25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 MART 2012 CUMARTESİ 14 Dershane Öğretmenleri ershaneler kapansın mı D kapanmasın mı tartışmasında, o kurumlarda Duyum uyduk ki, eski D adıyla cemaat, yeni adıyla camiaya bağlı bir şirket, Ankara’daki kimi CHP’li belediyelerden iş alıyormuş. İş takibini de genel merkezdeki bir üst görevlinin akrabaları yürütüyormuş. Hangisi? HP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, geçen C hafta Tandoğan İzleyin Tüm okurlarımızı, bilgisunarda http://www.youtube.c om/watch?v=xozlIJK CVNA&feature=related adresindeki görüntüyü izlemeye çağırıyorum. O görüntüde, Kuzey Kore’de ABD Başkanı Barack Obama’nın bir küçük parmak hareketi üzerine Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun o yöne nasıl koşturduğunu görecek ve eskilerin deyimiyle hali pürmelalimizi anlayacaksınız. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) köşeye sıkıştırılmak isteniyor. Neden? Çünkü TGS, cezaevindeki gazeteciler için mücadele yürüten Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun öncüsü. TGS Başkanı Ercan İpekçi, sendikadan istifa baskılarının başladığı hafta, Recep Tayyip Erdoğan’ın “O sendika var ya o sendika, Türkiye’de çok uzun süredir, hem ülke içinde hem yurtdışında kara propaganda sürdürüyor” dediğini anımsatıp dedi ki: “Gerek Adalet Bakanı, gerekse basından sorumlu Başbakan Yardımcısı ve diğer bakanlar, cezaevindeki gazetecileri; ‘katil’, ‘tecavüzcü’, ‘dolandırıcı’, ‘terör örgütü çalışan binlerce öğretmenin durumu hiç ele alınmıyor her nedense... Özel Öğretim Kurumları Çalışanları Derneği Başkanı Timurhan Yalçın, Türkİş dergisine yaptığı değerlendirmede, dershane öğretmenlerinin hangi koşullarda çalıştığını belgelemiş: “Sigortasında sorun yaşayan, çifte sözleşme gerçeğini kabullenmiş, bu yüzden emekliliğini hayal durumuna düşüren, ‘gönüllü, bedava’ derse girmeyi hiçbir yasal hükmü olmayan bir kâğıda imza attığı halde yıl boyu buna biat eden, yayın yazmayı sorumluluk gören, sene sonu kayıtlar iyi olmazsa kendini suçlu hisseden, çok çalışan, az kazanan bir öğretmen kitlesi.” Mevsimler evimsiz bir kıştan sıyrılıyoruz. S İnsanın üstüne üstüne gelen, ruha yapışıp kalan, güneşe perdelerini kapamış kış, düğüm etti boğazımızı, duygularımızı koşullandırdı. Yarın Nisan 1. Yalana o kadar çok kandık ki, alışkanlık yaptı. İlkbahar, “Sonunda geldim. Yüzünüz gülecek, sırtınız ısınacak. Toprak kabaracak, tohumlar baş verecek” dese inanmayacağız. Paçaları sıvayıp kar soğuğu taşıyan derelere girsek bile sersemlikten kurtulamayacağız. Havada göçmen kuşlar görsek içimiz fık fık etmeyecek. Sararmış tenlerimiz kan kırmızı üzüm rengine uzak kalacak. Mevsimlerin şeref locası, şimdilik boyunduruk parasına iki büklüm selama duruyor. Meydanı’nda, okulları medreseye döndürecek yasaya karşı yapılan mitingde “Din eğitimi getirecekseniz buna karşı olan yok. Ama nasıl bir din eğitimi? Oturup bunu yine bu işin uzmanları konuşacak. Biz de kabul edeceğiz. CHP Diyanet’i kuran, imam hatip liselerini açan bir partidir” dedi. Ertesi gün, AKP müfredata “Kuranıkerim” dersi koydu. Kılıçdaroğlu’nun ve onun seçip milletvekili yaptığı CHP’lilerin yakın dönemde söylediklerini yan yana sıralayalım: CHP, Dersim’de katliam yapan parti. CHP, Sabahattin Ali’yi öldüren parti. CHP, imam hatipleri açan parti. Geçen seçimlerde CHP’ye oy veren kitle, acaba CHP’yi böyle mi tanıyor? Tahterevalli Avrupa Birliği, özellikle de Avrupa Parlamentosu Türkiye’deki duruma yeni yeni ayıyor. “Liberal” etiketli çevreler uzun süre Türkiye Raportörü Ria OomenRuijten’i yanılttılar. Alaturka kafaya alma taktikleri uygulandı. AB, Türkiye’ye bakışında doğru değerlendirme yapma kapasitesini yitirdi. Muhalefete kulak tıkadı. Bugün gelinen noktada ünlü bir üniversitemizin, üstelik liberal bilinen bir özel eğitim kurumunun hukuk fakültesi dekanı bakın ne diyor: “‘Mustafa Balbay’ın Silivri Toplama KampıZulümhane’ kitabını bir PKK’li terörist yazsaydı bugün en aşağı 10 Avrupa diline çevrilmiş olurdu!” Dekanın adını yazmak isterdim, ama özel bir sohbette gündeme geldiği için kimsenin başını yakmayayım. Günümüz Türkiye’sinde kurumsal bağları olan insanlar artık yüksek sesle düşündüklerini söyleyemez haldeler. Avrupa yakasında ise kımıldama var. Son raporunda yer alan hükümete yönelik eleştirilere göz atarsak, Avrupa Parlamentosu, Türkiye’ye bakışında kaldıraç noktasını kaybettiğini nihayet gördü. Basın özgürlüğü karnesinin kötüleşmesinden dem vurdu, uzun tutukluluk süresini eleştirdi. Türk hükümeti telaşlanmakta haklı. Dışarıda ciddi imaj kaybetmeye başladılar. Hapiste o kadar gazeteci varken AB Bakanı Egemen Bağış ne yapsa etse bu yeni yaklaşımı tersine çeviremez. Nitekim yabancı basın Türkiye’deki otoriter gidişatı yansıtmaya başladı. Avrupa Birliği’ne Türkiye’de olup bitenleri doğru anlatmanın da bir bedeli var elbet. Bize dönüp “Size söylemiştik, kültürel olarak, demokrasi standartı açısından sorunlusunuz” dediklerinde verecek yanıt bulmakta zorlanacağız. ??? Fransa başkanlık seçimleri Türkiye’nin AB’deki geleceği açısından belirleyici. Sarkozy seçilmez ise Türkiye’ye direnç kalkacak. Gerçi Sarkozy’nin sosyalist rakibi Hollande da seçmene karşı Türkiye konusunda tedbirli konuşuyor, ama danışmanları onu ikna edeceklerini söylemekteler. Merkel’in Türkiye’ye bakışı da belli, ama Almanya’da faklı dengeler var. Örneğin Merkel’in partisinden Bundestag Dışişleri Komisyonu Başkanı Ruprecht Polenz, “Her İki Tarafın Yararına: Türkiye Avrupa Birliği’nin Parçasıdır” diye kitap yazabiliyor. Özetle Avrupa Türkiye ile ilişkisini etkileyecek bir konjonktür değişikliğine gebe. ??? Ne yazık ki tahterevalliye binmiş gibiyiz. Orası düzelince, burası bozuluyor. Brüksel ve Ankara’nın önümüzdeki günlerdeki şarkısı İlhan İrem’den: “Tahterevallinin bir ucunda sen, bir ucunda ben. İkimizde şikâyetçiyiz dengelerden!” Bizimkiler tahterevalliden ilk kalkan taraf olsak diye hevesleniyorlar, ama Avrupa’nın da ağırlığı bulunmakta. Hele bizde bu cari açık varken ve AB ülkeleri yabancı yatırımlarda birinci sıradayken, her babayiğidin harcı değil oyunu terk etmek. AB ile tahterevalliye devam, ama haberimiz olsun, bundan böyle ani zıplatmalar can acıtacak. İyi ki var! üyesi’ olarak niteleyip ‘TGS’nin listesi’ diye karalama yolunu tercih ettiler. Sayın Bülent Arınç, TGS yönetiminden hoşlanmadığını çok daha uzun zamandır, Anadolu Ajansı’nda 2010 yılında başlayan toplusözleşme görüşmelerinden bu yana, yaptığı açıklamalarla ve davranışlarıyla belli ediyordu zaten. Bu tehditlere aldırış etmeden, hem basın özgürlüğü kampanyası, hem de Sendikal Güç Birliği içinde aktif olarak yer almamız, TGS’nin yetkili organlarında defalarca görüşülerek belirlenmiş genel stratejinin gereğidir. Bu politikalara karar veren TGS’nin seçilmiş organlarıdır. Tehditlerle değiştirilmesi de mümkün değildir.” Ercan İpekçi, basın özgürlüğü mücadelesini, medyanın sansürüne karşın sürdürme kararlılığında: “Medyanın, ‘herkes için basın özgürlüğü’ kampanyasını yeterince sahiplenememesi, medya patronlarının ne kadar ağır baskı altında olduğunun kanıtı esasında. Medyanın tehdit altında özgür ve bağımsız habercilik yapamaması, meslek ilkelerine uygun hareket etmekte ısrar edenlerin işten çıkarılması; tamamen halkın bilgi edinme ve gerçekleri öğrenme hakkına açık bir müdahale. Burada kastettiğimiz, toplumun geniş kesimlerini etkileme gücüne sahip merkez medya. Bunun dışında, özgürce ve bağımsızca halka gerçekleri duyurma görevini ve basın özgürlüğü mücadelesini sahiplenen medya kuruluşları da var. Ulaşabildikleri kitle son derece sınırlı. Ama iyi ki varlar, mücadelenin genişleyebilmesi için herkes onlara ihtiyaç duyuyor.” TGS’nin başında iyi ki Ercan İpekçi var... Arkadaşları ve meslektaşları sırt dönse de, gazeteciler için mücadele ediyor. Eğitim (4+4+4, Dershaneler, Cehalet) SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Öylesine hayati bir konuyu, fazla mesai harcamadan adeta yangından kaçırmak, 26 maddeyi, üzerinde hemen hiç tartışmadan 20 dakikada komisyondan geçirmek; birçok sendika, sivil toplum örgütleri ve eğitimcilerin karşı çıkmasına, ana muhalefet partisinin protesto gösterileri düzenlemesine rağmen “dediğim dedik politikası”nı sürdürmek bulanık bir demokrasi çıkmazına sürüklenmektir. Üstüne bir de, eleştirilerine, karşı çıkışlarına kulağını tıkayanlara seslerini duyurmak isteyen, 4+4+4 sistemini protesto etmek için çoluk çocuk sokaklara dökülen eğitimcilerin gaz’landığı, tazyikli suyla ve copla müdahaleye maruz bırakıldığı görüntüler bir başka utanç fotoğrafı olmuştur. Bu sahneler bize ister istemez oturma eylemi yaparak seslerini ve tepkilerini duyurmak isteyen tekel işçilerinin soğuk kış günlerinde Ankara ayazında coplandığı görüntüleri hatırlatmıştır… 4+4+4 yasa teklifi hararetli tartışmalar, hatta yumruklaşmalar eşliğinde komisyonda hızla kabul edildikten sonra Meclis Genel Kurulu’na geldi. Meclis’te aynı yüksek tansiyonlu atmosfer içinde yasa maddeleri birer birer onaylanmakta, görüşmelere devam edilmektedir. Bu kavga ortamı süregiderken yine Başbakan’dan gelen ani bir açıklamayla dershanelerin kapatılacağını öğrendik. Dershane kavramı, çarpık eğitim sisteminin, akşamdan sabaha değişen, her yeni gelenle birlikte biraz daha karmaşıklaştırılan ve artık takip edilmesi bırakın öğrenci ve velileri, konunun uzmanları, eğitimciler tarafından bile güçleşen sistem ve politikalardan kaynaklanan bir olgu; eğitimdeki yetersizliklerle birlikte eğitim eşitsizliğinin de bir sonucudur. Öğrenciler ve veliler, çok bilinmeyenli sınav ve eğitim problemlerinin içinden çıkabilmek için dershaneleri onlara ellerini uzatan yegâne kurtarıcılar olarak görmüşler ve onlara sarılmışlardır. Farklı bölgelerden, farklı sosyal çevrelerden ve dolayısıyla farklı eğitim biçimlerinden gelen öğrenciler arasındaki uçurumu dengelemenin bir yolu, bir telafisi olarak yaşanıyor dershaneler son otuz yıldır. Sistem değişmeye, daha da bozulmaya ve insanların kafası karışmaya devam ettikçe dershaneler de çığırından çıkmıştır. Bundan otuz sene önce 180 civarında seyreden dershane sayısı bugün 6 binleri aşmıştır. Dershanelere bugün sadik.celik.gorus@gmail.com C MY B C MY B hemen bütün eğitim kurumlarının üzerinde bir değer verilmesi; ilkokulu bitiren her çocuğun kullanmaya mecbur bırakıldığı bir araç haline gelmesi kabul edilemez. Ancak bunu devre dışı bırakmanın yolu akla ilk gelen fikrin hiçbir hazırlık yapılmadan ve tartışma zemini yok edilerek uygulanması şeklinde değil, eğitim sisteminin her yönüyle, enine boyuna, uzman görüşler ışığında tartışılarak yeni baştan ve uzun soluklu yapılanmasından geçmektedir. Eğitimin temelindeki sorunlara köklü çözümler getirilmedikçe, “okulda öğrenemediğimi dershanede öğrenirim” mantığını tersine çevirecek bir sistem oluşturulmadıkça, eğitimde kalite yükseltilmedikçe dershanelerin sayısı azalmak şöyle dursun, daha da artacaktır. Dershane gerçeği, ancak devrim niteliğindeki kararlar aracılığıyla eğitimde, daha eşitlikçi, daha adaletli, daha bilimsel yapısal dönüşümler hayata geçirildiği takdirde kendiliğinden, doğal akışıyla ortadan kalkabilir. Siyasete yabancı, aktüaliteye uzak, genel kültürden trajik şekillerde sınıfta kalan genç nesillerin de bu türden bir eğitim reformuna acil bir biçimde ihtiyaç duyduklarını söylemek için müneccim olmaya gerek yok; televizyondaki yarışma programlarına bir göz atsak yeterli olacaktır. Toplumda buram buram kokan cehaletin yükünü özel bir üniversitenin siyasal bilgiler fakültesinde okuyan ve TBMM’ye parlamento denildiğini bilemeyen bir öğrenciye yüklemek de doğru değildir. Zira o, neoliberal politikaların ürünü, değerlerin değiştiği, kıymetin insandan alınıp eşyaya ve imaja yüklendiği şıpsevdi yaşam biçimlerinin hem öznesi hem nesnesi olan ve yıllar önce tohumları atılmış genç nüfusun sıradan bir temsilcisidir. Arkasında onu takip eden koskocaman bir nesil vardır. Suçlayacak birini arıyorsak bunun için kadrajı biraz daha yukarıya kaldırarak büyük resme bakmamız ve nerede hata yaptık diye düşünmemiz gerekmektedir. Ancak bu şekilde cehalet bataklığında saplı kalmayan, yaşamda öncelik vermesi gereken değerlerin farkında ve bilinci açık yeni nesiller yetişebilecektir. Konfüçyüs’ün söylediği gibi hedefimiz bir yıl ise pirinç ekebiliriz, on yıl ise ağaç dikebiliriz ama eğer hedefimiz gerçekten yüz yıl ise insan yetiştirelim. Eğitim zafiyetimiz resmin önemli fakat sadece bir bölümünü oluşturur! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Küçük ha 1 mur parçalarının yağda kı 2 zartıldıktan 3 sonra şerbete 4 atılmasıyla ya5 pılan bir tatlı. 2/ Brezil 6 ya’nın para bi 7 rimi... Dağlık 8 bölgelerde söylenen tür 9 külerin makamı. 3/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Tarım bitkilerine ve 1 D Ü L D Ü L M İ orman ağaçlarına 2 O Y A L A P A Z büyük zarar veren 3 O bir böcek... İnce ve M E S N E V İ 4D T A Ş Ç A L uzun metal çubuk. 4/ 5O P A L İ N L A Osmanlılarda sivil AMA NO S rütbelerden biri... Bir 6 M E 7 S A N R A Y değerlendirme tabS E R T O losundaki her birim. 8 S Ü T H İ N 5/ Çiçeksiz bitkiler 9 E S A M E de üreme organı... Rusçada “evet”. 6/ Eski dilde bayram... Tümör... Elazığ ilinde bir baraj. 7/ Deride geniş leke... Arap abecesiyle yazılan bir yazı türü. 8/ Giysilerde sırtı örten büyük ve devrik yaka. 9/ Vilayet... Geminin, zinciri toplayıp demirini kaldırmaya hazır bulunması. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Üzerinde besmele ya da maşallah yazılı altın nazarlık. 2/ “ Madrid”: Ünlü İspanyol spor kulübü... Klasik Türk müziğinde uzunhavayı andıran sözlü form. 3/ Kırgızların ünlü destanı... Balçık. 4/ Muğla’nın bir ilçesi... Kumaşlardaki benek. 5/ Kullanışı rahat ve kolay olan... “Hastalık, dert” anlamında eski sözcük. 6/ İlkel benlik... Mezopotamya’da kurulmuş en büyük sitelerden biri... Her türlü arazide kullanılabilen motorlu taşıt. 7/ Bir yırtığı kapatmaya yarayan parça... Yürürlükte bulunan, geçerli olan. 8/ Kirlenmemesi ve eskimemesi için giysilerin yakasına iğreti olarak konan kumaş parçası. 9/ İsrail’in plaka imi... “Derli toplu, çok şık” anlamında argo sözcük.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle