26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 NİSAN 2012 PAZAR KÜLTÜR CUMHURİYET SAYFA [email protected] 17 Mimarlar Odası arkeolojinin duayeni Halet Çambel için bir kitap, sergi ve söyleşiden oluşan bir etkinlik düzenledi Çağının önünde bir aydın ZEYNEP ALTAY Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, önceki akşam arkeolojinin duayeni Halet Çambel’in dostları ve sevenleriyle bir araya geldiği buluşmayı Karaköy’deki binasında gerçekleştirdi. Buluşma, Ara Güler, Reha Günay, İlhan Arakon, Zoltan Szabo’nun çektiği fotoğraflardan oluşan “Halet Çambel Portreleri” sergisinin de yer aldığı salonda gerçekleşti. Şube Başkanı Prof. Dr. Deniz İncedayı’nın açılış konuşmasıyla başlayan etkinlikte Bartın Valisi İsa Küçük, Prof. Dr. Yücel Kanpolat, Çambel’in öğrencisi Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, Osmaniye Kastabala Çevre Platformu adına Arif Keskiner ve “Halet Çambel ile Buluşma” kitabını hazırlayan Melih Güneş yaptıkları konuşmalarda Halet Hanım’ın sadece çağının çok önünde giden bir arkeolog değil, dünya çapında bir aydın, bir bilge olduğunun altını çizdi. Kanbolat, buluşmada Çambel’e gümüş ? Etkinlikte“Halet Çabel ile Buluşma” kitabını imzalayan ve dostlarından kendi hikâyesini dinleyen Çambel için bir de fotoğraf sergisi açıldı. “Halet Çambel Portreleri” adlı sergide Ara Güler, Reha Günay, İlhan Arakon ve Zoltan Szabo’nun fotoğrafları yer alıyor. Midyat işi bir kalem, Özdoğan editörlüğünü yaptığı “Türkiye’de Neolitik Dönem” kitabının İngilizce baskısını, Keskiner ise çimento fabrikası felaketinden Osmaniye Kastabala antik kentini kurtardığı için, çizimini Semih Poroy’un yaptığı tabağı sundu. Çambel’le bu anlamlı buluşmaya aralarında asistanı Murat Akman, Ara Güler, Zeynep Kızıltan, Afife Batur, Mücella Yapıcı, Cengiz ve Gönül Bektaş, Nezih Başgelen, Filiz Ali, Su Yücel, Nebil Özgentürk, Hilmi Etiken, Ilgın Su’nun da bulunduğu pek çok dostu katıldı. Vali İsa Küçük’ün “Halet Abla Destanı”ndan Zeliha Berksoy, Rutkay Aziz, Aziz Berkay Ateş, Emir Çubukçu ve Can Kulan’ın sunduğu okuma tiyatrosuyla devam eden buluşmada Çambel, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından yayımlanan, Melih Güneş’in hazırladığı ön yüzünde kendi, arka yüzünde can yoldaşı Nail Çakırhan’ın resminin olduğu “Halet Çambel ile Buluşma” kitabını da imzaladı. Çambel’in arşivinden ilk kez yayımlanan belgeler ve fotoğraflar, aralarında Yaşar Kemal, Oktay Akbal, Gündüz Vassaf, Oktay Ekinci’nin de olduğu isimlerin kaleme aldığı yazıların bulunduğu kitapta, Nail Çakırhan’ın Sultanahmet Cezaevi’ndeyken Çambel’e yazdığı 8 Şubat 1948 tarihli bir mektuba da yer veriliyor. Halet Çambel’in Karatepe’deki çalışmalarını anlatan, yönetmenliğini Aylin Eren’in yaptığı “Toroslar’da Bir Efsane” adlı belgesel filmin DVD’si de Beşiktaş Belediyesi ve Hasan Özgen’in desteğiyle kitapla birlikte bu hafta satışa sunuldu. Dostluklar Dünyası Sevgili Hüseyin Baş… Önceki gün Leylâ Erbil telefon edip haber verdiğinde… Bir kapı kapandı. Aydınlık bir yola açılan kapının ardında “Dostluklar Dünyası” vardı. Her acı haber geldiğinde o dünyayla aramda bir duvar daha örülüyor, bir kapı daha kapanıyor. Belleğimdeki en eski fotoğraf, 60’lı yıllardan: Cağaloğlu’nda, bir zamanların Vatan Matbaası’nın bulunduğu “Yeni Gazete”nin koridorları… Kültür ve sanat birikimine gıpta ettiğim deneyimli gazeteci senle, çömez bir gazeteci adayı ben… Sonsuz nezaket ve inceliğinle, güler yüzünle, eşsiz mizah anlayışınla aradaki mesafeyi hemencecik eritiyorsun… İşçi Partili’ydin, çeşitli gazete ve dergilerin dış politika yazarıydın ama belki de Paris’te geçirdiğin yılların sonucu kültürel birikiminden damıttıkların yazılarına sinerdi… Çok daha net, her an içimi ısıtmaya yarayan bir başka fotoğraf: Onat Kutlar, Jak Şalom ve sen… Yaşasın Sinematek Günleri! Sizin aranızda dünyanın en zengin insanı gibi hissediyorum kendimi! Her buluşma, her film, her kitap, her sohbet, yepyeni ufuklar açıyor önümde… 70’lerdeyiz: Edebiyatla politika iç içe ilerliyor… Sanat dergisini çıkarıyoruz. Aşkı, umudu, memleket halini, hasretleri, ortak düşleri konuşuyoruz geceler ve gündüzler boyu… 12 Mart darbesinde, başı sıkışan, aranan, kovalanan her insana yardım elini uzattığını, onlar için nasıl seferber olduğunu acaba kaç kişi bilir ki! Dünyayı kucaklardın, kimselere çaktırmadan! 12 Eylül darbesi, silindir gibi geçerken üzerimizden, Barış Derneği tutukluları arasındaydın. Senin içeride, hapiste ördüğün dostluk kozaları, geliştirdiğin mizah silahı, inan biz dışarıdakileri bile kahrolmaktan, kaybolmaktan kurtarır, dışarıdakileri de yüreklendirirdi! İşte Onat Kutlar’ın “Öylesine ortak bir umut ve bilinçle paylaşıyoruz ki yeryüzünü; yaşama öylesine inanıyoruz ki” diye başladığı ve “yeter ki kararmasın” diye bitirdiği o muhteşem mektuplar sanaydı ve senin aracılığında düşünceleri ve yazdıkları, söyledikleri nedeniyle içeri tıkılanlaraydı… Bu devlet seni de “suçlu” yaptı ya, artık ne desem boş. Ancak şimdi askeri darbe yok ama değişen bir şey de yok. Önce içeri tıkılıyor insanlar, sonra “suç” ayarlanıyor… Bunu en iyi sen biliyordun … Sevgili Hüseyin Baş; Sen seçimini çoktan yapmıştın. Daha güzel, daha aydınlık, şiddetten arınmış bir dünya peşinde koşarken bizlere kahkaha çiçekleri sunmaktan hiç ama hiç geri kalmadın. Yaşamak, sevinmek, üzülmek, muhteşem bir şölene dönüşürdü seninle… Şaka gibi ama aramızdan ayrılmak için sinema festivalinin açılış gününü seçtin! Sayısız dostun o dönüşü olmayan yolculuğa çıktığını sahnede Tarık Akan’dan öğrendi. Ali Özgentürk’ün ödül konuşmasını gözyaşları içinde dinledim… Ülkemdeki ileri ve geri mücadelesinde, senin katkılarını düşünerek şimdiden eksikliğini iliklerimde duyarak, o zeki gülümsemeni müthiş özleyerek dinledim. Ben de Ali gibi kadehimi ve sol yumruğumu senin şerefine kaldırıyorum. “Gece uzun olsa da, güneş mutlak doğar” diyorum. Ne de olsa yeryüzünde hâlâ en güzel, en aydınlık yemiş: Umut. ‘Toroslar’da Bir Efsane’ PARİS TÜRK FİLMLERİ VE BAĞIMSIZ FİLM FESTİVALİ İSMAİL GÜLGEÇ SERGİSİ 30 NİSAN’A KADAR AÇIK ‘İnsanlar’ ve ‘Hayvanlar’ Kültür Servisi Geçen yıl yaşamını yitiren gazetemiz çizeri, karikatürist İsmail Gülgeç’in çizimlerinden oluşan sergi, dün Tepebaşı’ndaki İstanbul Karikatür ve Mizah Merkezi’nde açıldı. 1 Nisan Mizah Haftası’na denk gelen sergi, 30 Nisan’a kadar devam edecek. 15 Şubat 2011 tarihinde kaybettiğimiz, Karikatürcüler Derneği’nin üç dönem başkanlığını yapan Gülgeç, çalışma hayatına İzmir’de Yeni Asır gazetesinde başladı. Demokrat İzmir, Ege Ekspres gazetesi ile Devir dergisinde çalıştı. “Kurtbay” adlı tarihi çizgiroman, karikatür ve karikatür bantları çizen Gülgeç, Milliyet gazetesi, Milliyet Çocuk dergisinde çizdi. “Ormangiller” adlı karikatür bantı geniş ilgi uyandırdı. 1980’lerde Cumhuriyet gazetesinde çizmeye başlayan Gülgeç, “Memo” adlı dizisinde tarihsel olaylardan esinlenirken “İnsanlar” adlı dizisinde günlük yaşantıdan görüntüler aktardı. Gülgeç, “Hayvanlar” adlı dizisinde de güncel ve toplumsal olayları irdeliyordu. Türk filmleri Paris’e konuk UĞUR HÜKÜM PARİS Türk sineması bu günlerde iki koldan Paris’te görücüye çıkıyor. Bir yanda 9 yıldır Türk sinemasının Paris vitrini görevini üstlenen “Paris Türk Filmleri Festivali”nde onlarca (PTFF) ve “7. Avrupa Bağımsız Film Festivali” programında yer alan iki Türk filmi izleyiciyle buluşuyor. Koordinatörlüğünü Ümit Metin’in üstlendiği Türkiyeli Yurttaşlar Meclisi’nin (L’ACORT L’Assemblée Citoyenne des Originaires de Turquie) 9 yıldır düzenlediği festival 8 Nisan’a kadar devam edecek. Festivalde, Pelin Esmer’in “11’e 10 Kala”, Tolga Örnek’in “Labirent”, Derviş Zaim’in “Gölgeler ve Suretler” gibi filmlerin yanı sıra “Klasikler” bölümünde Yılmaz Güney – Şerif Gören’in “Yol”, Nesli Çölgeçen’in “Züğürt Ağa”sı da gösterilecek filmler arasında. Mithat Alam Film Merkezi’nin işbirliğiyle seçilen 7 kısa metrajlı film de bu yılki festivalin programında yer alıyor. 1 Nisan’a kadar devam edecek 7. Avrupa Bağımsız Film Festivali (ECU) de Türkiye’den iki film seçti. Tolga Örnek’in “Labirent” ve Sezen Kayahan’ın “Erik Zamanı” filmleri 33 ülkeden 101 film arasında yer alıyor. Oscar ödüllü, Avustralya kökenli ve Paris’te yaşayan senaryo yazarı yönetmen Scott Hillier’nin 2006’da başlattığı ECU, Avrupa’da bir cins Sundance Festivali gibi bağımsız sinemalar piyasasına dönüşmeyi tasarlıyor. “Uzun Hikâye” gibi bir albüm, yılda birkaç tane çıkıyor, çıkmıyor. Özelliği ne derseniz; sizi ilk dinleyişte içtenliği konusunda ikna ediyor, kendinizden çok şey bulduruyor ve onları abartısız bir dille, kasıntısız bir ruhla söylüyor oluşu. Albüm sahibi Murat Ercan ise, şarkılarındaki adamın ta kendisi. Murat Sait Faik Abasıyanık öykülerinden, Orhan Veli şiirlerinden fırlamış kadar sade ve doğru bir adam. Ustaları gibi doğal bir durum öykücüsü. İlk albümü “Uzun Hikâye”, içinden geldiği gibi çalıp söylediği, organik akorların katkı maddesi içermeyen sözlere eşlik ettiği şarkıların toplamı. Çapı topu topu 2 km. bir daire içinde yüzlerce müzik insanı çıkarmış rock cumhuriyeti Selamiçeşme delikanlısı Murat. Pearl Jam ve Nirvana’lar çıkınca hayatı değişen bir Grunge militanı, Seattle romantiği. Merhametli bir kalp eşlik etse de şarkıları sonuna kadar empatik olsa da, sübjektif tarafı, hatta bazen acımasız eleştirileri ve alayları hafife alınacak gibi değil. Murat, samimiyeti ve cesareti yanlış algılayan, insani değer yargılarını kariyere tahvil eden bir kuşağın ortasına doğuyor ilk albümüyle. O nedenle “Onlardan Biri Değilim” diyor. “Uzun Hikâye” gibi bir albüm ve Murat gibi bir adam; hatta bazen yıllarca çıkmıyor. [email protected] Murat Ercan ‘Uzun Hikâye’ (27 Müzik) ‘EFE KADINLARIMIZ’ BASAD’TA Umut, sevda ve başkaldırı Kültür Servisi Mustafa Ali Kasap’ın “Efe Kadınlarımız” isimli sergisi Bakırköylü Sanatçılar Derneği’nde (BASAD) açıldı. “Ben kadın zeybeklerimizi tarihin karanlık dehlizlerinden çıkarıp çağımıza taşıdım” diyen Kasap’ın sergisi, 11 Nisan’a dek açık kalacak. Resimlerinde baskın renk olan turkuvaz ile ilgili de şunları söylüyor sanatçı: “Yaşadığımız çağın kirliliğini, sevgisizliğini, bencilliğini tuvalimde kocaman turkuvaz bir leke ile örtüp; efe kadınlarımla umudu, sevdayı, yaşam sevincini ve başkaldırıyı anlatmak istedim.” Konularını daha çok Ege’nin kırsal yaşamından seçen Kasap’ın yapıtlarındaki gelenekler, töreler ve folklorik özellikler tarihçi yanını da öne çıkarıyor. Zeybek, yörük, efe ve Türkmen kültürünü resim sanatıyla anlatan Kasap, İzmir Ödemiş’teki atölyesinde sanat çalışmalarını sürdürüyor. İskoçyalı grup The Twilight Sad, vokalist James Graham’in gitarist Andy MacFarlane ile lisede tanışmasıyla kurulmuş. James Graham gibi müthiş bir canlı performansı ve sesi olan insan zaten başka bir iş yapmamalı; diye düşünüyorum Teksas’ın başkenti Austin’de düzenlenen SXSW Festivali kapsamındaki konserlerini izlerken. Karanlık, ufak bir salonda, üzerine yansıyan kırmızı ışığın altında gördüm James Graham’i. Mikrofonu iki eliyle sıkıca tutmuş, gözleri kapalı, adeta bedenine elektrik verilmiş gibi titriyor, dizlerinin üzerine çöküp kendini sahneden ve dinleyicilerden soyutlayarak ayrı bir dünyaya ışınlanıyordu. Ian Curtis’i hatırlatan bu etkileyici performansın ardındaki asıl neden, Graham’in içinde kopan fırtınalar. Aslında Ian Curtis referansı sadece Graham’in sahnedeki fiziksel varlığından kaynaklanmıyor; grubun müziği sizi Joy Division’ın cezbedici karanlığına sürüklüyor. The Twilight Sad, yeni albümünde içimize işleyen o isyan ve melankoli dolu sesleri hafif pop ve shoegaze unsurları katarak daha melodik bir hale getirmiş. Krautrock etkisinin belirginleştiği, daha güçlü bir sound var bu albümde. “No One Can Ever Know”, indie rock’ın bu yıl bize bahşettiği en güzel albümlerden birisi. www.zulalkalkandelen.com The Twilight Sad ‘No One Can Ever Know’ (Fat Cat) C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle