19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 NİSAN 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 Leonardo da Vinci’nin doğum günü olduğu varsayılan 15 Nisan’da çeşitli etkinlikler düzenledi İlk Dünya Sanat Günü Kültür Servisi Leonardo da Vinci’nin doğum günü varsayılan 15 Nisan, dün tüm dünyada ilk kez “Dünya Sanat Günü” olarak kutlandı. “15 Nisan Dünya Sanat Günü”, Meksika’da geçen yılki International Associations of Art Genel Kurul Toplantısı’nda Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UPSD) Türkiye Başkanı Bedri Baykam’ın bu yöndeki teklifinin kabul edilmesiyle hayata geçmişti. Bu kapsamda “Dünya Sanat Günü”nün Türkiye’deki kutlamaları, Şişli Belediyesi’nin öncülüğünde, Abdi İpekçi Caddesi’nde dün yapıldı. Burada konuşan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, “Bugünün ‘Dünya Sanat Günü’ olarak kutlanması, Türkiye’den sanatçıların büyük mücadelesiyle oldu. Sanata ve sanatçıya önem vermek demokrasiye önem vermektir. Sanat eserlerini sokakta görmenin de ayrı bir önemi ve güzelliği var” dedi. Bedri Baykam ise “Bugün yalnızca benim değil, tüm UPSD’nin başarısıdır. İleride, “Dünya Sanat Günü”nün Türkiye’deki kutlamaları, Şişli Belediyesi’nin öncülüğünde, Abdi İpekçi Caddesi’nde dün yapıldı. bu önemli gün Türkiye’den çıktı diye hatırlanırsa ne mutlu bize” diye konuştu. Bu yıl ilki düzenlenen “Dünya Sanat Günü Onur Ödülleri”ne ise Adnan Çoker ve Komet değer görüldü. Ödül plaketini Mustafa Sarıgül’den alan Adnan Çoker, “Sanat hayatımda yaptığım ilk çalışmalar Leonardo kopyasıydı. Bu ödül benim için çok anlamlı” ifadelerini kullandı. “Dünya Sanat Günü” etkinlikleri, Bulutsuzluk Özlemi ile Golden Horn Brass Quintet konserlerinin yanı sıra gün boyu pandomim, canlı heykel ve modern dans gösterileri ile devam etti. Nişantaşı’nda çok sayıda mağazanın vitrininde çeşitli sanatçıların eserlerinin yer aldığı “Vitrin Sergileri” de izlenime sunuldu. Bu arada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Dünya Sanat Günü” nedeniyle bir mesaj yayımlayarak “Böyle bir günde insanlığın tüm husumetlerden, çıkar çatışmalarından uzak, sanatın bütünleştirici gücü ile birlikte, dostane ilişkiler inşa ettiğini, geliştirdiği uygarlığın değerlerine ve yüksek ideallerine sahip çıktığını görmek en büyük arzumuzdur” dedi. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da mesajında, “Bir resimde, bir şiirde, bir tiyatro eserinde aynı duygulardan beslenebilmemiz, toplumsal bir duygudaşlık oluşmasının en zarif, en güzel yolarından biridir” ifadelerini kullandı. Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı Üstün Akmen’in yazılı açıklamasında ise şu ifadeler yer aldı: “İstanbulluların tiyatrosu elinden alınıyor, başına buyruk birileri kentin tiyatrosunun idam fermanını imzalıyor, İstanbullu uyuyor hem de sürekli uyuyor. Bu ortamda sanat günü kutlanamaz, hele İstanbul’da hiç kutlanamaz.” Bir İstanbul Klasiği Yazının başlığını okuyunca kimden söz ettiğimi hemen anlamışsınızdır. Öyle değil mi, hem zaten kaç İstanbul klasiği var? Beni çok sevindirdiniz ama, kendisi de bu yazıyı okuyup onu hemen tanıdığınızı duyunca mutlu olmuştur eminim. “Mutlu” dedim ya, bugün yazıya sözcükler kendiliğinden geliyor, her biri çoktan birer “heves kuşu” olmuş da, “beni de beni de o yazıya al, ben de geçeyim yazıya” diye sevinç uçmalarındalar bile. Kanat çırpmalarını duyuyorsunuz değil mi? Ah bu sözcükler, ne zaman çocuk kalbiyle şımaracakları, ne zaman büyük aklıyla küsecekleri, ne zaman kendilerini kuş gibi yeğin hissedecekleri hiç belli olmaz! Böyle diyorum da onlardan şikâyet mi ediyorum, asla! Tam da bu yüzden, yerlerinde durmadıkları, bir oraya bir buraya gezinip durdukları için seviyorum ya onları. Fakat doğrusunu isterseniz bir yandan da üzülüyorum onlar için. Benimleyken yalnızca şiirlerde, birkaç denemede, düzyazıda ve bir de şu okuduğunuz mektuplarda geziniyorlar. Hem de yalnızca günümüzde geziniyorlar. Oysa onları İstanbul’un eskisinden yenisine, Bahariye’sinden Yedikule’sine, nergisinden lalesine, tatlısından tuzlusuna gezdiren, gezdirmekle kalmayıp hem onlara hem de onlarla bize sonsuz bir şölen duygusu yaşatan öyle bir usta var ki, ben de sözcükleri biraz olsun sevindirebilmek, onlara şu baharda İstanbul’u yaşatabilmek için onu yazıyorum bugün. Bir yazarın, bir şairin daha yaşarken klasik hale gelmesi, elbette o yazar için de, o edebiyat, o dil için de övünülesi bir şeydir. Hele o yazar sizin neredeyse, bir rastlantı diyelim ya da edebiyat ve şiir konusunda bir “oburcuk” olmanız yüzünden, çok erken tanıyıp, ilk gençlik kitabını okuyup izini sürdüğünüz ve şükür bugünlere kadar hemen her yapıtını eksiksiz okuyarak, onun sözcükleriyle incelikler, duyarlıklar, kırgınlıklar, acılar, ayrılıklar, eh arada bir de sevinçler haritasının sınırlarını durmadan genişlettiğiniz bir yazarsa... Cümleyi galiba toparlayamayacağım, en iyisi şöyle bitireyim: Bu çok şey demektir! Okumadığım pek az kitabı var, bunlardan üçü “yemek”le ilgili, onlar da doğal olarak mutfakta duruyor, bu konuda ne yazık ki “emek” veremediğim için umarım onları da biri tez elden mönüye ekler. Her ne kadar yazarımız “yemek” kitaplarını imzalarken “Dikkat! Zehirlenme tehlikesi!” diye yazsa da, kendisinin o kitapları yazdıktan sonra yazı verimini daha da arttırdığına bakılırsa, tam tersine “sağlıklı ve iyi beslenme güvencesi” taşıyan yapıtlar olmalı bunlar da. O benim için ilk kitabı “Cumartesi Yalnızlığı”nı (1968) okuduğum 41 yıl öncesinden, en son kitapları “Yağmur Akşamları” (2011) ile “Yaşadığım İstanbul”u (2012) okuduğum bugüne dek ışıltısını hiç yitirmeyen, fakat yine de Cemil Meriç için söylendiği gibi hep “münzevi bir yıldız” gibi yalnız duran Selim İleri’dir. “Edebiyatımızın yıldızı”dır. Büyük romancı, hikâyenin ve düzyazının değerli ustasıdır ama, hâlâ “hevesli bir kalfa” gibi, bir “hevesin kalfası” gibi belki de ustalığına nisbet yaparcasına çalışmaktan geri durmayandır. Belki de “gerçek ustalık” böyle bir şeydir. Geçen akşam İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde “İstanbul edebiyatı” kapsamında kendisiyle bir söyleşi yaptım. İlgili bir okur topluluğunun olduğu o söyleşiden sonra bir kez daha şu uzun soruyu sordum kendime. “Eski” kitaplara, onların “eski” yazarlarına, şiirin kıyısındakilere, kendini hiç öne sürmeyenlere, az çok demeden komşuluklara, sokaklara, semtlere, sinemamızın perdesini ağartanlara, “salyangoz satarak” tiyatro yapanlara ve dahi incesinden hüzzamına şarkılara, bilhassa ikinci kemanlara bu kadar vefalı davranan bir başka yazar var mıdır acaba? Üstelik vefa kelimesine de neredeyse hiç başvurmuyor. Bilgisayar kullanmıyor, daktilo kullandığını söylüyor ama, bana sorarsanız yalnızca “gönlüyle” yazıyor, vefayla yazıyor. Edebiyatımızın bir klasiği, bir İstanbul klasiği ve vefanın edebiyatımızdaki son temsilcisi. Teşekkürler Selim İleri. Siz çok yaşayın, çok yazın, bu Türkiye için, Türkçe için, İstanbul için çok şey demektir. ‘İSYANBUL SANAT VARYETESİ’ YÜRÜYÜŞ DÜZENLEDİ İstanbul Emek’e sahip çıkıyor Kültür Servisi İsyanbul Kültür Sanat Varyetesi çatısında bir araya gelen sinema yazarları, sanatçılar ve sinemaseverler, Emek Sineması’na sahip çıkmaya devam ediyor. Topluluk, dün Taksim tramvay durağında bir araya gelerek buradan Emek Sineması’na kadar “İkna olmuyoruz, biletinizi kesiyoruz!” başlıklı bir yürüyüş gerçekleştirdi. Müzik ve dans eşliğindeki yürüyüş boyunca “Emekle Sermaye Uzlaşmayacak” yazılı pankartlar ile “Fetih Beyoğlu: Grand Pera” film afişinin tasarlandığı dövizler taşıyan topluluk, yol boyunca “Emek Bizim İstanbul Bizim” sloganları attılar. Yol üzerinde Starbucks’ı da protesto eden topluluk, ardından Demirören AVM önünde oturma eylemi gerçekleştirdi. Burada okunan bildiride ise şu ifadelere yer verildi: “Yıl 2012. Beyoğlu tam bir sinema mezarlığına dönüşmüştür. Bize dayatılan bu senaryoyu kabul etmiyoruz. Emek Sineması’nın bulunduğu yerde yenilenmediği herhangi bir projeye ikna olmayacağız. Taksim Meydanı’nın yayalaştırılmasına, Tarlabaşı’nın yenilenmesine, Beyoğlu’nun satışa çıkarılmasına ikna değiliz, olmayacağız!” Topluluk ardından, “Fetih Beyoğlu: Grand Pera” adlı sembolik film bileti kesme eylemlerini hayata geçirdi. Grup Yorum’un “ON’ların Türküsü”ne yüzbinlerce kişiden oluşan bir vokal grubu eşlik etti. Konsere Zülfü Livaneli, Aylin Aslım, Hüseyin Turan gibi çok sayıda sanatçı da destek verdi. (Fotoğraflar: UĞUR DEMİR) ‘Grup Yorum susturulamaz’ KAUFMANN ÇANTANIZI KARIŞTIRIYOR ? Kültür Servisi Sosyolog yazar Jean Claude Kaufmann, Can Yayınları’ndan çıkan “Çanta” kitabıyla, her kadının elinde ya da kolunda kişisel ve gizemli bir nesneye dönüşen çantanın derinliklerine dalıyor. Kitapta, başlangıçta bir moda aksesuvarı olarak tanımlanan bu nesnenin, neden kadının kimliğini tanımlayan ayrıcalıklı bir alan olduğu araştırılıyor. ‘BELİRLİ BİR BAKIŞ’ TİM ROTH’A EMANET ? Kültür Servisi Ünlü İngiliz oyuncu Tim Roth, bu yıl Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünün jüri başkanlığını üstlenecek. Roth’un öncülüğündeki jüride başka kimlerin olacağı ise önümüzdeki günlerde açıklanacak. Bu yılki Cannes Film Festivali, 16 Mayıs’ta Wes Anderson’un yönettiği, Bruce Willis ile Edward Norton’ın başrollerini paylaştığı “Moonrise Kingdom” filmi ile açılacak. İstanbul Haber Servisi Sol muhalif çizgideki müzik çalışmalarını 1985’ten bu yana sürdüren Grup Yorum “Bağımsız Türkiye On’ların Türküsü” konserini dün Bakırköy Halk Pazarı’nda gerçekleştirdi. Sabah saatlerinden itibaren “Grup Yorum susturulamaz”,“Yaşasın sosyalizm” yazılı pankartların asılı olduğu konser alanına akın eden kadın, genç, yaşlı, çocuk yüz binlerce kişi hep bir ağızdan “Türküler susmaz, halaylar sürer”, “Kahrolsun ABD emparyalizmi” sloganları attı. Müzikli dans gösterisi ve Nihat Behram’ın şiirleriyle başlayan konserde Yorum üyeleri, “Biz bugün burada ABD’ye bağımlılıklarını ilan edenlere karşı, bağımsızca türkülerimizi söyleyeceğiz. Tüm türkülerimiz ezilen halklar için hep bir ağızdan yükselecek. Bizim bağımsızlık düşümüzü yok edemeyecekler. Bizler bu sözü Mahir’lerden aldık. Onun için diyoruz ki yaşasın tam bağımsız Türkiye” dedi. Konsere Halkın Sesi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu da katılırken, TAYAD’lı aileler de beyaz tülbentleri ile en ön sıralar Sait Faik İş Sanat’ta ? Kültür Servisi İş Sanat, nisan ayında ilk kez bir hikâyecimizin dinletisine ev sahipliği yapıyor. İş Sanat bu özel gecede, Türk edebiyatının en değerli isimlerinden, Sait Faik’i öyküleriyle anıyor. Türkiye modern hikâyeciliğin kurucusu Sait Faik Abasıyanık’ın hikâyeleri, Serdar Yalçın’ın bu dinleti için bestelediği müzikler eşliğinde, yazarın yaşamını da simgeleyen sahne düzeninde ve iç içe geçmiş dramatik bir akışla İş Sanat’ta okunacak. Dinleti bugün saat 20.00’de İş Sanat’ta. da yer aldı. “Uğurlama”, “Cemo”, “Gazi Marşı” gibi çok sayıda sevilen şarkı, marş ve türkülerini seslendiren Grup Yorum konserine, sanatçılar Hüseyin Turan, Zülfü Livaneli, Aynur Doğan ve Aylin Aslım şarkı ve türküleriyle destek verdi. Sanatçı Hüseyin Turan’ın seslendirdiği Âşık Mahzuni Şerif’in “Amerika Katil” türküsüne alanı dolduran yüz binlerce kişi hep bir ağızdan eşlik etti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle