19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 NİSAN 2012 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Akıl Tutulmasına Karşı Çağrı Sosyalizmin Direnişi FRANSA’DAKİ cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunun sonucu biraz daha da kritik duruma geldi... Sarkozy ile Sosyalist Parti adayı François Hollande arasındaki fark, denizaşırı uzak topraklardan gelen sayıların etkisiyle, yüzde bir buçuğa düştü. Böyle olunca, Marine Le Pen’in eli altındaki aşırı sağcı yaklaşık yüzde 19 oyun ikinci turda kime gideceği daha çok merak edilmeye başlandı. “Doğal olarak Sarkozy’ye gider” denebilir ama, pek o kadar basit de değil. İki nedenle. Birincisi şu: İlk tur kampanyası boyunca Madam Le Pen cumhurbaşkanı Sarkozy aleyhinde söylenmedik söz bırakmamıştı; ikincisi de ırkçı sağcılığın oylarını gelecek genel seçimlerde daha da büyütmeye ve parlamentoda başa güreşmeye yönelik birtakım hesapların yapılmış olması. Hesapların başarısı da, Sarkozy’nin bu seçimde iyice yıpratılmış olmasına bağlı gözükmekte. ütün bunlar, iki haftalık aranın ardından ikinci turda çok güçlü ve oy toplayıcı bir kampanya yürütme zorunluluğunu ortadan kaldırmıyor tabii. Yeni bir mali krizin kapıda olduğu, bazı Avrupa ülkelerinde ulusal bütçelerin açık vermeyi sürdürdüğü ve kamusal harcamalarda ekonomik disiplinin gereklililk kazandığı bir ortamda hep tasarrufçu politikaların gündeme getirilmesi beklenir, değil mi? Hayır, Mösyö Hollande, beklenenin tam tersini yaparak, önümüzdeki günlerde özel ve kamusal yatırımcılığı öne çıkaracağını, iktidar döneminin ekonomik büyümeye önem verme gereğini savunacağını söylüyor. Akıllıca bir öngörüyle, yatırımları arttırmanın yeni istihdam yaratacağını, onun da daha fazla oy demek olduğunu hesaplamakta. İsterseniz, Keynes’ciliğin dirilişi de diyebilirsiniz buna... öyle bir yaklaşımın Türkiye’deki sol için de bazı dersler içerdiğini söylemek herhalde yanlış olmaz. Elbet, ana muhalefet partisi için de. Yeter ki, o parti uyuz sosyaldemokratlığı artık bırakıp atılgan, düzen değiştirici, plancı ve karma ekonomici bir çizgiye yanaşsın. AKP hükümetinin, medya kanalıyla, kamuoyunda yarattığı algıyı hatta düşünce biçimini ve bunun yönetimini anlamak için seçimle iktidara gelmiş olan Hitler’in yarattığı korkunç deneyimden ders alınması umuduyla George Orwell’in yazdığı ünlü “1984” başlıklı romanını okumak yeterli. Prof. Dr. Osman COŞKUNOĞLU CHP PM Üyesi 22. ve 23. Dön. Milletvekili elevizyonda yeni teşvikleri runu duyar ya da kendi ülkemizde heaçıklayan Başbakan Erdo men her gün sadece kendisini değil aiğan, ülkemizin güneydoğu lesini de ekonomik sıkıntı nedeniyle ölsundaki fakirlik için terörist dürenlerin olduğunu düşünerek Yuleri suçluyordu. Kamuoyu, bu açıkla nanistan’daki bu intiharın konu olma üzerine iki tür tepki verebilir. Ya masına şaşırır. Doğal olarak birincisi teröristlere lanet yağdırır ve onlardan oluyor ülkemizde. Neden? Medyanın yakınan Başbakan’a sempati duyar şişirmesi sayesinde. Ülkemizde tam bir akıl tutulması yaya da ABD Başkanı’nın karşısındayken hariç her ortamda ve en ufak mu şandığını göstermek için sadece son bir halefete karşı kaba bir güç gösterisine haftanın içinden ve sadece iki örnek giren Başbakan’ı, PKK karşısında et verdim yukarıda. Fakat bu yazının kisiz, çaresiz, güçsüz ve aciz bulur. Do konusu hükümetin olumsuzlukları değal olarak birincisi oluyor ülkemizde. ğil, medyanın bilinçli olarak veya biGücü sadece ülke içindeki, cılız mu linçsizce yarattığı, kamuoyunun guhalif seslere geçen, on yıldır büyük bir rurunu okşayacak nitelikte olumlu alTBMM çoğunluğuna dayanarak tek gı ve buna karşı ne yapılması gerektibaşına istediği gibi yönettiği ülkemi ği ile ilgili. zin içindeki terör karşısında tamaedyamızın perişanlığı men aciz kalmış bir Başbakan, halkıÜlkemizdeki akıl tutulmasını yaramıza güçlü bir dünya lideri gibi sunulabiliyor. Neden? Medyanın şişir tan medyamızın durumunu göstermesi sayesinde. Örneğin, Erdoğan’ın mek için yine sadece nisanın ilk hafTime dergisine kapak olma ihtimali tasından iki örnek vermekle yetineyim. “Komşularla sıfır sorun” iddiasıyla günlerce medyamızı gururlu ifadelerle meşgul etti. Öte yandan, o sıralar ortaya çıkmış olan bir Dışişleri Bakada yayımlanan dünyanın en etkili li nı var. Bu uğurda, arkasında Hillary derleri sıralamasında, dünyada 16. Clinton dururken Ermenistan ile kısa büyük ekonomisi olan Türkiye’yi 10 sürede tam bir fiyasko olacak olan bir yıldır tek başına yöneten Erdoğan’ın, protokol bile imzalamış olan Davuadını bile duymadığımız şirketlerin toğlu… Oysa, belki Bulgaristan dıCEO’larının arkalarında yer aldığı şında her komşumuzla hem de çok ciddi boyutlarda sorun yaşar duruma gelhaber bile olmadı. Ekonomik kriz nedeniyle, birkaç dik! Başbakan’ın uluorta posta attığı gün önce 77 yaşındaki bir emekli Yu İsrail’in ülkemizi tüm küçük düşürünanlı intihar edince, kamuoyu iki tür cü davranış ve girişimleri karşısında tatepki verebilirdi. Ya Yunanistan’a mamen etkisiz kalmış olan ve derhal acır ve geçen sene dünyada üçüncü en istifa etmesi gereken bu başarısız Dışhızlı büyüyen ülke olmamızın guru işleri Bakanı, Ajans Press’in 5 Ni T san’da açıkladığı istatistiklere göre “en medyatik bakan”! İkinci örnek de, “Can Bonomo Eurovizyon yarışından çıkarıldı” haberi üzerine. Meğer bu haberin kaynağı, İspanya’da bir üniversitede yüksek lisans yapan bir Türk öğrencinin ders projesi kapsamında, Twitter’da attığı uydurma bir mesajmış! Burada garip olan ne bu öğrencinin yaptığı ne de insanların buna inanması. Esas dikkat çekmesi gereken, hiç sorgulamadan, incelemeden, düşünmeden bunu haber yapabilen medyamızın perişanlığıdır. Fazıl’a Say... “Vatandan kovulma” konusunda uzman kişi olarak yazıyorum bunları... Bak televizyonda anket yaptılar en azından “Fazıl Say gitsin mi, kalsın mı” diye... Demokratik kovulma bir bakıma... Oysa bana “git” denildiğinde, mini anket bile yapılmadı... Başbakan “çek git” dediği için, sadece “kanun kuvvetinde kovalama” sayıldı... O kadar... ? Bir avantajın daha senin adına; sen dünya çapında ünlü bir müzisyensin... Müzik evrenseldir... Piyanoyu sen öyle çaldıkça, Arjantinli de bayılarak dinler seni, Japon da... Ben ise Türk medyasının sıradan yazarı... Gidip Çinliye “Sana Bülent Arınç ile ilgili yazı yazayım” desem... Onun için senin “gidiyorum” deme hakkın var... Ama benim sadece “gitmiyorum” deme hakkım vardı... ? Sen gidersen Türkiye azalır... Tıpkı Nâzım Hikmet gittiğinde azaldığı gibi... Ki o azalış hâlâ derin ve hüzünlü boşluğunu koruyor... ? Ve “gitmek ile kalmak arasındaki” o ilk anlar... Kendi adıma; önce istemediği halde bardak bardak su içiyor insan... Sonra olmayan bir şeyini aramaya başlıyor evin içinde... Ben kucağıma alıp oturmak için “kırmızı kapaklı sıcak su şişemi” aramıştım... Ama benim sıcak su şişem zaten yoktu... ? Peşinden pencerenin önüne gidip dışarıya bakıyorsun: Dışarısı simsiyah... O siyahın altındaki vatan üzerinde bir yerde, kimi insanların belki sana sahip çıkacağı, seni koruyacağı, senin gitmene izin vermeyeceği, seni sevecekleri, seni anlayacakları, sana kıyamayacakları geliyor akla... Ama gözükmüyor hiçbir şey, karanlıktan başka... ? Çıkıp bağırmak geliyor insanın içinden o zaman: “Gitmem mi gerekir?..” Ses yanıtsız kalır... Sokak lambasının ampulünde uçuşan kara yarasalar dışında canlı bile yoktur dışarıda... Memleket sessizdir... ? Çıkıp bir avuç toprak alıp koklamak... Ya da yere kapanıp ağlamak gelir insanın içinden... Ve vatan toprağını çok çok öpmek... ? Benim gidecek yerim yoktu, ama bence sen git gideceksen... Bir gece vakti... Sokak ampulünün çevresinde dolanan kara yarasalar, ışık arayan kelebekleri yemeye devam ederken... Algı yaratmak ve yönetmek AKP hükümetinin, medya kanalıyla, kamuoyunda yarattığı algıyı hatta düşünce biçimini ve bunun yönetimini anlamak için seçimle iktidara gelmiş olan Hitler’in yarattığı korkunç deneyimden ders alınması umuduyla George Orwell ’in yazdığı ünlü “1984” başlıklı romanını okumak yeterli. 1949 yılında yazılmış olan roman, bireysel ve toplumsal yaşamın her boyutunu otoriter bir şekilde kendi ideolojisine göre düzenleyen ve herkesi her an izleyen bir hükümetin yönettiği Okyanusya denen bir ülkede geçer. Ne kadar akıl almaz olursa olsun, amacına uygun her kanun ve kuralı koyabilen hükümetin en ilginç taktiği, kavramların birey zihninde tamamen kendi amaçlarına göre ve esas anlamlarından tamamen farklı bir şekilde algılanmasını sağlamaktır. Gerek propaganda gücüyle gerekse tehdit ortamı yaratarak zihinleri şekillendirebilmesidir. Barış Bakanlığı’nın işi savaş hazırlığıdır, kıtlığı yaratıp yöneten Bolluk Bakanlığı’dır, yalan haber yaymak Gerçek Bakanlığı’nın görevidir, Sevgi Bakanlığı ise işkencelerle toplumu sindirmekle meşguldür. Ünlü “Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, bilgisizlik kuvvettir” söylemini topluma başarıyla kabul ettirir hükümet. İşte kimi medyanın bilinçli, kiminin ise bilinçsiz desteği sayesinde AKP hükümetinin toplumsal algıyı oluşturmak ve yönetmek taktiği budur ve 10 yıldır başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. M B B Ne yapmalı? Sonuç almasının, etkili olmasının mümkün olmadığı şu tipik yaklaşımdan artık vazgeçilmeli: AKP’nin kötü niyeti ve başarısızlığı, halkımızın cahil olması nedeniyle kandırıldığı ve medyanın yandaşlığına ilişkin yakınmalardan sonra CHP’nin ne yapması üzerine akıl yürütmeler ve meydanlara dökülerek haykırmak isteği... Yapılması gerektiği halde yapılmayan en önemli ve öncelikli girişim, medya üzerinde örgütlü, sistematik, sürekli ve ısrarlı bir demokratik baskı kurmaktır. Katılımcı demokrasinin özümsendiği ülkelerde bundan başka ve daha etkin bir yöntem bulunamamıştır. Bu girişimi yapabilecek olan da toplumun bilinçli ve aydınlık kesimidir. Medyayı kabaca üçe ayırmak mümkün. AKP’nin temsil ettiği ideolojiye veya çıkarı nedeniyle tamamen hükümete bağlı olanlar üzerinde bir etki söz konusu değil. İkinci grupta, hükümetten korksa da aralarda idare etmeye çalışan ana akım medyası var. İşte bu grup içindeki haberler ve köşe yazıları üzerinde kurulacak örgütlü, sistematik, sürekli ve ısrarlı baskının zaman içerisinde sonuç alması kaçınılmazdır. Üçüncü medya grubu ise başta Cumhuriyet gazetesi olmak üzere, “tehlikenin farkında” olan ve bunu açıkça ortaya koyabilenlerdir. Bu medyanın üstüne düşen de sadece tipik ama etkisiz tepkiyi perçinlemek değil etkin bir toplumsal muhalefetin oluşumuna katkı koymaktır. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle