık kurumu olma tanbullu Ermeniler”in ulusal örneğini sergilemesi. Yani, sağlık alanımıza verdikleri hiz son yılların modası olan “gökmeti ve bunun için sürdürdük delen hastane” olma hevesileri başarılı çalışmalara da ta ne kapılmıyor!.. Yedikule’deki dostumuzun, nık oluyorlar. Koordinatörlüğünü Arsen daha nice yıllar bu özenli hizYarman’ın yaptığı anlamlı ser metine devam etmesi dilegideki panoların yazıları Anna ğimle... Sorumluluk tarihi BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY A UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Çanakkale’nin 1 Ayvacık ilçesine bağlı turistik bir 2 belde. 2/ Yavru 3 yapmaya alışkın 4 kümes hayvanları 5 için kullanılan sözcük... Temel nite 6 likte olan. 3/ Dinsel 7 tören ve kuralla 8 rı... Bir geminin başka bir gemiden 9 ya da kıyıdan açılması. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Utanma duygusu... Yel 1 İ S T İ K B A L kenli bir yarış teknesi. 2 S T A R A Z A P 5/ “Marifet iltifata tâbidir 3 T A N T A L L A / Müşterisiz zâyidir” 4 İ R T İ K A P Y (Muallim Naci)... Bre5K A K I A K zilya’nın para birimi. 6/ E N E K İzmir’in Tire ilçesine öz 6 B A L A 7 A Z P A N AMA gü, ısırgan otu ve peynirle K EME R yapılan zeytinyağlı bir 8 L A L K A R T yemek... Lityum ele 9 P A Y mentinin simgesi. 7/ Halk edebiyatında sekizli hece ölçüsüyle yazılan bir şiir türü... Osmanlı toprak düzeninde yıllık geliri yüz bin akçeden yukarı olan dirlik. 8/ Büyük ve süslü çadır... Bir tür meyveli pasta. 9/ Muğla’nın Ortaca ilçesine bağlı turistik bir koy ve yöre. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Asurlular tarafından Anadolu’da kurulan ticaret kolonilerine verilen ad... Kimi yiyeceklere lezzet ve renk katmak için eklenen suluca malzeme. 2/ Bir çokluğu oluşturan varlıkların her biri... Yunan abecesinde bir harf. 3/ Erzurum’un bir ilçesi... Dürülerek boru biçimi verilmiş deri ya da kâğıt. 4/ “Bir garip ölmüş diyeler / günden sonra duyalar” (Yunus Emre)... “Ruam” da denilen ölümcül bir hayvan hastalığı. 5/ Beygir... Bir nota. 6/ Balı alınmış petek... Bir cetvel türü. 7/ Özsu... Eski dilde eşek. 8/ Uçurum... Tehlike işareti. 9/ Muğla’nın bir ilçesi... Alt alta yazılmış şeylerin tümü. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle