21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 MAYIS 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 Büyümenin yavaşladığı dönemde işsizlikte de artış devam etti. İş bulmaktan umudunu kesenler 40 bin kişi arttı Umutsuzluk diz boyu ? TÜİK verilerine göre Türkiye genelinde işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 243 bin kişi azalarak 2 milyon 721 bin kişiye düştü. İşsizlerin yüzde 12.2’sini oluşturan 331 bin kişi şubat döneminde işsiz kaldı. Bu dönemde iş bulma umudu olmayanların sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 40 bin kişi arttı. Ekonomi Servisi Büyümenin yavaşlamasıyla işsizlik oranı da artmaya başladı. Türkiye genelinde işsizlik oranı, 2012 Şubat döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 1.1 puan azalışla yüzde 10.4 düzeyine geriledi. İşsizlik oranı bir önceki aya göre 0.2 puan artış gösterdi. İşsiz sayısı, şubat döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 243 bin kişi azalışla 2 milyon 721 bin kişi oldu. İşsiz sayısı bir önceki aya göre 57 bin kişi arttı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Hanehalkı İşgücü İstatistikleri Şubat 2012 verilerini açıkladı. Buna göre, şubat döneminde mevsim etkilerinden arındırılmış istihdam edilenlerin sayısında bir önceki döneme göre 66 bin kişilik azalış, işsiz sayısında da 22 bin kişilik artış yaşandı. Mevsim etkilerinden arındırılmış işgücüne katılma oranı bir önceki döneme göre 0.1 puanlık azalışla Avrupa’da Demokrasi Korkusu Yunanistan seçimleri küresel krizden tek çıkış reçetesi olarak “mali disiplin” ve “mali daralma” anlayan neoliberal dünya için soğuk bir duş etkisi yarattı. Yunanistan’ın içine sürüklendiği borç krizinin ana nedeninin aslında arz yanlısı neoliberal ekonomik modelin ta kendisi olduğu gerçeğini saklayabilmek için aylardır Yunanlıların “tembel” ve “aşırı tüketen” insanlar olduğu propagandasını sürdüren küresel finans titanları ve sahip oldukları gürültü makinesi, Yunan halkının demokratik haklarını kullanma biçimine kaygı ile yaklaşmakta. Önce sonuçları anımsayalım: Yunanistan’da seçimin en başarılı örgütünün Radikal Sol Koalisyon (SYRIZA) olduğunu hemen herkes kabul ediyor. SYRIZA oyların yüzde 16.8’ini alarak, geleneksel sosyal demokrat PASOK’u (yüzde 13.2) geride bırakmış durumda. Muhafazakâr Yeni Demokrasi’nin oyları ise yüzde 33.4’ten, yüzde 18.9’a gerilemiş olmasına rağmen, Yunanistan seçim yasasının en büyük oy oranına sahip olan partinin parlamentoya fazladan 50 üye sokabilmesine olanak veren maddesine dayanarak üye sayısını 108’e çıkarabilmiş (toplam sandalye sayısı 300). SYRIZA, Yunanistan’ın Avro bölgesinden ayrılmasına sıcak bakmıyor. Tersine, Avro bölgesi içinde kalarak Avrupa’da emekten yana topyekun bir başkaldırı ve dönüşümün temellerini oluşturmak için çaba sarf etmeye çağırıyor. SYRIZA’nın stratejisi, Avro içerisinde kalmakla birlikte, 130 milyar Avro’yu bulan borç ödeme programının yoksullaştırıcı ve daraltıcı bütün öğelerinin derhal terk edilmesini savunmaya dayandırılmakta. Diğer yanda ise, Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, Yunanistan’ın Avro bölgesinden ayrılmasının düşünülemez olmadığını vurgulayarak, Yunan halkının ileriye dönük tercihlerinden duyduğu tedirginliği dile getirmekteydi. Avrupa Birliği, Avrupa Merkez Bankası ve IMF’den oluşturulan “troika” da, Yunanistan’ın mali disiplin doğmalarının sınırlarını zorlamasından endişe duyarak, “daha dar ve daha sağlıklı bir AB’nin gerekli olduğunu” yüksek sesle dile getirmeye başlamışlardı bile. Bu tür yorumlar bana 2003’ün 1 Mart’ında “Irak savaşı tezkeresinin” reddinden hemen sonra, gene bir uluslararası finans kuruluşunca yayımlanmış olan bir raporu anımsattı. Söz konusu rapor, “Meclis’in savaş tezkeresini reddeden son kararının kırılgan olan dengelere yeni belirsizlikler eklediğini” vurguladıktan sonra aynen şu soruyu sormaktaydı: “Örneğin, AKP hükümeti bundan sonra, halkın yüzde 80’inin IMF programına karşı olduğunu öne sürerek, yapısal reformlardan vazgeçerse ne olacaktır?” Yani “piyasaların” mantığı açısından burada önemli olan sorun, gerçekten bağımsız bir siyasi iradenin izlenmesi sonucu ortaya çıkacak olan ekonomik belirsizliklerin boyutu sorunudur ve bunların arasında en ürkütücü olanı da “neoliberal reformlara ezici bir çoğunlukla karşı olan halkın taleplerinin dile getirilebileceği” endişesidir. Bu doğrultuda Yunanistan, örneğin, borç krizinin asıl sorumlularının arz yönlü neoliberal maliye politikaları olduğunu vurgulayarak, 6 bine yakın yerel ve uluslararası borçlu şirketten, toplamı 30.9 milyar Avro’ya ulaşmış olan borçlarının yarısının dahi tahsil edilmesi durumunda 2012’de beklenen bütçe açığının tamamının kapatılabileceğini savunursa ne olacaktır? Ya da Türkiye, örneğin Arjantin’in vaktiyle yapmış olduğu gibi neoliberal yapısal uyarlama programını terk ederek, uluslararası finans kuruluşlarının spekülatif akımlarını cezbetmeye çalışmak yerine, yoksulluk ve işsizlik ile doğrudan mücadele etmeyi ön plana çıkartan ve iç talebe dayalı bir istikrar ve büyüme modelini uygulamaya başlarsa ne olacaktır? Gelişmiş ülkelerin para piyasaları sadece yüzde 11.5 gibi faiz getirileri ile çalışırken, uluslararası finans çevrelerine yüzde 20’lere varan spekülatif arbitraj geliri sunmaya devam eden Türkiye gibi bir “yeni yükselen piyasa ekonomisi”, bu oyunu artık sürdürmeyeceğini ilan ederse ne olacaktır? Spekülatif sıcak para girişlerinin uyardığı bu “hormonlu” büyümenin, gelir dağılımını bozucu ve işgücü piyasalarında işsizliği ve enformalleşmeyi arttırıcı öğelerinden arındırılarak, öncelikle ulusal tasarruflara dayanan ve planlı bir sosyal kalkınma modeli amacına uygun biçimde yönlendirmeyi amaçlayan bir Türkiye’nin, uluslararası iş bölümüne bir ucuz emek ve ithalat cenneti olarak katılmayı reddetmesi durumunda ne olacaktır? Yunanistan’da 17 Mayıs’a kadar hükümetin kurulamaması durumunda seçimlerin yenileneceği ve SYRIZA’nın bu sefer birinci parti konumuna geleceğine kesin gözüyle bakılıyor. Avrupa’yı şimdiden demokrasi korkusu sarmış durumda. İnşaatta bir ayda 110 bin istihdam kaybı arındırılmış sektörel istihdam verileri inşaatta önemli istihdam kayıplarına işaret ediyor. İnşaatta istihdam şubat döneminde ocak dönemine oranla 110 bin (yüzde 6.7) azaldı. Eylül 2011 döneminden Şubat 2012 dönemine inşaat istihdamındaki düşüş, birikimli olarak 246 bine (yüzde 14) ulaştı. Mevsim etkilerinden PERFORMANS BOZULDU, AÇIK 5 MİLYAR LİRA Ekonomi Servisi Bütçe ocaknisan döneminde 5 milyar lira açık verdi. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Ekonomide yavaşlamaya paralel bütçede bir bozulma söz konusu” dedi. Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan nisan ayı bütçe sonuçlarına göre; bütçe nisan ayında 1.4 milyar lira fazla verdi. İlk dört aylık döneme bakıldığında ise bütçenin 5 milyar 19 milyon lira açık verdiği görüldü. Bu da açıkta geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 63.6’lık bir artışa işaret ediyor. Bakan Şimşek’in nisan ayı bütçe sonuçlarına ilişkin yaptığı değerlendirmeye göre, ilk dört ayda bütçe gelirleri, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 15.5 artarak 106.5 milyar lira olurken bütçe giderleri ise yüzde 17 oranında artarak 111 milyar 569 milyon lira olarak gerçekleşti. Dört aylık faiz dışı fazla da 16.9 milyar lira oldu. yüzde 49.4, istihdam oranı 0.2 puanlık azalışla yüzde 44.9, işsizlik oranı da 0.1 puanlık artış ile yüzde 9.1 seviyesinde gerçekleşti. TÜİK verilerine göre tabloyu şöyle özetlemek mümkün: ? İşsizlerin yüzde 31.2’si “eşdost” aracılığıyla iş aradı. İşsizlerin yüzde 90.9’unu oluşturan 2 milyon 473 bin kişi daha önce bir işte çalıştı. ? Genç nüfus işsizlik oranı yüzde 18.3 oldu. ? İşsizlerin; yüzde 35.6’sının çalış tığı iş geçici olup işi sona erenler, yüzde 13.5’ini işten çıkarılanlar, yüzde 17.4’ünü kendi isteğiyle işten ayrılanlar, yüzde 6.5’ini işyerini kapatanlar, yüzde 8.4’ünü ev işliyle meşgul olanlar, yüzde 8.5’ini öğrenimine devam edenler, yüzde 10.1’ini de diğer nedenler oluşturdu. ? İşgücü dışında olanların yüzde 53.5’i daha önce bir işte çalıştı. ? 1 milyon 731 bin kişi işe yeni başladı veya değiştirdi. ? İşsizlerin yüzde 12.2’si şubat dö nemde işten ayrıldı. ? Mevsim etkilerinden arındırılmış işsiz sayısı 22 bin kişi arttı. ? Tarım dışı istihdam 682 bin kişi arttı. ? İstihdam edilenlerin yüzde 71.2’sini erkekler oluşturdu. ? Kamu istihdamı 3 milyon 112 bin kişi oldu. ? Umutsuzların sayısı 40 bin kişi artarak 856 bine ulaştı. ? Gerçek işsiz sayısı 5 milyon 90 bin olarak belirlendi. Teklifin ardından hükümet konfederasyonlarla bugün yeniden masaya oturuyor Memur sendikaları grev dedi Doğan Grubu, Full’un yüzde 60’ını aldı Ekonomi Servisi Doğan Grubu ile akaryakıt istasyon zinciri Full arasındaki görüşmeler ilerliyor. İki şirket Doğan Enerji’nin yüzde 60 pay ile ortak olması konusunda mutabakata vardı. Doğan Holding’den Kamuoyunu Aydınlatma Platformu’na (KAP) yapılan açıklamada, “Şirketimizin doğrudan bağlı ortaklığı Doğan Enerji Yatırımları Sanayi ve Ticaret ile ‘Full Grubu’nu temsilen Asya Akaryakıt Ticaret ve Sanayii arasında daha önce imzalandığı kamuya açıklanan ‘münhasırlık’ anlaşmasının süresi, ortaklık işleminin tamamlanmasına yönelik olarak, 30.09.2012’ye kadar uzatılmış ve taraflar en geç 30.09.2012’de tamamlanacak hukuki ve mali inceleme çalışmaları sonucunda yapılandırılacak Full Grubu’na ait akaryakıt şirketlerinde, Doğan Enerji kontrol payına sahip olacak şekilde (yüzde 60yüzde 40) iştirak yapısının belirlenmesi hususunda mutabakata varmışlardır. Konuya ilişkin çalışmalar halen devam etmekte olup, çalışmalar tamamlandığında ayrıca kamuya açıklama yapılacaktır” denildi. MUSTAFA ÇAKIR emurSen üyeleri dün Güvenpark’ın Başbakanlık çıkışında eylem yaptı, hükümetin teklifini “yuhaladı”. “Sayın Başbakan 3+3 ile 3 çocuğa nasıl bakılır; patrona teşvik paketi, memura zam maketi” pankartları açan, düdüklerle tepkilerini dile getiren MemurSen üyeleri, “Cimri bakan teklifini geri çek; Hükümet şaşırma sabrımızı taşırma; Burası Türkiye Afrika değil; Sadaka değil zam istiyoruz; Yüzde 50 verdi Erbakan, sıra sende Tayyip Erdoğan” sloganları attı. (Fotoğraf: Necati SAVAŞ) M Erdoğan Yunanistan ve İspanya’yı anımsattı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün gazetecilerin eylemleri anımsatmaları üzerine, sendikaların bu tür manevralar yapabileceğini, grev hakkının ne zaman ve nasıl doğacağının belli olduğunu, şu anda da böyle bir hakkın kullanılması için gerekli ortam bulunmadığını söyledi. Zamları her zaman enflasyonun üzerinde verdiklerini savunan Erdoğan, şöyle devam etti: “Türkiye’yi bir bütün olarak ele almak zorundayız ve bu ülke eğer bir zaafa uğrarsa, bizim akıbetimiz de Yunanistan, İspanya’nın akıbetine uğrar. Sendikalar, anlar olmuştur ki, yüzde 30, yüzde 50, yüzde 100 zam istemiştir. Şu anda bu işin ekonomik sorumluluğunu, yükünü kendileri hissetmesi lazım. Hissetmezlerse, bu ülkeye de yanlış yaparlar. Onun için burada aklı selimi öne çıkarmak suretiyle, karşılıklı görüşmelerle 9.5 seneyi nasıl yönettiysek, bundan sonrasını da böyle yöneteceğiz.” ANKARA Hükümetin 2012 için yüzde 3+3, 2013 içinse yüzde 2+3’lük teklif sunması, ek ödemelere ise hiç değinmemesinin ardından memur konfederasyonları ile kamu işveren heyeti bugün yeniden masaya oturacak. Talepler ve teklif karşılaştırıldığında, hükümetle konfederasyonların anlaşmalarının çok zor olduğuna dikkat çekiliyor. Türkiye KamuSen ile KESK 23 Mayıs’ta ortak “grev” kararı aldı. Konfederasyonların taleplerinin çok gerisinde teklif sunan hükümetin, başta öğretmenler ve öğretim üyeleri olmak üzere kamu çalışanları için istenen ek ödemelere hiç değinmemesi masadaki uzlaşmazlığı daha da derinleştiriyor. Konfederasyonların en az yüzdelik zam talepleri kadar önem verdikleri, ek ödemeler, fazla mesai ücretleri, aile yardımı, döner sermaye payları, ikramiyeler, 4C ve 4B’lilerin durumu ile kazanımların emeklilere de yansıtılması gibi istekleri bulunuyor. Ancak işveren heyetinin teklifinde bunların hiçbirisi yer almıyor. MemurSen’in de en az yüzde 5+5’in altındaki bir teklifi kabul etmesinin tabanında ciddi rahatsızlık yaratacağına dikkat çekiliyor Türkiye KamuSen Genel Başkanı İsmail Koncuk, önceki gün MemurSen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu’yu ziyaret ederek ortak iş bırakma çağrısı yaptı. MemurSen ortak eylem konusunda bir yanıt vermedi. Koncuk dün de KESK Genel Başkanı Lami Özgen’i ziyaret etti. KESK ile Türkiye KamuSen 23 Mayıs Çarşamba günü greve çıkma konusunda anlaştı. MemurSen’den yanıt yok Üçü de peşi peşine... 13 Mayıs Anneler Günü, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü, 15 Mayıs ise Dünya İklim Günü... Yerkürenin doğuran, üreten, besleyen bu üçlüsünün, yani yaşamın can damarlarının en anlamlı günlerinin peşi peşine olması sadece bir tesadüf mü acaba? Kim bilir? Haydi biraz daha ileri gidelim... Peki ya aynı üçlünün (kadın, toprak ve doğa) en hor görülen, şiddete en açık, en ezilen, acımasızca tahrip edilen üçlü olması... O da mı tesadüf sizce? Evime temizliğe gelen Nazmiye ile kahvaltı sırasında sohbet ettik. Cin gibi akıllı, çalışkan bir kadın. ‘Pazar günü annenin Anneler Günü’nü kutladın mı?’ diye sordum. ‘Hayır, olmadı’ diye yanıtladı. Büyük bir alışveriş merkezinin fastfood restoranlarından birinde bulaşıkçılık yapıyor Nazmiye. Haftada bir gün izin kullanıyor ve o gün de evlere temizliğe gidiyor. Çünkü 3 yaşındaki oğluna bakan komşu kadına vereceği parayı denkleştirmesi için hiçbir zamanını boşa geçirmemesi gerek. Köydeki anasını arayamamasını nedeni ise o gün çalışıyor olması. Köydeki evin telefonu yokmuş, tek cep telefonu babada ve baba da her zamanki gibi kahvede... ‘Annen kaç yaşında’ diye sordum. ‘53’ünde ama öyle yaşlı gözüküyor ki” dedi. Sürekli bel ağrıları içindeymiş. Köyde erkekler kahvede keyif çatarken hem sürekli tarlada çalışmanın, hem çocuk büyütüp, hem evin her işine koşturmanın bedeli... ??? 28 yaşındaki Nazmiye bana döndü ‘acaba ben de 53 yaşında anam gibi mi olacağım’ diye sordu. Bir şey diyemedim gül yüzlü, arı gibi koşturan Nazmiye’ye. Evde tembel tembel oturan, işsiz kocasına bile cep harçlığı, sigara parası veren kentli Nazmiye’ye... Tanıdık değil mi? Şöyle bir bakın etrafınızdaki Nazmiyelere... Yüzlercesini, binlercesini daha Analar, Tarım ve Çevre... göreceksiniz. Konya’da 4 çocuk annesi 30 yaşındaki Ceylan, sürekli dayak yediği için terk ettiği evine çocuklarının ısrarı ile dönüp kocasından tam da Anneler Günü’nde yediği dayak ile gazetelerin manşetlerine oturdu. Aynı gün dayağı yiyip, gözünü karartıp karakola şikâyete gitmeyen ya da gidemeyen daha kaç kadın var sizce? ??? Gelelim biraz da toprağa, çiftçilere... Çiftçi günü önceki dün devletin en üst düzeyinde törenlerle kutlandı. Nutuklar atıldı. Oysa ülkemizdeki çiftçi dünyanın en pahalı mazotunu, gübresini, tohumunu kullanan; plansızlık nedeniyle bir yıl artan, ertesi yıl azalan fiyatlar yüzünden ne ekeceğini şaşıran çiftçi değil mi? Tüm olumsuz koşullara karşın yıl boyunca tarlasını süren, eken, çapalayan, hasadını yaptığı ürünü aracılara neredeyse maliyetine satan, kimi zaman öfkelenerek yola fırlatan çiftçi değil mi? Yanlış politikalar yüzünden hayvancılığı yok olma noktasına gelen, meralarının sayısı hızla azalan, dünyanın en büyük fındık üreticisi olmasına karşın fındık fiyatını bile belirleyemeyen bir ülkenin çiftçisi değil mi? ??? Ya doğa, çevre... Biliyorsunuz ama yine de hatırlatalım: İklim değişikliği günümüzde insanlığın önündeki en büyük tehditlerden biri. Türkiye de iklim değişikliğinden en fazla zarar görecek ülkelerin arasında. Yakın bir gelecekte ciddi bir kuraklıkla karşı karşıya kalacağımız öngörülüyor. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre yılda ortalama 112 milyar metreküp olan tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyelinin 44 milyar metreküpü kullanılıyor. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1519 metreküp civarında. Yani ülkemiz su zengini bir ülke değil. Üstüne üstlük var olan potansiyel bile nehirlerin üzerine birden fazla ve havza planlaması yapılmadan, ekolojik denge gözetilmeden hidroelektrik santrallar inşa edilerek yok ediliyor. Ormanlar yeni otoyolları, yeni köprüler uğruna acımasızca yok ediliyor. Kısacası öyle bir ülke ve öyle bir toplumuz ki kadınını, anasını, toprağını, suyunu baş tacı edeceğine tüketip yok ediyoruz. Sonra da kalkıp ‘dünyanın en büyük 10. ekonomisi oluyoruz, ileri demokrasiye geçiyoruz, çağ atlıyoruz’ diyoruz. Hadi oradan... Türk müteahhitler Libya’da Ekonomi Servisi Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Emin Sazak ve Yönetim Kurulu üyelerinden oluşan bir heyet, son dönemde çeşitli platformlarda yapılan görüşmelerden sonra Libya’daki mevcut durumu bir kez de kendi gözleriyle görmek için ülkeyi ziyaret etti. Sazak, “Türk müteahhitleri olarak Libya’daki işlerimizin başına dönme arzumuzu birinci ağızdan Libyalı bakanlara sunma fırsatı bulduk” dedi. Libya Maliye Bakanı Hassan Zeglam, devam eden projelerle ilgili bazı hak edişlerin onaylandığını, bazılarının da idarelerde incelenme safhasında olduğunu belirtti. Zeglam, onaylanmış hak edişleri ödemeye hazır olduklarını, bekleyen ödemelerin üç ay içerisinde tamamlanmasının hedeflendiğini açıkladı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle