25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 MART 2012 PAZARTESİ 8 İstanbul B Edirne B Kocaeli S Çanakkale Y İzmir Y Manisa Y Denizli Y Zonguldak PB Sinop PB Samsun B Trabzon K Giresun K S Ankara 9 10 10 11 14 13 15 5 5 7 5 6 2 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B S Y PB B PB PB PB B PB B B 3 6 2 15 14 13 6 10 3 2 4 3 6 HABERLER Oslo PB 3 Belgrad Helsinki PB 1 Sofya Stockholm PB 2 Roma Londra PB 6 Atina AmsterdamY 7 Zürih Brüksel Y 7 Moskova Paris Y 7 Aşkabat Bonn Y 8 Taşkent Münih K 4 Baku Berlin PB 7 Bişkek Budapeşte B 8 Tiflis Madrid PB 14 Kahire Viyana B 9 Şam PB PB Y Y Y PB Y B PB PB PB B B 8 9 15 13 6 6 12 13 5 4 8 21 15 Ülkenin kuzey ve güneybatı kesimleri çok bulutlu, Doğu Karadeniz kıyıları, öğle saatlerinden itibaren Kıyı Ege ve Antalya, akşam ve gece saatlerinde Ege Bölgesi’nin geneli, Batı Akdeniz ile Çanakkale ve Ordu çevreleri yağışlı, diğer yerler parçalı ve az bulutlu geçecek. Yurdun iç ve doğu kesimlerinde buzlanma ve don olayı ile birlikte sis bekleniyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 5 Mart Üç Devrim Yasası’nın 88. yıldönümünde ‘sinsi karşıdevrim’ uyarısı GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Taksim Gezi’nin Ağaçlarına Sahip Çıkmak Doğaya Sahip Çıkmaktır Uygarlığın şaşmaz göstergeleri arasında doğayı, çevreyi, bioçeşitliliği korumak önemli bir yere sahiptir. Bir ay kadar önce tarihi Taksim Meydanı’nı “insansızlaştırma” tasarısına, Gezi Parkı’nın ağaçlıkları da dahil edilmiştir. Kentin sayıları giderek azalan “akciğerlerinden” biri daha yok edilmenin eşiğindedir. Bereket, bu ülkede doğaya duyarlı insanların soyu tükenmiş değildir. Haberin basında yer almasından hemen sonra, başta gençler olmak üzere kentin doğaya duyarlı insanları seferber olmuşlar, her biri bir ya da birkaç ağacı korumak üzere Gezi’nin ağaçlarını sahiplenmişlerdir. Bu olay bana, zamanın belediyesinin zabıtalarının, Mısır Çarşısı’nın bitişiğindeki derme çatma barakalarda küçük evcil hayvanlar satan esnafa yapılan baskın sırasında küçük sakaları, güzelim kanaryaları, sevimli konuşkan papağanları hırpalamasını hatırlattı. Bu tuhaf olduğu kadar trajik olay, doğaya ve hayvan haklarına duyarlı çevreler tarafından şiddetle kınanmış, dahası bununla da yetinilmemiş, müessif olay BM’nin ilgili mercilerine ulaştırılmıştı. BM, bu eşine benzerine zor rastlanan Vandalizm için belediyeye yazı yazarak olayı şiddetle kınamıştı. Ne ki o gün bugün doğaya karşı Vandalizme varan duyarsızlığın önü kesilememiştir. Taksim Gezi’nin çok uzun zamandan bu yana alıştığımız ağaçlarının tehlikede olması, Amsterdam’da Nazi zulmünden kaçan küçük Anne Frank’ın bugün müze olan, saklandığı deponun avlusundaki kestane ağacıyla ilgili olarak kaleme aldığı yazıyı da hatırlattı. Ne zaman bir orman kıyımı gündeme gelse anımsamadan edemiyorum. Kestane ağacı yaşlı ve hastaydı. İlgililer bu güzel ağacın kesilmesine karar vermişlerdi. Ancak çevreciler buna karşı çıktılar ve ağacın tedavi edilerek kurtarılması seçeneğinin karar altına alınmasını başardılar. Zira kestane ağacı salt güzel, görkemli bir ağaç olmanın ötesinde, küçük Anne Frank’ın o karanlık günlerinin tanığı, küçük kızın bir bakıma mutluluğuydu. Anne Frank’ın saklandığı dönemde kaleme aldığı anılarında ağaç her zaman kötü günlerinin yoldaşı olmuş, yaşama tutunmasını sağlamıştı. Anne Frank’ın saklı yaşamının ayrılmaz bir parçası olan kestane ağacı aslında tek bir ağaç değil, uçsuz bucaksız bir ormandı sanki. Bu arada yazar Laurent Greilsammer’in konuyla ilgili olarak 9 Ekim 2007 tarihli Le Monde gazetesinde yayımlanan yazısını kesip saklamıştım. “Ağaçlar da Ağlar” başlığını taşıyan yazının çevirisinin bir bölümünü bir kez daha anımsatmak istiyorum: “Nedir bir ağaç? Bunu tam olarak bilemeyiz. Bakışımız çoğunca kayar, çaprazdaki ağaçtan habersiz. Oysa ağaçlar bir bütünün parçasıdır. Onları görmezden geliriz, önlerinden geçip gideriz. Tam olarak onları görünüm içinde eritiriz. Ama bazan bir ağacın dikkatimizi çektiği de olur. Elimiz bir atın boynunu okşar gibi ağacın gövdesinin üzerindedir. Bir ağaca hayranlık duyulabilir, dahası âşık olunabilir. Ağaç enerjinin, yaşamın ve güzelliğin kaynağıdır. Durağan bir kitleden çok daha fazlasıdır ağaç. Bir mıknatıstır, bir aynadır. Tarihin ve umudun bir parçasıdır. Yaşlı çınar bir bilgedir. Akasya narin, kavak zariftir. Selvi ağırbaşlıdır. Ağaç bir soluktur, yaşamdır.” NTV’nin Yeşil Ekran’ının verilerine göre son elli yılda 48 gökçeada büyüklüğünde ormanın yanıp kül olduğu yetmiyormuş gibi bugün B2 adıyla anılan ve ne demekse orman vasfını kaybetmiş arazilerin haraç mezat satılmasının ardından, sıra bugün kentlerdeki ve kent çevresindeki ormanların ve ağaçlıkların talanına gelmiştir. B2 yasasıyla orman arazilerinin haraç mezat satıldığı, kıyımın çevre ormanların ardından şurda burda nasılsa ayakta kalmış kentin parmakla sayılacak kadar az ağaçlıklarının talanına geldiği bir sırada, BM Tarım ve Gıda Örgütü FAO’nun geçen 3 Ekim 2007’de yayımladığı konuyla ilgili bir bilgilendirme yazısı şu başlığı taşıyordu: “Ağaçlar kentte yaşayanların mutluluğu için elzemdir.” FAO, üye ülkelere kentsel ya da kentlere yakın alanlardaki orman ve ağaçlıkların korunması yönünde çağrıda bulunmaktadır. Temmuzda konuyla ilgili yasaların neler olabileceğiyle ilgili öneriler üye ülkelere sunulacaktır. Kentlerdeki ağaçlıklar ve kentlerin yakın çevresindeki ormanlar iklim değişikliklerinin neden olduğu zararları hafifletmekte, ayrıca karbon stoklayarak da yaşamsal hizmet vermektedirler. Ayrıca kentlerdeki ağaçlıklar ve çevre ormanlar bioçeşitliğinin de olmazsa olmazları arasındadır ve kentlerin paha biçilmez akciğerleridir. Dünyada, 2007’den bu yana, kentlerde kırsaldan çok insanın yaşadığı gerçeğini unutmadan, kent ağaçlıklarının ve kentlerin yakın çevresindeki ormanların yok edilmesi düşüncesinden acilen vazgeçilmelidir. ‘İrtica iktidarda’ ? CHP Genel Başkan Yardımcısı Birgül Ayman Güler, “İrtica tehdidi yoktur. Çünkü irtica iktidardadır” dedi. İstanbul Haber Servisi Kadın Araştırmaları Derneği Başkanı Prof. Dr. Necla Arat, özellikle son 10 yılda hukukun üstünlüğünün çiğnendiğini, Devrim Yasalarının sinsice birer birer ortadan kaldırıldığını söyledi. Tevhidi Tedrisat Yasası’nın kabulü (eğitim ve öğretimin birleştirilmesi), Şeriye ve Evkaf Vekâleti’nin (Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı) ve hilafetin kaldırılması olarak bilinen Üç Devrim Yasası’nın 88. yılı nedeniyle dün Akatlar’daki Mustafa Kültür Merkezi’nde “Üç Devrim Yasası’nın 88. yıldönümünde Türkiye’de neler oluyor?” konulu panel gerçekleştirildi. Panel, devrim şehitleri için bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşı’ndan sonra ve katılımcıların hep bir ağızdan Atatürk’ün Türk Gençliğe Hitabesi’ni okunmasıyla başladı. Panelin açılış konuşmasını yapan Prof. Dr. Arat, günümüzde Devrim Yasalarının birer birer ortadan kaldırılmaya çalışıldığını anımsatarak “3 Mart 1924 tariolan irticanın, son darbesini vurmaya hazırlandığını söyledi. CHP Mersin Milletvekili İsa Gök, 3 Devrim Yasası’nın anayasanın koruyuculuğu altında olduğunu anımsatarak, “Şu an AKP’nin her tarafını delmeye taktığı 1 No’lu koruma altınİstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal, “Türkiye’de omurilik felci yaşanıyor. Omurilik yargıdır. Bağımsız yargı yoksa her şey bitmiştir. Rejimi koruyacak güç yok” diye konuştu. hi şimdiki, AKP iktidarının ve yandaşlarının hiç anımsamayı istemedikleri hatta takvimlerinden kaldırmayı istediği bir tarih” dedi. Atatürk devrimlerini korumak için önemli bir ödevle karşı karşıya olduğumuzu belirten Arat, eğitim kurumlarında uzun zamandır işbaşında daki kanun Tevhidi Tedrisat Kanunu’dur” dedi. İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal ise günümüzde işgallerin farklı ve sinsi biçimde geldiğini belirterek, “Bağımsız yargı yoksa her şey bitmiştir. Rejimi koruyacak güç yok” dedi. Eskişehir’de ADD, ÇYDD, Eği timİş Eskişehir şubelerinin, Tepebaşı Belediyesi’nin katkıları ile düzenlediği ‘Devrim Yasaları’ toplantısında konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Birgül Ayman Güler de “Bugün soruyorlar, irtica tehdidi var mıdır diye. Ben de diyorum ki, irtica tehdidi yoktur. Çünkü, irtica iktidardadır. AKP iktidarı, karşıdevrime son şeklini vermeye çalışmaktadır” dedi. ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan ve CHP eski milletvekili Mustafa Gazalcı’nın da katıldığı toplantıda konuşan Prof. Dr. Güler, sözlerini söyle sürdürdü: “Karşıdevrim her alanda kendisini gösteriyor. Mesela yargı alanında. Türkiye’nin seçkin yazarlarıgazetecileri, askerleri, cerrahları Balyoz denilerek, başka izimler verilerek, içeri atılıyor. Bu kişilerin tümüyle suçsuz olduklarına inanıyorum. Artık, bugün ülkemizde bir diktatörlükten söz etmek gerekir.” Irkçı bir gövde gösterisine dönüşen Hocalı mitingi protesto edildi Faşizme karşı kardeşlik vurgusu ? Taksim’de düzenlenen mitingde “Hepiniz Ermenisiniz Hepiniz Piçsiniz” yazılı döviz açılması çeşitli sivil toplum örgütleri tarafından kınandı. İstanbul Haber Servisi Ermeni kuvvetlerinin Azerbaycan’ın Yukarı Karabağ bölgesindeki Hocalı’da gerçekleştirdiği katliamda yaşamını yitirenleri anmak için geçen hafta Taksim’de düzenlenen mitingde “Hepiniz Ermenisiniz Hepiniz Piçsiniz” yazılı döviz açılması çeşitli sivil toplum örgütlerince düzenlenen yürüyüşle protesto edildi. Hocalı mitinginde açılan pankarta tepki göstermek için dün aralarında Azeri Sosyalistler, 78’liler Girişimi, Ahmet ve Nedim’in Gazeteci Arkadaşları, Barış İçin Sanat Girişimi, Demokratik Haklar Federasyonu, İnsan Hakları Derneği, Özgürlük ve Dahalklarıyız. Ermenileri yalnız bırakmayacağız.” “Başbakan gençlere ‘Kininizin davacısı olun’ diyerek düşmanlığı ve ayrımcılığı gösteriyor” diyen CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal da şöyle konuştu: “Biz de burada toplanarak barışı gösteriyoruz. İnsanların seçemediği ve değiştiremeyeceği özellikleri vardır. Irk, renk ve cinsiyet gibi. İnsanlar bu özelliklerinden dolayı dışlanamaz ayrıştırılamazlar. Ancak şu anda AKP’den olanlar ve olmayanlar ayrımı yapılıyor. Hatta bu ayrımcılık işe alımlarda da dikkat çekmektedir. Ayrımcılığa hayır diyoruz.” Konuşmaların ardından ses düzenini sağlayan araç için eylemcilerden kira parası toplandı. Katılımcılar da maddi destek verdi. Göstericiler, 13 Mart’ta Ankara’da görülecek olan Madımak davasında adliye önünde yeniden biraraya gelecek. Halk nefrete tepki göstermek için bir araya geldi. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) yanışma Partisi ve Özgür Eğitim Platformu’nun da aralarında olduğu yüzlerce kişi Galatasaray Lisesi önünde toplandı. “Irkçılığa karşı halkların kardeşliği için yürüyoruz”, “Yaşasın halkların kardeşliği” ve “Faşizme geçit yok” yazılı pankart ve dövizler taşıyan göstericiler, “Nefret sizin insanlık bizim” ve “Irkçılığa geçit vermeyeceğiz” slo ganları atarak Taksim Meydanı’na yürüdü. Grup adına basın açıklamasını okuyan Jineps gazetesi çalışanı Yaşar Güven şunları kaydetti: “Geçen hafta burada, Hocalı katliamı bahanesiyle İçişleri Bakanı’nın nezaretinde Ermenilere ve tüm halklara nefret kusuldu. Hakaret edildi, tehditler savruldu. Amaç Hocalı Katliamı değildi. 1915’te bir halkın tüm kültürünün sosyal dokusunun tarihsel mirasının yok edildiği, kökünün kazındığı, soykırıma uğratıldığı gerçeğinin inkârıydı. Devlet, Fransa’da malum yasanın kabulünü de bahane ederek Ermeni düşmanlığını körüklüyor. Ama hayır, o kadar ucuz değil. İşte biz buradayız. Çok çeşitliyiz. Buranın 17.00 sıralarında demir kapı şangırdadı. Mesai bitişi olduğu için bu saatler pek kapımızın açıldığı zamanlar değildir. Üç görevli içeri girdi, hemen toparlanmamız gerektiğini, bu akşam 1 No’lu cezaevine sevk edileceğimizi söyledi. Hiçbir itirazı, süre tanıma isteklerini dinleyecek durumda değillerdi. “Bu akşam şart” diyorlardı, başka bir şey söylemiyorlardı. 4 No’lu cezaevindeki 2 yıllık zorunlu ikametimiz, böyle bir zorunlulukla sona erdi. Gece yarısı 1 No’lu cezaevine getirildiğimizde Tuncay’la ayrı bir odaya konduk. Burada da aynı koğuşta kalacağımızı sanıyorduk. Saat 03.00 sıralarında yine tüm itirazlarımıza karşılık, zor kullanma tehdidi ile cezaevinin iki ayrı ucundaki hücrelere konduk. Hücre inşaat artıklarıyla doluydu. 3 ayda gelen tamirci sayısı 30’dan fazlaydı. 35’i geçince saymayı bıraktım. ??? Son bir yılda konu gündeme geldikçe Adalet Bakanlığı açıklama yapıyor. Yanlış saymadımsa her biri ötekiyle çelişen 5 ayrı açıklama yapıldı. Önce güvenlik gerekçesiyle dendi, sonra “Kendileri öyle istedi” dediler. Ardından “cezaevinin tasarrufu” gerekçe oldu. En sonunda genellediler, “Biz 16 kişiyi tek kişilik koğuşlara koyduk” dediler. Gerçek şu: Tuncay’la aynı koğuşta kalırken, “koşullarınız değişmeyecek” güvencesiyle 4 No’lu cezaevinden alındık, isteğimiz dışında, zorlamayla tek tek hücrelere konduk. Sevk günü olan 28 Şubat’ı bize sürekli anımsatıyorlar. Nasıl mı? Haftalık 300 lira harcama hakkımız var. Ama biz para yüzü görmüyoruz. Eşim, cezaevi yönetimi katında adıma açılan hesaba para yatırıyor. Kantinden haftada bir almak istediklerimizi yazıyoruz, getiriyorlar. Bedelini de o hesaptan kesiyorlar. Eşim para yatırdıktan sonra makbuzu koğuşa getiren görevlilere takılıyorum: “Hımm, eşim maaşımızı yatırmış...” Makbuzun altında cezaevine giriş tarihi yazılı. O tarih tutuklandığımız günü değil, mevcut cezaevine getirildiğimiz günü gösteriyor. Yani 28 Şubat 2011’i. Tarihe her bakışta acıtatlı gülümsüyorum. Kim bilir; belki de 28 Şubat hiç bitmeyecek, herkes kendi anlayışına göre sürdürecek! ??? 5 Mart 2009 Perşembe sabahı evimden alındım, 31 saatlik Ankara Emniyet, İstanbul Savcılık, nöbetçi hâkimlik maratonundan sonra 6 Mart Cuma günü tutuklandım. Tek kişilik hücrede birinci yıl dolarken tutuklulukta da 3 yıl bitiyor, 4’e giriyorum. Gelinen noktada hem tutukluluk süresi hem yargılama biçimi cezaya dönüşmüş durumda. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) tutukluluk sürelerine ilişkin kararı hiçbir tartışmaya yer vermeyecek şekilde açıkken, bu bile Türkiye’de çarpıtılarak tartışıldı. AİHM şunu söylüyor: “Böylesine karmaşık bir davada tutuklama olabilir ama, bunun süresi ve nedenleri konusundaki şikâyetleri haklı buluyorum.” Bu dava o kadar karmaşık ki, içine giren kaybolur, dışarıdan bakan ürker. AİHM de içerik konusunu dava bitimine bırakıyor, tutukluluk süresiyle ilgili Adalet Bakanlığı’ndan savunma istiyor. Yargılama biçiminin cezaya dönüşmesi derken kastım şu: Ağır ceza yargılamalarında yılda ortalama 4 duruşma yapılıyor. 2 Mart Cuma günü 164. duruşma yapıldı. Bu, 40 yıllık yargılamaya bedel. Yargılamanın seyrine ilişkin ayrıntıları yarına bırakalım. 28 Şubat sürecinde aylarla ifade edilen sürelerde hapis yatanlar bugünkü tutukluluk sürelerinin normal olduğunu anlatmak için her türlü çarpıtmayı yapıyorlar. 28 Şubat’ın ne kadar sürdüğünü alaysı tartışanlara sormak isterim: Bu günlerin bin yıl süreceğini mi düşünüyorsunuz? Kamu kuruluşları dinci vakıflara MHP lideri Bahçeli sert konuştu Cemaate devlet kıyağı MAHMUT ORAL ‘Maksadı marazlıdır’ İstanbul Haber Servisi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İstanbul’daki programında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Dindar gençlik” sözlerini hedef alarak sert bir dille eleştirdi. Bahçeli “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, kininin, evinin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsedenlerin maksatları arızalı ve marazlıdır” diye konuştu. MHP lideri Bahçeli, dün Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen 2023 Gençlik Eğitimi 6. dönem Mezuniyet Töreni’nde yaptığı konuşmada, Başbakan Erdoğan’ın sözlerine gönderme yaparak “Bunu isteyenlerin esas amacı başka” dedi. Bahçeli şöyle konuştu: “Şayet Türk gençliği; dininin davacısı olacaksa; önce Müslümanlara sırt çeviren BOP eşbaşkanından, dilinin davacısı olacaksa; Türkçeyi hançerleyen AKP’den, ilminin davacısı olacaksa; eğitimin canına okuyan, geçmiş kinleri paralelinde gelecek nesillerimizi heba etmeye çalışan AKP’den davacı olmalıdır.” Polis ‘gayet nazik’ davranmış ? Haber Merkezi Hakkâri’de yaşanan terör saldırısında 24 şehit verilmesi sonrasında Başbakanlık kampusuna otobüsle gelen 4050 kişilik şehit yakını ve gazi polisin sert müdahalesine uğramıştı. Konuya ilişkin CHP’li Umut Oran’ın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yönelttiği soru önergesini, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin yanıtladı. Şahin, “Polis tarafından, eylemcilerin terör mağduru gaziler olması nedeniyle gruba gayet nazik bir şekilde yaklaşımda bulunularak tansiyon düşürülmüştür” ifadelerini kullandı. DİYARBAKIR AKP, Diyarbakır’daki kamu kurum ve kuruluşlarına ait binaları dinci dernek ve vakıflara peşkeş çekiyor. Diyarbakır’daki eski MİT binası ile Kızılay’ın hastaneler mevkisindeki 8 katlı binası 49 yıllığına İlim Yayma Cemiyeti’ne kiralandı. Kentin en işlek yerinde 10 dönümden fazla arazisi ve onlarca binası bulunan DSİ kampusu ise Fethullah Gülen cemaatine bağlı Zirve Üniversitesi’ne aylık 400 TL bedelle 49 yıllığına kiralandı. AKP Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten, “Bölgede cemaat, cemiyet ve vakıflarımız öğrenci yurtları yapıyorlar. Biz bunların destekçisiyiz. Buralardan yetişen çocuklar değerlerimize uygun olarak bu ülkeye hizmet edeceklerdir” dedi. Zirve Üniversitesi’ne yapılan tahsisin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in talimatıyla gerçekleştirildiği ileri sürüldü. DSİ Bölge Müdürlüğü tam olarak taşınmamasına ve aileler lojmanlarda yaşamaya devam etmesine karşın binaların bir an önce boşaltılması talimatı verildi. Savcı ‘tanık’ ifadesi verecek ? MALATYA (Cumhuriyet) Albay Kazım Çillioğlu’nun ölümüyle ilgili şüpheler üzerine başlatılan soruşturma genişliyor. Soruşturmayı yürüten Malatya Özel Yetkili Başsavcı Vekilliği, Çillioğlu’nun “ölü muayene ve otopsi tutanağı”nı tanzim eden Savcı Mahmat Taştan’ın “tanık” sıfatıyla ifadesinin alınmasını talep etti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle