25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 NİSAN 2012 PAZAR 6 HABERLER Şöyle bir denklem kurmuştum yazılarımda, geçerliliğini sürdürüyor, üstelik fazlasıyla ve daha da netleşerek: Erdoğan ve iktidarı içeride şiddeti arttırdıkça, iktidarına destek için bağlı olduğu güçler karşısında teslimiyetçiliğini arttırmak zorundadır. AKP iktidarının, desteğini aldığı ve almak zorunda olduğu bir numaralı güç, şüphesiz ABD’dir. ABD hâlâ belirleyicidir, ekonomik ve siyasi destek (ülkeye para akışının sürmesi) ve AKP iktidarının istikrarı anlamında. Kontrol ve güç orada, henüz ve hâlâ! Avrupa da önemlidir, ama kısa dönemde çok da önemli değildir. Avrupa Parlamentosu (AP) iktidara karşı eleştirilerini arttırdı. Utku’nun dünkü dikkat çekici haberinde belirttiği gibi, cemaatçilerin lobilerine rağmen, Silivri yargılamalarında sahtekâr veya senaryo belgeler konusu on Türkiye raporuna girdi! Sedat Ergin, dün raporu özetlemiş, AP eleştirilerini bir doz yükseltti. Ama bu uyarıların, şimdilik, AKP’ye karşı bir yaptırım aşamasına gelinceye kadar Erdoğan’a sinek vızıltısı etkisi yapacağını varsayabiliriz. Peki cemaatçiler neden çırpınıyor, aman Silivri konusu rapora girmesin diye? Yanıtı içinde, ama yine de belirtelim: a) Sahte belgelerin izi onlara çıkıyor; b) AB, cemaatçilere Avrupa’yı dar edebilir! Bavulcu’nun çırpınışlarına bakın anlayın. “Balyoz’un sahteliğini belgeleyen raporlara karşı başlattığı “Külliyen yalan” yazı dizisi bile kurtaramaz kendisini, daha 10 yazı yazsa bile.. Dani Rodrik’lerin internet sitelerinde “bilimsel titizlikle” ve “belgelere dayanarak” verdikleri anında yanıtları izleyiniz lütfen.. Eminim ki, Dani Rodrik’lerin Balyoz ve Gerçekler’ini en iyi izleyenleri, Silivri savcı ve mahkemeleridir. Ama şu ruhla bakıyorlardır: Acaba bugün hangi sahtekârlığı yine ortaya koyup bizi zor durumda bıraktılar!! Ellerinden gelse, aslında, Silivri yargılamalarından önce Rodrik’lerin bu sitesini yargılayıp mahkum etmeyi tercih ederler! ??? Baştaki denkleme dönelim: İktidar, şiddetin en âlâsını gösterdi Ankara’da eğitimcilere karşı.. Bu şiddet, iktidarın kara yüzünü sergileyen yüzlerce örnekten biri. The Economist dergisi, Erdoğan ve iktidarının zalim karakterini vurgulayan makale yazıyor! Ama kime ne? İktidar, içeride zulmünü arttırdıkça, dışta ABD’ye de hizmetini arttırmak zorundadır. Hem içeride şiddet uygula ve insan hak ve özgürlüklerinin her an içine et; hem de dışta ABD’nin Ortadoğu’da senden istediklerini yerine getirme.. Bu ikisi olmaz. Olursa, “iktidarı yıkılacak ve değiştirilecek bir İslam ülkesi”ne dönüşürsün.. Bir “Ankara Baharı” gündeme gelir... Suriye ve İran’da yapılacak bunca iş varken, “tarafsızlık” ayaklarına yatmana izin vermezler! Kullanırlar! Kullanmak en tabii hakkıdır ABD’nin! Çünkü, adamların demedi mi ki, “lütfen, süpürmeyin kullanın,” diye! Bu söz üzerine düşündüler taşındılar, galiba en iyisi bu yöntem 20 yıl önce gözaltındayken kaybolan üç öğrencinin soruşturulmasında başa dönüldü 1 yıldır adım atılmıyor HİLAL KÖSE Üniversite öğrencileri Ayhan Efeoğlu, Hüsamettin Yaman ve Soner Gül’ün, gözaltında kaybedilmeleriyle ilgili bir yıldır devam eden soruşturma, görevsizlik kararıyla ikinci kez İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Özel yetkili savcı, polis memurlarının, olay tarihinde örgüt üyesi olduklarına dair somut delil elde edilemediğini belirtti. Şüpheliler hakkında “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma” iddiasına ilişkin takipsizlik kararı verdi. Polisler, “tasarlayarak insan öldürme” suçundan soruşturulacak. Susurluk hükümlüsü Ayhan Çarkın’ın basına yaptığı açıklamaların ardından, Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Hakan Karaali, 23 Mart 2011’de soruşturma başlattı. Çarkın’ın gözaltında verdiği ifadeler üzerine soruşturmayı genişleten savcı, eski polis şefi Şefik Kul, ölen polisler Baki Avcı, Ahmet Sakarya’nın da aralarında bulunduğu 13 eski polisi de soruşturmaya dahil etti. Çarkın’ın 19931995 yılları arasında katıldığını söylediği, Savaş Buldan, Hacı Karay, Adnan Yıldırım, Fevzi Aslan, Şahin Aslan, Behçet Cantürk, Recep Kuzucu, Medet Serhat, İsmail Karaalioğlu, Mecit Baskın, Yusuf Ziya Ekinci, Namık Erdoğan, Faik Candan, Lazem Esmaeli ve Asgor Simitko’nun öldürülmesiyle ilgili dosya, 27 Eylül 2011’de Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Efeoğlu, Yaman ve Gül’ün öldürülmeleriyle ilgili soruşturma ise bir gün sonra görevsizlik kararıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Dosyayı inceleyen Cumhuriyet Savcısı Ayhan Bedirhan, kamu görevlilerine isnat edilen eylemin, Ergenekon ve Susurluk terör örgütü kapsamında suç işleme eylemi olduğuna dikkat çekti. 2 Şubat 2012’de dosyayı yeniden özel yetkili savcılığa gönderdi. ‘Yeterli delil yok’ Savcı Karaali’ye 1 Mart 2012’de ifade veren şüpheliler, suçlamaları kabul etmedi. İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü, savcılığa, şüphelilerin SusurlukErgenekon silahlı terör örgütü içinde faaliyette bulunduklarına dair somut delil elde edilemediğini bildirdi. Savcı Karaali de 6 Mart’ta, yeniden görevsizlik kararı verdi. Savcı, Efeoğlu, Yaman ve Gül’e yönelik eylemlerin bir terör örgütü tarafından işlendiğine dair delil elde edilemediğini ifade etti. Şüpheliler Çarkın ve Ayhan Özkan hakkında 19941995 yılları arasında gerçekleştirilmiş eylemlerle ilgili olarak Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yapılan soruşturmada da örgüt üyeliği suçundan, delil yetersizliğinden takipsizlik kararı verildiğini belirtti. Dışta Hizmet İçte Zulüm 5 bin 289 ihlal başvurusundan yalnızca 7’si kadın haklarına ilişkin Kadın hakkını arayamıyor FIRAT KOZOK TEPAV: KADINA YÖNELİK ŞİDDET YASASINDA EKSİKLİKLER VAR ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine İlişkin Yasa’daki eksiklikleri raporlaştırdı. Raporda, yasanın hangi kadınları kapsayacağının belirsizliği, şiddete uğrayan kadına arabuluculuk önerilemeyeceği hükmünün bulunmaması ve genel bir tanımlama yapılması eleştirildi. Araştırmacı Ülker Şener tarafından hazırlanan değerlendirme raporda, yasadaki eksiklikler şöyle sıralandı: Şiddetle mücadelenin “ailenin korunması” çerçevesinde ele alınması, bireyi ve bireyin haklarını ikincil kılmaktadır. Yasada yer alan “Şiddete uğrayan ve uğrama ihtimali bulunan kadınların...” ifadesi, geniş bir çerçeveyi ifade edebilecek olumlu bir tanımlama sayılabilir. Ancak bu tanımın yasa kapsamında açık bir şekilde ifade edilmeyen lezbiyen, biseksüel vb. bireyleri kapsayabilmesi yargıçların “iyi niyetli” iradesini ve yorumunu gerektirmektedir. Yasada, kadın örgütlerinin taleplerine rağmen “toplumsal cinsiyet” tanımının yer almamış olması bir diğer eksikliktir. Yasada merkezi hükümete sığınmaevi sayısını arttırmak, verilen hizmeti iyileştirmek vb. herhangi bir görev verilmemiştir. Kreş imkânının süresi kadının elde ettiği gelire göre belirlenmelidir. Eğer kadın asgari ücretli bir işte çalışıyorsa süre belirtilmeden kreş hizmeti devlet tarafından verilmelidir. ANKARA İnsan hakları ihlal iddialarıyla Başbakanlık’a 2011’de 5 bin 289 başvuru yapıldı. Ancak bu başvurulardan yalnızca 7’sinin konusu “kadın hakkı” oldu. Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’nın 2011 yılı insan hakları ihlal iddiası başvurularına ilişkin verileri raporlaştırıldı. Bazı satır başları şöyle: 2011’de en fazla şikâyet gelen konu “sağlık ve hasta hakkı” oldu. Bu konuda 548 başvuru yapıldı. Bu konuyu 531 başvuruyla “çevre hakkı”, 295 başvuruyla “kötü muamele yasağı” izledi. Yurttaşlar sağlık ve hasta hakkı başlığı altında, kamu görevlilerinin özensiz davranışlarından, ceza ve tutukevlerindeki mahkum ve tutukluların sağlık hakları ile ilgili taleplerinin karşılanmamasından, yanlış teşhis konulmasından yakındı. Çevre başlığı altında yurttaşların en fazla şikâyet ettiği konular, doğal afetler sonucu yaşam alanlarının etkilenmesi, altyapı yetersizlikleri, gürültü kirliliği, baz istasyonları, araç trafiği oldu. Kötü muamele konusunda ise insanların en fazla rahatsız oldukları konu, kamu görevlilerinin kişilere yönelik özensiz ve ilgisiz davranışları. kararını aldılar! ABD insanı hiç boş bırakmaz.. Büyükelçisi iki şey yaptı: İlki, Dink’in eşini, CHP liderini, ekibini, Şener’i, Pavey’i, ödül bahanesiyle törenle rezidansında kabul etti. Bu mesaj AKP’ye idi: Bak kardeşim İran konusunda ayak sürüme, beni de sana seçenek yaratma durumunda bırakma! Üç dört gün sonra da büyükelçi, İran’a ambargolar konusunda ne yapacağınıza karar verin dedi. Hemen ertesi gün İran’dan alınan petrolün yarı yarıya azaltılması kararlaştırıldı! Alver, destekledesteklememe ilişkileri bu kadar basit düzeyde seyrediyor! ??? Erdoğan ve adamları, tıpkı hemcinslerinin (DP ve devamcıları) yaptığı gibi, ülkeyi, ABD’nin çıkarları için yeniden ileri karakol – cephe ülkesine dönüştürdü.. O zaman Rusya hedefti.. Türkiye üzerinden atom savaşı pazarlıkları yapılıp durdu! Bugün ise Ortadoğu’nun cephe ülkesi olduk! “Suriye’de işin ağırlığı sana düşüyor” diyorlar.. Tıpkı filmdeki gibi: “Emredersin komutanım!” Suriye ile savaş durumuna geçilmesinin karşılığı olabilir mi, Merkez Bankası hesaplarındaki “net hata ve noksan kalem”ndeki, kaynağı ve nedeni açıklanamayan 13 milyar dolarlık fazlalık? Öyle ya, Suriye’den uğranılan kayıpların, iltica eden Suriyelilerin barındırılmalarının, ülkesine ihanet içindekilerin burada beslenmeleri, silahlandırılmaları vb’nin karşılığını istemiş olabilir, tüccar iktidar! Bakın, dünyada başka hiçbir ülke, bizim iktidar kadar, Suriye’nin yıkılmasına, parçalanmasına, Suriyelilerin birbirini öldürmesine çaba sarf etmiyor! Bu iş Ankara’ya ihale edilmiş durumda! Toparlayalım: Bu hizmetini arttırarak sürdürdüğü sürece, içeride gaddarlaşabilirler, İslam ve din adına ortalığı kasıp kavurabilirler, eğitimde 20 milyarlık ihalesiz siparişler verebilirler.. Halkını coplayabilir, biberleyebilir, gözyaşı gazı ile bombalayabilir, copla yerlerde süründürebilir.. Varsın yabancı dergiler “iktidar zulmü”nden bahsetsinler.. Bu gidişat, Erdoğan’ın sonunu getirecek gelişmelerin de yolunu açacaktır. Rapordaki en çarpıcı ayrıntı ise kadınların ihlal başvurularındaki durumu. 1 yıl içerisinde yapılan 5 bin 289 başvurunun yalnızca 7’si “kadın hakkı” konusunda oldu. Bu başlık altındaki şikâyetler “İnsan kaçakçılığı, şiddet, taciz” ve “kıyafetleri nedeniyle ayrımcılık yapıldığı iddialarından” geldi. Başvuruların yüzde 79’u erkeklerden gelirken, yüzde 21’i kadınlar tarafından yapıldı. 2011’de en fazla şikâyet edilen kurumlar bakanlıklar (628), sağlık kurumları (433), emniyet (309) ve adliyeler (250) oldu. Başvuruların illere göre dağılımında da ilginç sonuçlar göze çarpıyor. En büyük üç kent ilk 3 sırada yer alırken, onları Adıyaman izliyor. İstanbul’dan 1 yılda 867, İzmir’den 601, Ankara’dan da 281 başvuru yapıl dı. Adıyaman 127 ile 4. sırada yer alırken, onu 124 başvuruyla Kahramanmaraş izledi. Ardahan’dan ise yalnızca 1 ihlal iddiasıyla başvuru yapıldı. 2004 yılında başkanlığa ve kurullara toplam 847 başvuru yapılırken, bu sayı 2005’te 1373, 2006’da 1590, 2007’de 1495, 2008’de 4 bin 788, 2009’da 4 bin 503, 2010’da da 8 bin 678’e çıkmıştı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle