19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 NİSAN 2012 PAZARTESİ 2 TÜRKİYE’NİN sanayi merkezi olma yolundaki eski Ankara’nın diriltilebilmesi için yakın geçmişte yapılması gerekirken yapılmayan ve en önemli yanlışı oluşturan neden, ilin bölünerek içinden iki ayrı il daha çıkarılması olmuştur. 11 Nisan’daki yazıda belirtilen o yanlışın en önemli yanı, kaynakların israf edilmesi ve tam bir planlamanın yapılamayışı olmuştu. Zonguldak, kömürüyle ve çok eskiden beri teknik bilgilerle donatılmış insanlarıyla ülkenin en önemli sanayi merkezi olabilirdi. En başta Türkiye’nin ilk yüksek meslek okulu olarak Maden Mektebi denen kuruluş Zonguldak’ta kurulmuştu. Şimdiki Karaelmas Üniversitesi o okuldan başlayarak çok önceden kurulabilirdi. Böyle bir teknik üniversitenin yaratılması ihmal edildiği gibi şimdi aynı yanlış sürüp gitmektedir. Karaelmas Üniversitesi çoktan büyütülüp böyle bir teknik üniversiteye dönüştürülebilirdi. Başka bir yanlış, Filyos Köprüsü dolayısıyla gündeme gelen vadinin tam bir planlama ile geliştirilerek bu sanayi merkezinin yerleşme yerine gelmesi OLAYLAR VE GÖRÜŞLER sanayiye bağlanması ve böylece başka yerlerde rastlanan güçlüklerin Zonguldak’ta yaşanmaması mümkündü. Buna da girişilmedi. Öte yandan Zonguldak’ın ulaşım sistemi bu girişimlerin öngörülmesiyle başka türlü çoktan tamamlanmış olurdu. Ama şimdi, Çaycuma’da girişilmiş olan büyük havaalanı projesi yarım kaldı, Zonguldak böyle bir hızlı ulaşımdan yoksun bırakıldı. Ayrıca bütün Karadeniz kıyısının derdi olan denizden yolcu ve yük ulaşımı tamamen unutuldu. Oysa büyütülmüş bir Zonguldak limanı bütün bölgenin dışla ilişkisini rahatlıkla karşılayabilirdi. Oysa şimdi Ukrayna’dan gelen meraklıları bölgenin turistik yerlerine ve tarih yapıtlarına götürmek kolay olmuyor. Liman işlek bir liman değil; geliştirilseydi bütün bölgenin Safranbolu gibi ilginç kent yapılarının seyri için binlerce insanın gidip gelmesi kolaylaştırılmış olurdu. Bütün bu yanlışların en önemli sonucu vaktiyle ülkenin her yanından iş bulmak üzere gelip çalıştıkları Zonguldak’ın, şimdi çalışmak üzere başka ülkelere gitmek zorunda kalan insanların kenti olmak durumuna düşmüş olmasıdır. Köy Enstitülerinden 4+4+4’e... Bu okullar, köy çocuklarını Cumhuriyet aydınlanmacısı ve devrimci olarak yetiştiriyordu. Eğitim; yapıcı, yaratıcı, uygulamalı ve üreticiydi. Ancak bu çalışmalar toprak ağalarının ve karşıdevrimcilerin hoşuna gitmedi. 1952 yılında “Köy Enstitüleri” kapatıldı. Ahmet GÜREL İzmir Latifehanım Köşkü Md. urtuluş Savaşı utku için yaratılmış, tarihini ile sona ermiş ve övünçlerle doldurmuş bir sıra yeni Türkiye ulustur. Ama ulusun yüzCumhuriyeti’nin kuruluş de sekseni okuma yazçalışmalarına gelmişti. Ga ma bilmiyorsa bunun suzi Mustafa Kemal, yeni çu bizde, bugünün inalfabenin kabulünden son sanlarında değildir. ra, 8 Ağustos 1928 tari Türk’ün karakterini anhinde, İstanbul Sarayburnu lamayarak kafasını birParkı’nda halka şöyle hitap takım zincirlerle saranetmişti: “Bu ulus, utan lardadır. Yanlışlıkların mak için yaratılmış bir düzeltilmesinde bütün ulus değildir, övünmek yurttaşların çalışmaları Zonguldak Yanlışları: İki mümkünken o da yapılmadı. Arada sırada oraya büyük otomotiv sanayi şirketlerinin talip olduğu, Japonya’dan veya başka yerlerden gelecek yatırımcıların oraya çekilebileceği çok söylendi ama o da yapılmadı. onguldak ilinin bir özelliği aslında çok daha büyük nüfus geçindirebilecek ve sanayideki insanları rahatlıkla doyuracak yiyecek kaynaklarına da sahip olmasıdır. Eski ilin bugünkü illerinden olan Bartın, şimdiki Devrek ve Karadeniz Ereğlisi’nin katkısıyla bu gereksinimi fazlasıyla karşılayabilirdi. Ama nüfus planlaması yapılmadığı için hem bu geçim kaynaklarının K nı isterim. Ulusumuz; yazısıyla kafasıyla bütün uygarlık dünyasının yanında olduğunu gösterecektir.” (*) Z Gerçekler: Türk Ocakları ve Halkevleri devrimlerin yayılmasında büyük görevler yapmıştır. 19281935 öğretim yılları arasında, “Halk Mektepleri” sayesinde kent ve köylerde toplam olarak 778.192’si erkek, 307.967’si de kadın olmak üzere okuryazar belgesini alanların genel toplamı 1.086.159’u bulmuştur. Bu kurumlar, yayın ve yapıtlar ortaya koymuş, pek çok insanın topluma kazandırılmasını sağlamıştır. Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan, 1935 yılında TBMM’de yaptığı konuşmasında; “ülkedeki 40.000 köyün 35.000’inde okul ve öğretmen bulunmadığını” söylemiş ve eğitimin “ortalama 3 yıl olduğunu” ifade etmiştir. Eğitim tablosunun bu durumda olduğunu bilen Atatürk, dikkatini ordunun zeki çavuş ve onbaşılarına çevirmiştir. O çavuşlardan birini köyünde bir çocuğa ders verirken gören Atatürk, onların eğitilerek öğretmen yapılması talimatını Milli Eğitim Bakan Saffet Arıkan’a vermiştir. 1936 yılında Atatürk’ün direktifi üzerine “Eğitmen Kursları” kurulmasıyla, “Anadolu Aydınlanması” başlamıştır. 1937 yılında, İzmir ve Eskişehir, Kastamonu ve Kırklareli’nde olmak üzere dört “Köy Öğretmen Okulu” kurulmuştur. Deneylerden sonra, 17 Nisan 1940 tarihinde ve İsmet İnönü döneminde “Köy Enstitüleri” kurulmuştur. Hasan Âli Yücel ve İ. Hakkı Tonguç, Enstitüleri başarıyla yürütmüşlerdir. 21 “Köy Enstitüsüne” sadece köy çocukları alınıyor ve mezun olduktan sonra kendi köyünde öğretmen olması öngörülüyordu. Parasız yatılı olan bu okullar, köy çocuklarını Cumhuriyet aydınlanmacısı ve devrimci olarak yetiştiriyordu. Eğitim; yapıcı, yaratıcı, uygulamalı ve üreticiydi. 1946’ya kadar amacına uygun çalışmalar yapıldı. Ancak bu çalışmalar toprak ağalarının ve karşıdevrimcilerin hoşuna gitmedi. 1952 yılında “Köy Enstitüleri” kapatıldı. “Köy Enstitüleri”, açık kaldığı 12 yılda; 18.000 öğretmen, 2.000 sağlık memuru ve 8.000 eğitmen yetiştirmiştir. Bunların arasından pek çok yazar ve şair, müzisyen, ressam ve yönetici çıkmıştır. “Köy Enstitüleri”, kapatılmasının üzerinden 60 yıl geçtiği halde birçok panelde ve söyleşilerde anılmakta ve hakkında yüzlerce kitap yazılmaktadır. Bu eğitim atılımı, aydınlıktan korkanlarca yok edilmeseydi ne olurdu? Bugün köylerimiz modern tarım ile dünya ülkeleriyle yarışırdı. Türkiye, Atatürk’ün istediği “çağdaş” düzeylere ulaşır ve aşardı. Dünyanın beğendiği “Köy Enstitüleri” yerine, 23 yılda bir değişen eğitim modellerini uygulayarak; eğitimde ve sağlıkta gerilerde kaldık. Demokraside ve insan hakları konusunda karnemiz kırıklarla doluyken, şimdi de 4+4+4’lere tutsak edilmek isteniyoruz. 21 Köy Enstitüsüne ait binlerce fotoğraflık bir arşive, “Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği” kurucu ve onursal başkanı, Ortaklar Köy Enstitüsü mezunu, Müfettiş Halil Vural sayesinde kavuştum. Önce 21 “Köy Enstitüsü”ne ait 200 fotoğraflık sergi açtık. Bu arşiv, eğitimde yitirdiklerimiz için özlem dolu tepkiler aldı. 5 yıl içinde, yaşları 80 ile 90 arasında olan 19 Köy Enstitülü mezun ile on saate yakın röportaj yaptım. 66 dakika olan “Köy Enstitüleri Destanı” arşiv belgeselimde; bu okulların kuruluşunun utkusunu, verdiği eğitimi ve kapanışının hüznünü anlatan 55 dakikalık mezun röportajıyla 650 fotoğrafa yer verdim. “Köy Enstitüleri Destanı” yaratan Köy Enstitülü konuşmacıların çoğunun evden çıkamayacak oluşları, yaşadığım en büyük üzüntüdür. 510 yıl sonra, “Aydınlanma Neferleri”nin hiçbiri yaşamda olmayacaktır. Bu nedenle röportajı sürdürmek gerektiği kanısındayım. Amaç; ileriye dönük olarak ülkemiz eğitimine “Köy Enstitüleri Belleği” ni armağan etmektir. Sonuç: Köy Enstitüleri, aydınlanma meşalesi olarak devrim tarihindeki onurlu ve özenilir yerlerini koruyacaklardır. (*) Banoğlu, Atatürk, İst.1967 Kültüre Kurşun Sıkanlar... Nusret ERTÜRK azıl Say, dünyaya sesimizi duyuran ünlü sanatçımızdır. Bir gün Hayyam’ın bir dörtlüğünü internette köşesine aldı. Fazıl Say bu nedenle akla gelmeyen yazılı, sözlü saldırılara uğradı! Anılan saldırılar bana Alman faşist önderin o unutulmaz cümlesini anımsattı: “Kültür sözünü duyunca, tabancama sarılmak istiyorum!” İkisi birbirine nasıl da benziyor; biri diğerinin süreği. Aynı tohumun ürünleri. Kültür düşmanlığı ilkel toplumlarda, ilkel kişiliklerde yaşanıyor. Afganistan’da Talibanın yönetime gelir gelmez, tüm heykelleri yerle bir ettiğini unutmadık. Ömer Hayyam (10481131), İranlı şair, düşünür, matematikçi ve astronom. Adam, evrensel kişiliğiyle, eserleriyle bin yıldır yaşıyor. Sen kalk Hayyam’ın dörtlüklerine kafanı tak! Bu eyleminle sen, Hayyam’dan binlerce yıl gerilerde olduğunu gösteriyorsun. Buna akıl değil, tersi denir. Hayyam gibi kişiler, evrensel kültürün köşe taşlarıdır. Senin onları bir milim oynatmaya gücün yetmez. Ucuzundan bir kahramanlık kapmaya kalkıyorsun. Boşuna çaba. Ülkemizin önde gelen müzelerinden Ankara Medeniyetler Tarihi Müzesi’nin kapısında 1921 yazar. Kültür denince aklımıza Atatürk geliyor. “Cumhuriyet’in temeli kültürdür” der, o. Harf devrimi, Türk Dil, Türk Tarih Kurumu, Halkevleri, Köy Enstitüleri eşi görülmeyen kültür atılımlarıdır. Ne acıdır ki, kendini bilmez politikacılar bu kurumları tek tek kurşuna dizdiler! Saldırmalarına şaşıyoruz. Kültür düşmanlığı, kurşunu kendine sıkmadır... F C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle