25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 NİSAN 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 CHP’den Haberler Suriye çorabı Önce BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş konuştu: “Bugün artık bağımsızlığını ilk fırsatta ilan edebilecek bir Irak Kürdistanı var. Suriye’de bir Kürdistan bölgesi resmiyet kazanabilir. Sahip olduğu siyasi statü ve haklar ayrı bir konu ama şu anda zaten İran’da bir Kürdistan eyaleti var. Sonuç olarak neredeyse Iğdır’dan Hatay’a kadar, Türkiye’nin tüm güney sınırları resmi olarak Kürdistan olacak.” Ardından CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu konuştu: “Bölgede Irak, Suriye ve Türkiye’deki Kürtlerin birleştirilmesi hedefleniyor. Amerikan yanlısı bir Kürt devleti kurulmak isteniyor. Bu yapının Suriye kanadını oluşturmak da AKP’ye düşmüş durumda. Onlar da gönüllü taşeronluğa soyundular. Kendi ayağımıza kurşun sıkıyoruz, farkında değiller.” AKP’lilerin mekik diplomasi ile başımıza örülecek çorap şimdiden belli. KARAGÖZ SETİ Milletlerarası Kukla ve Gölge Oyunu Birliği Türkiye Milli Merkezi, 2009’da Karagöz’ün UNESCO tarafından “Türkiye’nin Somut Olmayan Kültürel Mirası” olarak kabul edilmesini sağlamıştı. En son Kültür Bakanlığı’nın katkılarıyla 4 DVD’lik “Klasik Karagöz Oyunları” seti çıkardı. Sette; hayal ustaları Tacettin Diker, Orhan Kurt ve Metin Özlen’in sesinden Karagöz’ün en gözde oyunları yer alıyor. Gölge oyunu düşkünlerine duyurulur. Okurumuz Atalay Tuna’dan mektup aldık. Eleştiriyor bizi: “Her hafta yazınıza olumsuz bir CHP yazısı katıyorsunuz. Karşıdakiler hızla her istediklerini gerçekleştirirken bazı olumsuzlukların gözardı edilmesi gerekiyor.” Bazı olumsuzlukları gözardı etmek! Kimileri böyle davranabilir, ama o zaman da bunun adı gazetecilik değil, parti yazarlığı olur. Sanırız, 42 yıllık Cumhuriyet okuru Atalay Tuna da onaylamaz böyle bir durumu. Biz gazeteciliğimizi sürdürüp CHP yetkililerinden dinlediğimiz kadarıyla onların nasıl bir CHP beklediklerini aktaralım: Geleneksel, kurumsal ve slogansı olmak istemediklerini ifade ediyorlar. CHP’yi mutlaka iktidara, olmazsa koalisyona taşımak gerektiği kanısındalar. Yalnızca Kadıköy’den, Çankaya’dan, İzmir’den değil; Ümraniye’den, Mamak’tan, Orta Anadolu’dan, Kürtlerden de oy almak istediklerini vurguluyorlar. Bu yüzden, “imam hatipleri CHP açtı” gibisinden tavırları önemsiyorlar. Yoksulluk, yolsuzluk ve kötü ekonomiyi önceleme amacındalar. Onun için 4+4+4 yasasında “laik, bilimsel eğitim” ifadesi yerine “tablet yolsuzluğu” gibi bir vurgu yeğlenmiş. Özel görüşmelerde, partinin holding gibi yönetilmesi gerektiğini savunuyor, örgütteki “komünistler ve ulusalcılar” yüzünden CHP’nin gerekli atılımı yapamadığından yakınıyorlar. Kemal Kılıçdaroğlu’na bir dönem daha olanak tanınmasını istiyorlar. Eğer başarısız olurlarsa, tüm yönetim olarak istifa edebileceklerini dile getiriyorlar. CHP örgütünden ve milletvekillerinden edindiğimiz bilgilere gelince: Geçenlerde Ordu’daydık. CHP’lilerle de görüştük. Partideki heyecan yoksunluğundan yakındılar. Çoğu yerde tek liste ile kurultay yaptıklarından söz ettiler. İlçe yönetimleri genellikle hatırla, gönülle oluşturuluyormuş. CHP örgütlerinde yıllarca çalıştıktan sonra TBMM’ye giren milletvekilleri ise, genel merkezin tutum ve davranışlarından pek hoşnut değiller. Haziran kurultayında, gerek PM gerekse MYK’de daha çok temsil edilmek için şimdiden kolları sıvadıklarını söylüyorlar. İnsan Gibi İnsan Olmak Ülkemizin liberalleri uzunca bir zamandır demokrasi coşkusu yaşıyorlardı, açılan “darbe davaları”, soruşturmalar bu coşkuyu biraz daha tetikledi, uçmaya başladılar. Hele iktidar destekçisi liberal medya ve sözcüleri “daha da, daha da” çığlıkları atmaktan bir hal oluyorlar. Neredeyse Mustafa Kemal de “makable şamil” yargılansın, devrimler soruşturulsun, diyecekler. Temel bir yanlışları var; olayları zaman ve mekân kavramlarıyla ele almıyorlar. Olayların geçtiği dönemlerdeki siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel koşulları göz önüne almadan, irdelemeden üzerlerinde bir yargıya varıyorlar. Oysa tarihsel hiçbir olay dönemin koşullardan bağımsız olarak gerçekleşmemiştir. Düşüncelerine değer verdiğimden değil, en çığırtkanları ve bilgi donanımı an alt düzeyde olduğundan Nagehan Alçı’dan bir örnek vermek istiyorum. CNNTürk ekranında “Mao da katildir, Castro da, Che Guevera da!” diye bağırıp çağırıyor. Bu devrim önderlerini emperyalizmin sömürüsü altındaki ülkelerinin iç dinamiklerinin yarattığını, gerekli iç ve dış koşulların var olmaması durumunda Çin’de de, Küba’da da devrimin başarı şansının olamayacağını düşünemiyor. Birçok benzeri gibi o da diyalektik düşünmekten yoksun, atıp tutuyor. O ve benzerleri için devrim süresinde ve sonrasında karşıdevrimcilerin tasfiyesi birer cinayettir, devrim önderleri de birer katildir! Bu liberallerin yeniyetmeleri de, soldan çark edip sonradan olanları da kurtuluş savaşlarını, devrimleri, askeri darbeleri birbirine karıştırıyorlar. Aralarındaki ayırımı göremiyorlar ya da görmek istemiyorlar. Askeri darbelere gelince… 19. yüzyılın başlarından 20. yüzyılın ikinci yarısının ortalarına kadar darbeler özellikle Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin siyasal yaşamlarını etkilemiş olan askeri müdahalelerdir. Örneğin, Arjantin’de 1819 yılından günümüze kadar geçen sürede başa geçen 46 devlet başkanından yalnızca ikisi görevlerini bir askeri darbenin hedefi olmaksızın, seçimle teslim etmişlerdir. Avrupa ise 1974 yılında Portekiz’de, 1967 yılında Yunanistan’da iki askeri darbe yaşamıştır. Askeri darbeler yukarıda sayılan üç anakara ülkelerini etkileyen uluslararası ortak koşulların sağladığı elverişli ortamda baştaki iktidarlara (bu iktidarlar işbaşına demokratik yollardan veya yine bir askeri darbeyle gelmiş olabilirler) yönelik girişimlerdir. Türkiye bir askeri darbeyle ilk kez 27 Mayıs 1960’ta tanışmıştır. Bu darbe daha sonrakilerden farklı olarak askeri hiyerarşik düzen dışında, genç subaylar tarafından Demokrat Parti iktidarına karşı girişilmiş, başarıya ulaşmış bir müdahaledir. Darbenin iyisi kötüsü olur mu? Bu sorunun yanıtını 27 Mayıs bağlamında vermek kolay değildir, birçoklarına göre söylemleri, davranışları, uygulamalarıyla meşruiyetini yitirdiğini kanıtlamış bir iktidara karşı gerçekleştirdiği ve ülkeye özgürlükçü bir anayasa kazandırdığı için “doğrudur”. Fakat sonrasında kurulan Yüksek Adalet Divanı’nca verilen üç ölüm cezası ve ağır mahkumiyet kararları gibi darbeyi gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi üyelerine tanınan “tabii/temelli senatörlük” hakkı türünden uygulamalarla “yanlışa düşmüş” bir müdahaledir. Askeri darbelere temelden karşı olan birçok insan da 27 Mayıs 1960 ile 25 Nisan 1974 günü Portekiz’de gerçekleşen ve ülkeye demokrasi, halka özgürlük getiren “Karanfil Devrimi” arasında bir benzerlik kuruyor. Hiç kuşkusuz bu benzetmede bir doğruluk payı vardır; ne var ki hiçbir darbe bir diğerinin aynısı değildir. Aralarındaki farkı orta ve uzun erimlerdeki benzeşmezlikler belirler. Demokrasiye gönül vermiş liberallerimiz “tüm darbeler ve darbe girişimleri yargılansın” diyorlar. Onlara katılmamak olası değil, fakat “derya içre olup deryayı bilmeyen” balık gibiler, gözlerinin önünde olup bitenlere karşı körler. Hak arayan öğrenciler, anlatım özgürlüğünü kullanan gazeteciler, yazarlar, düşüncelerini açıklayan bilim adamları içeri atılırken, suçları kanıtlanmamış yüzlerce tutuklu yıllardır demir parmaklıklar ardındayken, seslerini çıkarmıyorlar. Gazetelerin köşe yazarları birer ikişer yerlerinden olurken, susuyorlar. Dün Zeynep Oral, Nilgün Cerrahoğlu, Mine Kırıkkanat, sonra Ferai Tınç, Bekir Coşkun, Emin Çölaşan, Necati Doğru, Oktay Ekşi, Türker Alkan, daha sonra Ece Temelkuran, Nuray Mert, Cüneyt Ülsever, Özdemir İnce köşelerinden uzaklaştırıldılar. En son Osman Ulagay mesleğini bırakmak zorunda kaldı. Liberaller ise susuyorlar. Demek ki özgürlükçü ve demokrat olmak için “liberalim” demek yetmiyor. Önce insan gibi insan olmak gerekiyor. Bu da galiba işin en zor olan yanı! Prof. Dr. M. Orhan Öztürk, İbni Sina’nın 11. yüzyılda çocuğun okula hangi yaşta başlayacağını bir zamanlar Batıda da çok tanınmış “Kanun” adlı kitabında yazdığını anımsattı. İbni Sina, şöyle diyor kitabında: “Çocuklara özenle bakım verilmeli, davranışların aşırılığa kaçmaması için özen Bin yıllık saptama gösterilmelidir. Saldırgan öfke patlamaları, korku ve bunaltı yatıştırılmalıdır. Bu önlemlerin en iyi biçimde sağlanması, çocuğun doğal istek ve eğilimlerini tanımak; hoşlanmadığı durumları göz önünde tutmakla olur. Çocuğun doğal yetenekleri desteklenmeli, tedirginlik kaynakları giderilmelidir. Böyle bir çocuk yetiştirme hem beden, hem ruh için iyidir. Ruhsal yönden yararlıdır, çünkü erken eğitimle alışkanlıklar ve tutumlar kişiliğe yerleşir. Çocuk altı yaşına gelince öğretim ve eğitim için bir öğretmene gönderilmelidir. Çocuğu birden kitaplarla yüklenmemeli, eğitim gelişerek ilerleyen bir sisteme uyarak yapılmalıdır.” İbni Sina’dan bin yıl sonra eğitim yaşını 5’e düşürmek AKP’ye nasip oldu. Üç sözcük Behçet Aysan Şiir Ödülü’nü “Sana Şehir Gelecek” adlı kitabı ile alan Tozan Alkan’a üç sözcüğün kendisi için ne anlama geldiğini sorduk. İşte yanıtları: Gemi: “sen bu şiiri okurken / ben belki başka bir şehirde / ölürüm” Behçet Aysan. Yangın: Madımak 19 yıldır süren bir yangındır. Bu yangın zamanaşımına uğramaz, vicdanlarda sürecektir. İnsan: Madımak kıyımından sonra akıl tutulmasına yol açan açıklamalarda bulunan bazı canlılarla, yitirdiğimiz 35 can’ın ortak adı. Ne yazık ki! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Hayatsız Kadınlar: ‘Hayat Kadınları’ “Seks kölesi” olarak alınıp satılan kadınlar için her yılın 3 Mart’ı, “Dünya Seks Köleliği ile Mücadele Günü” olarak belirlenmiş. Sivil toplum örgütleri dünyanın ve Türkiye’nin “seks köleliği” ile yüzleşmesini ve seks köleliğinin tamamen ortadan kaldırılmasını önermekte. Uluslararası sivil toplum örgütleri ve uzmanların araştırmalarına göre, dünyada 30 milyon civarında seks kölesi var. Bu seks kölelerinin yarısından fazlası çocuk (18 yaşından küçük). Dünyada her yıl 4 milyon yeni kurban, seks kölesi yapılmakta. Dünyada seks köleliği için her yıl 500 bin kadın ve çocuk kaçırılmakta. Dünyada seks köleliği ticaretinden doğan rant 100 milyar dolar civarında... Dünyada seks köleleriyle birlikte olan erkek sayısı bir milyarı geçmekte. Evsizlere Güçsüzlere Açlara Cinsel Kurbanlara Şiddet Mağdurlarına Şefkat Kapısı Yoksullukla Mücadele ve Ötekilere de İnsan Hakları Derneği’nin (ŞefkatDer) yaptığı araştırmalara ve açıklamalara göre: “Türkiye’de 60 ilde resmi genelev var; resmi olarak genelevlerde çalıştırılan seks kölesi cinsel kurban vesikalı genel kadınların sayısı 3 bin, gayri resmi genelevlerde, randevu evlerinde, otellerde, çeşitli mekânlarda, sokaklarda çalıştırılan seks kölesi kadınların sayısınınsa 100 binden fazla olduğu tahmin ediliyor. Türkiye’deki seks kölelerinin 50 bini çocuk... Türkiye’de seks köleleriyle birlikte olan erkek sayısı bir milyonu geçmektedir. Seks köleleri yaşayan ölüler gibidir, hatta seks kölelerinin durumu ölülerden bile beterdir. Ölüler geçmişte ne yaşarsa yaşasın neticede acıları dinmiştir. Ama seks köleleri diri diri acı çekmeye, işkenceye maruz kalmaya devam etmektedir. Hayati yönden en büyük risk altında olanlar da seks köleleridir. Türkiye, dünya seks köleliği ticaretinde, eski Doğu Bloğu ülkelerinden ve Asya’dan Avrupa’ya götürülen seks kölelerine köprü ve bekleme istasyonu vazifesi görmektedir. Avrupa birliği ülkelerine vize sorunundan dolayı Türkiye’ye vize almak kolay olduğu için, Türkiye’deki seks köleliği ticaretinde dönen rant 5 milyar doları bulmaktadır. Türkiye seks köleliğinin ortadan kaldırılmasında, İsveç modelini örnek almalıdır. İsveç’te resmi, gayri resmi tüm genelevler yasaktır, para karşılığı cinsellik İsveç vatandaşları için hem İsveç’te hem de yurtdışında yasaktır. Kadın bedeninin sömürülmesine, satılmasına göz yumulmaz. Fransa’da da genelevler yasaklanmıştır. İngiltere, Norveç ve İtalya gibi ülkelerin de parlamento ve hükümetlerinin gündeminde resmi ya da gayri resmi genelevlerin kapatılması söz konusudur. ABD’de sadece Nevada eyaletinde genelevler açıktır. ABD’nin diğer eyaletlerinde genelevler yasaktır.(…)” “Nüfus Planlaması” konusunda büyük hizmetleri olan Prof. Dr. Nusret H. Fişek (19141990) anısına kurulan Fişek Enstitüsü Vakfı’nın “Türkiye Çocuk Emeği Kaynakçası” verilerine göre: “Büyük kentlerde hızlı nüfus artışı, plansız kentleşme, göç, yoksulluk, artan enflasyon, işsizlik, kötü koşullarda barınma, aile içi şiddet, aile bütünlüğünün bozulması ve ailenin toplumsal desteğini kaybetmesi gibi durumlar aileyi ve tüm aile bireylerinin yaşamını olumsuz olarak etkilemektedir. Bu faktörlere ek olarak, ailedeki alkol ve madde bağımlılığı, babanın evi terk etmesi, ebeveynin başka kişilerle evliliği, gelir getiren kişinin yokluğu, macera arama, fiziksel istismar, cinsel taciz ve tecavüze uğramış olma, eğitim düzeyinin düşük olması, eğitim kurumlarının yetersizliği, toplumun geleneksel tutumları gibi durumlar tüm aile bireyleri içinde şüphesiz en fazla çocukları etkilemektedir. Bu faktörler çocukların aile ortamından uzaklaşmasını ve suç işleme potansiyelini arttırıcı bir ortam olan sokağa sürüklenmesine neden olmaktadır. (Subaşı, M., Kubilay, G.: Hemşirelikte Araştırma Geliştirme dergisi, 5: 2, Ankara)” “Seks kölesi” olarak alınıpsatılan kadınları “hayat kadını” olarak tanımlamak yerine “hayatsız kadın” olarak tanımlamak çok daha doğru olur. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Omlete verilen 1 bir başka ad. 2/ Piyangoda en küçük 2 ikramiye... Asker. 3 3/ “Şahinim var 4 bazlarım var/ alışkın sazlarım var” 5 (Karacaoğlan)... An 6 kara’nın bir semti. 4/ Bir renk... “Sığla 7 yağı” da denilen ve 8 günlük ağacından 9 elde edilen balsam. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 5/ Kirliliği gösteren iz... Serbest bırakma. 6/ Ta 1 A R M A D İ L L O mir. 7/ Meksika ve 2 D Ü E T S E U L ABD’de yetişen, meyve 3 A S T D İ K T E lerinden çıkarılan yağ koz 4 L U K E L E metik sanayisinde kullanı 5 E M R E İ N T İ lan bir bitki... Akıl. 8/ Bir 6 O R U K A T anlatımı oluşturan sözcük 7 B A B A Ç A T İ ya da tümcelerin topu... 8 E M E T E H İ L Tarlalarda sele karşı taştan yapılmış set. 9/ İki tarla 9 T A R A N T U L A arasındaki sınır... Büyük delikli kalbur. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Aralarında herhangi bir düşünce bağı olmayan sözcük ve tümcelerin sık sık yinelenmesi. 2/ İşçi... Doğu Karadeniz’de dağların yüksek kesimlerinde yaygın geçici kırsal yerleşme tipi. 3/ “ boyu üç servi/ Demek ki Levni geçmiş buralardan” (İlhan Berk)... Altay Türklerinde “şarkı, türkü” anlamında kullanılan sözcük. 4/ Yunanistan’ın plaka imi... En tiz erkek sesi. 5/ Dokumacılıkta mekikle enine atılan iplik... Akla ve sağduyuya aykırı olan. 6/ Kuzey Amerika’da bir şelale. 7/ Düz yer, ova... Çit, perde. 8/ Peynir, et, balık, asma yaprağı gibi yiyeceklerin, bozulmaması için içinde tutuldukları tuzlu su. 9/ Bir çeşit tavla oyunu... Cahit Külebi’nin bir şiir kitabı. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle