25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 NİSAN 2012 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 13 ilindiği üzere kamuoyunda “af kanunu” olarak bilinen 6111 sayılı B “Bazı Alacakların Yeniden mücbir sebep halinin sona erdiği tarihi izleyen aya uzatıldı. Yine diğer taksitlerin ödeme süreleri de bu ayı takip eden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve aylarda ve toplam on iki ayda Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer birbirini izleyecek şekilde Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde uzatıldı. Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Bakanlar Kurulu’nun Hakkında Kanun”la yeni uygulamalar kararında 2011 yılında Libya ve hayata geçmişti. Yasa 25 Şubat Suriye’de meydana gelen 2011’de Resmi Gazete’de yayımlanmış olaylar nedeniyle bu ülkeler de ve kamu alacaklarının yeniden Ekonomi Bakanlığı tarafından yapılandırılması ve tahsiline ilişkin olağanüstü politik riskin düzenlemeler ile matrah ve vergi gerçekleştiği ülke olarak tespit arttırımına ilişkin düzenlemeler edildi. Bu ülkelerdeki getirilmişti. faaliyetleri nedeniyle durumları Söz konusu düzenlemeler kullanarak 6111 sayılı kanunun mücbir sebep hali kabul edilen vergi kapsamında yapılandırılan alacakların, ne yayımlandığı 25 Şubat 2011’den sonra mükelleflerinin, mücbir sebep halinin zaman ve nasıl ödeneceğine ilişkin ülkemizde meydana gelen doğal afetler başladığı tarih ile mücbir sebep halinin açıklamalar da yasa içerisinde belirtilmişti. nedeniyle aşağıdaki yerlerde mücbir sebep sona erdiği tarih arasına rastlayan ve 6111 Ne yazık ki, geçen yıl pek çok doğal afet hali ilan etti ve tarihlerini şöyle açıkladı: sayılı kanun kapsamında ödemeleri yaşadık. Ayrıca, yaşanan Arap Baharı a) Kütahya ili, Simav ilçesinde 19 Mayıs gereken taksitlerin süreleri de uzatıldı. nedeniyle özellikle Libya ve Suriye’de çok 2011 ile 29 Şubat 2012 tarihleri arasında. 6274 sayılı kanun ile yapılan yasal sayıda mükellefimiz gelişmelerden olumsuz b) Rize ili, merkez ilçesinde 24 Eylül 2011 düzenleme genel hatlarıyla olumlu. Ancak etkilendi. Sorun elbette vergi ödemelerine ile 31 Aralık 2011 tarihleri arasında. mücbir sebep hallerinin sadece doğal afete de yansıdı. c) Van ili geneli ile Bitlis ili, Adilcevaz bağlanmış olması mükellefler açısından 6274 sayılı kanun işte bu aşamada ilçesi ve Ağrı İli, Patnos ilçelerinde bitim kısıtlayıcı olmakta. devreye girdi ve bu olumsuzlukların tarihi daha sonra belirlenmek üzere 23 Vergi Usul Kanunu’nun 13’üncü yarattığı etkiler giderilmeye çalışıldı. İlgili Ekim 2011 tarihinden itibaren. maddesinde mücbir sebep halleri; sadece yasanın 1’inci maddesiyle; 6111 sayılı Buna göre; mücbir sebep hali kabul doğal afetler olarak belirtilmemiş, kişinin kanunda değişiklik yapıldı. edilen borçluların, mücbir sebep halinin iradesi dışında meydana gelen olaylar, ağır Buna göre; Ekonomi Bakanlığı tarafından başladığı tarih ile mücbir sebep halinin kaza, hastalık, tutukluluk gibi haller de olağanüstü politik riskin gerçekleştiği tespit sona erdiği tarih arasına rastlayan böyle kabul edilmiştir. Bu kapsamda, ilgili edilen ülkede faaliyette bulunan taksitlerinden birincisinin ödeme süresi, yasadaki tüm mücbir mükelleflerin, yapılandırılan sebep hallerinin değil alacaklarına yeni bir yaklaşım sadece bir mücbir sebep getirildi. YURTDIŞINDA ÇALIŞANIN BAĞKUR’U DEVAM EDER Mİ? halinin taksit ödeme Yapılandırılan alacaklara, Gelinim Türkiye’de şirket ortağı süresinde uzatıma “mücbir” yani “zorunlu sebep” olarak BağKur’luydu. Şimdi gidilmesinin adaleti halinin bitim tarihini takip eden Özbekistan’da çalışıyor, tartışmalıdır. Yine ilgili aydan başlamak üzere sigortalılığını devam ettirebilir mi? kararda Libya ve Suriye topluca veya ayrı ayrı “bir yıla Sorularınız için Türkiye’ye dönerse ne yapmalı? malicozum ?ism dikkate alınırken, hemen kadar uzatma” konusunda mmo.org.tr adreNecdet Ersoy yanında yer alan Mısır’ın Bakanlar Kurulu’na yetki sine mail atabilirdikkate alınmaması da bir verildi. siniz. Tüm sorular Türk vatandaşlığı devam eksiklik olarak ifade Benzer bir yetki doğal afet eposta ile tek ediyorsa, Türkiye’ye döndüğünde tek cevaplaedilebilir. Devletin “şefkat nedeniyle mücbir sebep hali nacaktır. yurtdışı çalışmalarını her ay için ve yaraları sarma” ilan edilen yerlerdeki aylık 285 TL ödeyerek borçlanabilir. terazisinde ufak bir hata mükellefler açısından da ya da eksiklik bütün verildi. doğruyu götürmemelidir. Bakanlar Kurulu, yetkisini Kimler mazeret izni kullanabilir? ir kusurun hoş görülmesini gerektiren sebep” anlamına gelen, “mazeret” “B çalışma yaşamında çoğunlukla “izin”le birlikte kullanılan bir sözcük. İşçilerin çeşitli nedenlerle kullanabilecekleri “mazeret izinleri” ise İş Kanunu’nda ayrı bir madde olarak düzenlenmemiş, sadece yıllık ücretli izinlerin hesabında çalışılmış gibi sayılan haller belirtilerek tanımlama yapılmıştır. Biliyoruz ki; bazı durumlarda işverenler çalışanlarına izin vermek zorundadır. “İşçilerin evlenmelerinde üç güne kadar, ana veya babalarının, eşlerinin, kardeş veya çocuklarının ölümünde üç güne kadar verilecek izinler” mevcuttur. Yine, yasanın ücretli hafta tatiliyle ilgili maddesinde; hafta tatilinin hesabında, yukarıdaki tanıma giren izin süreleri çalışılmış günler gibi hesaba katılacaktır. İş Kanunu’nda izin tanımlanırken, bu sürelere ait ücretin işçiye ödenip ödenmeyeceği yönünde ise bir düzenleme yapılmamış, bu husus iş sözleşmeleri veya işyeri uygulamalarına bırakılmıştır. Buna göre üç güne kadar mazeret izni doğuracak haller şöyledir: “İşçinin evlenmesi, işçinin ana veya babasının ölümü, işçinin eşinin ölümü, işçinin kardeşinin ölümü ve işçinin çocuğunun ölümü.” Birçok alanda ise düzenleme yoktur. Örneğin “erkek işçinin çocuğunun doğması, işçinin çocuklarının, kardeşlerinin veya amcadayıhalateyze gibi diğer bir yakın akrabasının evlenmesi, annebaba, eş veya çocuk gibi yakın akrabalarının hastalanması veya diğer bir yakın akrabasının ölümü” bu durumlar arasındadır. Bize göre, özellikle babalık izninin düzenlenmemiş olması İş Kanunu’ndaki önemli bir eksikliktir. Bazı bireysel ve toplu iş sözleşmelerinde bu hak elde edilse bile doğrusu yasanın da bunu gözetmesidir. Sel, Deprem, Arap Baharı ve Devletin Şefkati! Hakikatlere Dayanacak Gücüm Var Silivri organizasyonunda, içeri atılan her yurtseverin ardından medyada insanın içini bulandıran şu türden yazılar çıktı: Filancayı aslında çok iyi tanımam... Aynı yerde çalıştık, ancak pek görüşmezdik... Zaten fikirlerimiz pek uyuşmazdı... Hep kuşkuyla bakmıştım... Benim hakkımda da yazmıştı vb... Gölgesinden bile korkar hale gelmiş, bambaşka hallere dönüşmüş kalemler bu girizgâhtan sonra sanki önceden kararlaştırmışçasına hep aynı sözcüğü kullandı: “Ama..!” Bu sözcük her şeyi kurtarıyordu; tam da egemenlerin istediği üzere, punduna getirilip içeri atılmış, susturulmuş olanı bigüzel karaladıktan sonra, şu içten pazarlıklı, inandırıcı olmaktan çok uzak ve de sanki birlikte kaleme alınmış gibi benzeşen satırlarla bitiriyorlardı: Ama her şeye rağmen tutukluluğa gerek olduğunu düşünmüyorum... Uzun tutukluluk süreleri de davalara zarar veriyor... Sözde mazlumdan yana olup aslında ‘Zulümdar’ın uşaklığına soyunan bu tür yazılar, tarih babanın defterine birer utanç vesikası olarak kazındı... ??? Soner Yalçın’ın “SamizdatHakikatlere Dayanacak Gücünüz Var mı” kitabını okurken içimden ahlak düşkünü kalemlerin tutturduğu yolu tersinden yürümek geldi... Şöyle: “Soner Yalçın’ı çok iyi tanımam... Belki bir, iki kez yüz yüze gelmişliğimiz, birkaç kez de telefonla konuşmuşluğumuz vardır... Yani yakın çevresinden değilim... Hatta çevresinin çevresini bile tanıdığımı iddia edemem... Yazdığı kitapları büyük bir ilgiyle okudum. Efendi kitabını biraz abartılı bulduğumu anımsıyorum... Ama... Bunlar, Samizdat’ı okurken, Ergenekon sürecinin nasıl bir kurgu olduğunu bir kez daha tüm çıplaklığıyla görmemi, yurtseverlerin, devrimcilerin adına ‘delil’ denilen hangi virüslerle, flashbelleklerle, imzasız ihbar mektuplarıyla hücrelere tıkıldığını anlamamı, kısacası vicdanımın 530 sayfa boyunca kanamasını engellemedi...” Soner, kitabının 229. sayfasında Engizisyon Mahkemesi Yargıcı Nicholas Eymenich’in 1376 yılında kaleme aldığı, ortaçağ hukukunun şahikası şu sözlerini aktarmış: Bir şüpheli ya da sanık ne ile suçlandığını asla bilmemeli! Sanığa iddianame gösterilmemeli! Bu satırları okuyunca aklıma Kafka’nın o ürpertici “Dava” romanı geldi... Bir sabah ansızın tutuklanan Jozef K’nin akıl almaz öyküsü... Aslına bakarsanız inanılmaz bir psikolojik işkenceyi anlatan “Dava”nın kahramanı Jozef K. tutuklanıyor, ama normal yaşamına devam edebileceği söyleniyordu!.. Ve yaşamına devam eden Josef K, suçunun ne olduğunu asla öğrenemiyordu. Ortada zaten bir dava da yoktu!.. Sonra Silivri tutsaklarını düşündüm; Prof. Dr. Mehmet Haberal, “Suçum ne” haykırışını kitap haline getirmemiş miydi?.. Sevgili Tuncay Özkan dördüncü yılına girdiği tutukluluğunda, her duruşmada “Söyleyin nedir benim suçum” diye haykırmıyor muydu?.. Sevgili Balbay üç yılı aşkın süredir, “Senin diye önüme koyduğunuz bu notlar benim değil, yeniden oluşturulmuş” diyor ve bunu ispatlamıyor muydu?.. Unutmadan; Engizisyon Yargıcı Eymenich tarafından kaleme alınan yukarıdaki sözler daha sonra Francisco Pena tarafından geliştirilerek Engizisyon mahkemelerinin temel başvuru kaynağı olan, “Engizisyon Yargıcının El Kitabı” yazıldı... ??? Önceki gün İzmir Kitap Fuarı’ndaydım. İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin, Mustafa Balbay adına oluşturduğu simgesel “cezaevi tecrit hücresi”nde sevgili kardeşimin cezaevinde elleri nasır tutarak yazdığı kitaplarını ona vekâleten imzaladım. Ama aynı zamanda Tuncay’ın ve Soner’in kitaplarını da getirdi okurlar, onları da imzaladım... Ve her attığım imzada bu dik duruşlu yurtseverlerin, bu yiğit devrimcilerin önünde bir kez daha saygı ve sevgiyle eğildim... Eğer “Hakikatlere Dayanacak Gücünüz Varsa” Samizdat’ı mutlaka okuyun.. 1300’lerin engizisyonunu duyumsayacaksınız... 17 Nisan 1940’ın Aydınlığı Karartılmamalıydı PERİHAN ERGUN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] 72 yıl önce, 17 Nisan 1940 günü, TC’nin milli eğitimde en aydınlıkçı hatta en büyük devrimi sayılabilecek Köy Enstitüleri, açılmıştı. Türkiye’nin geleceği olan çocuklarımıza, özellikle de kırsal kesimdekilere eğitimde akla, bilime, üretime dayandırılan bu kurumların öncülerinden planlayıcı mimarı, değerli eğitimci İsmail Hakkı Tonguç ile o günlerin yenileştirilmiş eğitiminde büyük katkıları olan Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’di. Namı diğer Tonguç Baba, Bulgaristan’da bulunduğu sıralarda, kolhozlardaki toplu çalışmalarla üretimdeki başarıyı görünce bu sistemin bizim yoksul köy çocuklarımızda da bunun gibi bir eğitimle sağlanacak yararlarını düşünerek, Köy Enstitülerini planladı. 1935’ten 40’a kadar İlköğretim Genel Müdürü’yken tasarımını H. Âli Yücel’e sundu. O da bu çalışmanın Atatürkçü düşünce ışığındaki eğitim ilkeleriyle örtüştüğünü görerek, kabullendi. 12 yerde 21 okul açıldı. Burada kastedilen Atatürk ilkeleri neydi? O nasıl bir TC yurttaşı yetiştirilmesini istiyordu, amaç ve hedef neydi? Eğitim çağdaş uygarlık düzeyine yeniden yapılanmayla nasıl ulaşacaktı? Bu yapılanma kesinlikle 1923 Aydınlanmasının altyapısının harcı olmalıydı. Bu harcın ilkeleri: 1 Eğitim ulusal olmalı: Buna göre okulların eğitim ve öğretimi de bu kural kapsamında değerlendirilip bağımsızlığı benimseyen, koruyan kuşakların yetiştirilmesini sağlamalıdır. 2 Eğitim akla ve bilime dayanmalı: Bilindiği gibi Atatürk’ün ulusuna bıraktığı manevi mirası bilim ve akıldır. O, “Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar” diyor. Bu öğüde uyan Tonguç, “Medreseli mektepli ayırımından vazgeçilerek, ikilem ortadan kaldırılabilirse ancak o zaman çağdaşlaşılabilinir” diyerek Köy Enstitülerini, öğretim birliğindeki tanım ve kavrama dayandırarak yapılandırdı. 3 Eğitim kesinlikle laik olmalı: Dayanağı; eğitim, sivil toplumla din toplumunun ayrılması ilkesine dayandırılır. Bu düşünce bir yaşam biçimidir. Tüm yönetimi, hukuku, kültürle sanat konularını da içerir. 4 Eğitim karma olmalı: 17 Şubat 1926’da Uygarlık Yasası’nın kabulüyle kadın erkek eşitlenince iki cinsin aynı okulda eğitilmesi sağlandıysa da (1978’de İstanbul Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı’nda görevliyken Beyoğlu’ndaki Taksim Atatürk Erkek Lisesi’ne karma eğitimi getirtmiştim. Okulun Ulu Önder’in adını taşıması işlemin gerekçesiydi.) muhafazakârlarla gericilerin engellemeleri bazı yerde bu uygulamayı kısıtlıyor. Yazık ki AKP iktidarı da bu fikrini toplumda çağdaş laiklerce tepkiyle karşılanan, 4+4+4 sistemine ekleyiverdi(!). Oysa kızlarımız çağdaş eğitim gördüklerinde Arizona Üniversitesi’ndeki Astrofizikçi Prof. Dr. Feryal Özel örneği dünyanın en ünlü bilim insanlarıyla birlikte 20 kişilik “Büyük Fikirler” listesine adını yazdırabiliyor. Aynen üniversitelerimizde kadın öğretim üyelerimizin sayısının erkekleri aşan yoğunlukta olması gibi. Işıklar için de yatan Prof. Türkan Saylan ÇYDD Genel Başkanlığı çalışmalarında önceliği Doğu ve Güneydoğu’da eğitim yoksunu kızlarımıza vermişti. Dernek kutlanası biçimde bunu sürdürüyor. Takdir yerine kınanası biçimde onlara dayanaksız suçlamalarla dava açılabiliyor? İyi niyetli, yararlı çalışmalarındaki haklılık, kesinlikle yerini bulacak, eğitimde verimlilik çıtasını yükseltecektir. 5 Eğitim uygulamalı olmalı: Atatürk 1 Mart 1923 günü TBMM’deki konuşmasında, “Eğitim ve öğretimde bilgi, insan için bir süs tahakküm aracı veya medeni bir zevk olmayıp yaşamda başarılı olmayı sağlamalıdır” der. Bu fikrin en canlı örnekleri Köy Enstitülerinden yetişenlerdir. Toplumumuzda etkin ve yetkin kişilerden ilk akla gelenler: Fakir Baykurt, Ali Yüce, Mahmut Makal, Ümit Kaftancıoğlu, Dursun Akçam, Mehmet Başaran ve eşi, Emin Özdemir, Talip Apaydın, Adnan Binyazar, Osman Şahin, Hasan Kıyafet, Behzat Ay gibi daha birçok değerli kişilerdir. Yer darlığı nedeniyle birçoğunun adlarını veremediğim için özür dilerim. Uzun süredir eğitimdeki verimsizliğe üzülürken, bir de AKP’nin laiklik ilkesini yok sayıp tekciliğiyle öğretimi çıkmaza sokarak cehaleti aşılmaz tepelere tırmandırması, çok acı verici(!)... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA HARBİ SEMİH POROY SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Dövülmüş buğ 1 day ve etle yapılan bir yemek. 2/ Ot 2 lak... Gemici, işçi 3 gibi kimselerin eğ 4 lenmek için gittikleri içkili ve danslı 5 yer. 3/ Parkla çevrili 6 ve güzel manzaralı 7 saray. 4/ İlaç... Tütün dizmek, kurut 8 mak ve işlemek için 9 kullanılan üstü ka1 2 3 4 5 6 7 8 9 palı sergi. 5/ “Bir bulamadım gün akşam oldu” 1 H A M S T E R K (Kul Himmet)... Bir ilimiz. 2 O B A O S A K A 6/ Kabadayı... Çenenin al 3 R A T A N C A R tı. 7/ Kundak çocuklarının 4 O R R E T İ N A tepelerinde görülen ke 5 Z A H İ R E I S pek tabakası... Balık ya6C O F K U R U kalama aracı. 8/ İnce saç 7 U R B A N İ Z M örgüsü... Bir spor takımıA S nın gözde oyuncusu. 9/ 8 K A İ N A T 9 Y E Ş E K E Argoda peşin paraya verilen ad... Çam, ardıç, sedir gibi ağaçların iğne yaprağı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yeni doğan kuzu için çobanın kuzu sahibinden aldığı bahşiş. 2/ Yalnızlık korkusu. 3/ Hiç, sıfır... Çam ağacından yapılmış su testisi. 4/ Saniyede bir jullük iş yapan bir motorun güç birimi... Telefon sözü. 5/ İspanya ve Portekiz’in yer aldığı yarımadanın adı... Kayak. 6/ “Kötü, sevimsiz” anlamında argo sözcük... İlgi eki. 7/ Modern Yunanca. 8/ Önü hendekli siper... Bir cins av köpeği. 9/ Yoğurt, pekmez gibi koyu şeyleri suyla inceltmek... Tavlada “üç” sayısı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle