23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 MAYIS 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Kimilerine göre Koruma Müdürü Recai Bey de “özel yetkili” çıktı. Ve koruma işini biraz abarttı. Bu yüzden merhum Ecevit de sonunda Ergenekon’a bulaştı! Hem de “Gönlümden geçen cumhurbaşkanı adayım” dediği doktoru Profesör Mehmet Haberal’ın “kasıt ve ihmali” töhmetiyle... ??? Dün Bülent Ecevit’in doğum günüydü. 80 yılı aşan ömrünü siyaset adamı, kalem ve kelâm adamı olarak yaşadı. 16 yaşında bir lise öğrencisi iken, Hintli (ve Nobelli şair) Tagore’un destansı ilahileri Gitanjali’yi Türkçeye kazandırmıştı. Ruh, çok şey. Sunuluşu ise her şey. Gitanjali “ruhun sunumu” demek. İşte Ecevit’in kaleminden “sunum” mısraları: “ Bu ayrılış gününde bana bol şans dileyin, arkadaşlarım! Beraberimde ne götüreceğimi sormayın. Seyahatime boş eller ve ümit eden bir kalple çıkıyorum.” Ama okumayı, dinleyenleri coşturmayı seviyor. Ecevit, bu ikisi arasındaki farkı açık yüreklilikle şöyle Şiir ile Siyaset, Halef ile Selef anlatmıştı: “Şiir yazmak, benim için bir iletişim aracı, bir düşünce açıklama biçimi değil, bir düşünme yöntemidir!” “Düşünme yöntemi” şiir olan bir siyasetçi elbette kaçınılmaz olarak idealist olacak. İdealinin de karşılığı 50 yıl siyaset, 4 kez başbakanlıktan sonra ancak arkasında bıraktığı iki daire ile yazdığı şiirler ve kitaplar! bir siyasetin herhalde başka türlü olması da mümkün değildi. Şu sözler de Ecevit’in: “ Şiiri özel eylemim saysam bile, bunun siyasal eylemimden büsbütün kopuk olmadığını da biliyorum. Siyasete girdim diye şiir yazmayı, şiir çevirmeyi bıraksaydım, siyasette ben ben olamazdım.” yumuşadı ve giderek sol sözcüğü benimsenir oldu. Sağ siyaset cenahı ise “sol”u, yani “caiz olmayanı” siyasal yaşama soktuğu için Ecevit’e hep husumetle baktı. En insafsız ay Dünyada belki de 60’ından sonra, baba evini satıp parti kuran ve bu partiyi ülkesinin 1. partisi yapan ve 75’inde de başbakan olan tek siyasetçidir. “Doğa yasaları gereğitoprak işleyenin, su kullananın!”, “Ne ezilen ne ezen, hakça insanca bir düzen!” haykırışıyla Türkiye ayağa kalkmış, adını dağa taşa yazmıştı. Ama dağ taş ve meydanların haykırışı seçim sonuçlarına tam yansıyamadı. 4 kez başbakan oldu (Mağdur da oldu. 3 kez hapis yattı). Ne yazık ki bir kez olsun Meclis’te çoğunluğa sahip olamadı. Her şairin “en insafsız ay”ı ayrıdır!.. Ecevit’in en insafsız ayı hangisidir? “İktidar olduk!” diye boşuna balkona çıktığı haziran mı; O upuzun koma uykusuna yattığı mayıs mı? Ya da “Gitanjali”yi tattığı kasım mı? ??? Araya arızalı dönemler girse de, dünyada ve siyasette en yüce değer hep erdem, güven, dürüstlük ve ulusal onur olagelmiştir. Türkiye siyasetinde, o nedenle Ecevit adı hiçbir zaman unutulmayacaktır! Şiir ile Siyaset, Halef ile Selef Türkiye’nin Hukuk Gerçeği! Demokrasi dediler, hukuksuzluk dört bir yanı sardı. Hak arama özgürlüğü ve savunma hakkı ihlalleri artık mahkemelerde de sürüyor. Adaletin arandığı salonlar, ifade özgürlüğü taleplerinin artan polis şiddetiyle bastırıldığı sokaklar ve meydanlar, “Türkiye gerçeği” oldu ne yazık. Terör belasının, bombaların, güvenlik güçlerine saldırıların sıradan kınama açıklamalarıyla geçiştirildiğini kanıksadık neredeyse... Silivri davalarında üniversitelerin, bağımsız kuruluşların sergilediği sahte deliller dikkate alınmıyor. Özel yetkili mahkemeler eliyle, tutukluluk adına peşin cezalandırılıyor insanlar, hapislerde çürütülüyor. Cezaevlerinde “yatacak yer” kalmadı. Deniz Gezmiş’leri anma toplantılarının bile suç sayıldığı, “12 Eylül hukukundan beter” bir süreçtir yaşanılanların toplamı... ??? Uluslararası Af Örgütü 2012 Raporu’nun Türkiye bölümü, karanlık bir ülkeyi tanımlıyor. Cezaevindeki milletvekillerinin durumu, adil olmayan yargılamalar ve uzun tutukluluk sürelerine vurgu, ilk sırada. Devlet görevlileri tarafından yapıldığı iddia edilen insan hakları ihlalleriyle ilgili soruşturmaların etkisiz kalması da altı çizilen ayrı bir konu. Buna karşın yasama yetkisine sahip Meclis’in başkanı Cemil Çiçek, “Tutuklu milletvekilleri için anayasa ve yasa izin vermiyorsa çözüm görünmüyor” diyebiliyor. Meclis’in kendi iradesini sıfırlamak ve yok saymak değilse, Çiçek’in bu değerlendirmesi hangi anlamı taşıyor? Balyoz Davası’nda savunmaya yönelik hak ihlalleri olduğunu öne süren, bu gerekçeyle adil yargılanma hakkına saygı gösterilmesini isteyen İstanbul Barosu yönetimine karşı açılan soruşturma, hukuk devleti tartışmalarında yeni bir aşama başlattı. ??? Mahkemelerdeki savunmaların bile hapisle cezalandırıldığı, haksızlıkları, hukuksuzlukları dile getirmenin “yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs” gerekçesiyle damgalandığı, soruşturulduğu olağanüstü bir süreçteyiz... İstanbul Barosu, kendisini yasaya hukuka aykırı işlem yapmaya zorladığı, her alanda keyfiliği egemen kıldığı gerekçesiyle “özel görevli mahkemelerin istemi” doğrultusunda ifadeye gitmeyeceklerini ve teslim olmayacaklarını açıkladı. Yakın tarihimizde görülmedik bu uygulamaya, İzmir Barosu’ndan da tepki geldi. Başkan Sema Pektaş, İzmir Barosu’nun savunmaya ve avukata yönelen her türlü hukuka aykırı uygulamalara, tehditlere, gözdağı vermelere karşı gerekli her türlü meşrudemokratik tepkiyi göstermekte kararlı olduğunu açıkladı. İstanbul Barosu Başkan ve Yönetim Kurulu üyeleri hakkında başlatılan soruşturmada dayanışma içinde olacaklarını belirtti... ??? Eski İzmir Barosu Başkanı Noyan Özkan da, İstanbul Barosu’na yönelik bu girişimi, “görevde yetkiyi kötüye kullanma ve disiplin suçu” olarak nitelendirmenin ötesinde doğrudan, savunma hakkına ve hukuk devletine planlı bir saldırı olarak algılıyor. Öte yandan tutuklu milletvekilleri için herhangi bir düzenlemeye gerek görülmeyen Meclis’te, mahkemelerin avukatların yokluğunda karar vermesi için yeni bir yasal düzenlemeye gidiliyor. Adalet Alt Komisyonu’nda hukukun en temel ve evrensel prensiplerine aykırı olduğu gerekçesiyle paketten çıkarılan bu düzenleme, beş AKP milletvekilinin imzasıyla yeni bir yasa teklifi olarak gündeme alındı. Söz konusu düzenleme yasalaşırsa, hukuk devletinin sonu demektir. Unutulmasın hukuk, adil yargılanma ve savunma hakkı herkes içindir ve herkese bir gün gerekebilir... Kiramen kâtipleri Ecevit bu ülkede “sol”u meşrulaştırıp iktidara taşıyan ilk (ve ne yazık ki) son siyasetçi. Solu gündelik yaşama sokan, kamusal alanda ona yer bulan, yasalaştıran, yasallaştıran kişi. Türk toplumu dinsel, tarihsel, geleneksel olarak “sol”u terslikle, kötülükle hatta günahla ilişkilendirmeye teşnedir. Terslik edene “Solundan mı kalktın” diye sorulur. Kiramen kâtiplerinden “sol” omuzda oturanı, “günah”ları kaydeder. Sol el “taharet eli”dir. Bu çarpık algı, geniş kesimlerin “sol”a sempatisine uzun yıllar set çekti. “Ortanın solu” deyimiyle bu önyargılar belli ölçüde düşünmek mi? Türkçeyi yazarken de konuşurken de olağanüstü özenliydi. Gücünü şiir ve edebiyat sevgisinden alıyordu. Onu son elli yılın siyasetçilerinden ayıran, özel ve seçkin kılan belki de buydu. Bugünkü halefi de şiir seviyor. İletmek mi Duruluğun sırrı 1954’te Çankaya ilçesine üye oldu. O günlerde en bilinen şiirlerinden “İnsan”ı yazdı: “elbette senden güzel olacaktı çizdiğin resim yaptığın heykel senden büyük olacaktı senden yakışıklı elbette senden doğru söyleyecekti yazdığın şiir” Ecevit’in düşünce ve gönül dünyasında şiirle siyaset hep el ele oldu. Ama biri ötekine gölge etmesin diye özen gösterdi: “Topluma bir mesajım olacaksa bunun için şiirden yararlanmam. Yine de yazdığım şiirde bir bildiri bulunabilir. Çoğu kez ben de o bildiriyi şiirden çıkarmaya çalışırım...” Belki onun siyasal yaşamındaki temizliğin, duruluğun, arılığın sırrı da burada... Şiirden, duygudan beslenen ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Gündemi Erdoğan Koşturuyor, Millet Şaşkın İzliyor! Artık alıştınız! Padişahlık rejiminin bir numaralı ve hatta tek adayı Recep Tayyip Erdoğan binmiş atına dörtnala koşturuyor, bizlere de arkasından oluşan toz bulutu ve savrulan taşlara, kayalara bakıp “Allah Allah nasıl oluyor da oluyor” diye yakınmak kalıyor! Başkan adayımızı tabii Uludere olayı filan kesmedi! Daha medyatik konulara yönelmeliydi ki şanına uygun bir bahar çarpmasına neden olsun. Bu sefer hedef kadınların en özeline girmekti. Kürtaj ve sezaryenden dalıverdi mahreme! Kadınlarımız hemen “vajina üzerinden siyaset yapılmasın” diye protesto notaları çektiler. Ortalık karıştı, hafta başı TV programlarının konukları şekilleniverdi! RTE gündemi spontan yaratıcı fikirleriyle patlatıyor, ardından “Hurraaa” diye millet ve saygın medyam durumu kabullenip, freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı dökülüveriyor! Aslında hemen Sağlık Bakanı Akdağ ve Aile Bakanı Fatma Şahin’i protesto etmek istiyorum. Bu kadar kritik bir konu varmış yıllardır da, neden susmuşlar? Başbakan’ın bir sabah vakti uyanıp bu konuda ani bir “aydınlanma”yla, medyaya bu mesajı iletmesini mi beklemişler? Hele Sayın Şahin’in “aile planlaması, kürtaj olmadan olmalı” derken gerçekten dünyada “evlilik dışı seks ve ilişkiler” diye bir konu olduğunu bilmeden lafa karışması da ilginçti. Kadın dernekleri topluca kendisini bilgilendirsin. Yoksa Başbakan, sanat, sağlık, tarım, adalet, her konuyu bakanlardan ve hepimizden çok daha iyi mi biliyor? (Zaten “ucube” krizinde de böyle olmamış mıydı? Anıtımız Kültür Bakanı’nın şaşkın itirazlarıyla kamuoyundan çıkan feryatlara rağmen yok edilivermişti!) Aslında kendinizi boş yere “Sözün bittiği yerdeyiz” filan diyerek umutlandırmayın! Çünkü gördükleriniz, göreceklerinizin yanında hiçbir şey! Geçenlerde Başbakan, Trump Towers’ın açılışında D&R’da gördüğü “Samizdat” ve “WikiLeaks” kitapları karşısında şok yaşayınca bunlar apar topar kaldırılmadı mı? Ondan iyi mi bilecekler neyin okunması gerektiğini? Veya mesela kadınlarımızdan devam edersek, yarın öbürgün iktidar uygun özel gün ped seçimi, liselerde ve sokaklarda standart bekâret kontrolü, “Cuma günü âdet görmemek için önlem alınmasını” talep etse, veya eşlerin seçecekleri pozisyonlar için bakanlık ve Diyanet uyum yasaları çıkarmaya kalksa, kime şi kâyet edeceksiniz? Medyaya mı? Medyanız bunu haber olarak verir, “tarafsız” (!) gözlüklerle, onda da tartışmalarda zaten “borçlu” çıkarsınız! Siyasi partiler? Merak etmeyin, onlar hemen “aman şimdi özgür seksi destekliyor görünmeyelim” diye suspus olup, bir iki serzenişten sonra durulurlar. Yargı ve Anayasa Mahkemesi mi? Şaka yapıyorsunuz herhalde?! Bugün iktidar “Siyahbeyaz solcu sakalı olanları Marmara Adası’na süreceğim” dese, kime şikâyet edeceksiniz? Marko Paşa’ya mı? Öyle bir mercii kalmadı. Halktan başka! Aslında hızla yayılan bu heyecan dalgası dışında da Sayın Başbakan için mükemmel bir hafta sonu oldu. Bu hükümete göre 10, kendi tarihine göre sayamadığım kadar çok yıldır muhalefette olan, ama Istanbul İl Kongresi’ni yarı boş salon tribünlerine düzenleyen CHP’ye nazire yaparcasına, AKP, Arena Ali Sami Yen kompleksinde stadın içine ve dışına 100.000 kişiyi toplayarak gövde gösterisi yaptı, coşturdu! Üstelik 27 Mayıs gibi tarihi bir güne denk getirmişlerdi bunu. Birçok gazete ve TV zaten bu konuda kendisini mest edecek yayınları uygun söz ve müzik seçimleriyle hazırlamışlardı. Demokrasiyi tüm kanallarıyla yok etmeye çalışan ve sonunda işi Meclis’te CHP’yi kapatmak için bir “Tahkikat Komisyonu” oluşturmaya kadar götüren, günümüz medyasının “demokrasi şehidi ve idolü” bir iktidar sahiplerinin izleri, bugünün iktidarının talepleriyle şekillendiriliyordu. Üretilen belgesellerde ise önemli bir atlama vardı. 27 Mayıs sabahı sokağa çıkma yasağına rağmen tüm caddeleri, bir işgalden kurtulmuşçasına dolduran, yaşlıgenç yüz binlerce insanın sevinç gösterileri, tankların üzerinde söyledikleri marşlar, şarkılar… Bunlar herhalde “objektif” belgeselcilerimizin gözünden kaçtı. Ya da belli olmaz, “halk silah zoruyla caddelere taşınıp, sahte sevinç gösterileri düzenlenmişti” diye işin içinden çıkabilirlerdi! Sivas katliamı veya Danıştay cinayetini, her an kafalarına göre yeniden şekillendirenler için 52 yıl önce yaşanmış olayları değiştirmek çocuk oyuncağı olsa gerek! Hele ana muhalefet, onların rüzgârına güç taşımaya devam edip, kendi tabanı ve ideolojisinden kaçtıkça, bu abartılı oranlarda kolaylaşan bir oyuna dönüşüyor! Kazananı önceden belli bir müsamere! HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Dış yüzey 1 ya da kenar, çevre. 2/ “Ba 2 şını taştan ta 3 şa vurup ge 4 zer su” 5 (Fuzuli)... Kurnaz, açık 6 göz. 3/ Hol 7 landa’nın pla 8 ka imi... İnceden inceye 9 alay eden, cinaslı. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 4/ Bir kadeh içki... 1 K A B O T A J T Kalay elementinin 2 A N A AME L E simgesi... Zirkon 3 P A R A T ON E R yum elementinin 4 T R E N R E V A simgesi. 5/ Bilgiçlik 5 I Ş T I R T ÜM taslayan kimse... İs6 R İ K U Ş L İ kambilde koz. 6/ S A R O S Bir Afrika ülkesinin 7 M L başkenti. 7/ Göze 8 A R A F M A Z İ takılan bir tür mer 9 A L İ C A N N cek... Gemi içini aydınlatmaya yarayan siperli fener. 8/ Güney Amerika’da yaşayan kemirgen bir hayvan... Üç aylarda medrese öğrencilerinin köyleri dolaşarak imamlık edip para ve erzak toplamaları. 9/ Köklü, etkili. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Aba terlik. 2/ Dönümün dörtte biri kadar olan alan ölçüsü... Yurdumuzun bir bölgesi. 3/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Gagasındaki 360 delikten rüzgâr estikçe güzel sesler çıkardığına inanılan mitolojik kuş. 4/ Oylumlu... Bir geminin alabildiği yük miktarı. 5/ Yaklaşık 5 kilometrelik bir uzunluk ölçüsü... Duman lekesi. 6/ “Güzelliğin par’etmez/Bu bendeki aşk olmasa” (Âşık Veysel)... Anlamlı iz. 7/ Batı Avrupa’da bir ırmak... Uzlaştıran, anlaşma sağlayan kimse. 8/ Uşak ilinde, “Karun Hazineleri”nin bulunduğu höyük. 9/ Ham keten rengi... Dik tutularak parmakla çalınan, üç köşeli ve telli çalgı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle