25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 NİSAN 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 BES’te ‘katkı payı’ sistemine geçiliyor. Şu anki sistemde yer alan vergi avantajı uygulaması kalkacak Avantaj gitti katkı geldi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bireysel emeklilik sisteminde (BES) devlet katkı payı sistemi getirileceğini belirterek, sisteme girenlerin bundan yararlanabileceğini söyledi. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le basın toplantısı düzenleyen Babacan yeni sistemle ilgili şu bilgileri verdi: ? Yeni sistemle birlikte bireysel emeklilik hesabına katılımcı para yatırdığı zaman bu miktarla ilgili bilgi Emeklilik Gözetim Merkezi’ne bildirilecek. İlgili kamu kuruluşları da devlet katkısını vatandaşın hesabındaki alt hesaba yatıracak. Devlet katkısının oranı yüzde 25 olacak. Ayda sisteme 100 lira koyan vatandaş için devlet 25 lira da katkı payı koyacak. ? Katkı payı ödemesi vergi matrahından indirilmeyecek. Şu anki sistemde yer alan vergi avantajı uygulaması kalkacak. ? Bir katılımcıya ödenecek katkı ? Hükümet Bireysel Emeklilik Sistemi’nde yeni bir uygulamaya geçiyor. Sisteme 100 lira koyan herkese devlet 25 liralık katkı sağlayacak. Mevcut sistemde ise BES katılımcılarına ödedikleri parayla orantılı olarak yüzde 15 ile 35 arasında vergi avantajı sağlanıyordu. Örneğin eski sistemde 100 TL koyan herkes yüzde 20’lik vergi avantajı elde ediyordu. payı sınırı yıllık brüt asgari ücretin yüzde 25’ini geçmeyecek. Birikimlerin geri ödenmesinde de değişikliğe gidiliyor. Burada vergilendirme sadece getiri üzerinden yapılacak. Devletin kattığı yüzde 25’i hemen çekme imkânı olmayacak. ? Devlet katkı payına ilk üç yıl dokunulamayacak. Üçüncü yılın sonunda yüzde 15’lik kısmına, altıncı yılın sonunda yüzde 35’ine, onuncu yıl yüzde 60’ına, emeklilikte tamamına erişme hakkı olacak. Sistemde ne kadar çok kalınırsa, katkı payı da o kadar fazla olacak. ? Mevcut sistemde olduğu gibi emekliik yatırım fonları ve devlet katkısı üzerinden vergilendirme yapılmayacak. ? İlgili yasa geçtikten sonra sistemde üç aylık geçiş süreci olacak. Şu andaki bireysel emeklilik sisteminde olan yurttaşlar aynen sistemde kalmaya devam edecekler. Yasaya 3 aylık geçiş süreci koyuldu. Kurumlarda bilgi işlem sisteminde devlet katkı payının oluşturulması, bireysel emeklilik şirketlerinde de merkezden takip eden kuruluşlarla bilgi işlem sisteminin kurulması için zamana ihtiyaç var. Daha sonra birikecek haklar da yeni sisteme göre birikecek. BES’te kilerin kendi hesabında birikmiş bir YURTDIŞINDAN hakkı var, o hak duruyor. Onun üzeGELEN CEPTEN rine gelecek katkılar, yeni sisteme 100 TL ALINACAK göre, yeni sistemden teşvik almış olacaklar. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ? Sigortacılık sektöründe yurtdışından yolcu beraberinde getirilen mali bünyeyi güçlendirecek cep telefonlarından 100 TL’lik harç alınması adımlar atılacak. Yatırım uygulamasına geçileceğini söyledi. Şimşek, araçlarında çeşitlendirilbundan sonra mükelleften, fazla ya da yersiz vermesi için Hazine’nin sugi tahsil edilirse, bunun faiziyle geri ödeneceğini kuk ihracı anlamlı olakaydetti. Tütün mamullerinin vergilendirilmesine cak. Özel sektör şiryönelik, paket başı maktu vergi uygulamasını da ketlerinin de kira seriçeren yeni bir model getirilecek. Bakan Şimşek, bu tifikası ihracı mümdeğişikliğin vergi artışına yol açmayacağını savunkün. Kira sertifikaları du. Şimşek, konut teslimlerinde KDV uygulamasıİMKB’de işlem görenın değiştirileceğini anlatarak “Konut teslimincek, hazırlık yapılıyor. deki KDV’de sadece metrekareye bakılma? Herhangi bir varlıyacak, konut değeri esas olacak” dedi. Şimğın kira sertifikasına esas şek, uluslararası fonların portföy yönetimioluşturabilecek. Kira sertifini kolaylaştıracaklarını belirterek “Bükası ihracıyla ilgili herhangi bir tahmin söz konusu değil. Kira seryük yatırımlara KDV iadesi getitifikasıyla ilgili çalışma hem yurtiçi, riyoruz, asgari 500 milyon hem yurtdışı için yapılacak. TL teşvik olacak” diye konuştu. ‘Ulusal İstihdam Stratejisi’ “Ulusal İstihdam Stratejisi” belgesi, sessiz sedasız ekonomi gündemimize dahil oldu. 20122023 dönemi arasına odaklanan Strateji belgesi dört ana hedef gözetmekte: (1) İşsizlik oranının 2023 itibarıyla yüzde 5 düzeyine indirilmesi; (2) istihdam oranının yüzde 50’ye yükseltilmesi; (3) tarım dışı istihdamın büyüme esnekliğinin 0.52 düzeyinden 0.62’ye yükseltilmesi; ve (4) tarım dışı sektörlerde yüzde 29.1 düzeyinde olan kayıt dışı istihdam oranının, 2023 yılında yüzde 15’in altına indirilmesi. Strateji metni bu hedeflere ulaşmak amacıyla bir dizi politika ekseni önermekte. Ancak, genel doğruların ve hoş sedalı sözcüklerin ardında konu dönüyor dolaşıyor ve bir noktaya odaklanıyor: “İşgücü piyasalarının katılıktan arındırılması” ve “esnekliğin arttırılması”. Strateji metnine göre “işgücü piyasasının esnekliği” kavramı, “üretim döngüsünde meydana gelen değişiklikler ve dalgalanmalara uyum sağlayabilme, çalışanların ise hayat süreçlerinde değişen ihtiyaçlarına uygun olarak iş ve yaşamları arasında denge kurabilme hız ve ölçüsünü” ifade etmektedir. Yani, “esneklik” kavramı aslında bir “çağdaşlık” ve “özgürlük” projesi olarak deyim yerindeyse pazarlanmaktadır. Strateji metni, işgücü piyasasında esnekliğin, “işletmelerin rekabet ve verimlilik düzeyi üzerinde önemli etkisi” olduğunu vurgulamakta ve “istihdam yaratan bir büyüme için işverenlerin ve çalışanların rollerinin esneklikgüvence dengesi temelinde yeniden tanımlanması” gerektiğini öne sürmektedir. Buna göre “işin korunmasını ve aynı işte kalabilme güvencesini ifade eden iş güvencesi yerine istihdamın korunması ve tek bir işverene bağlı olmadan çalışmanın sürdürülebilmesi güvencesini(!) ifade eden istihdam güvencesi kavramı önem kazanmaya başlamıştır.” (sf. 19) Dolayısıyla “sürdürülebilir ve istihdam yaratan bir büyüme” için esas sorumluluk emekçinindir. Zira, istihdam güvencesinin sağlanmasında aktif işgücü piyasası programları ile iş arayanların ve hatta çalışanların istihdam edilebilirliğinin arttırılabilmesi önemlidir. Emekçi “hayat boyu öğrenme” içinde devamlı olarak kendisini eğitmeli ve piyasanın rekabet koşulları dayatıp da işsiz kaldığında “tek bir işverene bağlı olmadan” kendisine başka bir istihdam olanağı bulabilmelidir. Üstelik devlet de “sosyal sigorta ve sosyal yardımlar yoluyla işsiz kalan kişilerin gelir düzeylerinin korunması” için gelir güvencesi sağlayacaktır. Kısacası, “ulusal” istihdam stratejisi, “istihdam güvencesi” elde etmede ana sorumluluğu işgücünün eğitiminde görmekte ve bir yandan da sosyal yardım söylemi altında bir tür sadaka kültürüne başvurmaktadır. Bu anlamıyla, amaçlanan bir “ulusal” strateji olmaktan ziyade, işveren kesiminin ihtiyaçlarına yanıt arayan ve emeğin kazanılmış haklarını kısıtlamaya yönelik, sınıfsal bir politika dönüşümüdür. ??? Kaldı ki “Türk işgücü piyasalarının son derece katı olduğu” savı gerçeklerle bağdaşmamaktadır. İşgücündeki kayıt dışılığın yaygınlığı ve reel ücret düzeyinin emeğin üretkenliğinden kopartılmış esnek hareketliliği, Türk işgücü piyasalarının aslında son derece esnek ve güvencesiz olduğunu belgelemektedir. Bu konudaki verileri gelecek haftadaki yazımızda sunmayı düşünmekteyiz. Onun yerine, sıkça dile getirilen bir söylemin geçersizliğini belgelemeye çalışacağız: “Türkiye, istihdam koruma mevzuatı açısından OECD ülkeleri arasında en katı mevzuata sahip ülke konumundadır.” (sf. 23) Söz konusu sav, OECD tarafından yürütülen ve “istihdam koruma mevzuatı endeksi” diye anılan bir endeksleme çalışmasına dayandırılmaktadır. “Dünyada işgücü piyasalarının esnekliğine ışık tuttuğu” öne sürülen söz konusu endeks “0 ile 6 puan” arasında bir değerlendirmeyle ülkeleri sıralamakta; Türkiye’nin de bu sıralamada toplam 40 ülke arasında “en katı” mevzuata sahip olduğu gözlenmektedir. Oysa söz konusu endeks yakından incelendiğinde, kavramın iki ana bileşenden oluştuğu görülmektedir: (1) bireysel ve toplu işten çıkarmaya karşı koruma; ve (2) geçici istihdam biçimlerinin düzenlenmesine ilişkin mevzuat. “İstihdam güvencesinin sağlanması” açısından önemli olan unsurun birinci kategoriye ait olduğu açıktır. “Esneklik katılık” tartışmasını doğrudan doğruya (toplu ya da bireysel) istihdam ve iş güvencesi açısından ele aldığımızda ise Türkiye söz konusu 40 ülke arasında en katı mevzuata sahip olmak şöyle dursun, katılık sıralamasında 24. sıraya “gerilemekte”(!) ve OECD ortalamasında yer almaktadır. “Geçici istihdam biçimlerinin düzenlenmesine” gelince... Bu konu son derece karmaşık ve olası sosyal maliyetleri, beklenen (arzulanan) kazanımları yanında hiç de azımsanmayacak boyutta olabilen teknik bir konu olarak karşımızda durmaktadır. Bu doğrultuda örneğin bizzat IMF, Uluslararası Çalışma Örgütü ile 2010 sonbaharında Oslo’da ortaklaşa düzenlemiş olduğu bir çalıştayın sonuç belgesinde aynen şunları yazmaktaydı: Toplam istihdam içinde yüksek oranda geçici işçi barındıran ülkelerde, hiç de şaşırtıcı olmayacak biçimde, işçilerin gelir ve sosyal hakları arasında büyük farklılıklar oluşmakta. Bu farklılıklar uzun dönemde geçici işçilerin giderek daha da güvencesizleşmelerine, meslek içi eğitim olanaklarından dışlanarak ileride olası istihdam olanaklarını da yitirmelerine neden oluyor. Ancak, eşitlik sorunundan da ötede, esnekleştirilmiş geçici istihdam biçimiyle birlikte yüksek güvence altında olan ve sürekli istihdam edilen işgücünün bir arada olmasının aslında işsizliği daha da arttırdığı ve verimsiz olduğuna dair karşı konulmaz kanıtlar ve kuramsal çalışmalar var. IMF’nin, OECD’nin gelişmiş Batı ekonomileri için istihdamda ikili bir yapı yaratan esnekleştirilmiş geçici işçiliğe ilişkin eşitlik ve verimlilik kaybı üzerine karşı konulmaz kanıtlar ve kuramsal çalışmalarla desteklenen uyarılarının, Türkiye benzeri “yükselen piyasa ekonomileri” (gelişmekte olan ülkelerin yeni tanımı) söz konusu olduğunda göz ardı edilmesinin kuşkusuz bu satırları aşan nedenleri var. ‘Okul Sütü’ 5 milyon TL ucuzladı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yenilenen Okul Sütü Projesi ihalesinde teklif gelmeyen bölgeler teklif gelen bölgeler ile birleştirildi ve 4 bölge için teklif alındı. Firmalar ihalenin ikinci kısmında tekliflerini aşağıya çekince proje maaliyeti 79 milyon TL’den 74 milyon TL’ye düştü. 7 bölge için açılan ancak 3 bölge için teklif gelmemesi, 1 bölge için gelen teklifin de değerlendirmeye alınmaması nedeniyle iptal edilen Okul Sütü Programı ihalesi dün Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nda yenilendi. “Yeterli rekabetin oluşmaması” gerekçesiyle yenilenen ihalede bölgeler birleştirildi. Katılım ortakları Gülsan Gıda Mar Tüketim Mamsan Gıda Bakraç Süt olan Yavuz Blok Bims Şirketi, “İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu” için, Ak Gıda Sütaş Danone Tikveşli Tat Konserve Yörükler’den oluşan iş ortaklığı “Marmara ve Karadeniz” için, Dimes Gıda Pınar Süt Balkan Süt iş ortaklığı “Doğu Anadolu ve Ege” için, Yörükoğlu pilot ortaklığında Güney Süt Oğuz Gıda Akbel Süt İş Ortaklığı “Akdeniz” bölgesi için teklif verdiler. Türk Telekom Grubu’nun yatırımı ilk çeyrekte yüzde 29 artışla 405 milyon liraya çıktı Telekom’dan 771 milyon TL kâr ? Türk Telekom’un 2012’nin ilk çeyreğinde net kârı beklentilerin üzerinde gelerek yüzde 26.7 artışla 771.6 milyon TL oldu. Ekonomi Servisi Türk Telekom Grubu 2012 ilk çeyrek finansal sonuçlarına göre grubun satış gelirleri de geçen yıl aynı döneme göre yüzde 2.5 artışla 2.96 milyar liraya çıktı. İlk 3 ayda Türk Telekom Grubu konsolide yatırımı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 29 artarak 405 milyon TL’ye ulaştı. Türk Telekom Grubu sabit geniş bant hat sayısı 7 milyonu aşarken ilk 3 ayda net 238 bin artış gerçekleştirildi. Türk Telekom Grup Üst Yöneticisi (CEO) Hakam Kanafani grubun konsolide ilk çeyrek gelirlerinin yüzde 3 artarak 3 milyar TL’ye çıktığını söyledi. Kanafani, “Hem sabit hem de mobilde ilk çeyrekte toplam 405 milyon TL yatırım yaparak altyapı ve teknoloji yatırımlarımızı sürdürdük. Mobil pazardaki yoğun rekabete rağmen mobil şirketimiz Avea, ilk çeyrekte net 170 bin abone elde etti ve toplam müşteri bazını yıldan yıla yüzde 9 arttırarak abone sayısını 12.9 milyona çıkardı. Mobil gelirler yıldan yıla yüzde 12 artarak 787 milyon TL’ye çıktı” dedi. Geçici çadır kent, konteynır alanı ve prefabrik evlerin konumlandığı alanlara kurulan 70 metrekare büyüklüğündeki prefabrik ünitelerin çok amaçlı olarak kullanılması hedefleniyor. Çocukların oyun oynayabilecekleri, resim yapıp, kitap okuyabilecekleri şekilde tasarlanan sınıflarda; masa oyunları, drama ve sanat faaliyetleri gibi etkinliklerle günde ortalama 80 çocuğa eğitim ve sosyal destek verilecek. Vodafone’dan Van’a 3 çocuk evi AKP doğalgaz fiyatını yüzde 187 arttırdı ? EMO ve MMO hükümet tarafından sıklıkla kullanılan ‘enerji fiyatları artmadı’ ifadesinin gerçekdışı olduğunu vurguladılar. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) AKP hükümetlerinin işbaşında olduğu 2002’den bu yana enerji endeksinin, yüzde 184.43 arttığını açıkladı. Makina Mühendisleri Odası (MMO) Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ekber Çakar da, AKP iktidarı döneminde doğalgaz fiyatlarının yüzde 187 oranında arttığına dikkat çekti. Konutlarda doğalgaz metreküp fiyatının Ankara’da 97, İstanbul’da ise 98 kuruş düzeyine ulaştığını söyleyen Çakar, “Önümüzdeki aylarda yapılması beklenen yüzde 1520 aralığında zam ile gaz fiyatı 1.20 TL/m3’e ulaşacak. Doğalgaz fiyatları, bazı illerde dağıtım şirketlerinin birim hizmet ve amortisman bedellerinde uygulayacakları artışlar nedeniyle de artacak” diye konuştu. EMO Yönetim Kurulu’ndan yapılan açıklamada ise, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) elektrik, gaz ve yakıt fiyat artışlarını dikkate alarak hazırladığı tüketici fiyatları bazlı enerji endeksinin, AKP hükümetini yalanladığına dikkat çekildi. Açıklamada, “AKP hükümetlerinin işbaşında olduğu 2002’den bu yana enerji fiyatlarına yapılan zamlar nedeniyle Türkiye’nin Şubat 2012 tarihi itibarıyla, yani daha nisan ayı zamları endekse işlenmeden, OECD ülkeleri içinde zam şampiyonluğunda iflas etmiş bir ülke olan İzlanda ile yarıştığını gösterdi” denildi. Bir taşla iki kuş vurulmuş olacaktı aslında... Hem çocuklara okulda süt dağıtılarak sağlıklı beslenmelerine katkıda bulunulacak hem de süt üreticisine büyük bir pazar yaratılmış olacaktı. Eğer süreç doğru yönetilebilmiş olsaydı tabii... Konu okul çağındaki 7 milyon çocuğu yakından ilgilendiren Okul Sütü Projesi. Hatırlarsınız, 2. Dünya Savaşı sonrasında 1951 yılında ABD’den Marshall Yardımı çerçevesinde gelen süt tozu okullara dağıtılmış, sonraları bunun bir kısmının son kullanma tarihi geçmiş ürünler olduğu ortaya çıkmıştı. Çocuğun büyüme sürecinde temel gıda olan sütün yeri önemli olduğu için konu da önemli. Özellikle gazlı içeceklere olan düşkünlüğün had safhaya ulaştığı, fast food tarzı beslenmenin revaçta olduğu, obezitenin çok küçük yaşlara kadar indiği toplumumuzda... Dedik ya süreç şu ana kadar doğru yönetilemedi. İlk ihale Türkiye’nin doğu bölgelerine teklif gelmediği için iptal edildi. İkincisi bu yazı yazıldığı sıralarda yapılıyor olacak. Ancak asıl sorun yalnız ihale de değil. Nedenlerden biri, eşzamanlı olarak süt tozu ithalatına izin veriliyor olması. Diğeri ve asıl önemlisi ise her zaman olduğu gibi sistem. Yani toplumda aralarında ithalatçının ve ihracatçının, komisyoncunun da olduğu üreticiden tüketiciye kadar olan zinciri düzenleyecek bir kurumun olmayışı. Bunun örneklerini her fırsatta yaşıyor bu ülke. Onlarcasını bir tarafa bırakıp şu okul sütü projesinde yaşananları masaya yatırmak istedim. Bahar ayları süt üretiminin arttığı aylardır, fazla süt, süt tozuna çevrilerek değerlendirilir. Tarım Bakanlığı bu yıl aldığı karar doğrultusunda, başlatmayı düşündüğü Okul Sütü Programı kapsamında bütçeden bu projeye ayrılan paranın önemli bir kısmını bu süte harcayacağını açıkladı. Ancak sütün bu şekilde dağıtılacağını öğrenen sanayici, sütün alış fiyatını aşağıya çekti. Bundan sonraki bilgileri Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nden (TZOB) aldım. Sanayici sütün litresini 65 ila 85 kuruştan alıyor (bu oynama Okul Sütü... bölgelere göre değişiyor), ambalajlayıp uzun ömürlü hale getiriyor ve satıyor. İlk ihalede oluşan en düşük fiyat 200 ml’sine 48 kuruş oldu. Bu da litre fiyatının 2.5 TL olması anlamına geliyor. 7 milyon öğrenciye her gün süt dağıtılacağı için işin boyutu hayli büyük. Ancak burada üreticinin hakkı yeniyor. Türkiye Tarımsal Süt Üreticileri Merkezi Birliği Genel Başkanı Ali Koyuncu geçen hafta yaptığı değerlendirmede, “Üretici nezdinde süt fiyatları düşürülmeye çalışılıyor. 80 kuruş olan süt fiyatı 70 kuruşa, 71 kuruşlara, bazı bölgelerde 60 kuruşa çekiliyor. Sütler bırakılıyor, üreticimizin sütleri alınmıyor” demişti. Süreç ile ilgili olarak Süt Konseyi’nde devlet, üretici ve sanayici arasında bir sözleşme yapılmış ve süt fiyatları haziran ayına kadar 80 kuruştan sabitlenmişti. Tüm bunları önlemek için ne yapılabilir? Örneğin üreticilerin örgütlenerek haklarına sahip çıkması sağlanabilir mi? Ben de bu soruyu TZOB uzmanlarına yönelttim. Süt üreticilerinin örgütlenmesi sadece bir sanayi birliği oluşturmaları ile mümkün; diğer bir deyişle ürettikleri sütü işleyecek ya da süt tozuna dönüştürecek bir sanayi yapısının kurulması ile... Ancak bundan da önemlisi, yapılması gereken en önemli unsur, bir piyasa düzenleyici kurumun, ‘Et ve Süt Müdahale Kurumu’nun oluşturulması. 1950’lerde kurulan Et Balık Kurumu ve SEK (Süt Endüstrisi Kurumu) bu tür düzenlemeler ve fiyat dengelerinin korunması için vardı. Ne yazık ki SEK 90’lı yılların özelleştirme furyasının kurbanı oldu. Bu, Türkiye’de hayvancılık sektöründeki çöküşünün de başlangıcı oldu. TZOB’den aldığım bilgiye göre Et ve Süt Müdahale Kurumu oluşturulmasına yönelik taslak Başbakanlık’a sunuldu, ancak hâlâ bekliyor. Bildiğiniz gibi serbestleşme, kuralsızlaştırma ve özelleştirme, iktisadimali küreselleşmenin ana öğeleri ve araçları. Türkiye bugüne kadar bunun çok kapsamlı toplumsal ve siyasal etkilerini ziyadesiyle yaşadı. AKP döneminde de aynı süreç, üstelik ‘al gülüm ver gülüm’ anlayışıyla sürüp gidiyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle