26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 MART 2012 ÇARŞAMBA 2 “toplum sözleşmesi” olacağını söyleyerek halkı yanıltmak “günah” sayılmaz mı? Daha önemlisi, süreç başlarken yargı mekanizmasında aşırı uzunlukta tutuklama uygulamalarını düzeltmenin en doğru ve kestirme çaresi yasaları düzeltmek olduğu halde, bunu yapmayıp kusurun yasamadan alınıp yargıçlara yüklenmesine yol açmak, bütün inanç sistemlerinde günah değil midir? Üstelik yasa düzeltmeyi bile ele alamamış bir iktidar nasıl olup da insan haklarına, hukuk devleti ilkelerine uygun bir anayasa yapımına öncülük iddiasıyla ortaya çıkabilmektedir? ambaşka bir alanda, “dindar gençlik” yetiştirme bismillahıyla ulusal eğitim konusuna el atmak ve yine kendi parlamenter çoğunluğuna güvenerek, eğitimbilim uzmanlarından, akademik çevrelerden, öğretmen kuruluşlarından ciddi raporlar istemeksizin, hatta yeni bir ulusal eğitim şurası toplamaksızın kolları sıvayıp derme çatma bir sistem değişikliğine soyunmak, gelecekteki anaokullarının dörtbeş yaşındaki çocuklarından başlayıp üniversiteli gençlere kadar uzanan birkaç kuşağa birden işlenmiş son derece ağır bir günah değil midir? OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Bugün (4+4), Köy Enstitüleri Sistemi’nde (5+6) Taslak bu şekliyle laik olmayan eğitimin önündeki bütün engelleri kaldıracaktır. İmam hatip liselerinin ve yeni açılacak olan imam hatip ortaokullarının tek işlevi imam ve hatip yetiştirmek olmayacak, aynı zamanda devlet desteği ile eğitimi dinselleştirmek de olacaktır. Prof. Dr. Güler Yalçın Köy Enstitülerini Araştırma ve Eğitimi Geliştirme Derneği (KAVEG) Başkanı Günahlar NE yazık ki, akılcı ve nesnel kavramlarla ortak ve herkesçe kabul edilebilir sonuçlara varmanın gitgide zorlaştığı bir toplumda yaşamaktayız. Her konu rahatlıkla akıldışı ve duygusal alanlara çekilebiliyor. Böyle olduğu içindir ki, kendiniz ne kadar akılcı ve nesnel düşünmeye ve düşüncenizi herkesin bilip benimsediği bir dille ortaya koymaya alışmış olursanız olun, o düşünceyi zaman zaman başkalarının benimsediği kavramlarla ve ancak onların anlayacağı bir dille aktarmak zorunluluğunu duyabiliyorsunuz. Bu yazı biraz öyle olacak. rneğin, küçük, ama tehlikeli bir BDP katılımıyla gerekli sayıya erişebilecek bir çoğunluğa güvenerek “yeni anayasa” yapmaya kalkışmak ve yetmiş beş milyonluk koca bir toplumu kuşaklar boyu düzeltilmeyecek kurallarınıza bağlamak “günah” değil midir? Hele eninde sonunda metnin kesinleşmesinde hükümran olacak çoğunluğunuzun ne olduğunu bile bile, gösterişli ama sonucu etkilemeyecek yapay katılım çağrılarıyla yapılan anayasanın gerçek bir B Ö 0 Şubat 2012 tarihinde Meclis’e 12 yıllık zorunlu eğitim yasası olarak sunulan yasa taslağının her bir maddesine laik eğitimi zedeleyecek hükümler, büyük bir acemilik ve acelecilikle yerleştirilmiştir. Taslakta komisyon görüşmelerinden sonra, esasa ilişkin bir değişiklik yapılmamış, biçimsel bazı değişiklikler yapılmıştır. İlköğretim süresi ve başlama yaşı ilk ve ikinci taslakta hemen hemen aynıdır. Birinci taslakta bu süre 614; ikincide 613 olarak belirtilmiştir. Komisyonda ilköğretimin aşamalarının niteliği ve süresinde hiçbir değişiklik yapılmamış, sadece isimleri değiştirilmiştir. “Birinci kademe” “ilkokul”, “ikinci kademe” “ortaokul”, “üçüncü kademe” “lise” adını almıştır. İlk teklifte ikinci kademede “seçimlik dersler oluşturulur” ile sınırlı olan uygulama; komisyonda genişletilerek “ortaokul oluşturulacak program seçenekleri bakanlıkça belirlenir” denilmektedir. Komisyondan çıkan metinde ikinci aşamadaki okulların farklı programlar açılabileceği iyice açıklık kazanmıştır. Komisyon metninde ilköğretimin diplomasının hangi aşamada verileceği 2 belirsizdir. Başka bir belirsizlik; henüz 10 yaşındaki çocuğun seçimli derse veya farklı programlı okullara nasıl yönlendirileceğinin Milli Eğitim Bakanlığı’na bırakılmış olmasıdır. Taslakta konuyla ilgili ilkesel bir yaklaşım yoktur. Doğaldır ki, iktidar partileri bu hükmü kendi görüşlerine göre ele alacaklardır. Komisyondan geçen kanun taslağının 10. maddesinde “Ortaöğretim, ilköğretime dayalı, dört yıllık zorunlu, örgün veya yaygın öğretim veren genel, mesleki ve teknik öğretim kurumlarının tümünü kapsar. Bu okulları bitirenlere ortaöğretim diploması verilir” denilmektedir. Yaygın öğretim, örgün öğretimi tamamlayıcı nitelikte okul dışı eğitim programlarıdır. Bu eğitimi açabilen kurumlar ise üniversiteler, “Diyanet İşleri Başkanlığı” ve MEB, Milli Savunma, Sağlık ve Sosyal Yardım, Tarım ve Orman, Adalet, Kültür, Turizm, Çalışma bakanlıkları ve özel ve gönüllü birtakım kuruluşlardır. Yaygın eğitim, günümüzde kurslar ve halk eğitim merkezleri ile sınırlıdır. Kurulma amaçları zorunlu eğitimden çok farklıdır. Bu aşamada öğrenciler okullara değil; kurslara devam edeceklerdir. Kurs eğitimi tam teşekküllü bir okulla eşdeğer değildir. Bu nedenle zorunlu eğitim süresi fiilen 12 yılın altına düşmüş olacaktır. Yani komisyon aslında zorunlu (4+4+4)’te değil; (4+4)’te ısrar etmektedir. Eğitbilim uzmanlarına göre, ilköğretime başlama yaşının indirilmesi ancak anaokul zorunlu olursa, çocuğun gelişimine yararlı olabilmekte, aksi halde özellikle ileri yıllarda büyük travmalar ortaya çıkabilmektedir. İlköğretime başlama yaşının 6 olduğu Avrupa ülkelerinde okul öncesi eğitim zorunlu kılınmıştır. Çoğunda 5+3, 6+2, 6+3 gibi modeller vardır, fakat 4+4 olan hiçbir model yoktur. Zorunlu eğitimin bitiş yaşı genellikle 16 olup, 1518 arasındadır. (EU, Education, Audiovisual and Culture Executive Agency, Compulsary Education in Europa, 2011/12) Mesleki eğitim konusunda ise uzmanlar “ancak sağlam, bilimsel, uzun süreli temel eğitime sahip gençlerin teknolojideki çok hızlı değişimlere ayak uydurabildiği” görüşündedirler. (Eğitim, Kimlik, Ulus ve Din, Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Cumhuriyet Gazetesi, 29 Şubat 2012, s. 2) Bu taslak uyarınca çocuğun sağlam ve uzun süreli bir temel eğitim alması mümkün olmayacak, ileri yıllarda bunun sıkıntısını fazlasıyla yaşayacaktır. Sonuç olarak bu taslak, bir pedagojik yanlışlıklar silsilesidir. Dünya eğitim sistemleri ve yeni yönelimler göz önüne alınarak hazırlanmamıştır. Meslek okullarına ağırlık verileceği tezi ortaya atılmış; buna karşın bugün meslek okullarının en büyük sorunu olan niteliksiz eğitimin yeniden düzenlenmesine ilişkin tek bir hüküm bile konulmamıştır. Bugün ortaöğretimde bulunan yaklaşık 50 çeşit farklı okulu daha da çeşitlendirecek, sınav sistemini körükleyecek, önceki stresli yarışlara 2. dört yıl yarışı eklenecek, dersanelere yeni bir kazanç kapısı daha açacaktır. Komisyonda uğradığı değişiklikten sonra ilkokul, ortaokul, lise, ortaöğretim kavramları arapsaçına dönmüş; her uygulayıcının istediği şekilde yorumlayabileceği bir şekle dönüşmüştür. Ve en vahimi taslak bu şekliyle laik olmayan eğitimin önündeki bütün engelleri kaldıracaktır. İmam hatip liselerinin ve yeni açılacak olan imam hatip ortaokullarının tek işlevi imam ve hatip yetiştirmek olmayacak, aynı zamanda devlet desteği ile eğitimi dinselleştirmek de olacaktır. Elbette bu politikanın yanı sıra, bazı meslek okullarında öğrenciler dini eğitim değil, meslek eğitimi de alacaklardır ama, devlet nitelik üzerinde durmadıkça, özel sektör kendi ihtiyaçlarını kendi açtığı okullarla karşılayacak, devlet okullarındaki orta sınıf ve alt sınıftan çocukların yine yetenekleri ortaya çıkmayacak, on binlerce çocuk ziyan olmaya devam edecektir. Altyapı yetersizlikleri, öğretmenlerin bu sisteme göre yetişmemiş olmasıyla ilgili sorunlar, öğretim birliğinin bozulmuş olmasından kaynaklanan sosyopolitik sorunlar da cabası olacaktır. Eğitim tarihimizde meslek okulları için örnek alınacak modelimiz Köy Enstitüleri Sistemi’dir. Bu sistem, başarısı sınanmış nitelikli bir zorunlu ve örgün eğitim projesidir. Köy Enstitüleri’nde zorunlu ve örgün eğitim süresi (5+5), yazın da eğitimin sürdüğü hesaba katılırsa (5+6) yıldır. Bu taslağın 72 yıl önceki projeden gerek nitelik, gerekse süre açısından ne denli çağın gerisinde kaldığı ortadadır. Bu nedenle, önerimiz taslağın derhal geri çekilmesi ve uzmanların da görüşüne başvurularak Köy Enstitüleri Sistemi’nden yararlanılmasıdır. Gazete... Sonunda gazete (Özgür Gündem’i) kapattılar... ? Öbür gazeteler?.. Zaten kapalı... ? Diyelim ki şu an (salı) bütün gazeteler önümde... Ankara’da siyasi tarihimizde bir ilk yaşanıyor... Ana muhalefet partisi grup toplantısını, eğitim sistemine saldırmalarına tepki olarak Tandoğan Meydanı’nda yapıyor... Miting sürerken gazetelere baktım; haber yok... Kapalılar çünkü... ? Hürriyet büyük vermiş... Birinci sayfada manşet, orta halısı gibi... İnanılmaz kalabalık... “Daha miting olmadan kalabalığı nasıl çektiler?” diyeceksiniz... Tuhafsınız... Zaten CHP’nin tarihi mitinginin değil, taaa mayıs ayında yapılacak AKP il kongresinin haberi bu... Terlik harflerle “Ak Parti kongresi Arena’da yapılacak” diye manşet... Fotoğrafta, yapılmamış toplantı ful kalabalık... İki ay önceden çeken çekiyor... ? Ama aynı gün yapılacak CHP’nin tarihi meydan grubu ise... En dipte, en küçük harflerle, kibrit kutusu kadar var yok... ? Diğer gazeteler de keza... Birisi bilmecelerin oraya koymuş... Bugün Tandoğan haberini nasıl verecekler, bilmiyorum... Ama dün, öyle tarihi bir olay yoktu sanki... Kapalılar... ? Televizyonlar... Kapalı... Akşam oturup seyrettiğinizde gördüğünüze bakmayın siz... Aslında görmüyorsunuz... İktidarın hoşuna gitmeyecek tüm haberlere, tüm olaylara, tüm seslere, tüm programlara kapalı ekranlar... ? Altan Öymen çıkıyor ama şartlı; sağında Nagehan Alçı diye birisi, solunda Nazlı Ilıcak, anca o şartla... Nitekim Altan Öymen ağzını her açtığında, Nagehan Alçı’nın sesinin çıkması ondan... ? Ne diyelim?.. Sosyal medyadan gazeteci arkadaşlarımız dün bana, “Özgür Gündem gazetesinin kapatılması konusunda ne diyorsunuz” diye sorduklarında işte öyle yanıt verdim: “Öbürleri açık mı?..” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle