22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 MAYIS 2012 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 17 Mimarların ‘mimarlık yoksunu’ imar politikalarına karşı ortak duyarlılıkları ‘Serbest mimar’ların bildirileri İstanbul Serbest Mimarlar Derneği’nin (İSMD) aşağıdaki bildirilerini okurlarımızla da paylaşabilmek için Mimarlar Odası’nın 1719 Şubat’taki İstanbul Şube ile 1315 Nisan’daki merkez genel kurulu ve seçimlerini “sabır”la beklemek ne zor geldi bilemezsiniz… Bildiriler, “mimarlık kültürü yoksunu” politikalara karşı Mimarlar Odası direnişini destekleyen “serbest mimar” görüşlerini özetliyor. Bu “mesleki dayanışma” belgelerini genel kurullar sürecinde yayımlasaydım denecekti ki: “Gazete köşesini meslek odası seçimleri için kullanıyor; Cumhuriyet gibi ilkeli bir gazete buna nasıl göz yumabiliyor?” Hatta eklenecekti: “Köşe yazısında bir grubu övmek, gazetecilik etiğine uymaz; Oda’nın politikalarını eleştirerek seçimlerde aday olanların da fikirlerine neden yer verilmiyor?” İşte bu gibi, özde toplum yararına mimarlığı yıpratmaya yönelik sözde “tarafsız”lık polemiklerine karşı gazetemi de korumak için “Sabrın sonu selamettir” deyip bugünleri bekledim. Doğrusu merak ediyorum, “Mimarlar Odası’nı kapatmak lazım” diyebilecek seviyesizliği gösterebilen kimi emlak taciri inşaat kralları bu bildirileri okuduklarında, “Mimarlığı da kapatmak lazım” mı diyecekler? Ya da yine genel kurullarda “yıllardır seçilemedik”leri yönetimlere yeniden aday olurken “Oda, mimarların görüşlerini almadan siyaset yapıyor” diyebilenler, aynı bildiriler karşısında acaba ne düşünüyorlar? Mesleki rekabet ve şeffaflık sağlanmadan elde edilen projeler, mimarlık ve kentsel planlama ilkelerine ters düşen, ‘kentin tarihi dokusuyla kimliğini tahrip eden’, İstanbulluların yaşam kalitesini düşüren ve bedelleri gelecek nesillerce de ödenecek sonuçlar doğurmaktadır. İstanbul’da mimarlık mesleğini uygulayan biz serbest mimarların, yaşadığımız çağın geenel kurul çağrısı reklerine uygun olarak İstanÖnce, İSMD’nin oda seçimbulluların yaşam kalitesini İSMD’nin mimarlık lerinden önce, “üye”lerine yükseltecek değişim projeleriöğrencileri arasında yaptığı 8 Şubat 2012 tarihli genin destekçisi olmamız son deKüçüksu için nel çağrıyı özetleyelim: rece doğaldır. Ancak aynı dedüzenlediği fikir projesi “İstanbulumuzla ilgili recede doğal diğer bir husus da yarışmasının afişi. önemli projeler birbiri ardıendişe verici boyutlarda karşına açıklanmakta ve uygumıza çıkan uygulamalara yulanmalarına başlanmaktadır. ‘Kapalı kapıkarıdaki nedenlerle karşı çıkıyor olmamızlar ardında’ alınan kararlara göre tasarladır. nan bu projeler, kent sakinleri ve mimarMeslek kuruluşlarımıza sahip çıkmamılık camiasının bilgi ve katılımlarından zın son derece önem kazandığı bu dönemadeta kaçırılarak oldubitti şeklinde hayade, mimarlık mesleğinin çatı örgütü Mita geçirilmektedir. Kentsel boyuttaki kamarlar Odası’nın genel kurul ve seçimlerirarların, ‘mimarlık ve şehircilik denetine katkı koyacağınıza inanıyoruz.” mi’nden tamamen uzak alınabilmesi için, aliç köprüsü odalar, koruma kurulları, üniversiteler ve sivil toplum örgütleri gün geçtikçe ‘etkisizAşağıdaki bildiri de Haliç’e tasarlanan leştirilmek’tedirler. “metro köprüsü” hakkında; Mimarlar Odaİşte İSMD’nin tarihi dokuya yakışmadığını açıkladığı Haliç köprüsü projesi. Meydanı delik deşik eden Taksim projesini eleştirenler arasında İSMD de var; çünkü mimarların derneği. İSMD’nin düzenlediği mimarlığın kökenleri etkinliğinde Çatalhöyük yerleşimi irdelendi. Her neyse... Mimarlar, oylarını bir kez daha “toplum, kent, çevre ve kültür” yanlısı; yani “mimarlık” yanlısı tutumlara verdiler... İSMD de mimarlığın “kent yağmasının ve emlak sömürgeciliğinin maşası” ol(a)mayacağını, tarihe geçen bildirileriyle vurgulamış oldu. G H mektedir. Ancak sadece mühendislik çözümlerinin değil, tarihi doku ve çevresiyle kurduğu ilişkinin de düşünülmesi gerektiğine inanıyoruz. D 100 köprüsü dışında, Haliç’teki köprüler kent siluetini bozmamışlardır. Ancak yeni köprü için yayımlanan proje uygulanırsa tarihi kent siluetini olumsuz etkileyecektir. Çok yüksek pilonlar ve perde şeklinde gergi kabloları gerektiren bu köprü tipinin seçilmesi yanlıştır. Geçilen açıklıkta dokuyu bu derece zedeleyen taşıyıcılara ihtiyaç yoktur. Bu son derece önemli projenin hazırlanması için seçilen mimar meslektaşımızın hangi kıstaslara göre belirlendiği açıklanmalıdır. UNESCO’nun uyarısı da üzüntü vericidir. Kültürel mirasımızı koruyacak bilince ve gelecek nesillere örnek tasarımlar bırakacak tasarımcılara sahibiz. Daha geç kalmadan, kısıtlı kaynaklarımızı doğru kullanarak İstanbul’umuzu bu köprünün yaratacağı olumsuz etkilerden kurtaracak yeni projenin tasarlanması gerektiğine inanıyoruz.” Acaba bir kamu yetkilisi, Dernek Başkanı Oğuz Öztuzcu ve Yönetim Kurulu’na mimarlık, kültür ve İstanbul adına teşekkür etti mi? Biz duymadık da... sı’nın dünyadaki “eşsiz tarihsel kent peyzajı”nı zedeleyeceği kaygısıyla eleştirdiği tasarım için “Projeyi beğenen bağımsız mimarlar(!) da var” denmişti… Buyurun özetini okuyalım: “İSMD, kentimizin kesintisiz çalışan, yaşamı ve ulaşım olanaklarını geliştiren bir metro ağı oluşturulmasına ihtiyacı olduğuna kesinlikle inanmakta ve her türlü çalışmayı destekle O Akşam... Ankara’da... Ben böyle bir şey hayal bile edemezdim… Ricamı kırmayıp, o dev sahnede bir araya gelen sanatçı dostlar da galiba bu kadarını beklemiyordu… Muhteşemdi, olağanüstüydü… Gazetemizin 88. kuruluş yıldönümü kutlamasından öte bir akşama dönüştü… Aydınlık bir Türkiye, adil bir Türkiye, hak hukuk tanıyan bir Türkiye, emeğe, birikime, bilime saygı duyan bir Türkiye, sanata değer veren bir Türkiye, çoğulculuğa inanan bir Türkiye özleminin ve daha güzel bir gelecek için çalışanların buluşmasına dönüştü. (Sevgili okurlar, dünkü gazetemizde 88. yıldönümü kutlamalarının ayrıntılarını hem haberlerde hem de Hikmet Çetinkaya ve Utku Çakırözer’in yazılarında okuduğunuzu varsayarak devam ediyorum.) ??? Önce Ankara’daki kutlamanın “perde gerisi”: Ankara temsilcimiz Utku, “Zeynep yardım et” dediğinde, kolları sıvadım. Başvurduğum hiçbir sanatçı beni geri çevirmedi. Hiçbiri karşılık beklemedi. Hepsine teşekkürüm sonsuz. Zülfü Livaneli’yi aradığımda hemen kabul etti. Zaten bir akşam önce yine Ankara’da ODTÜ’de Deniz Gezmiş için konser verecekti, ertesi akşam bize de gelebilirdi. Gelin görün ki, Deniz Gezmiş’lerin konseri İstanbul’a (Ataşehir’e) alındı. Bunu ilk duyduğumda Zülfü gelemeyebilir diye düşündüm. Haklı da olurdu. Bir gece sabaha dek on binlerce insana konser ver, ertesi sabah uçak, vb… Ama hayır, kalktı geldi. Genç bariton Güvenç Dağüstün’e ayrıca bir teşekkür borcum var. Piyanist Ilgıt Dağüstün ve kemancı Kumsal Altınörs’ü o getirdi. Hem Güvenç’e, hem Zülfü’ye eşlik eden bu iki çok genç yetenekli kadın, biri piyanosunun başında öteki viyolasıyla bütünleşmiş, sahnede Mustafa Kemal Atatürk’ün dev afişi önünde tören boyunca çağdaş Türkiye’nin simgesiydiler. Programın başlamasına biriki saat kala sanatçılarla otel lobisinde oturuyoruz: Sunuculuğu üstlenen Selçuk Yöntem bana dönüp “Kartonlar nerede?” dedi. Karton mu? Ne kartonu? Anlattılar… Sonraki manzara şöyle: Tarık Akan, elimdeki kâğıtları (program akışı ve sözleri) kapıp fotokopiyle büyütmeye koşuyor, sonra Rutkay Aziz, Ebru Güzel, Tarık, bir elde makas, bir elde tutkal, yazıları kesip biçiyor, kartona yapıştırıyoruz. Böylece “sunucuya” son dakika kartonları hazırlanıyor. Salona vardığımızda daha da korkuyorum! Üç bin kişilikmiş! Selçuk, “Böyle bir tören, provasız falan ancak Türkiye’de hazırlanır” deyip beni rahatlatmaya çalışıyor. En disiplinli ve dakik olan, her zamanki gibi Gülriz Sururi. ??? Salon hıncahınç doldu. Tek boş koltuk yok. Koridorlar, yerler, basamaklar doldu. Sahnede sadece “Cumhuriyet” afişleri ve Atatürk’ün dev fotoğrafı vardı. Sonra… Sonrası bir rüya gibiydi… Sahneden, Sayın Ahmet Necdet Sezer’e dönüp “Sayın Cumhurbaşkanım, burada bizimle olduğunuz için çok mutluyuz” dediğimde “sahne hayatımın” en kocaman alkışını aldım! Selçuk Yöntem’le dönüşümlü olarak Aziz Nesin’in “Merhaba”sını okuyuşumuzun da alkışlarla kesilmesini unutmayacağım… Utku’nun daveti üzerine sürpriz konuşmacımız Sayın Kılıçdaroğlu’nun bir parti başkanı olarak değil, bir Cumhuriyet okuru olarak konuşması… Selçuk’un “bir zavallı sanatçı” olarak (çağrışıma dikkat) adeta bir yönetmen gibi de “işini” ustalıkla sürdürmesi... Rutkay’ın muhteşem yorumu… Sahneye çıkıp konuşmaktan nefret eden Tarık’ın vurucu saptaması… Gülriz’in Cumhuriyet’le büyüme ve bilinçlenme öyküsü… Hikmet Çetinkaya’nın sahneden (Bekir Coşkun’un deyişiyle) “kükremesi”… Bekir Coşkun’un “Memleketimi geri istiyorum” çıkışı… Alkışlarla sık sık kesilen tüm konuşmalar… Sabahat Akkiraz, Güvenç ve Zülfü’nün türküşarkıdirenişdayanışma ziyafeti… Tadına doyamadığımız, alkışı doruğa taşıyan bir ziyafet… Tüm meslek yaşamımda, bitmek bilmeyen, uzadıkça uzayan ve işkenceye dönüşen törenlerden öyle dilim yanmış ki, her konuşmacıya 5 dakika ayırmış, her müzisyene sadece 3 şarkı ricasında bulunmuştum. Hepsi uydular. Buna da sonsuz teşekkürler. Bir teşekkür de sessiz ve sakin, benden yardım istemeyi aklına getiren, bana bu olanağı veren Utku Çakırözer’e ve bize yardımcı olan ekibine... Ama asıl en büyük teşekkür, çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu o salonu dolduran Türkiye’nin aydınlık insanlarına, Cumhuriyet gazetesi okurlarına! İyi ki varsınız! Arslan Kaçar yaşamını yitirdi ? Kültür Servisi Tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu, yönetmen ve yazar Arslan Kaçar 58 yaşında hayatını kaybetti. “Bir Çuval Karanlık” adlı senaryosuyla 1995 yılında Yunus Nadi Uzun Metrajlı Film Senaryosu Ödülü’ne değer görülen Kaçar, Zeki Ökten, Atıf Yılmaz, Ömer Kavur, Tunç Başaran, Memduh Ün, Yeşim Ustaoğlu, Derviş Zaim gibi yönetmenlere yardımcı yönetmenlik yapıp filmlerinde oynadı. Kaçar’ın cenazesi yarın 11.00’de Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde yapılacak törenin ardından Zincirlikuyu Mezarlığı Camii’nde kılınacak öğle namazını müteakip Ayazağa Mezarlığı’nda toprağa verilecek. SAKIP SABANCI MÜZESİ’NİN ‘KİTAP SANATLARI VE HAT KOLEKSİYONU’ SERGİSİ AÇILDI Teknolojik ‘Hat’ Kültür Servisi Kuruluşunun 10. yılını kutlayan Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), yenilenen Atlı Köşk’teki “Kitap Sanatları ve Hat Koleksiyonu”nu yeniden ziyarete açtı. SSM Müdürü Dr. Nazan Ölçer, müzenin 10. yıl etkinlikleri kapsamında SSM koleksiyonlarının ve arşivinin dijital ortama aktarıldığını, bu sayede geleneksel sanatları geniş kitlelere ve gençlere ulaştırmayı hedeflediklerini belirtti. İslam sanatının 14. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan ünlü hattatların ve kitap sanatçılarının elinden çıkmış 200’den fazla geleneksel sanat eserinin yer aldığı “Kitap Sanatları ve Hat Koleksiyonu” sergisi, Atlı Köşk’te hiç de geleneksel olmayan “aug ? Serginin tanıtım toplantısında konuşan Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı (solda), sunumu çok zor olan hat sanatını teknolojiyle birleştirerek, sanatseverlerin beğenisine sunduklarını söyledi. lar, her odaya ait bilgilendirici panoda yer alan plakalara tutulduğunda, odada yer alan eser grubunu açıklayan, minyatürleri animasyonlara çeviren birer rehber haline geliyor. Atlı Köşk’teki Aile Odaları’nda ise augmented reality uygulamasıyla Sabancı ailesinin köşk mekânlarındaki fotoğrafları izlenebiliyor. Ölçer, ayrıca 10. yıl etkinliklerinin 10 Haziran’da bitecek Rembrandt sergisinin ardından, 20. yüzyılın Fluxus ile birlikte ikinci büyük sanat akımı olan ve Kopenhag, Brüksel ve Paris’i kapsayan Cobra grubunun sergisinin açılacağını açıkladı. Sabancı’nın sonbahardaki konukları ise Claude Monet ve “Balkan Savaşları ve Selanik” sergileri olacak. mented reality” (artırılmış gerçeklik) teknolojisi ile sergileniyor. Sergi girişinde ziyaretçilere dağıtılan elektronik cihaz Geleneği tersine çevirmişti Çocuk edebiyatının ünlü yazar ve çizeri Maurice Sendak öldü Kültür Servisi Pek çoklarınca 20. yüzyılın en önemli çocuk kitapları sanatçısı olarak nitelenen Maurice Sendak, önceki gün yaşamını yitirdi. Hem kaleme aldığı, hem de resimlediği çocuk kitaplarıyla tanınan Amerikalı sanatçı, 83 yaşındaydı. Polonyalı göçmen bir ailenin çocuğu olan Sendak, hiçbir kötü olayın meydana gelmediği, hep olumlu kahramanların betimlendiği ve ahlaki mesajların verildiği Amerikan çocuk edebiyatı geleneğini tersine çevirmişti. En sevilen kitabı “Where the Wild Things Are”da (Yabanıl Şeylerin Olduğu Yer), annesini kızdırdığı için akşam yemeğini yemeden odasına gönderilen Max adında yaramaz bir çocuğun öyküsü anlatılıyordu. 1950’lerde kendi resimleriyle süslediği çocuk kitapları yazmaya başlayan Sendak’ın öteki önemli yapıtları arasında “Nutshell Library” (Ceviz Kabuğu Kütüphanesi), “In the Night Kitchen” (Gece Mutfağında) ve “Outside Over There” (Ötenin Dışında) bulunuyordu. Sahne tasarımları da gerçekleştiren Sendak, Hans Christian Andersen, Lev Tolstoy, Herman Melville, William Blake ve Isaac Bashevis Singer gibi yazarların kitaplarını da resimlemişti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle