25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 MAYIS 2012 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Sanat ve Siyaset Nasıl Bir Anayasa? Nasıl bir ülkede yaşamak isterdiniz? Ya da istersiniz? Bu da sorulur mu? Elbet kendi ülkemde, kendi kentimde, kendi mahallemde, kendi sokağımda... Ama, ne olmuşsa olmuş hepsi değişmiş, tanınmaz hale gelmişse... Bir toplumun yaşamını yasalar düzenler. Yasasız bir toplum olmaz. Yasalara uymayan bir topluluk hiç olmaz. Anarşi olur o zaman. Toplumlar kendi yasalarına uymazsa!.. Yeni bir anayasa arayışının başlaması, o ülkede işlerin kötü gitmesindendir. Birileri çıkar “ben yeni bir anayasa yapacağım” der. Oturur, çevresine de üç beş yandaş alır, başlar yazmaya... Anayasanın değiştirilmesi güç iştir. Ya bir devrimle ya da herkesin içtenlikle isteyeceği bir kararla... Teşkilatı Esasiye Yasası değişti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası oldu. 27 Mayıs devriminde yeni bir anayasa hazırlandı. Ülkenin ileri gelen hukukçuları halka sordular, yüzde elliyi aşan bir oylamayla benimsendi. Yıllar sonra bir askeri iktidar işbaşına geldi, o da yeni bir anayasa hazırladı, halka sordu, yüzde 92 oyla kabul edildi. Biz hâlâ o anayasaya bağlıyız. Yüzde 92 oyla halkın desteklediği bir anayasaya. ??? 27 Mayıs 1960’tan sonra hazırlanan ve çoğunluk oylarıyla kabul edilen anayasa daha sonra yüzde 92 ile tersine döndü. Şimdi yeniden bir anayasa yapılmak isteniyor. Kim istiyor? Halkta böyle bir özlem var mı? Geri kalmış ya da bilerek geri bırakılmış toplumlarda halk kendi başına böyle bir işe girişemez, önde o toplumun ileri gelen kişileri olmalı. Okumuş yazmış aydın takımı! Ama her okumuş yazmışa da güvenmek zordur! Cemaatler, şirketler çıkar toplulukları işe karıştı mı, gerçek bir devrimle oluşturulmuş anayasa kökünden yıkılır. Şimdi Türkiye’de iktidar olan bir partinin istediği, özlediği budur. Kendi keyfine göre bir anayasa yapmak, tek adam yönetimine bir kılıf hazırlayıp halka kabul ettirmek... Meclis Başkanı orda burda dolaşıp yeni bir anayasa hazırlığı içinde! Kendi görüşüne uygun kişileri toplayıp “al sana yeni anayasa” deyip sunacak. Belki bir halkoylaması sonucunda, belki o da olmadan... Tek adam düzeninin anayasasını! Sayın seçilmişler ve onların atadığı sayın bürokratlar kusura bakmasınlar, ama yöneticiler “sanatın normlarını koymak”tan bahseder oldu mu, asgari tarih bilinci olan herkes elektrik çarpmış gibi irkilir: Zira, ülke yönetiminin ülke sanatını kendi dünya görüşünün çerçevesine sıkıştırmayı amaçlaması, kişiye ne kadar kondurmak istemese de anında Nazi Almanya’sını çağrıştırmaktadır. Erendiz ATASÜ stek ve kararlılık sanatçı olmak için yetmez; doğa vergisi yetenek gereklidir. Yetenekse tek başına anlam taşımaz; bitimsiz bir öğrenme süreciyle, azimli çalışmayla, yılmayan emekle desteklenmesi gerekir. Sanatsever olmak da içten ilgi ve kararlı emek ister, yaşamdaki her önemli aşamanın gerektirdiği gibi. Demem o ki tarihin en büyük sanatçıları bile sanat hakkında yargıya varacak bilgi ve donanımla doğmazlar, bu donanıma yaşamlarını sanata adayarak ulaşırlar. Kimin büyük sanatçı olduğuna karar verecek olan ise sanatın kendisi ve zamandır. Yaratıcısı belli sanat yapıtları için olduğu kadar, halk sanatı ya da anonim sanat için de geçerlidir, sanatın ve zamanın yargısı. Bilindiği üzere, halk sanatı halk biliminin konusudur. Neyin özgün ve değerli halk sanatı yapıtı, neyin kötü bir taklit olduğu, işin uzmanından sorulur, siyasetçilerden değil. Türkiye’nin sanatı destekleyen, sanatsever yöneticileri olduğu kadar, sanata ilgisiz siyasetçileri de olmuştur. Osmanlı’dan başlayacak olursak, portresini Bellini gibi bir ustaya yaptıracak denli Rönesans resim sanatına yakın Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı sanat musikisine gönül vermiş besteci III. Selim, sarayda bir opera sahnesi kurdurtacak kadar ‘Klasik Batı Müziği’ne sevdalanmış II. Abdülhamit, Batı müziği tarzında besteler yapmış hanedan mensupları hemen akla gelen örneklerdir. aksi halde şehirlerimizi bürüyen çirkinlik nedir! Demek ki sanat ve edebiyat söz konusu ise “muhafazakâr” sözcüğü yöneticilerimizi aşağılamıyor, sadece onları tanımlamakta yetersiz kalıyor! Yöneticilerimiz bu bağlamda kesinlikle muhafazakâr değiller! Çok Maaş İyi Değil... Devletin memuruysanız; devlet giderken neredeydiniz?.. İktidarın memuruysanız; 3+3 iyidir size... ? Diyelim ki özelleştirmede... Yer gök satılırken, iktidara şirin gözükmek için etekleri zil çal çala imzaları çakanların tümü memurdu... Onlara sorun... 3+3 az mı?.. ? Ya da valiye sorun... O da memur çünkü... Kamyonun önüne binip AKP için kömür dağıttıysa, siz memurlara niçin 3+3 zam verildiğini de biliyordur... ? Mesela ben, gazetenin odalarına gelip oturarak patronun bizi kovması için baskı yapan Maliye memurlarına sorayım şimdi: “3+3 zam nasıl?..” ? İşçiler bir ekmek parası istediklerinde... Polisler gelip onları Kızılay’daki havuzun içine doldurup ıslata ıslata dövdüler, polis dediğin memur... Şimdi 3+3 veriyorlar ona da... İyi yani... ? Ceza ve infazda... Ömrü boyunca 3+3 gibi sömürülere karşı durmuş... Bu kez imamın esiri olmuş aydınları itip kakan memurlar... Nasıl?.. 3+3 yetmez mi?.. ? O derenin kaynağına iş makinelerini alıp giden... Deresindeki suyu vermek istemeyen yaşlı kadını tekmeleyen... Genç kızları sürükleyip götürenlere de sormalı... Memur onlar da... 3+3 değdi mi?.. ? Oradan geçersiniz; istatistik çalışanlarına... Alayı memur... Türkiye’nin “yıldız ülke” olduğunu rakamlara döküp iktidarın eline veren onlar... 3+3 oldu mu?.. ? Oradan geçin TRT’ye... Türkiye’nin “yıldız ülke” olduğunu gece gündüz bağıran memurlar... Alın yıldız gibi 3+3 size... ? (Sıradan, gücü ve yetkisi olmayan memurları tenzih ederim...) ? Memurlar; devletin şu anda nöbette olan bekçileridir... Türkiye’yi sattılar, sesiniz çıkmadı... Türkiye’yi böldüler, sesiniz çıkmadı... Türkiye’yi bitirdiler sesiniz çıkmadı... 3+3 iyidir size... Başbakan’ın hiddeti Başbakan, bizi geleneğimizden koparttılar diye hiddetleniyor. Sanırsınız ki Merih’ten zalim uzaylılar gelmiş, bize kötü şeyler yapıp gitmişler! Oysa Cumhuriyetin ilk on yıllarında gerek geleneksel gerek çağdaş sanata verilen destek inkâr edilemez. Bizim geleneksel halk sanatlarımız çeşitli nedenlerle yöresel kalmıştı; Cumhuriyetin radyosu değil midir “Yurttan Sesler” programlarıyla her yörenin türkülerini yurdun tamamına yayan, tanıtan, sevdiren? Geleneğimizden koptuğumuz için mi Adnan Saygun “Yunus Emre’’ oratoryosunu, Ferit Tüzün halk müziğinden esinli, halk dansı motifleriyle bezeli “Çeşmebaşı” balesini bestelemişlerdir? O yüzden mi Cumhuriyetin yetiştirdiği Attilâ İlhan, Hilmi Yavuz gibi şairler divan şiirinden; Dağlarca, Cahit Külebi, Gülten Akın halk şiirinden beslenmişlerdir? Bu kopukluk yüzünden mi Bedri Rahmi Eyüboğlu, halk desenlerinden esinlenerek tablolar yaratmıştır? İnsaf etmek gerekir! Günümüzün iktidarı Cumhuriyet dönemi sanatçılarından hoşnut olmayabilir; tamamen dine odaklı resim, şiir, müzik arzulayabilir. Böyle sanatçılar da yetişebilir. Hatta insan bedeni ve bedenin duyguları kimilerinde hemen müstehcenlik izlenimi uyandırdığı, dolayısıyla onları rahatsız edip sinirlendirdiği için, tümüyle insansız bir sanat bile (roman, öykü ve tiyatro için hayli zor olmakla birlikte, müzik ve resim ve heykelde) en azından denenebilir. Hodri meydan! İktidarın böyle sanatçıları desteklemesine mani bir durum mu var? Öyleyse… Mevcudu yıkmak niye? Mevcudu yok etmenin, kendi düşüncesinden başkasına tahammül edemeyen despotça bir yönetim anlayışına işaret ettiğini iktidar unutuyor mu, umursamıyor mu? Sayın seçilmişler ve onların atadığı sayın bürokratlar kusura bakmasınlar, ama yöneticiler “sanatın normlarını koymak”tan bahseder oldu mu, asgari tarih bilinci olan herkes elektrik çarpmış gibi irkilir: Zira, ülke yönetiminin ülke sanatını kendi dünya görüşünün çerçevesine sıkıştırmayı amaçlaması, kişiye ne kadar kondurmak istemese de anında Nazi Almanya’sını çağrıştırmaktadır. İ Buna karşın Süleyman Demirel, başkalarının hayalleri olarak nitelendirdiği edebiyata uzak durduğunu söylemekte sakınca görmez, ama tarih okuduğunu da eklemeyi unutmazken, Turgut Özal TommiksTeksas’tan başka bir şey okumamakla övünürdü. Son dönem yöneticilerimiz arasında A. N. Sezer’den başka sanata düşkün kimse yoktu galiba. Görüldüğü üzere, Türk halkının yöneticilerinden sanatla ilgilenmeleri gibi bir talebi olmadığı gibi, sanat ve edebiyattan uzak olmanın siyasetçilerimiz için herhangi bir itibar ve/veya oy kaybına yol açması da söz konusu değildir. Sanatsever olmak Üstelik sanatçı ya da sanatsever olmak tek başına, siyasetçiyi veya yöneticiyi erdemli kılmaya yetmez. Emekli General Kenan Evren belki iyi bir ressam değildi ama herhalde resim sanatını seviyordu. Kötü bir ressam ama herhalde çok iyi bir müzik dinleyicisi olan Hitler, öyleydi diye hayırla yad edilmeyi hak ediyor mu? Hal böyleyken, Sayın Başbakan’ın köpüren öfkesi acep niyedir? Hiçbir sanatçı, siyasetçilerin haksız tutumlarına uğramadan, iktidardaki sayın kişilerin sanatla ilişkisini konu etmemiştir. Sonuçta bir vatandaş olan sanatçıyı, siyasetçilerin sanatla ilgili kişisel görüşleri değil, memlekete ne yaptıkları ilgilendirir. Bugünkü gerek merkezi gerek yerel yöneticilerimiz arasında Fuzuli’den, Baki’den, Nedim’den dem vuranına rastlamadığımız gibi, Namık Kemal, Tevfik Fikret gibi son dönem Osmanlı şairlerine de itibar edenini duymadık. Herhalde takdir buyurulur ki bir çiçekle yaz olmadığı gibi, ne denli büyük şair olursa olsun sadece Mehmet Akif’ten koca Osmanlı şiirini temsil etmesi beklenemez. Yöneticilerimiz arasında Itri’yi, Dede Efendi’yi benimsemişler var mıdır? Varsa bile, kamuoyu olarak böyle bir özümsemeden haberdar olamadık. Yerel yöneticilerimizin ise ne Osmanlı’nın mimarisinden, ne gerek Osmanlı’nın gerek Selçuklu’nun taş ve çini işçiliğinden zerrece feyz almadıkları ortada; Gerçek bir entelektüel olan Atatürk’ün gerek klasik Batı müziğini, gerek klasik alaturkayı, Rumeli ve Ege türkülerini çok sevdiği ve sofrasından eksik etmediği herkesin bilgisindedir. Savaş hazırlıklarıyla meşgul olurken, Mustafa Kemal’in bir yandan da değerli romancımız Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu adlı romanını okuduğu da bilinir. İsmet İnönü keman çalardı ve klasik Batı müziğini bilir ve severdi. Adnan Menderes ve Celal Bayar hem alaturkayı sever, hem klasik Batı müziğiyle, özellikle operayla yakından ilgilenirlerdi. Bülent Ecevit şiir yazar ve şiir çevirileri yapardı. Atatürk’ün sevdikleri C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle