25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 MART 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 Çizgiler ve insanlar Abdülcanbaz’ların azalıp Gözlüklü Sami’lerin çoğaldığı bir dünyada, Turhan’ca mizah susturulmak istenenlerin seslerini duyurmaya devam edecek Fizyonomi eskiden kriminal alanda da kullanılır, insanların suçlu olup olmadıklarına karar verilmesinde yüz hatlarının incelenmesinin bilimsel bir değeri olduğuna inanılırmış. Hatta, yanlış bilmiyorsam, fotoğrafın Batı’da polis tarafından kullanılmasında önce bu anlayış önemli bir etken olmuş, daha sonra oluşmaya başlayan fotoğraf arşivinden hareketle “fişleme” usulüne doğru geçilmiş. Yüz veya genelde beden çizgilerinin insanın karakterini ele verdiği inancı modern toplumlarda uzun süredir tedavülden kalkmış durumda. Ama sanat, özellikle de çizgi sanatı alanında böyle bir algıya yer var. Sonuçta sahnede de karikatürde de “bir karakter yaratmak” için, sizi izleyenin imgelemine yönelik bir resim de sunmak gerekiyor. Eser ile algılayıcısı arasındaki duygu ve düşünce akışını sağlayabilmek için, hem beden hem de yüz “çizgileri” ile sahici ve inandırıcı bir görünüm çizmek şart. Bunun yanı sıra, farklı karakterlerin ilişkilerinde öne çıkarılmak istenen çelişkileri vurgulamak için de “çizgilerin dansı”na ihtiyaç duyulabiliyor. Temel sorun, sanat eserini üreten ile algılayan arasında ortak bir algı/çağrışım zemini oluşturabilmekte yatıyor. Turhan Selçuk, karikatür ve çizgi roman alanında yarattığı tiplemelerle bu konuda en yetkin örnekleri vermiş eşsiz bir sanatçıdır. Abdülcanbaz karakteri kimi zaman tarihin içinde dolaşır, kimi zaman uzaya çıkar, ama hep bugünü anlatır. Onun karşısındaki diğer ana karakter olan Gözlüklü Sami de öyle. Çünkü onları oluşturan çizgiler, bizim algılarımız ve özlemlerimizle buluşacak bir soyutlama yaratmayı, “kişilikler”in en temel özelliklerini öne çıkarmayı, toplumsal tipler haline gelmeyi başarmışlardır. Sadece göz çizgileriyle gülen Abdülcanbaz’ın karşısında Gözlüklü Sami’nin tüm dişlerini gösteren sırıtması, birinin sert ve kesin yüz hatlarının karşısında diğerinin şekilden şekle girmeye elverişli yuvarlak görünümü, toplumda görülen genel ve güncel davranış tarzlarının da bir yansıTurhan Selçuk’un çizgisi “Abdülcanbaz.” ler üzerinden düşünen bir sanat dünyasının kapılarını aralar. Çünkü Turhan’ca mizahta tanık olunan toplumsal gerçeklikler indirgenerek değil, özlü, yalın çizgilerle ve zıtlıkların yarattığı büyüteç etkisiyle yeniden üretilir. Onun sanatını sahici ve inandırıcı kılan da, çağına tanıklık etme sorumluluğunu taşıması kadar, sözünü böyle bir sanatsal başkalaşıma uğratarak aktarmasıdır. ‘Tanrım Beni Baştan Yarat!’ Emel Sayın insanın aklına yalnızca ses olarak gelmiyor, daha doğrusu önce ses olarak gelmiyor. Yeşil gözleri, biraz ‘ecnebi’ dokusu, sonra ‘sahnesi’ ve elbette hareli sesiyle, bir bütün olarak geliyor. Tıpkı modern şiir gibi. Sesi hareli olanlar, gözlerinden sözcük çalmış sayılmazlar. Hareli gözler olağandır, hareli bir ses ise ya imgedir ya da az bulunur. Konumuz Emel Sayın değil, keşke o olsaydı! Şarkıyı yazıya başlık yapınca, yıllar öncesinden Emel Sayın çıkıp geliverdi “paramparça dünyam benim” dizesiyle. Arabeskin parçaladığı ve sarmadan gittiği içimiz ise ortada dünya gibi, şarkı gibi paramparça kalıverdi. Martin Luther King’in ırkçılığa ve siyahlara uygulanan ayrımcılığa karşı yaptığı ve “Bir hayalim var” cümlesiyle başlayan konuşmasının üstünden yarım yüzyıl geçti. Galiba o konuşmanın da etkisi, zamanı geçti. Şimdi sevimli haliyle ‘bir fikrim var’, sevimsiz haliyle ‘bir projem var’ diye başlıyor tüm konuşmalar. Hanımların, kadınların yerini ‘bayan’ın alması gibi rüyaların, hayallerin yerini de ‘proje’ler aldı. ‘Bayan’, yeni dönemin, yeni ruhun icadı bir sözcük, ‘proje’ ise ‘vizyon, misyon’ gibi kavramlarla ‘büyük’ düşünmemizi öğütleyen Özal’ın üstümüze attığı bir kavram. Bazı kirler, çamaşır ve bulaşık lekeleri böyledir, ne yapsanız çıkmaz. Hele ‘dil kiri’yse hiç çıkmaz! Sonra gönül kiri, göz kiri... Özal dönemi soldan gelen pek çok insanın da ‘doğru’ yolu bulduğu dönemdi! Eski ağırlıkları atmak, yüklerden kurtulmak, eski arkadaşlarla, yoldaşlarla yolları ayırmak, kafayı temizlemek, boşaltmak, ‘yahu dünya varmış’’ demek, ki bunun karşılığı aslında ‘yahu para varmış!’ demektir, iş kollamak, iş kapmak, insanın burnunun da, gözünün de ne kadar önemli olduğunu keşfetmek, gözünü açacaksın, burnun da işin ve paranın kokusunu alacak icabında, nasıl olsa kafayı çekince ‘biz eskiden...’ diye anlatacak kadar hatıran kalmıştır geçmişten. İstanbul hatırası gibi sol hatırası! Öyle ya koskoca Berlin Duvarı yıkılmış, sen mi içindeki duvarları yıkamayacaksın? Vur kazmayı Ferhad, vurdu kazmayı Ferhad, yıktı çıktı içindeki duvarı, feraha çıktı, dünyaya çıktı, insan içine çıktı canım! Çıkış o çıkış, bir daha da onu, onları gören olmadı. Olduysa da tanımadı. Tanısaydı da ziyadesiyle üzülürdü zaten. Tanınacak bir şeyleri kalmayanların adı aynı kalsa ne olacak ki, ruhu gitmiş adı kalmış, solu gitmiş solgun kalmış... Demeyeceğim hayır, solu gitmiş yüzüne kan gelmiş! İyi şeyler unutulur, kötü olanlar hatırlanır klişesi ne yazık ki bizim memlekette yazıldıkça, söylendikçe daha çok hatırlanan klişelerden. Söylemeyeyim diyorum ama, öbür türlü de anlatması uzun sürüyor. Kısacası, bizim eski yoldaşlar iş güç, para pul ve en önemlisi de proje sahibi oldular! Projenin girdiği akılda ne düş kalır ne hülya! Uçtu gitti devrim düşleri, isyan denemeleri, itirazlar, retler... Hem zaten Lenin de bunun bir ‘çocukluk’ olduğunu söylemişti! Yazının son dönemecine girerken, yazarınız sizden biraz yaklaşmanızı istiyor. Gelin şöyle, kulağınızı uzatın, dinleyin: “Kimseye söylemeyin ama, bu yazının başlıkla ilgisi yok!” Doğrusu şu güneşli cuma öğle sonu yazının başına oturduğumda bir ıslığım eksikti, onu da yazının sonuna saklıyordum, şöyle keyifli keyifli çalmak için. Fakat radyoda konuşan bir entelektüelin “proje” dediğini duydum ve o anda... Koptum! (Bir yazımda ‘çakma’ sözcüğünü ne çok beğendiğimi söylemiş miydim, galiba bu ‘kopmak’ fiili de öyle “cankurtaran” sözcüklerden, hatta “havalara uçuran” filan...) Böylece bu yazı tam anlamıyla “içimden gelen”, daha da ötesi “içimden dökülmesine engel olamadığım” bir yazı oldu. Ne yapalım, bu seferlik böyle oldu. Hem Emel Sayın’ı hatırlamış olduk, 6080 yaş arası “bay”ların sesine ve görüntüsüne “bay”ıldığı, o zamanlar ‘hanım’ken şimdi “bayan”lığa yükselmiş kadınların da tek kanallı TRT Televizyonu’na içinden söylenerek baktığı günlerde... Aynı rüyayı gördüğümüz yoldaşları hatırladım da birden, “Tanrım beni baştan yarat” demek geldi içimden! Söz hakkı Sonuç olarak, çağına tanıklık etmek de bir tercih meselesidir. O tanıklığın içinde neyi öne çıkaracağınız, neyi geri plana iteceğiniz sizin bakışınız ve bilinciniz ya da niyetleriniz tarafından belirlenir. Bir belgesel çektiğinizde de, bir sanat eseri ürettiğinizde de temel soru şudur: Benim algılamamda öne çıkanlar neler, zamanın ruhunu nasıl algılıyorum, yaptığım tasnif ve soyutlamalarda ilk söz hakkını neye ve/veya kimlere vereceğim? Çünkü çağına tanıklık etme iddiası taşıyan her üründe, kimlerin/nelerin konuştuğu kadar belki ondan da çok, kimlerin/nelerin sustuğu veya susturulduğu da önem taşır. Turhan Selçuk’un sanatında, emperyalizme, sömürüye, yobazlığa ve karanlığa karşı yükselen güçlü ses, bu ülkeyi aydınlık bir geleceğe taşımak ve daha eşit, yaşanılası, insanca bir dünya kurmak özlemiyle birleşir. Bu bir tercihtir. Turhan Selçuk’un çizgisi “Zaruhi ve Gözlüklü Sami” Turhan Selçuk ve çizginin gücü ması gibidir. Büyüteç etkisi Bu tür karşıtlıklar sanatçının karikatürlerinde de kendini gösterir ve bize çelişki Onun çağına ettiği tanıklıkta, tarihin birçok döneminde egemenlerin “susturduk” sandıkları bu sesin derin ve güvenli akışı kendini hissettirir. Onun “çizgilerinin grotesk dansı”nın güncelliğini korumasının altında, yaptığı tanıklığın ve bunu aktarma biçeminin bugün de karşılığının olması yatar. Abdülcanbaz’ların azalıp Gözlüklü Sami’lerin çoğaldığı bir dünyada, Turhan’ca mizah susturulmak istenenlerin seslerini duyurmaya devam edecektir. BERLİN’DE YENİ BİR YAYINEVİ: BİNOOKİ Ralph McQuarrie öldü ? Kültür Servisi George Lucas’ın “Yıldız Savaşları” kitabını beyazperdeye taşıyan isimlerden biri olan, efsane illüstratör Ralph McQuarrie, 82 yaşında hayata veda etti. Darth Vader, Chewbacca, R2D2 ve C3PO gibi karakterlerin yaratıcısı McQuarrie, Steven Spielberg’in yönettiği 1985 tarihli “Cocoon” filminde, “En İyi Görsel Efekt” dalında Oscar Ödülü’ne değer görülmüştü. Sanatçının resmi internet sitesinden hayranları tarafından yapılan açıklamada ise “Seni özleyeceğiz Ralph. Sen bizim galaksimizin sonsuza kadar en parlak yıldızı olacaksın” denildi. Çağdaş edebiyatımız Almancada FRANKFURT (Cumhuriyet Bürosu) – Almanya’nın başkenti Berlin’de modern Türk edebiyatının önde gelen eserleri üzerinde uzmanlaşan yeni bir yayınevi kuruldu. İlk iki kitabı 1 Mart’ta okur önüne çıkan “binooki”nin kurucusu İnci Bürhaniye ile Selma BürhaniyeWels, Türk edebiyatının Almanca konuşulan ülkelerde hak ettiği ilgiyi görmesi için artık yeni adımlar atılması gerektiğini düşünüyorlar. Oğuz Atay’ın “Korkuyu Beklerken / Warten auf den Tod” ve Alper Canıgüz’ün “Oğullar ve Rencide Ruhlar / Söhne und siechende Seele” kitaplarını 1518 Mart tarihlerinde Leipzig Kitap Fuarı’nda da tanıtacaklarını söyleyen İnci Bürhaniye, “Klişelerden arınmış bir alan yaratmak, çağdaş Türk edebiyatının seçkin ürünlerini Almanca olarak yayımlamayı hedefliyoruz. Yılda 10 kitap çıkaracağız. Ama bizi gerçekten heyecanlandıran yapıtları basacağız. İki ülkeye de böylece hizmet vermiş olacağız.” Genç kuşak Türk yazarlara ağırlık verecek olan yayınevinin yakın dönem programında Metin Eloğlu ve Emrah Serbes’in yapıtlarını yayımlamak var. (www.binooki.com) Yabancı müzelere ‘işbirliği şartı’ Bakan Günay, ünlü müzelere ambargo uygulandığı iddialarını yanıtladı ANKARA (AA) Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Türkiye’deki müzelerle işbirliği yapmak isteyen yabancı müzelere, “Sizin müzenizin kayıtlarında bir çalıntı Türkiye eseri var. Onu bize verin ondan sonra işbirliği yapabiliriz” dediklerini belirterek, “Bu sayededir ki bazı eserleri daha büyük bir hızla ülkemize getirmeye başladık” diye konuştu. Atatürk Kültür Merkezi’nde Rize Günleri etkinliklerine katılan Günay, burada gazetecilerin sorularını yanıtladı. Günay, “Ünlü müzelere ambargo” başlıklı haberlerle ilgili sorular üzerine şöyle konuştu: “Geçmiş dönemlerde bazı fermanlarla, izinlerle, bugün hâlâ geçerli sayılan belgelerle ülkemizden çok değerli birtakım anıtlar, eserler, eser parçaları götürülmüş. Bu çalıntı eserlerin bir kısmı da dünyanın tanınmış müzelerinin koleksiyonunda yer alıyor. O müzenin sergisinde Türkiye’den bir çalıntı eser varsa onunla işbirliği yapmak bir anlamda kendimize karşı saygımızı yitirmek anlamına geliyor. O yüzden dikkatimizi sürdürüyoruz.” Yabancıların yaptığı kazılarla ilgili bir tasarruf olup olmadığı sorusu üzerine Günay, her kazıyı tekil olarak incelediklerini belirterek, Türkiye’de 20022003 yıllarında kazılara ayrılan kaynağın 2 milyon liranın altında olduğunu, geçen yıl bu rakamı 48 milyon liraya çıkardıklarını ifade etti. Kürt ozanlar İstanbul’a geliyor ? Kültür Servisi Geleneksel Kürt sözlü edebiyatının bir parçası olan dengbêjler (ozanlar), kadınlar ve depremzedelerle dayanışmak için İstanbul’a geliyor. Konser programı ise şöyle: Yarın saat 20.00’de Beyoğlu Kooperatif’te, perşembe günü saat 16.00’da Mimar Sinan Üniversitesi Fındıklı Yerleşkesi’nde, Cuma günü İTÜ Etnomüzikoloji Bölümü Maçka Yerleşkesi, aynı gün saat 20.00’de Beyoğlu Seyri Mesel’de, Pazar günü saat ise 20.00’de Kadıköy Gitar Cafe’de. (0 535 740 84 98) Mehmet Seyda Belgeliği açılıyor ? Kültür Servisi Türk edebiyatının önemli yazarlarından Mehmet Seyda, Türkiye Yazarlar Sendikası Müze Belgeliği’ndeki yerini alıyor. Daha çok roman ve öyküleriyle öne çıkan, çocuk edebiyatı ve edebiyatın diğer türleri üzerine de yapıtlar veren yazar için TYS bir belgelik hazırlıyor. Yazarın ilk baskı kitaplarının, yazı gereçlerinin, yazı ve şiir taslaklarının, fotoğraflarının sergileneceği belgelik, bugün saat 15.00’te sendika merkezine bağlı Edebiyat Müzesi’nde açılacak. TYS, geçen aylarda Arif Damar, Halil İbrahim Bahar, Melih Cevdet Anday ve Cemal Süreya için de belgelikler düzenlemişti. İNGİLİZCE ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH İş İngilizcesi (Business English), İngilizce iş görüşmelerine (Interviews) hazırlık Gramer ve kişiye özel konuşma dersleri Kadıköy /İstanbul TEL: 0532 701 80 41 (0216) 418 94 51 C MY B C MY B Westminster University ve Premier College sertifikalarına sahip, London School of Business Administration’da master yapmış,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle