25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 NİSAN 2012 PERŞEMBE 6 HABERLER Çevik Bir, savcılık sorgusunda BÇG belgeleri için dönemin Genelkurmay Başkanı’nın haberinin olduğunu söyledi Karadayı’yı işaret etti İLHAN TAŞCI/ALİCAN ULUDAĞ ANKARA 28 Şubat sürecinin kilit ismi Çevik Bir, Batı Çalışma Grubu’na (BÇG) ilişkin belgelerin nasıl hazırlandığını “Genelkurmay Başkanı’na çıkar bilgi veririm, emirlerini alırım, ondan sonra evrakın gereğini yaparım” sözleriyle anlattı. Şemdin Sakık’ın sorgusu sonrasında gazetecilerin andıçlanması olayını ilk kez anlatan Bir, “Emekli olduktan sonra bu belgeler bizden habersiz kullanılmış. Mehmet Ali Birand, bana ‘Bu konuyu hiç büyütmüyorum, önemsemiyorum’ demişti” dedi. “Kullanılan” medya, üniversiteler, sendikalar ve sivil toplum örgütlerinin kim olduğuna ilişkin Bir, “Devletini, milletini seven, bu istikamette kurulmuş kuruluşlardır” karşılığını verdi. Bir’e, 21 Şubat 1997’deki ABD ziyareti ve tarihçi Bernard Lewis ile görüşmesi de soruldu. Bir aradan 16 yıl geçtiğini görüşmelerle ilişkin konuşmaların içeriğini hatırlamadığını söyledi. Bir, savcılık sorgusunda, kendisine gösterilen 10 Nisan 1997 tarihli iki sayfalık Batı Çalışma Grubu konulu yazı, 27 Mayıs 1997 tarihli Batı Eylem Planı, 10 Nisan 1997 tarihli Batı Teşkilat Grubu Teşkilat Yapısı, BÇG Kriz Masası, BÇG çalışma ÇEVİK BİR ANDICI İLK KEZ ANLATTI Soru: Yakalanan PKK terör örgütü üyesi Şemdin Sakık ile ilgili olarak 7 bölümden oluşan belge gösterildi. İçerik açısından belge psikolojik harekât çalışması ve sonradan eklenen isim ve notlarla hedef haline getirilmiş siyasi, gazeteci, akademisyen ve bürokratları yıpratılarak saygınlığının düşürülmesi planlanmıştır. Adı geçen gazeteciler afaroz edilerek işten çıkarılmışlardır. Bu belge BÇG faaliyeti kapsamında sizin faaliyetinizle mi hazırlanmıştır? Cevap: Söz konusu belgeler bizim askeri belgelere uymamaktadır. Şemdin Sakık, PKK terör örgütünün yöneticisi iken TSK tarafından yakalanmıştır ve ifadesi alınmıştır. Bu ifade alelacele Genelkurmay’a gönderildi. Bize andıç şeklinde ‘Şemdin Sakık yakalandı, şunları söyledi’ diye sunum yapıldı, bana ve komutana arz edildi. Daha sonra Şemdin Saalanındaki ileşim bilgileri ve burada çalışan personelin adları ve dahili numalarını gösteren belge, BÇG’nin fiziki çalışma alanını gösteren şema, BÇG mesaj formları için “doğrudur” ifadesini kullandı. kık’ın ifadesini alanlarla Şemdin Sakık’ın imzası son sayfada bulunuyormuş, Şemdin Sakık daha sonra bu ifadesinden vazgeçti, inkâr etti, bunun sebebi de her sayfayı imzalamadım demiş, biz de bu durumu öğrenince andıcı yayımlamadık. Daha sonra Şemdin Sakık bunlar ilave edilmiştir ben söylemedim, demiş. Emekli olduktan sonra bu belgeler bizden habersiz kullanılmış, Mehmet Ali Birand’ın da ismi olan gazetecilere bu haber servis yapılmış. Mehmet Ali Birand İstanbul’da, Beyoğlu’nda Fransız Konsolosluğu’nda Eğitim Vakfı’nın yararına düzenlenen piyano konserinin ara bölümünde benim yanıma geldi, ‘Paşam bizlerle ilgili andıç yayımlanmış, orda da benim sayın komutana arz diye yazım var’; bana Mehmet Ali Birand ‘Ben bu konuyu hiç büyütmüyorum önemsemiyorum’ dedi. Ben de kendisine evrakı hatırlamadığımı söyledim. Mehmet Ali Birand sonra bu evrakı basında çok kullandı, 28 Şubat ile ilgisi olduğunu söyledi, bu olayın BÇG ile hiçbir alakası yoktur anlattığım gibidir kasıt yoktur, istismar edilmiştir. diği, yoksa Kozmik Oda’da mı, Gölcük Donanma Komutanlığı’ndaki aramalar sırasında mı ele geçtiği soruları yanıtsız kaldı. Çevik Bir’in ifadesinde öne çıkan soru ve yanıtlar şöyle: Soru: 27 Mayıs 1997 tarihli Genelkurmay Başkanlığı Batı Eylem Planı konulu Çevik Bir imzalı yazı ve ekindeki 19 sayfadan oluşan İdris Koralp imzalı Batı Çalışma Konulu Eylem Planı hakkında bilginiz var mıdır? Dikkat ABD, AKP’yi Gözlüyor 28 Şubat 1997 Postmodern Darbesi (Çevik Bir’in nitelemesiyle) kesin olarak ABD’nin onayı ile gerçekleştirildi. Ordunun ABD ile ilişkileri göz önüne alındığında, bunun başka türlüsünü düşünmek zor... Şu denklem büyük ölçüde doğru: Erbakan “millici” idi. İsrail ile arayı bozmuş, İslam ülkelerine yanaşmış, Kaddafi ile kankalığa başlamıştı (acil para arayışı da etkili oldu bunda...) Ortadoğu’nun bugün Türkiye olmadan AmerikanABİsrail çıkarları doğrultusunda yeniden tasarlanması nasıl zorsa, 1997’lerde de imkânsız gibiydi. Türkiye’de Batı ittifakından yan çizmeye kalkışan her yönetimi bekleyen tehlike, bütün ilişkiler ve araçlar kullanılarak, “devirme çabaları”dır. Bu zor da değildir! Parçalanmış ve ABD’nin emrine girmeye hazır siyasi partiler, üstelik dinci siyaset duyarlığı çok yüksek bir Komuta, bunu mümkün kılar. Zaten 28 Şubat’ı izleyen günlerde Beyaz Saray’da yapılan (ve bildik Türkiye uzmanlarının katıldığı) özel toplantıda da, postmodern yöntemlerle Türkiye’de iktidarın değişmesi öngörülmüş. Çevik Bir’in de Amerika’nın, dostlarının ve politikalarının çok yakın müttefiği olduğu öteden beri bilinir... 28 Şubat’ta üstlendiği rol, kendine büyük güveni, her şeye müdahalesi, önemli ölçüde arkasındaki güçten ileri geliyordu! Madalyaları vardı ve üstelik Cumhurbaşkanlığı’na da layık görülüyordu! Bir olay: Amerikan askeri yardımı kesilecek, Amerikalılar durumu açıklıyorlar... Bizimkiler, tamam ama şu eğitim yardımını kesmeyin diyorlar. Amerikalı nedenini soruyor. Yanıt ikna edici oluyor ve 35 milyon dolarlık eğitim yardımı kesilmiyor: “Burada gördüğünüz subayların çoğu bu yardım sayesinde Amerika’nın çeşitli askeri kurumlarında eğitim, görev ve Amerikan kültürü aldı... Hepsi dostlarınız...” ??? Erbakan, yıkılacağını görmedi, diyebilir miyiz? Belki de öyledir. Görüp de direttiyse, ender politikacılardan biriydi diyeceğiz, ama iktidar uygulamalarından hiçbirini onaylamadan! Yıllar önce bu köşede, Erdoğan ve AKP aslında 28 Şubat müdahalesinin ürünüdür, görüşü savunulduğunda, kastedilen şuydu: Erdoğan ve arkadaşları, Erbakan’ın durumundan ders çıkardı. ABD ile müttefik olmadan iktidara gelemeyeceklerini gördüler. Bu nedenle Milli Görüş gömleğini çıkarıp muhafazakâr demokrat kılığına girdiler... ABD, merkez siyasi sağ partilerin çöktüğü saptamasını çoktan yapmıştı, tıpkı bizim seçmenler gibi... Erdoğan yükselen bir isimdi... Anımsayın: Erbakan’ın partisi ve DYP 1999 seçimlerinde geriledi. ANAP da geriledi! Millet, Erbakan’la birlikte merkez sağın ikiz partilerini de (DYP ve ANAP) siyasetten silme sürecini başlatmıştı! Erbakan sonrası kurulan iktidar Türkiye’yi her açıdan batırma konusunda birinciliği kimseye kaptırmadı. Bu üç parti de, 2002 Kasım seçimlerinde tam gümbürdeyecekti! 1999 seçimlerinde, doğru dürüst iktidar olamamış iki parti yükseldi: DSP ve MHP! Yanlarına küçük ortak ANAP’ı da alarak iktidar oldular ve 2001 kriziyle birlikte, 2002 seçimlerinde de onlar gümbürdedi! Ortada CHP ve yeni kurulan, ABD’nin gözdesi AKP kalmıştı! Ülkede islami partiye yöneliş Erbakan’la başlamıştı, partisinden ayrılan yenilikçi Erdoğan kadrosu, hem Erbakan’ın oylarını hem de çöken merkez sağın oylarını toparlayarak iktidar oldu! ABD bunun neresinde? O her zaman yükseleni görür ve iktidar olacağı destekler! Güçlü bir el vermesi yetti. ??? Bugün ABD’nin “müttefiki” AKP, 1997’nin ABD müttefiklerini yargılıyor! ABD’nin onlara ihtiyacı çoktan bitmişti! Siyasi ittifaklar veya işbirlikçilikler zaman içinde böyle seyrediyor. Ama dikkat edin: AKP de bugün ilk kurulan AKP değil! İktidara sağlam basınca, Erdoğan ve arkadaşları, epey miktar/derece, Erbakanlaştılar, yani hiç bir zaman kaybetmedikleri Erbakan dönemi “inançlarını” giyindiler. Erbakan’ın toplumu İslamileştirme politikalarını üstlendiler ve yol almaya başladılar... Ancak, Erbakan, bunlar kadar “totaliter kılıklı/ruhlu” olabilir miydi? ??? Erdoğan’ın İsrail politikası, Erbakan döneminden üstlenmedir... Bugün, ABD’yi yoklayarak ilerliyorlar... Biraz onlara karşı ama son tahlilde evet efendimci... (Suriye ve İran örneği) İktidarın basını ve kalemleri 28 Şubat müdahalesinin Amerika ile ilişkilerini ve işbirlikçiliğini vurgularken... AKP iktidarının Amerika müttefikliğini unutmasınlar, hatırlatırım! Dikkat edin: Big Brother sizi gözetliyor! Tamam, 28 Şubatçıları yargılayın, vurup kırın da (ABD’nin itirazı yok), olayı Amerikan aleyhtarlığına döktünüz mü... işleri karıştırırsınız.. ‘Bir numara’nın bilgisi var’ İfade sırasında yöneltilen sorular, Bir’in ABD ve İsrail üst düzey yetkilileri ile yaptığı görüşmenin “tutanaklarının” da soruşturma dosyasına girdiğini gösterdi. Bu tutanakların Genelkurmay’dan mı gel Cevap: Eylem planının kuvvet komutanlıklarına ve ilgili yerlere gönderme yazısını ben imzaladım, doğrudur. Ekinde bulunan 19 sayfadan oluşan BÇG Eylem Planı’nı ise İGHD Plan Şube Müdürü İdris Koralp imzalamıştır. Bu çalışmaları plan proje subayları hazırlar. Müdürleri ve emir komuta silsilesi doğrultusunda işlem görerek bana gelir. Konu ile ilgili başkanlıklar koordine edilmediği takdirde ben koordine edilmesi için evrakı geri gönderirim. Koordine edildikten sonra evrak tekrar bana gelir. Ben imzalamadan veya onaylamadan önce veya onayladıktan sonra Genelkurmay Başkanı’na (dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı) çıkar bilgi veririm, emirlerini alırım, ondan sonra evrakın gereğini yaparım. Genelde önemli konular bana arz edilir, ben de Genelkurmay Başkanımıza arz ederim, emrini ve onayını alırım. İLKER BAŞBUĞ SİLİVRİ’DEN MEKTUP GÖNDERDİ: Ciddiyetten uzak iddialar İstanbul Haber Servisi İnternet andıcı davasında tutuklu yargılanan eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, “İddia edilen Ergenekon Terör Örgütü’nün, Genelkurmay Başkanlığı’na sızıp Genelkurmay Başkanlığı’nı ele geçirdiği kabul edilmektedir. Aslında, Genelkurmay Başkanlığı’na terörist damgası vurulmak istenilmektedir” dedi. Başbuğ, Silivri Cezaevi’nden gazetemize gönderdiği mektubunda, internet andıcı davasıyla 2. Ergenekon davasının birleştirildiğini anımsatarak, “Birleştirme nedenleri olarak ileri sürülen soyut ve yapay gerekçelerin inandırıcılığı yok” dedi. Mahkemenin son birleştirme kararıyla, bir çoğunun birbirini bile tanımadığı, hiçbir ilişkisi olmayan, farklı konumlarda bulunan 148 kişinin aynı dava içinde ilişkilendirilmeye çalışıldığını söyledi. Başbuğ, “Böylece davalar içinden çıkılması daha zor bir durum içine sokulmuş olmaktadır. Sekiz iddianameden oluşan bu dosyada, birleştirme kararı, karar verme sürecini de uzatacaktır. Unutulmamalıdır ki mahkemeler davaları yargılar ancak bazı durumlarda, Türk Milleti’nin vicdanı ve sağduyusu üzerinden, davalar da mahkemeleri yargılar” dedi. duğunu vurguladı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin hakkında yaptığı suç duyurusunu ‘İnternet Andıcı’na dayandırdığına dikkat çekerek şöyle devam etti: “Genelkurmay Karargâhı’nda hazırlanan ve içinde suç unsuru bulunmayan bu andıç, ihbarı yapan kişinin değerlendirmeleri doğru kabul edilerek, medya aracılığıyla, başlangıçta, kamuoyuna bir suç belgesi gibi yansıtılmıştır. Medya da bu işin aslını araştırma gereği duymamıştır. Soruşturma ve kovuşturma safhalarında da bu Andıcın Genelkurmay Başkanı’na arz edilip edilmediği üzerinde yoğunlaşılarak istenilen amaca ulaşılması düşünülmüştür. Bu safhalarda, hiçbir sanığın ‘bu Andıç’ı Genelkurmay Başkanı’na ben arz ettim’, ‘Andıç üzerinde Genelkurmay Başkanı’nın imza veya parafını ben gördüm’ şeklinde ifadesi olmamasına rağmen, mahkeme suç duyurusunda bulunma kararı almıştır.” Sanatçının elbisesi, program sırasında ‘dekolte’ diye değiştirdildi TRT’de dekolteye sansür FIRAT KOZOK erörist damgası vurulmak isteniyor’ İddia edilen Ergenekon terör örgütünün, Genelkurmay Başkanlığı’na sızıp Genelkurmay Başkanlığı’nı ele geçirdiğinin kabul edildiğini söyleyen Başbuğ, “Çünkü, Genelkurmay Başkanı, Genelkurmay 2. Başkanı ve karargâhın en önemli korgeneral rütbesindeki karargâh başkanı ve diğer general, subaylar tutukludur. Aslında, Genelkurmay Başkanlığı’na terörist damgası vurulmak istenilmektedir... Bugün TSK’nin çeşitli komuta kademelerinde bulunanlar, bir dönemde, aynı zamanda bir terör örgütü yöneticisi olan Genelkurmay başkanlarının ve onun terör örgütü karargâhının emir ve komutası altında görev yapmış olmalarını nasıl değerlendirmektedirler” diye sordu. Bir Genelkurmay Başkanı’nın, iddia edilen bir terör örgütünün görevlendirmesiyle ve yönlendirmesiyle faaliyetlerde bulunduğunun ve albay rütbesindeki bir kişinin, örgütsel konum bakımından askeri rütbedeki üstlerinden daha etkili olduğunun kabul edildiğine dikkat çekti. ‘T ANKARA TRT Müzik kanalında yayınlanan “Radyo Günleri” adlı programa straples elbiseyle çıkan Nevra Günay Tosun, aniden programdan ayrılarak kıyafetini değiştirdi. Tosun’un kıyafetinin program sırasında Ankara’dan uyarı aldığı belirtilirken program sunucusu Murat Can Canbay “kıyafetin kopçası kopmuştu” dedi. Radyo Günleri programının 27 Mart tarihli yayınında solistler TRT İzmir Radyosu sanatçısı Nevra Günay Tosun ile Alpaslan Karaibrahi moğlu, TRT’nin emekli ses sanatçılarından Tijen Kaptanoğlu’nu konuk etti. Tosun’un üzerinde mavi straples (askısız, kolları açık ve etek boyu diz üstünde) bir giysi bulunuyordu. Ancak iddialara göre bu sırada Ankara’dan rejiye bir telefon geldi ve Tosun’un bu kıyafetiyle programa devam etmemesi istendi. Bunun üzerine sunucu programın nostalji bölümünün anonsunu yaparak bant yayınına girdi. Bu sırada kırmızı bir kıyafet giyen, üzerine de bir şal alan Tosun’un bu kıyafeti de uygun bulunmadı. Tüm bu süreçte program Alpaslan Karaibrahimoğlu’nun söylediği şarkılar ve Tijen Kaptanoğlu sohbeti ile sürdü. Tosun, sonunda siyah tayt pantolon, uzun siyah bir bluz ve fular taktıktan sonra programa döndü. Olayın çarpıcı tarafı ise Tosun’un yeni kıyafetlerinin Tijen Kaptanoğlu’nun kızı, davetli Ceren Başkan’ınkilerle aynı olmasıydı. Tosun, programın sonuna kadar diğer şarkılarını bu kıyafetle okudu. TRT yetkilileri ise yaptıkları açıklamada, “ Bu durum sanatçının kendi tercihidir. Yayın sırasında çeşitli aksaklıklar çıkabilir” dedi. BARKIN ŞIK ‘Kabul edilemez’ Başbuğ hakkında hazırlanan iddianamenin, örgütsel irtibatlar olarak ileri sürülen bölümünde, 3 Mart 2004’te Ankara’da yapılan ‘Hilafetin Algısı ve Tevhidi Tedrisat Paneli’ne katılmış olmasının, Mustafa Balbay ile 2004’te Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı’nda görüşmesinin, 2009 yılında Hırvatistan’da resmi bir gezide bulunurken, Genelkurmay 2. Başkanı tarafından aranılarak bir konu hakkında bilgi vermesinin ve iki kişi arasındaki bir telefon görüşmesinde isminin geçmesinin yer aldığına dikkat çekti. Bu iddialarla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 26. Genelkurmay Başkanı’nın, bugüne dek varlığı ispat edilememiş, iddia edilen bir terör örgütü ile ilişkilendirilmeye çalışılmasının ciddiyetten uzak, kabul edilemez bir davranış ol BALYOZ’DA 10 DAKİKA İSYANI ANKARA Balyoz Davası sanığı muvazzaf askerler, askeri cezaevi yönetmeliğinin iptali için Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne dava açtı. Tutuklular, ziyaretçi kabulü, avukatla haberleşme ve yakınlarla telefon görüşmesine ilişkin yönetmelik hü kümlerinin değişmesini istiyor. Mevcut yönetmeliğe göre, Balyoz sanıkları, haftada 1 kez belirlenen bir numarayla en fazla 10 dakika konuşabiliyor, ayda dört kez ziyaretçi kabul edebiliyor. Bu görüşmelerin süresi en çok 1 saat olabiliyor. Terör örgütü suçlamasıyla yargılandıkları için avukatları ile görüşmelerine kısıtlama getirilebiliyor. Yasin Hayal’e 6 ay hapis ? TEKİRDAĞ (Cumhuriyet) Gazeteci Hrant Dink cinayetini azmettirmek suçundan ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Yasin Hayal, kaldığı cezaevinde camlarını kırdığı ve çarşafları ateşe verdiği iddiasıyla yargılandığı davada 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Umre ziyaretinde hadis için deve sütü ve idrarı içtiler, alk humra virüsü kaptılar Hurafe hastanelik etti SİNAN TARTANOĞLU Irkçı pankartlara gözaltı ? İstanbul Haber Servisi Taksim’de 26 Şubat günü Hocalı Katliamı’nı protesto yürüyüşünde ellerinde “Hepiniz Ermenisiniz hepiniz piçsiniz” yazılı ırkçı pankartları taşıyan ikisi kadın 9 kişi tespit edildi. Pankartların tanımadıkları kişilerce ellerine tutuşturulduğunu söyleyen 9 kişi serbest bırakıldı. ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP MYK toplantısında yüzde 33 kadın kotasına Ankara İl Kongresi’nde uyulmaması eleştirildi. Bunun üzerine CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, kotaya uyulması için örgütlere bir “duyuru” yayımlanmasını istedi. ANKARA İki yurttaşın umre ziyareti sırasında hadislerde yazdığı gerekçesiyle deve sütü ve idrarı içtiği, Türkiye dönüşlerinde rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldığı öğrenildi. Umrecilerin, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi virüsü kadar tehlikeli ve bulaşıcı “alk humra” virüsünü kaptıklarından endişe ediliyor. Türk umreciler, kendi olanakları ile gittikleri Suudi Arabistan’da umre ziyaretleri sırasında, birçok hastalığa iyi geldiği yönünde bilgiler içeren hadislere dayanarak, bedevi kervanlarındaki develerin taze sağılmış sütlerini ve idrarlarını içtiler. İddiaya göre umre kafilesine eşlik eden imam da süt ve idrardan içti. Umrecilerden bazıları ülkeye döndüklerinde yüksek ateş, kanama diatezi ve karaciğer enzimlerinde saptanan yükselmeler nedeniyle sağlık merkezlerine başvurdu. Sütün sağılması sırasında, devede bulunan Suudi Arabistan kökenli, insanlarda ciddi hastalıklara yol açabileceği belirtilen “alk humra” virüsünün umre cilere bulaştığından endişe ediliyor. Bayındır Hastanesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Levent Doğancı, “Alk humra yüzde 25 ile 35 oranında ölüm riski taşıyor. İnsandan insana kan yoluyla geçmesi durumunda ise tıpkı Kırım Kongo Kanamalı Ateşi virüsünde olduğu gibi ölüm riski katlanarak artıyor” dedi. Emekli müftü, CHP Milletvekili İhsan Özkes, “ Böyle bir hadis varsa hadis değildir, uydurmadır. İçen de cahildir” değerlendirmesini yaptı. C MY B C MY B CHP liderinden kota çağrısı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle